TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

tasarrufun iptali davası şartları

Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla üçüncü kişilerle birlikte yapmış olduğu hukuki işlemlerin iptali için açılan davadır. Tasarrufun iptali davası, İcra İflas Kanunu 277. madde ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir.

Tasarrufun İptali Davası Tarafları

Tasarrufun iptali davası alacağını icra takibi ile tahsil edemeyen ve borçlu hakkında aciz vesikası alan alacaklı tarafından açılır. Yani davacı taraf alacaklıdır. Davalı taraf ise alacaklıdan mal kaçırma saiki ile hareket eden borçlu ve mallarını devrettiği üçüncü kişidir.

Tasarrufun İptali Davasının Şartları

  • Alacaklı ve borçlu arasında gerçek bir borç ilişkisi olmalıdır. Gerçek borç ilişkisinin şart olmasının sebebi iyi niyetli olarak malı devralan üçüncü kişiyi hukuki olarak koruma altına almaktır.
  • Borç hakkında icra takibi başlatılmış ve kesinleşmiş olması gerekmektedir. Ödeme emrine itiraz edilmişse itirazın iptali davası açılmadan bu yola başvurulamaz.
  • Borçlu hakkında aciz vesikası bulunması da dava şartlarındandır. Aciz vesikası davanın her aşamasında alacaklı tarafından mahkemeye sunulabilir. Eğer hacize çıkılmış fakat hacze kabil mal olmadığına ilişkin tutanak tutulmuşsa bu da aciz vesikası yerine geçmektedir. Dava başında geçici aciz vesikası sunulması durumunda daha sonraki aşamalarda kesin aciz vesikası sunulması zorunludur.
  • Tasarrufun iptali davasına konu olacak hukuki işlemin söz konusu borcun doğduğu tarihten sonra yapılması gerekmektedir.

Tasarrufun İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Söz konusu davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir.

Bu davalarla ilgili herhangi bir özel yetki kuralı getirilmemiştir. Dolayısıyla genel yetki kuralları uygulanacaktır. Borçlu veye üçüncü kişinin kişinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilmektedir.

Tasarrufun İptali Davasında Süre

Tasarrufun iptali davası, dava konusu işlemin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir.

Tasarrufun İptali Davası ile İlgili Yargıtay Kararları

“Aciz belgesinin dava açılmadan dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay’ca onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı vardır. Somut olayda davacı Halk Bankası 04.12.2007 tarihli kredi sözleşmesine dayanarak Gaziantep 9. icra müdürlüğünün 2010/15056 sayılı takip dosyası ile icra takibi başlatmıştır. Böylece davanın dayanağı olan kredi sözleşmesinin 04/12/2007 tarihli olduğu nazara alındığında davacının 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesine göre 26/12/2003 tarihinden önce doğmuş bir kredi alacağı olmadığından aciz belgesi sunma zorunluluğu bulunmaktadır. Dosyaya kesin veya geçici aciz belgesi sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece dava şartı olan kesin veya geçici aciz belgesi sunulmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/2516 E. , 2013/224 K..

“Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir.

Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Somut olayda mahkemece dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığından taraf delilleri toplanarak delillerin TBK’nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yapılan hata sonucu davanın reddi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/17449 E., 2016/9073 K.

KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

kişiyi hürriyetinden yoksun kılma cezası

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu diğer adıyla hürriyeti tahdit suçu, kişilerin özgürlüklerini kısıtlayanları cezalandırır. Söz konusu suç, Türk Ceza Kanunu’nun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar başlığı altında 109.madde kapsamında düzenlenmiştir.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Unsurları

Kişilerin özgürlüğüne müdahale etmek bu düzenleme ile suç olarak kabul edilmiştir.

  • Söz konusu suç seçimlik hareketlidir. Kişinin bir yere gitmesine engel olmak veya bir yerde kalmasına engel olmak üzere iki şekilde bu suç işlenebilmektedir.
  • Faili suçu işleyen herkes olabilir.
  • Mağdur, hareket yeteneğine sahip herkes olabilmektedir.
  • Suç, kasten işlenebilmektedir.
  • Suçun meydana gelebilmesi için hareketin engellenmesi belirli bir süreye tabi tutulmamakla birlikte engelleme bir süre devam etmelidir.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Cezası

  • Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya kalmaya zorlayan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Fail, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Bu suçun silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi halinde yukarıda belirttiğimiz olan cezalar bir kat artırılır.
  • Mağdurun ekonomik olarak önemli bir kayba uğraması halinde verilecek olan hapis cezasından ayrı olarak bin güne kadar adlî para cezası verilir.
  • Söz konusu suç, cinsel amaçla işlenmesi halinde verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
  • Bu suçu işlemek amacıyla veya suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen cezalar haricinde kasten yaralama suçundan da ceza verilir.

Ayrıca tehdit suçunun işlenmesi halinde, fail bu suçtan dolayı da ayrıca cezalandırılır.

Hürriyeti Tahdit Suçunda Şikayet, Zamanaşımı, Uzlaşma ve Görevli Mahkeme

Söz konusu suç, soruşturulması şikayete tabi suçlardan değildir. Dolayısıyla savcılık tarafından resen veya şikayet üzerine soruşturma başlatılabilir. Suçun temel şekli için dava zamanaşımı süresi 8 yıl, nitelikli halleri için dava zamanaşımı süresi ise 15 yıldır. Bu süreler içerisinde mağdur tarafından şikayette bulunulabilir.

Hürriyeti tahdit suçu uzlaşma prosedürüne tabi değildir. Bu suçla ilgili görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.

Hürriyeti Tahdit Suçunda Etkin Pişmanlık, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Adli Para Cezasına Çevirme

Failin söz konusu suç sonucunda alacağı cezada etkin pişmanlık kapsamında indirim yapılabilmesi için hürriyetini kısıtladığı kişiye herhangi bir zararı dokunmaksızın güvenli bir yere bırakması gerekmektedir. Faile verilecek olan ceza etkin pişmanlık kapsamında 2/3 oranında indirilir.

Faile verilecek olan ceza 2 yıl ve altında olması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmektedir. Suçun basit halinde cezanın alt sınırdan verilmesi halinde, cezanın adli para cezasına çevrilmesi mümkündür. Bu suç ile ilgili yapılacak yargılamalarda alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmesi faydanıza olacaktır.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Oluş ve kabule göre; mağdur …’ın yanında mağdur olarak geçen … bulunduğu halde kullandığı araç ile olay günü gece saat 23: 00 sıralarında … Köyünden … Köyüne doğru gitmekte iken yol kenarında ateş yakıp içki içmekte olan sanıklardan … tarafından durdurulduğu, sanık … ile mağdur … arasında birkaç ay önceye dayanan husumet bulunduğu, bu sebeple …’in araç sürücüsü …’ın yanına gelerek “benim mahallemde gezemezsiniz, buradan gidin” dedikten sonra …’ı araçtan indirip tekme ve tokat vurmaya başladığı, bu sırada …’ın araçtan inip sanıkları ikna etmeye çalıştığı, bir ara …’ın …’den kurtularak aracına bindiği olayda kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık … ile müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2014/3407 E., 2016/3067 K.

ÖNALIM HAKKI NEDİR?

hagb nedir

Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazdaki herhangi bir paydaşın, payını kısmen veya tamamını üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara satılan payı öncelikle satın alma yetkisi verir. Bu hak, paylı mülkiyetin kurulmasıyla doğar ve pay satışı yapılması halinde kullanılabilir hale gelmektedir. Önalım hakkı ve şufa hakkı aynı anlama gelmektedir. Gayrimenkul avukatlığı hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye Gayrimenkul Avukatı sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

Yasal Önalım Hakkı

Adı üzerinde yasal önalım hakkı kanun ile paydaşlara verilen bir haktır. Bu hakkın kullanılması için öncelikle paylı mülkiyete tabi bir taşınmaz bulunması gerekmektedir. Paydaşlardan birinin payının bir kısmını veya tamamını üçüncü bir kişiye satması halinde her bir paydaşın şufa hakkı kullanılabilir hale gelmektedir. Bu hak kişiye değil paya özgüdür yani herhangi bir kişiye değil pay sahibine tanınmış bir haktır. Pay sahibi kim ise şufa hakkını o kullanabilmektedir. Yasal önalım hakkı payın devrini engellememekle birlikte ortaklığa yabancı bir paydaşın girmesini engelleme yetkisi vermektedir. Üçüncü kişiye satış yapıldıktan sonra alıcı tarafından tüm paydaşlara taşınmazı satın aldığını noter aracılığıyla bildirmesi gerekmektedir.

Sözleşmeden Doğan Önalım Hakkı

Taşınmaz sahibi tarafından bir sözleşme ile herhangi bir kişi ile yapılmış sözleşme sonucunda doğan önalım hakkıdır. Sözleşme noterde yapılmalıdır. Önalım hakkı tanınan sözleşme tapuda şerh edilmesi gerekmektedir. Şerh edilen hak, her malike karşı ileri sürülebilir. Şerhin etkisi 10 yıldır.

Önalım Hakkının Kullanılması

Bu hakkın kullanılması için satış veya satışa eşdeğer bir durum olması gerekmektedir. Satış vaadi sözleşmesi, satışa eşdeğer bir durum olarak değerlendirilmemektedir. Söz konusu hak, hak sahibi tarafından ancak dava yoluyla kullanılabilmektedir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi alıcı tarafından noter aracılığıyla satışın bildirilmesi halinde 3 ay, bildirim yapılmaması halinde ise 2 yıl içerisinde hak sahibi tarafından dava açılmalıdır. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir. Kanundan doğan şufa hakkı sebebiyle açılacak olan davada davalı taraf alıcıdır. Sözleşmeden doğan şufa hakkı sebebiyle dava açılması halinde de sözleşme tapuya şerh edilmiş ise alıcıya, şerh edilmemiş ise satıcıya karşı dava açılmalıdır. Açılacak dava ile hak sahibi, taşınmazın satış bedelini ödeyerek hükmen kendisine geçirilmesini talep eder. Paydaşların birden fazlasının şufa hakkını kullanmak istemesi halinde satılmış olan pay kendi payları oranında paylaştırılır.

Şufa Hakkı Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Hak sahibi tarafından açılacak davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Örneğin Kadıköy’de bulunan bir taşınmazdaki hakkını kullanmak isteyen kişi İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmalıdır.

Şufa Hakkından Feragat

Feragat satıştan önce veya sonra yapılabilir. Hak sahibi yalnızca bir satış için hakkından feragat etmek istiyorsa adi yazılı bir sözleşme ile bu hakkından bir defaya mahsus feragat edebilir. Eğer hak sahibi, tamamen feragat etmek istiyorsa bu feragat resmi şekilde yapılan bir sözleşme ve bu sözleşmenin tapuya şerh edilmesi ile mümkündür.

Önalım Hakkı ile İlgili Yargıtay Kararları

“Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiiye satıması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
TMK’nın 733. maddesi gereğince yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi zorunludur.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirdiği tarihin üzerinden üç ay ve herhalde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.
Diğer taraftan, aynı yargı çevresinde yer alan, aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış, aralarında bağlantı bulunan davalar hakkında birleştirme kararı verilebileceği 6100 sayılı HMK’nın 166. maddesinde düzenlenmiştir. Birleştirme kararı yargılamanın her aşamasında hüküm altına alınabilir. Birleştirme kararı tarafların talebi ya da mahkemece kendiliğinden değerlendirmeye alınabilir.

Paylı mülkiyet şeklinde tapuya kayıtlı bir taşınmazın paydaşlarından birinin payının tamamını ya da bir kısmını üçüncü bir şahsa satması halinde satıcı dışında kalan diğer paydaşların ayrı ayrı dava açmalarında kanuni bir engel yoktur. Bütün paydaşların birlikte dava açması da mümkündür. Ayrı açılan davaların birleştirilmesinde yarar vardır. Paydaşların birlikte açtıkları davanın yargılaması sonunda dava kabul edilirse pay iptal edilerek pay nispetleri ne olursa olsun eşit olarak davalılar adına tescile karar verilir. Eşit oranda tescil 11.06.1946 gün ve 5/18 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğidir.

YASA DIŞI BAHİS CEZASI

Yasadışı Bahis Oynama Cezası

Günümüzde teknolojinin ilerlemeye başlamasıyla birlikte artan suçlardan biri de yasadışı bahis oynama suçudur. Resmi kuruluş olan Spor Toto Teşkilat Başkanlığı’nın lisans verdiği internet sitelerinde, sokak bayilerinde yasal olarak bahis oynanabilmektedir. Bunlar dışında kalan türlü yollardan bahis oynamak, yasa dışı bahis oynama olarak değerlendirilir.

Yasadışı Bahis Cezası Ne Kadardır?

  • Yasadışı yollarla bahis oynatma veya bahis oynatılmasına yer veya imkan sağlama halinde 3 ile 5 yıl arasında hapis cezası ve ayrıca on bin güne kadar adli para cezası verilir. Suçun işlendiği yer bir iş yeri ise 3 ay süre ile mühürlenecektir. Eğer bu işyeri ruhsatlı ise 5 gün içerisinde ruhsatı iptal edilecektir.
  • Günümüzde farklı yollarla yurtdışındaki internet siteleri üzerinden bahis oynatılmaktadır. Bu durumda kişi 4 ile 6 yıl arasında hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Yasadışı bahis ile alakalı suçlardan biri de bahis parasına aracılık etmektir. Bu aracılık bahis parasının bahis oynatan kişiye ulaştırılması veya bahisten kazanılan paranın bahis oynayan kişiye ulaştırılması şeklinde olabilir. Yasadışı bahis parasına aracılık eden kişiler 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
  • Yasadışı bahise kişileri teşvik etmek amacıyla özellikle internet sitelerinde reklam yapılmaktadır. Bu şekilde veya benzer şekillerde yasadışı bahis reklamı yapılarak yasa dışı bahise teşvik edilmesi halinde kişi 1 ile 3 yıl arasında hapis cezası ve üç bin güne kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yasadışı Bahis Oynama Suçu ve Cezası

Söz konusu suç, özellikle yasa dışı bahis sitelerinde bahis oynanarak işlenir. Bu şekilde yasa dışı bahis oynama suçunu işleyen kişiler için adli olarak herhangi bir ceza öngörülmemiştir. Yani yasadışı bahis oynayan kişi herhangi bir hapis cezası veya adli para cezası almamaktadır. Bu da yasadışı bahis oynatma, aracılık etmek gibi suçlara nazaran daha hafif bir ceza öngörülmüştür. Yasadışı bahis oynayan kişiye 5.000 ile 20.000 TL arasında idari para cezası verilmektedir. Ceza idari nitelikte olduğu için illerde vali ilçelerde kaymakam tarafından verilmektedir. İdari para cezasının miktarı konusundaki takdir yetkisi mülki amirlere aittir. Bu suçla beraber farklı suçların örneğin bilişim suçunun işlenmesi halinde bu suçtan da ayrıca ceza verilir.

Yasadışı Bahis Oynama Cezasına İtiraz

Yasadışı bahis oynandığının tespit edilmesi halinde verilecek olan idari para cezasına itirazlar sulh ceza hakimliğine yapılacaktır.

Yasadışı Bahis Soruşturması Sebebiyle Uygulanan Ekonomik Yaptırımlar

Yasadışı bahis oynatmak, aracılık etmek ve reklamını yapmak suçları sebebiyle adli yaptırımlar olması sebebiyle savcılık tarafından ceza soruşturması yürütülmektedir. Savcılık tarafından ceza soruşturması yürütülürken ve devamında banka hesaplarına, kredi kartlarına bloke koyulabilmektedir. Ayrıca gerekli görülmesi halinde yurtdışına çıkış yasağı da koyulabilmektedir.

Yasadışı Bahis Oynama Suçunun Memuriyete Etkisi

7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun’un ilgili hükümleri gereğince kanunun verdiği yetkiye dayalı olmaksızın spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis veya şans oyunlarını oynamak disiplinsizliğini işleyen Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelleri 20 ay uzun süreli kıdem durdurma cezası ile cezalandırılırlar. Ancak yasadışı bahis oynatmaktan ceza alınması durumunda ise meslekten ihraç cezası ile cezalandırılır.

Yasadışı bahis ile ilgili suçlardan birinin mağduru veya zanlısı olmanız halinde alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmeniz faydanıza olacaktır.

Yasadışı Bahis Suçları ile İlgili Yargıtay Kararları

“Yapılan aramada bilgisayar, kupon yazıcısı, oynanmış kuponlar, not kağıtları ve bültenler ele geçtiği, bilgisayarda yapılan incelemede www.sanslibet.net ve www.superbwin.net isimli sitelere binlerce defa bağlantı yapıldığı ve kupon yatırma ve yazdırma işlemlerinin yapıldığının tespit edildiği, suça sürüklenen çocuğun aşamalarda alınan savunmalarında arkadaşlarına bahis oynattığını kabul ettiği, gerek suç tarihindeki düzenlemede gerekse 6495 sayılı Kanunun 3. maddesi ile yapılan değişiklikten sonraki hali ile 7258 sayılı Kanunun 5. maddesinde tanımlanan suçun unsurları arasında menfaat temin edilmesinin bulunmadığı anlaşılmakla, yasadışı bahis oynattığı sübut bulan suça sürüklenen çocuğun müsnet suçtan cezalandırılması yerine yerinde görülmeyen gerekçe ile beraatine karar verilmesi, kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet savcısının temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 27/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/34596 E., 2017/10121 K.

MİRASTAN MAL KAÇIRMA

mal kaçırma davası

Mirastan mal kaçırma davası muris muvazaası sebebiyle açılır. O yüzden öncelikle muris muvazaasının ne demek olduğunu açıklayalım. Muvazaa, tarafların görünüşte geçerli olmasına rağmen gerçek iradeleri dışında olması sebebiyle kendi aralarında hüküm doğurmayan bir sözleşme yapma konusunda anlaşmaları olarak tanımlanabiilir. Muvazaa, muris yani bırakan ile herhangi bir taraf arasında mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirilebilir. Bu tarz mal kaçırmak amacı bulunan muvazaalı işlemlerdeki muvazaa çeşidine de muris muvazaası denmektedir. Muvazaalı işlemler geçersizdir. Miras hukuku ile ilgili detaylı bilgiye Miras Avukatı makalesinden ulaşabilirsiniz.

Mirasta Mal Kaçırma Davası Şartları

Muris muvazaası nitelikli muvazaadır. İki türlü işlem gerçekleştirilir. Birincisi diğer tarafları aldatmak amacıyla yapıla sadece görünürde var olan işlemdir. Diğer işlem ise muris ile taraf arasında gerçekleşen gerçek iradelerine dayalı sözleşmedir. Örneğin muris A’nın üç çocuğu ve iki evi bulunmaktadır. A, çocuklardan biri olan B’ye evlerinden birini bedelsiz bir şekilde vermiştir. Ancak diğer mirasçılar C ve D hak iddia edemesinler diye sanki satış yapılmış gibi göstermişlerdir. İşte bu durumda mirastan mal kaçırma davası açılmalıdır çünkü ortada muris muvazaası vardır.

Mirastan Mal Kaçırmanın Unsurları

Mirastan mal kaçırma davasında karar verilebilmesi için muris muvazaasının olup olmadığı incelenir. Muris muvazaası var denilebilmesi için şu unsurların varlığı gerekmektedir.

  • Görünüşteki işlem; bu işlem mirastan mal kaçırma amacaıyla yapılan esas işlemi gizlemek için, hüküm ve sonuç doğurmayacak şekilde yapılan işlemdir.
  • Muvazaa anlaşması; bahsettiğimiz görünüşteki işlemin taraflar arasında gerçek anlamda hüküm doğurmayacağına ilişkim muris ve diğer taraf arasında yapılan anlaşmadır. Bu anlaşma yazılı olabileceği gibi sözlü de olabilir.
  • Aldatma amacı: yapılan muvazaalı işlemle mirasçılardan mal kaçırma amacı güdülmüş olmalıdır.
  • Gizli sözleşme; görünüşteki işlemin arkasına saklanılarak yapılan tarafların gerçek iradelerini ortaya koyduğu sözleşmedir. Örneğin satıldı gösterilen dairenin aslında bağışlanması.

Mirastan Mal Kaçırma Davasını Kimler Açabilir?

Muvazaalı işlem sebebiyle muris tarafından kendisine kalacak miras payı azalan kısacası mirasta hakkı olan tüm mirasçılar tarafından mirastan mal kaçırma davası açılabilir. Her bir mirasçı tek başına bu davayı açabilir. Dava açan mirasçı yalnızca kendi payının tescilini isteyebileceği gibi taşınmazın terekeye dönmesini isteyebilir. Bu durumda dava dışındaki diğer mirasçıların da oluru alınmalıdır.

Mirastan Mal Kaçırma Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleridir. Dava konusu şey eğer taşınmaz ise taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesi görevli ve yetkili mahkemedir.

Mirastan Mal Kaçırma Davasında Süre

Söz konusu dava mirasbırakanın ölümünden sonra istenilen tarihte açılabilmektedir. Dava hakkında herhangi bir hak düşürücü veya zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Mirastan mal kaçırma davasında alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmek muris muvazaasını net bir şekilde ispat edebilmek açısından size büyük fayda sağlayacaktır.

Mirastan Mal Kaçırma Davası ile İlgili Yargıtay Kararları

“Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.” Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/12665 Karar No: 2014/14001

“……….’in taşınmazı temellük ettiği tarihte 19 yaşında olduğu ve alım gücünün bulunmadığı, mirasbırakanın yaptığı temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir.
Hâl böyle olunca, birleştirilen tapu iptal tescil davasında tapunun iptali ile ………’in miras payı oranında tescile karar verilmesi, elatmanın önlenmesi konusunda da tarafların paydaş duruma geldikleri, TMK 683 ve devamı maddeleri gözetildiğinde, ……….’in krokide B ile, ………’in de krokide A ile gösterilen bölümleri kullandıkları saptandığından elatmadan söz edilemeyeceği gözetilerek elatmanın önlenmesi ve yıkım istemli asıl davanın bu gerekçe ile reddi gerekir.” Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/131 Karar No: 2016/5444

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ

Velayetin Değiştirilmesi Davası

Velayetin değiştirilmesi davası çocuk üzerinde yükümlülüğü bulunan anne veya babadan velayet hakkının alınıp diğer tarafa verilmesine ilişkin açılan davadır. Velayetin değiştirilmesi kanunda sayılan ve benzeri hallerde mümkündür.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Şartları

Söz konusu davanın açılabilmesi için velayetin daha önce anne veya babadan birine verilmiş olması lazımdır. Ayrıca çocuğun veya velayet hakkına sahip tarafın durumunda sürekli ve esaslı bir değişiklik meydana gelmelidir. Bu değişiklik dolayısıyla çocuğun menfaati zedelenmiş olmalıdır.

Velayetin Değiştirilmesinin Sebepleri

Medeni kanunumuzun 183. maddesinde velayeti değiştirilmesi sebepleri sayılmıştır. Bu maddeye göre velayet; ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde değiştirilebilir.

Maddenin metninden de anlaşılacağı üzere sayılan sebepler sınırlı sayıda değildir. Yani bu sebepler dışında başka bir sebeple de velayetin değiştirilmesine karar verilebilir. Örneğin velayet sahibi tarafın diğer tarafla çocuğun kişisel ilişki kurmasına engel olması, velayetin kötüye kullanılması, çocuğun menfaati için velayetinin değiştirilmesi gerekiyorsa velayetin değiştirilmesi davası sonucunda velayet değiştirilmesine karar verilebilir. Ancak ana ve babanın her ikisinden de velayet kaldırılırsa çocuğa vasi atanır.

Saydığımız sebeplerle velayetin değiştirilmesi için hakimin göz önünde bulundurması gereken temel husus çocuğun menfaatidir. Velayetin değiştirilmesi sebepleri olsa dahi çocuğun menfaati velayetin değiştirilmesini gerektirmiyorsa hakim tarafından ret kararı verilebilir.

Ayrıca velayetin kaldırılması kararı mevcut veya doğabilecek çocuklara etki eder. Zira bir çocuk hakkında velayet hakkının kaldırılmasına karar veren mahkeme, velayetin kaldırılması gerekmeyen diğer çocuklar hakkında velayetin kaldırılmasına yer olmadığına karar vermelidir, yoksa diğer çocuklar açısından da velayet kaldırılır.

Velayetin Değiştirilmesi Davası İle Anne veya Babanın Sorumlulukları Biter Mi?

Velayetin kaldırılması durumunda anne ve babanın, çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri aynen devam eder. Anne ve baba ile çocuğun, giderlerini karşılayacak ekonomik gücü yoksa bu giderler devlet tarafından karşılanır.

Anne veya Babanın Başkası İle Evlenmesi Durumunda Velayet

Velayete sahip anne veya babanın yeniden evlenmesi, tek başına velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebilir. Ayrıca şartlar gerektiriyorsa çocuğa vasi atanabilir.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Yetkili ve Görevli Mahkeme

Görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Yetkili mahkeme konusunda kanunda bir kesinlik bulunmamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2014 tarihli 2014/26169 Karar numaralı kararında davacının kendi oturduğu yer mahkemesinde bu davayı açabileceği belirtilmiştir. Söz konusu karar metni şöyledir. :

“Dava 17.7.2013 tarihinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır. Bu sebeple; artık davacının müşterek çocuğun velayetinin anneden alınıp kendisine verilmesi yönündeki talebi, bir “çekişmesiz yargı” işidir (6100 s. HMK. m. 382/2-13). Çekişmesiz yargı işlerinde de, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilmiştir (6100 s.HMK.m.384). Velayetin kaldırılması veya ebeveynlerden birinden alınarak diğerine verilmesine, yahut kaldırılan velayetin iadesine ilişkin davalardaki yetki konusunda, Türk Medeni Kanununda aksine bir düzenleme bulunmadığına göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki “çekişmesiz yargı ile” ilgili genel yetki kuralı burada da uygulanacaktır. O halde, davacı kendi oturduğu yer mahkemesinde de bu davayı açabilir. Öyleyse, yetki itirazının reddi ile velayetin değiştirilmesi ile ilgili talebin esasının incelenmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.”

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Süre

Velayet altındaki çocuk için diğer taraf çocuğun menfaatine aykırı bir durum olması halinde herhangi bir süreye tabi olmaksızın dava açılabilmektedir. Örneğin 5 yaşındaki çocuğun velayeti anneye verildi. Annesi 10 yıl boyunca çocuğu hakkında her türlü görevini yerine getirdi. Ancak annesi, çocuğu 5 yaşına geldikten sonra malvarlığını savurgan davranmaya başlamış ve uyuşturucu kullanmaya başlamış olabilir. Bu durum velayet altındaki çocuğun zararınadır. Böyle bir durumda baba tarafından velayetin anneye verilmesinden itibaren 10 yıl geçmiş olsa dahi velayetin değiştirilmesi davası açılabilir.

Velayetin Değiştirilme Davasının Niteliği Ve Amacı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382. maddesinin birinci fıkrasında çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir.

Velayetin değiştirilmesi isteği de Kanunun sözü edilen maddesinde bir “çekişmesiz yargı” işi olarak düzenlenmiştir. Çekişmesiz yargı işlerinde de aksine hüküm bulunmadıkça kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir.

Bu genel açıklamadan sonra bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca velayet; çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Aynı zamanda anne ve babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Boşanma sonrasında malların paylaşımı ve katılma alacağı ile ilgili bilgi almak için bu konudaki makalemizi inceleyebilirsiniz.

Velayetin Değiştirilmesi Davası ve İştirak Nafakası

İştirak nafakası, velayetin düzenlenmesine ilişkin davalarda bu davaların ferîsi niteliğindedir. Ferî talepler asıl talebin sonuca bağlıdır.

Velayet ve iştirak nafakası talebi arasında da bir öncelik ya da sonralık ilişkisi bulunmayıp aslilik ve ferîlik ilişkisi söz konusudur. Ferî talebin, asıl talepten bağımsız olarak istenmesi mümkün değildir bu yüzden velayetin değiştirilmesini konu alan bir davada da değiştirme talebinin reddi durumunda çocuk için iştirak nafakasına hükmedilmeyecektir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/2444 E., 2019/51 K. ve 31.01.2019 tarihli ilam)
Kısaca açıklamak gerekirse; ana ve babanın çocuğa bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yöneliktir ve kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle de hâkim, talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.

Önemle ifade etmeliyiz; velayetin değiştirilmesi kamu düzenine ilişkindir. Bu davada asıl talebin ferîsi niteliğindeki iştirak nafakası talebinin bağımsız bir dava olduğunu kabul etmek, usul ekonomisine aykırılık teşkil eder. Bununla birlikte iştirak nafakasına hak kazanması için velayetin değiştirilmesi davasının sonucunu beklemek çocuk yönünden haklarına geç ulaşması sonucunu doğuracağı için çocuğun hakkına geç kavuşması kamu vicdanının yaralanmasına sebebiyet verecektir.

Velayetin Değiştirilmesi ile İlgili Yargıtay Kararları

Velayetin değiştirilme davasında yetki ile alakalı örnek bir Yargıtay kararında şu görüş benimsenmiştir;” Velayetin değiştirilmesi davasında kesin ve özel yetki kuralı bulunmaz. Ancak davalılar tarafından bu hususun ilk itiraz olarak ileri sürülmesi durumunda yetki hususu dikkate alınır. Hâkim, yetkinin kesin olmadığı hallerde, bu durumu resen nazara alamaz.” (20. Hukuk Dairesi 2019/2220 E., 2019/4091 K. ve 17.06.2019 tarihli ilam) Zira velayetin düzenlenmesi kamu düzeninden ileri gelmektedir.

Anlaşmalı boşanma kararında, velayet hakkının bir tarafa verildiği ve çocukların özel giderlerinin çocukların velayetlerini alan tarafın karşılayacağı hususunda ana ve baba anlaşmıştır. Çocukların velayetlerinin değiştirilmesi durumunda söz konusu anlaşmanın infazında sıkıntı doğurmayacağı görüşü kabul edilmiştir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/1895 E., 2019/630 K. ve 30.05.2019 tarihli ilam) Yani kendisinden çocuğun velayeti alınan tarafın, velayetin değiştirilmesi davasını gerekçe göstererek ortak çocukların mağdur olmasına yol açacak şekilde velayet düzenlemesinden bağımsız olarak ödemeyi taahhüt ettiği çocuğun özel giderlerinden sorumlu olmadığını ileri sürmesi Yargıtay’a göre yasaya aykırı kabul edilmiştir.

Velayet değiştirme davasının çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmesinin bir sonucu da Bölge Adliye Mahkemesince çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar üzerinedir. Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararları kesin niteliktedir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Bu sebeple, davalı-davacının bu yöne ilişkin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.(2. Hukuk Dairesi 2019/3013 E., 2019/5474 K. ve 06.05.2019 tarihli ilam) Yani Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemez.

ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda korunmak istenen kişinin özel hayatıdır. Özel hayatının gizliliğinin korunması anayasamızın 20. maddesinde teminat altına alınmıştır. Bu maddeye göre herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Anayasamızın koruma altına aldığı özel hayatın gizliliğini ihlal eden kişiler ise Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca cezalandırılır.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Özellikleri

Bu suçta korunan hukuki değer kişinin mahrem olmasını istediği yaşam alanıdır. Suçun faili herkes olabilmektedir. Fail herkes olabileceği gibi mağdur da herhangi bir kişi olabilmektedir. Özel hayatın gizliliği suçu serbest hareketli bir suçtur. Yani kanunda suçun işleniş şekline ilişkin bir sınırlama getirilmemiştir. Bu sebeple suç herhangi bir hareketle işlenebilmektedir. Özel hayatın gizliliği suçu, kişinin başkalarının duymasını, görmesini veya bilmesini istemediği şeylerin saptanmasını veya kaydedilmesini cezalandırır.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası

  • Türk Ceza Kanunu madde 134/1’e göre kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
  • Türk Ceza Kanunu madde 134/2’ye göre kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden, dağıtan kimse 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de yine 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Görüntü ve seslerin kasıt sonucunda ifşa edilmelidir, kanun koyucu suçun taksirli halini düzenlememiştir.
  • Failin hem kişiye ait özel ses ve görüntüleri kayıt altına alması hem de bu kayıtları ifşa etmesi durumunda fail her iki maddeden de cezalandırılması gerekmektedir.

Fail aynı zamanda bilişim suçu da işlediyse, bu suçtan da ayrıca cezalandırılır.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Nitelikli Halleri

  • Söz konusu suçun kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle.;
  • Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Kişiyi bir soruşturma sebebiyle takip eden polisin, kişinin özel hayatına ilişkin bilgileri sosyal medya aracılığıyla paylaşması.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Şikayet, Uzlaşma ve Zamanaşımı Süresi

Suçun cezalandırılması mağdurun şikayetine bağlıdır. Şikayet süresi, fiilin işlendiğinin ve failin mağdur tarafından öğrenilmesinden itibaren 6 aydır. Ayrıca uzlaştırma prosedürüne tabi bir suç olması sebebiyle öncelikli olarak uygulanmalıdır.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adli Para Cezası veya Cezanın Ertelenmesi

Yargılamanın sonucunda faile hapis cezası verilmemesini olanak sağlayan bu üç seçeneğe de şartlarının sağlanması halinde hakim tarafından karar verilebilmektedir.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Sanığın mağdureyle sevişirken onun rızasıyla çektiği görüntüleri, sonradan rızası dışında alıkoymaya devam etmesi ve yine yağma suçunu işlerken.: “Ben geçimimi senin gibi orospulardan sağlıyorum” demek suretiyle, özel hayatın gizliliğini ihlal ve hakaret suçlarını işlediği. Ele geçen telefon görüntüleri, mağdurenin aşamalardaki anlatımı ve sanığın yakalanma biçimiyle sübuta erdiği gözetilmeden, dosya içeriğiyle uyumlu olmayan gerekçeyle yazılı biçimde beraat kararı verilmesi. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda kullanılan ve içinde görüntüler bulunan telefonun zor alımı yerine sanığa iadesine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiş, … ” Yargıtay 6. Ceza Dairesi Esas No: 2013/30189 Karar No: 2016/2019

“… isimli derginin Temmuz 2005 sayısının ön kapağında, bilgisi ve izni olmadan yayınlandığı olayda, özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında. dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen. tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında, kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik”. prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin, bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün

mümkün bulunmadığı nazara alınmadan; plajda mayolu olmakla, bir dergi kapağında mayolu fotoğrafın yayınlanmasının aynı kapsamda değerlendirilemeyeceği ve olayda kamu yararı da bulunmadığı gözetilmeden. “plajın kamuya açık alan olup, gizli alan olmadığı” şeklindeki, özel hayatı salt mekana indirgeyen ve yasal olmayan gerekçe ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup… isteme uygun olarak (BOZULMASINA)… karar verildi.” Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas No: 2011/7345 Karar No: 2012/8936

İŞ DAVALARINDA ARABULUCULUK

işe iade davasında arabuluculuk

İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca, bireysel veya toplu iş sözleşmelerine dayanan işçi veya işveren alacaklarının ve/veya tazminatlarının talebi için açılan davalarda arabuluculuk sürecinin sona ermiş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Aynı husus işe iade talebiyle açılan davalar için de geçerlidir. Bu makalemizde iş davalarında arabuluculuk sürecine değineceğiz.

İş Davalarında Arabuluculuk Zorunluluğu

Arabuluculuk sürecinin zorunlu olduğu fakat arabuluculuğa başvurmadan veya süreç bitmeden açılan davalar, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilecektir. İş davalarında arabuluculuk süreci işletilmeden açılan davalar zaman ve maddiyat kaybına dolayısıyla menfaatlerinizin zedelenmesine neden olacaktır. Mağduriyet yaşamamanız adına, alanında uzman iş hukuku avukatı ile iletişime geçmeniz yararınıza olacaktır. Arabuluculuk aşamasında talep edebileceğiniz haklar hakkında bilgi almak için istifa eden işçinin hakları ve işçi hakları konulu makalelerimizi okumanızı tavsiye ederiz.

Hangi Davalarda Arabuluculuk Zorunlu

  • Kıdem Tazminatından Doğan Davalar
  • İhbar Tazmiatından Doğan Davalar
  • İşe İade Davası
  • Fazla Mesai Ücretinden Doğan Davalar
  • Sendikal Tazminatından Doğan Davalar
  • Ücret Alacağından Doğan Davalar
  • Yıllık İzin Ücretinden Doğan Davalar
  • Boşta Geçen Süre Tazminatından Doğan Davalar
  • İşe Başlatmama Tazminatından Doğan Davalar
  • Kötü Niyet Tazminatından Doğan Davalar
  • Bakiye Süre Ücreti Alacağından Doğan Davalar
  • Ayrımcılık Tazminatı Talepli Davalar
  • Yol ve Yemek Ücretinden Doğan Davalar
  • Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücretinden Doğan Davalar
  • Prim veya İkramiye Ücretinden Doğan Davalar

Talep edebileceğiniz kalemlerin tam ücretine erişmek isterseniz, sitemizde bulunan ve son kanun değişikliklerine göre güncellenmiş tazminat hesaplama hizmetimizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.

Zorunlu Arabuluculuk Kapsamına Girmeyen Davalar

  • Meslek Hastalığı Nedeniyle Maddi Tazminat Davaları
  • Meslek Hastalığından Doğan Manevi Tazminat Davaları
  • Meslek Hastalığından Doğan Maluliyet ve İş Göremezlik Oranının Tespiti Davaları
  • İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat Davaları
  • İş Kazasından Doğan Manevi Tazminat Davaları
  • İş Kazasından Doğan Maluliyet ve İş Göremezlik Oranının Tespiti Davaları
  • İş Kazasından Doğan Maluliyet Oranına İtiraz Davaları
  • İş Kazası Nedeniyle İşverene ve Sair Kusurlu Kişilere Karşı Açılan Rücu Davaları
  • Hizmet Tespit Davası

Arabuluculukta Yetki ve Yetki İtirazı

Arabuluculuk işlemi için gerekli başvuru, karşı tarafın (birden fazla karşı taraf varsa herhangi birinin) yerleşim yerindeki veya iş yapılan yerdeki arabuluculuk bürosuna eğer bu büro yoksa sulh hukuk mahkemesine yapılır. Yetki incelenmesi arabulucu tarafından resen dikkate alamaz ancak karşı taraf en geç ilk toplantıda ilgili belgelerle birlikte itirazda bulunabilir. İtirazın kabulü halinde, kararın tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde yetkili büroya başvurulabilir. Bu ihtimalde yetkisiz büroya başvurma tarihi yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edilir.

İş Davalarında Arabuluculuk Başvuru Dilekçesi

İş davalarında arabuluculuk sürecinin başlaması, yetkili arabuluculuk bürosuna dilekçe verilmesi ile başlar. Bu dilekçe tarafınızca doldurulabileceği gibi avukatınız tarafından da yapılabilir. Ancak konunun önemi nedeniyle işlemlerinizi avukat aracılığıyla yapmanız sizin yararınıza olacaktır. İş davalarında arabuluculuk başvuru formu içeriğinde tarafların adı ve soyadı ya da unvanı, tarafların adresleri ve iletişim bilgileri son olarak ise başvuran tarafın talep ettiği haklar yazmaktadır.

Arabuluculuk başvuru dilekçesinde talep edilmeyen haklar daha sonra arabuluculuk şartı gerçekleştiği gerekçesiyle dava yoluyla talep edilemez. Bunun anlamı ise şudur ki, arabuluculuk başvuru dilekçesinde bazı haklarınızı unuttuğunuz, vazgeçtiğiniz veya bilmediğiniz sebebiyle yazmadıysanız, bu hak talepleri için arabuluculuk aşamasının son bulduğu söylenemez ancak bu hakların ortadan kalktığı da söylenemez. Yazmadığınız alacak kalemleri için tekrar arabuluculuk sürecini başlatmanız gerekecektir. Aksi taktirde açılan davada arabuluculuk sürecine konu edilmeyen alacak kalemlerinin reddine karar verilecektir.

Ayrıca başvuru dilekçesinde, arabuluculuk başvurusunun dava şartı nedeniyle yapıldığının belirtilmesi gereklidir. Nitekim bu durumda arabulucu taraflardan ücret isteyemeyecektir ve masraf Bakanlık bütçesinden ödenecektir.

İş Davalarında Arabuluculuk Başvuru Süresi

Arabulucuya başvuru süresi için tek önem arz eden konu işe iade talebidir. Diğer kalemler için ise arabulucuya başvuru süresi öngörülmemiştir dolayısıyla kanunda öngörülen zamanaşımı veya hak düşürücü süre boyunca arabulucuya başvurulabilir.

Eğer ki işe iade talebinizi yargılama ve arabuluculuk aşamasında ileri sürmek istiyorsanız, fesih bildiriminin tarafınıza tebliğinden itibaren bir ay içerisinde arabulucuya başvurmak zorundasınız. Eğer bu bir aylık süre içerisinde arabuluculuk sürecini başlatmazsanız, ne yazık ki işe iade talebinizi dava yoluyla da ileri süremeyeceksiniz. Önemli bir detay daha var ki işe iade talebi için fesih tarihinden itibaren 1 ay içinde arabulucuya başvurmak zorunda olduğunuz gibi, arabuluculuk son tutanağının imzalandığı tarihten 2 hafta içinde de işe iade talebiyle dava açmanız gerekmektedir. Aksi takdirde işe iade talebinizi dava yoluyla ileri süremeyeceksiniz.

İş Davalarında Arabuluculuk Süreci

Arabulucu görevlendirildikten itibaren 3 hafta içerisinde süreci sonuçlandırır, bu süre yalnızca zorunlu hallerde 1 hafta uzatılabilir. Taraflardan yalnızca bir tanesinin toplantıya katılmaması sebebiyle sürecin sona ermesi halinde daha sonra açılacak davada kısmen veya tamamen haklı olup olmaması fark etmeksizin yargılama giderlerinden sorumlu tutulur ve lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da katılmaması halinde ise yaptıkları yargılama giderleri kendileri üzerinde bırakılır.

Arabuluculuk aşaması sonucu talep edilen haklar üzerinde anlaşma sağlanabileceği gibi, bazı konularda anlaşılması ve bazılarında anlaşılmaması da mümkün olabilir. Anlaşılan ve anlaşılmayan konular arabuluculuk son tutanağında belirtilir.

İş Davalarında Arabuluculuk Ücretini Kim Öder?

Arabuluculuğun zorunlu olduğu davalarda, taraflar arabulucuya herhangi bir ücret ödemezler. Ancak diğer hallerde arabuluculuk ücreti taraflar arasında eşit şekilde bölüşülür. Arabuluculuk ücret tarifesi her yıl güncellenmektedir. Tarafların işçi ve işveren olduğu arabuluculuk sürecinde, taraf sayısı ve görüşme saati baz alınarak ücret hesaplanmaktadır. Arabuluculuk masrafının tamamını taraflardan biri üstlenebilir.

Arabuluculuk Görüşmelerinde Tarafların Uzlaşması, Uzlaşma Sağlanamaması ve Dava Süreci

Görüşmelerde uzlaşma sağlanması halinde arabulucu tarafından uzlaşma tutanağı düzenlenir. Sulh hukuk mahkemesinden bu tutanak için icra edilebilirlik şerhi alınabilir ve anlaşma yerine getirilmemesi halinde icra takibi başlatılabilir. Uzlaşılan hususlar hakkında dava açılması halinde reddedilmesi gerekmektedir.

Uzlaşma sağlanamaması halinde ücret alacakları için 5 yıl, işe iade için ise 2 hafta içerisinde arabulucu tutanağı ile birlikte dava açılabilmektedir. Arabuluculuk görüşmeleri sırasında elde edilen bilgi ve belgeler aksi kararlaştırılmadığı sürece gizlilik kapsamındadır ve dava konusu edilemezler.

Arabuluculuk görüşmelerinde haklarınızı tam olarak bilmek ve menfaatlerinizi korumak için iş hukuku konusunda uzman bir avukat tarafından hem arabuluculuk sürecinde hem de uzlaşma olmaması durumunda dava sürecinde temsil edilmeniz faydanıza olacaktır.

Arabuluculuk ile İlgili Yargıtay Kararları

Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince davacı vekiline Mahkememizce 01/10/2019 tarihli celsede verilen kesin süreye rağmenarabuluculukson tutanağının aslını veyaarabulucutarafından onaylanmış örneğini sunmamış olduğu belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmiş ise de; davacı vekili tarafından 08.10.2019 tarihinde Uyap üzerindenarabuluculuk son tutanağının aslının dosyaya gönderildiği anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince Uyap kayıtları dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2020/5349 E., 2020/7421 K. ve 14.09.2020 tarihli ilam)

TAŞINMAZ SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ

satış vaadi sözleşmesi

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, sözleşmede yazılı şartların gerçekleşmesi halinde sözleşmede yazılı gayrimenkul hakkında sözleşme yapılması konusunda taraflara talep hakkı tanıyan bir sözleşmedir. Bu sözleşmedeki taraflardan biri, taşınmazı devretmeyi, diğer taraf ise taşınmazı devralmayı taahhüt eder. Gayrimenkul avukatlık hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye Gayrimenkul Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Özellikleri

Bu tip sözleşmeler yapılacak olan satış sözleşmesinin yapılmasını amaçlayan bir ön sözleşme niteliğindedir. Sözleşmede, her iki tarafa da borç yüklenmektedir. Bir taraf şartların gerçekleşmesi halinde söz konusu taşınmazın kararlaştırılan bedelini karşı tarafa ödeyerek devre hazır bulunduğunu bildirmeli diğer taraf ise taşınmaz satış bedelini aldıktan sonra taşınmazı devretmelidir. Taraflardan birinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde diğer tarafın ifayı talep hakkı doğmaktadır. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, tarafları açısından herhangi bir ayni hak tesis etmemektedir, yalnızca kişisel hak sağlamaktadır. Sözleşmedeki hükümler sebebiyle yalnızca taraflara ve haleflerine karşı hak iddia edilebilmektedir. Üçüncü kişilere karşı hak iddia edilebilmesi için tapuda şerh edilmesi ile mümkündür. Şerhin etkisi ise yalnızca 5 yıldır. Beş yıl içerisinde satış gerçekleşmezse şerh etkisini kendiliğinden kaybeder yani üçüncü kişilere karşı hak iddia edilirken hiçbir etkisi bulunmaz.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Geçerlilik Şartları

Bu sözleşme ancak resmi şekilde yapılırsa geçerlidir. Yani söz konusu sözleşmeyi iki taraf birlikte noter huzurunda imzalamalıdır.

Hakkında sözleşme imzalanacak taşınmaz tapulu olmalıdır. Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkul hakkında satış vaadi sözleşmesi imzalanamaz.

El birliği mülkiyeti tesis edilmiş bir gayrimenkul hakkında tüm ortaklar ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzalanmalıdır. Ortaklardan biri veya bir kaçı ile böyle bir sözleşme düzenlenmesi halinde taşınmazın satışı talep edilemez yalnızca Borçlar Kanunu kapsamında sözleşmenin tarafı olan ortaktan talepte bulunulabilir. Ancak paylı mülkiyeti tabi taşınmazlarda her bir pay sahibi bu sözleşmeyi yapabilir, bu sözleşmeler geçerlidir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde taşınmazı devralacak olan tarafın ödeyeceği meblağ ve ne şekilde ödeyeceğinin belirtilmesi zorunludur.

Taşınmazın sahibi olmayan kişi tarafından bu sözleşme düzenlenebilir ancak daha sonra yapılacak olan satış sırasında sözleşmenin tarafı olan kişinin taşınmazın sahibi olması zorunludur.

Sözleşmenin Sona Ermesi ve Zamanaşımı Süresi

Sözleşmenin ifa edilmesi, feshedilmesi ve belirlenen edimin ifasının zamanaşımına uğraması halinde sözleşme sona erer. Zamanaşımı süresi ise ifa olanağının olduğu tarihten itibaren 10 yıldır.

Bu sözleşme, mülkiyetin devrini sağlayacak olan satış sözleşmesini yapmayı amaçlayan bir ön sözleşme olması sebebiyle sözleşmede yazılı hususlar dikkatle incelenmeli ve hak kaybına uğramamak için de hem sözleşmeyi yaparken hem daha sonrasında bir anlaşmazlık çıkması halinde bu alanda uzman bir avukat tarafından temsil edilmeniz size çok önemli faydalar sağlayacaktır.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi ile İlgili Yargıtay Kararları

“Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesine dayanan tescil isteminin hüküm altına alınabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan bedel ödenmiş olmalıdır. Ancak, bedelden ödenmeyen bir kısım var ise, bu bedel Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca depo ettirilmelidir.” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/11330 Karar No: 2019/1029)

ŞANTAJ CEZASI

Tehdit ve Şantaj Suçu Arasındaki Farklar

Şantaj cezası ağır olan bir suçtur. Tehdit suçunun özel bir şeklidir ve Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir suç tipi olarak tanımlanmıştır. Şantaj suçu kanunumuzda iki ayrı işleniş biçimi ile ele alınmıştır:

  • Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamak
  • Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunmaktır.

Şantaj Cezası ve Görevli Mahkeme

Şantaj suçunun her iki halinde de faile verilecek olan ceza aynıdır. Şantaj cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Bu suç nedeniyle yapılacak olan yargılamalar da asliye ceza mahkemeleri görevlidir.

Şantaj Suçunda Şikayet ve Zamanaşımı Süresi

Bu suç hakkında soruşturma açılması şikayet şartına bağlı değildir. Dolayısıyla suçun işlendiğine ilişkin bilgi adli makamlara ulaştığı anda soruşturma resen başlatılır. Dava zaman aşımı süresi ise 8 yıldır. Bu süre içerisinde dava açılmalıdır.

Şantaj Suçunda Uzlaşma, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Erteleme ve Adli Para Cezasına Çevirme

Şantaj suçu nedeniyle verilecek olan ceza hakim tarafından adli para cezasına çevrilebilir veya ertelenebilmektedir. Bu suç tipi uzlaşma prosedürüne tabidir. Mahkeme tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilebilir.

Tehdit ve Şantaj Suçu Arasındaki Farklar

Şantaj suçunda failin amacı haksız çıkar sağlamaktır, tehdit suçunda ise böyle bir amaç yoktur. Şantaj suçunda mağdur üzerinden haksız çıkar sağlamak amacıyla bir şeyi yapmaya veya yapmamaya yönelik tehditte bulunulur. Tehdit suçunda ise mağdurun mal varlığına, bedenine, cinsel dokunulmazlığına yönelik tehditte bulunulmaktadır.

Şantaj suçu, ağır sonuçları olan ve mağdur bakımından da büyük maddi ve manevi zararlara yol açan bir suçtur. Bu sebeple her iki tarafın da uzman bir avukat tarafından temsil edilmesi gerekmektedir. Tehdit suçu hakkında detaylı bilgiye tehdit nedir konulu makalemizden ulaşabilirsiniz.

Şantaj Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Sanığın, kendini “Murat” olarak tanıtıp yakınanlardan 50.000 dolar para almak amacıyla değişik zamanlarda mağdurların ev, iş ve cep telefonlarını arayarak “parayı vermedikleri takdirde çocuklarına zarar vereceğini, elinde bulunan uygunsuz fotoğrafları yakınlarına göndereceğini ve ayaklarına sıkacağı” biçiminde tehditlerde bulunduğunun ve yakınan Kemal’in cep telefonuna kayıtlı “bugün ölmek için güzel bir gün”, “ben ölmeden önce güldürürüm”, “senin için vur emri verildi”, “50 bin dolar” biçimindeki sanığın kabullendiği ses kayıtlarından anlaşılması karşısında; eyleminin bir bütün halinde yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden kanıtların takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde uygulama yapılması, bozmayı gerektirmiş..” (Yargıtay 6. Ceza Dairesi Esas No: 2009/11754 Karar No: 2010/7967)

“Dosya kapsamına göre, mağdure, eşi ve sanığın aynı kurumda ça­lıştıkları, mağdureyle eşi arasında boşanma davası açıldığı dönemde, sanık ile mağdurenin arkadaşlık yaptıkları bu süreçte mağdurenin çıplak vaziyetteki görüntü ve fotoğraflarını elde eden sanığın, boşanmaktan vazgeçip, resmi nikahlı eşiyle beraber yaşamaya devam eden mağdureye, işyerinden ayrılmaz ve A… ilini terk etmezse, görüntü ve fotoğraflarını içerir kayıtlardan oluş­turduğu CD’yi çalıştıkları kurumun genel müdürlüğüne göndereceğini belirtip, “A…’yı terk edin gidin, sizi burada yaşatmam” şeklinde sözler söylemesi şeklinde gelişen olayda, sanığın kendisine veya başkasına yarar sağlamaya yönelik hareket ettiğine dair delil bulunmaması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 107/2. maddesinde tanımlanan şantaj suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemin bu haliyle genel kast ile işlenebilen ve 5237 sayılı TCK’nın 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle, sanık hakkında yazılı şekilde şantaj suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,….bozmayı gerektirmiş.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas No: 2012/17703 Karar No: 2012/18222)

VASİYETNAME NEDİR?

vasiyet nedir

İnsanlar, öldükten sonra mirasının paylaştırılmasının ve çeşitli isteklerinin kendi iradesine bağlı olarak gerçekleştirilmesini isteyebilir. Medeni kanunumuza göre kişi belirli kurallar çerçevesinde düzenlemiş olduğu vasiyetname ile belirli sınırlar dahilinde mirasını paylaştırabilir, ölümüne bağlı tasarruflar tayin edebilir. Miras avukatı hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye Miras Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz.

Vasiyetname Düzenleme Şartları

Vasiyetçi olacak kişi kişi ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmalıdır. Mirasını paylaştırmak üzere hazırlayan kişi mirasçılarından saklı pay sahibi olanların saklı paylarının sınırını ihlal etmemek şartıyla tasarrufta bulunabilir. Örneğin üç çocuğu olan bir baba vasiyetname ile çocuklarından yalnızca bir tanesine tüm mirasını bırakamaz. Diğer çocuklarının saklı payı gözetilmelidir.

Vasiyetname vekil veya yasal temsilci tarafından düzenlenemez, bizzat kişinin kendisi tarafından düzenlenmesi gerekmektedir. Kendini bir şekilde ifade edebilen engelli insanlar tarafından da vasiyetname düzenlenebilir.

Her kağıda yazılı şey veya söylenen söz vasiyetname niteliği taşımamaktadır ve hukuki sonuç doğurmamaktadır. Medeni kanunumuzda vasiyetname düzenleme şekilleri sayılmıştır. Buna göre vasiyetname çeşitleri şu şekildedir:

Resmi Vasiyetname

Resmi memur tarafından iki tane tanıdığın da katılması şeklinde düzenlenir. Resmi memur olarak nitelendirilen kişiler, noterler, konsoloslar, sulh hakimi veya kendisine kanunla bu konuda yetki verilmiş memurlardır.

Miras bırakan yazılı veya sözlü olarak isteklerini resmi memura bildirir. Resmi memur bu istekleri içeren belgeyi hazırlar, daha sonra vasiyetçi tarafından hazırlanan okunur ve imzalanır. Resmi memur tarafından da tarih yazılarak imzalanır. İmzalanan vasiyetnameyi okuduğunu vasiyetçi tanıklara bildirir, tanıklar da vasiyetnamenin kendi huzurlarında yapıldığını ve vasiyetçinin ehil olduğunu belirterek imzalar. Vasiyetname bu şekilde düzenlenmiş olur. İmzalar, vasiyetnamenin okunması ve tarih geçerlilik için şarttır.

Vasiyetçinin okuma yazma bilmemesi durumunda ise isteklerini sözlü olarak resmi memura iletir ve resmi memur bu isteklere göre vasiyetnameyi düzenler. Düzenlenen vasiyetname resmi memur tarafından iki tanığın da huzurunda vasiyetçiye okunur. Tanıklar tarafından vasiyetin okunduğu ve vasiyetçinin iradesiyle örtüştüğü beyan edilerek hem resmi memur hem de tanıklar tarafından imzalar atılır.

Resmi vasiyetnameyi düzenleyen resmi memur tarafından vasiyetnamenin aslı muhafaza altına alınır.

El Yazılı Vasiyetname

Vasiyetini el yazısı ile düzenlemek isteyen kişi vasiyetinin tamamını kendi el yazısı ile yazmalıdır. Bilgisayara, daktilo gibi aletler ile yazılan yazılar el yazılı vasiyetname niteliğini taşımamaktadır. El yazısı ile yazıldıktan sonra vasiyetçi tarafından imza ve tarih atılmalıdır. Tarih, gün, ay ve yıl olarak belirtilmelidir. Parmak izi veya kaşe imza yerine sayılmamaktadır. El yazısı ile imza atılmalıdır.

El yazılı vasiyetnamenin yazıldığı şey, dil, yazı tipi için herhangi bir şart bulunmamaktadır. Okunaklı olması daha sonra geçersiz sayılmaması açısından önem arz etmektedir. Düzenlendikten sonra eklemeler de belirtmiş olduğumuz şartlara uygun olarak yapılabilmektedir.

Muhafazası için herhangi bir şart bulunmamaktadır, kişi istediği şekilde saklayabilir.

Sözlü Vasiyetname

Olağan yöntemler el yazılı ve resmi şekilde düzenlemedir ancak bu ikisinin düzenlememesi durumunda yani olağanüstü durumlarda sözlü olarak düzenlenebilmektedir. Bu şekilde hazırlanması çok sıkı şartlara bağlanmıştır. Öncelikle iki şart, vasiyetin yapıldığı anda olağanüstü durumun varlığı söz konusu olması ve diğer yöntemlerle düzenlenmesi imkanının bulunmamasıdır.

Sözlü vasiyetname, vasiyetçi tarafından iki tanığa anlatılır ve vasiyeti belgelendirmeleri istenir. Tanıklar bu isteği kabul ederlerse bu aşamadan sonra iki yöntem vardır. Birincisi, tanıklar vasiyeti yazıya döker, tarih ve yer de yazılarak tanıklar tarafından imza atılır. Tanıklar tarafından oluşturulan bu belge sulh veya asliye hukuk mahkemesine götürülerek durum ve vasiyetnamenin düzenlediği koşullar anlatılır. İkinci yöntem ise tanıklar tarafından dinlenen istekler gecikmeksizin sözlü olarak hakime iletilir ve hakim tarafından tutanak tutularak istekler belgelenmiş olur.

Hakim tarafından onaylanmaya karşılaşılabilecek durumlar için istisnalar getirilmiştir. Sağlık kuruluşlarında böyle bir durum gerçekleşmesi durumunda o kuruluşun en yetkili kişisi hakim yerine geçebilmektedir, savaş gibi durumlarda sözlü düzenleme ihtiyacı olabileceği için teğmen veya daha üst rütbeli askeri personeller hakim yerine geçebilmektedir son olarak ülke sınırlarımız dışında seyreden bir ulaşım aracında örneğin gemide böyle bir durumla karşılaşılması halinde o araçtan sorumlu kişi hakim yerine geçebilir.

Olağanüstü durum ortadan kalktıktan itibaren 1 ay içerisinde vasiyetçi yaşamaya devam ettiyse sözlü vasiyetname kendiliğinden geriye dönük olarak hükümsüz hale gelmektedir. Vasiyetname düzenlenirken şekil şartlarına aykırı veya kanunu emredici hükümlerine aykırı işlemler yapmamak için uzman bir avukatla birlikte işlemleri gerçekleştirmeniz faydanıza olacaktır.

Vasiyetnamenin Düzenlenmesine İlişkin Yargıtay Kararları

“Somut olayda, mütevaffanın bilinen tüm mirasçılarına, ve vasiyet alacaklılarına vasiyetname ekli duruşma gününü bildirir tebligatın yapılmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 596/2.maddesi uyarınca bilinen tüm mirasçılar ve diğer ilgililer usulüne uygun çağrılmadan, vasiyetnamenin açılıp okunması doğru değildir. Mahkemece, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/19530 Karar No: 2014/16709)

“Somut olayda; mirasbırakanın okur yazar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda vasiyetçinin, düzenlenen vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğunu beyan etmesi yeterli değildir. Tanıkların da, vasiyetçinin kendi önlerinde beyanda bulunduğunu ve onu tasarrufa ehil gördüklerini ifade edip, bu sözlerin yazılması ile de yetinilmeyip vasiyetnamenin kendi yanlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini de belirtmeleri ve bu beyanlarının altını imzalamaları gerekmektedir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/4647 Karar No: 2016/2487)

HABERLEŞMENİN GİZLİLİĞİNİ İHLAL

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu, iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmeyeceği inancıyla belli iletişim kanallarıyla (internet, telefon, mektup vb.) gerçekleştirdiği haberleşmenin dinlenmesi, okunması, kaydedilmesi ve ifşa edilmesiyle şeklinde oluşur. Bu suç tipi, özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı işlenen suçlardandır.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Şartları

Her suç gibi haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun oluşması için de bazı şartlar gereklidir.

  • İki ya da daha fazla kişinin belli iletişim kanallarıyla gerçekleştirilen bir haberleşme olmalıdır. Örneğin telefon ile konuşulması da elektronik posta ile haberleşme bu iletişim kanallarına örnektir. Yüz yüze konuşmanın kayda alınması, ifşa edilmesi bu suça değil kişiler arasındaki konuşmanın dinlenmesi ve kayda alınması suçunu oluşturur.
  • Haberleşme kamuya açık olmamalıdır. Örneğin herkese açık sosyal medya hesabı üzerinden yayınlanan mesajın paylaşılması bu suçu oluşturmaz.
  • Bu suçun oluşması için haberleşme içerisinde illa sır niteliği taşıyan bir unsur olmasına gerek yoktur. Her türlü haberleşme, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçuna konu olabilir.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Nitelikleri

Bu suçun faili haberleşmenin tarafı olmayan diğer kişi veya kişiler olabilirler. Suçun mağduru ise haberleşmeyi gerçekleştiren kişi kişi veya kişilerdir.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu seçimli hareketli bir suçtur yani farklı fiiller sonucunda işlenebilir.

  • Gizlilik okunarak, dinlenerek gibi şekillerde
  • Haberleşmenin kayda alınmasıyla
  • Haberleşmede paylaşılan resim, bilgi, video gibi içeriklerin ifşa edilmesiyle
  • Haberleşmenin taraflarından birinin diğerinin rızası olmadan haberleşmeyi paylaşması, ifşa etmesiyle de haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu oluşur.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası

  • Suçun temel şeklini iki veya daha fazla kişi arasındaki gizli haberleşmenin üçüncü kişi tarafından okunması veya dinlenmesi şeklinde oluşturur. Fail, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Örnek olarak telefonda yapılan bir konuşmanın herhangi bir uygulama veya araç marifetiyle dinlenmesi verilebilir.
  • İki veya daha fazla kişi arasındaki kamuya açık olmayan haberleşmenin üçüncü bir kişi tarafından herhangi bir şekilde kayıt altına alınması halinde haberleşmenin kayıda alınmak suretiyle gizliliğin ihlal edilmesi suçu oluşur. Bu sebeple faile 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilir. Kayıdın hangi yolla alındığı, kullanılıp kullanılmaması veya kullanmaya elverişsiz olup olmaması bu suçun oluşması açısından bir önem arz etmemektedir.
  • İki veya daha fazla kişi arasındaki haberleşmenin bu kişilerden biri tarafından diğerlerinin rızası olmadan ifşa edilmesi, içeriklerin paylaşılması halinde bir yıl ile üç yıl arasında cezaya hükmolunur. İçeriklerin basın yoluyla ifşa edilmesi halinde de aynı cezaya hükmolunur.

Bilişim suçunun da bu suçlar birlikte işlenmesi halinde ayrıca ceza verilecektir.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Cezasını Ağırlaştırıcı Nedenler

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu, kamu görevlisi tarafından, kendisine verilen yetkiyi kötüye kullanarak veya bir meslek veya sanatın sağlamış olduğu kolaylıklardan faydalanmak suretiyle işlenirse verilecek olan ceza yarı oranında artırılır.

Şikayet, Zamanaşımı, Uzlaştırma, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Adli Para Cezası

Bu suç şikayete tabi bir suçtur yani failin ceza alması için şikayet şartı aranmaktadır. Şikayet, fail ve fiil öğrenildikten itibaren 6 aylık süre içerisinde edilmelidir. Dava zaman aşımı süresi suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıldır. Suç uzlaştırma prosedürüne tabidir. Yargılamanın her aşamasında öncelikli olarak uzlaştırma prosedürü uygulanıp uygulanmadığı gözetilmelidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması genel şartları sağlanmakta ise bu suç bakımından da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmektedir. Söz konusu suçun yaptırımları arasında adli para cezası sayılmamıştır. Dolayısıyla bu suç sebebiyle fail hakkında adli para cezasına hükmedilemez.

Sonuç olarak haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kişinin mahrem hayatına karşı işlenen, çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir suçtur. Fiil sebebiyle mağdur büyük zararlara uğrayabilir, fail ise ağır bir hapis cezası ile karşı karşıya kalabilir. Her iki tarafın da uzman bir avukat tarafından temsil edilmesi çok önemlidir.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Dosya kapsamına göre, sanığın, emri altında çalışan kardeşine disiplin cezası vermesi nedeniyle kendisini telefonla arayarak hakaret ve tehdit eden katılanla olan konuşmasını kayda aldığı ve telefonun hoparlörünü açarak odasında bulunanlara dinlettiği, sonrasında konuşmaya ilişkin seslerin bulunduğu CD’yi Cumhuriyet Başsavcılığına vererek şikayetçi olduğu olayda; sanığın başka şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken kendisine yönelik hakaret ve tehdit içeren görüşmeyi kayda aldığı, sanığın eyleminin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu halde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği, sanığın, katılanı tehdit ettiği iddiasının başkaca bir delille desteklenmediği anlaşılmakla, yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu ile haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği, sanığa yüklenen tehdit suçunun ise, sanık tarafından

işlendiğinin sabit olmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle beraata ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 09.06.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2013/30383 E., 2014/14161 K.)

“Oluşa ve dosya kapsamına göre; katılanın erkek arkadaşı ile yapmış olduğu içeriği özel mesajlarını ele geçiren sanığın, bu mesajları katılana göndermek yerine yetkisiz üçüncü kişi olan tanık …’ya göndermesi nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 132/2. madde ve fıkrasında düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyete hükmedilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraate karar verilmesi, kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA karar verilmiştir.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/4806 E. , 2018/10736 K.)

ÖDEME EMRİNE İTİRAZ

Ödeme Emrine İtiraz Süresi

Ödeme emrine itiraz, borçlunun borcunu ödemesi için alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emrine ilişkin itirazdır. Ödeme emri, ilam yani mahkeme kararı üzerine gönderilebilir. Bu durumda itiraz mümkün değildir. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip veya ilamsız takiplere itiraz edilebilir.

Ödeme Emrine İtiraz Nereye ve Nasıl Yapılır?

Öncelikle şunu belirtelim ki ödeme emrinde borcun yazılması borcun kesinleştiği anlamına gelmemektedir. Ödeme emri tebliğ edilen kişi böyle bir borç olmadığını iddia ediyorsa ödeme emrine itiraz etmesi gerekmektedir. İtiraz, dosyanın bulunduğu yerdeki icra dairesine yapılmalıdır. İtiraz dilekçesinde itiraz gerekçesi açık ve net bir şekilde belirtilmelidir. İtiraz genellikle imzaya, icra dairesinin yetkisine veya borca edilebilir. Dosyanın bulunduğu icra dairesinin müdürü tarafından itirazın zamanında yapılıp yapılmadığına karar verilir. Söz konusu icra dairesi yerine masrafların karşılanması şartıyla muhabere yoluyla da itiraz edilebilir.

Ödeme Emri İle İlgili Nelere İtiraz Edilebilir?

Ödeme emrine edilecek itirazları genel başlıklar altında şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Borca itiraz
  • Yetki itirazı
  • İmza itirazı
  • Zaman aşımı itirazı

Ödeme Emrine İtiraz Süresi

İtiraz kesinlikle kanunla belirlenmiş süreler içerisinde yapılmalıdır. İlamsız takiplere ilişkin itirazlar ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 (yedi) gün içerisinde yapılmalıdır. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip halinde ise ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 (beş) gün içerisinde itiraz edilmelidir. Ödeme emriyle birlikte daha uzun bir itiraz süresi bildirilmişse o süre içerisinde itiraz edilebilir. Ödeme emrine saymış olduğumuz süreler içerisinde itiraz edilmemesi halinde takip kesinleşir ve borç kabul edilmiş sayılır. Mücbir sebeple itiraz edilememesi sebebiyle takibin kesinleşmesi halinde mücbir sebep veya etkisi ortadan kalktıktan sonra 3 (üç) gün içerisinde itiraz edilebilir.

Ödeme Emrine İtiraz Sonucunda Ne Olur?

Ödeme emrine yapılan itiraz ile takip kendiliğinden durur. İtiraz edilmesi halinde alacaklı, ya itirazın kaldırılması yada itirazın iptali davası açma yoluna gidebilir. Borçlu, haksız yere itiraz etmesi halinde %20 oranında icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilecektir. Ayrıca açıla dava sebebiyle ortaya çıkan yargılama giderleri ve vekalet ücreti de borçluya yükletilecektir.

Ödeme emrine bir dilekçe ile itiraz edilebilirse de icra hukuku alanında uzman bir avukat tarafından yapılması faydanıza olacaktır. Aksi halde icra inkar tazminatı, yargılama giderleri ödenmesi ve itiraz süresinin geçirilmesi gibi hak mağduriyetleri yaşanabilmektedir.

Ödeme Emri Hakkında Yargıtay Kararları

“Alacaklı banka vekilinin icra takibine dayanak yaptığı kredi kartına ilişkin hesap kat ihtarı ve hesap özetinin, ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmediği anlaşılmıştır. İİK’nun 58/3. maddesi gereğince; alacak, bir belgeye dayanmakta ise, belgenin aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine verilmesi ve ayrıca Hukuk Genel Kurulu’nun 2.2.2000 tarih ve 2000/12-50 Esas, 2000/47 sayılı kararında da açıklandığı üzere İİK.nun 61/l. maddesi (2). cümlesi gereğince de takip bir belgeye dayanıyor ise, belgenin onaylı bir örneğinin ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmesi zorunludur.

Borçlunun takibin şekline göre yasal sürede icra dairesine itiraz etmiş olması, şikayet yoluyla icra mahkemesinden ödeme emrinin iptalini istemesine engel teşkil etmez. Zira, hakkında yeniden ödeme emri tebliği gerekeceğinden, borçlunun ödeme emrinin iptalini talep etmekte hukuki yararı bulunmaktadır. O halde mahkemece, şikayetin kabulü ile ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. ” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas No : 2011/1057 Karar No : 2011/16502 Tarih : 22.09.2011)

MALA ZARAR VERME SUÇU NEDİR?

mala zarar verme cezası

Mala zarar verme suçu Türk Ceza Kanunu’nda başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkmak, tahrip etmek, yok etmek, bozmak, kullanılmaz hale getirmek veya kirletmek olarak tanımlanmıştır. Başkasına ait bir hayvanı öldürmek, eşyayı kullanılamayacak hale getirmek veya değerinin azalmasına sebep olacak davranışlar da bulunmak da mala zarar verme suçu kapsamında değerlendirilmektedir.

Mala Zarar Verme Suçu Şartları

Mala zarar verme suçunda korunan hukuki değer, mülkiyet hakkıdır. Suçun konusu menkul ve gayrimenkul her türlü mal olabilir. Mağdurun telefonu, tarlası ya da arabası örnek verilebilir. Mağdurun tarlasındaki ürünü, telefon kulaklığı gibi malın yan ürünlerine verilen zarar da bu suç kapsamındadır.

Mala zarar verme suçunun oluşması için fiili gerçekleştirmede kast bulunmalıdır. Yani başkasına ait mala taksirle zarar verilmesi halinde mala zarar verme suçunu oluşturmaz. Fiil bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmelidir. Zarar verilen şey başkasına ait bir mal veya hayvan olmalıdır. Kişinin kendisine ait bir mala zarar vermesi halinde söz konusu suç oluşmaz.

Bu suç, seçimlik hareketlerle işlenir. Yani birden çok hareket seçenek olarak gösterilmiştir. Bunlardan birinin yapılması halinde suç meydana gelir.

Mala Zarar Verme Suçu İşlenme Şekilleri

Mala zarar verme suçunun işlenme şekilleri kanunda yer alan tanım içerisinde tek tek sayılmıştır. Bu tanıma göre mala zarar verme suçu şu şekillerde işlenir:

  • Yıkmak
  • Tahrip etmek
  • Yok etmek
  • Bozmak
  • Kullanılamaz hale getirmek
  • Kirletmek
  • Sahipli hayvana zarar vermek veya öldürmek

Basit Mala Zarar Verme Suçunun Cezası

Mala zarar verme suçunun basit şekilde işlenmesi halinde mağdurun şikayeti üzerine faile 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası verilir. Aynı zamanda yağma suçunun işlenmesi halinde fail ayrıca cezalandırılır.

Mala Zarar Verme Suçunun Nitelikli Halleri ve Cezası

  • Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamu yararlanmasına ayrılmış her türlü mala,
  • Doğal afetlere karşı kullanılması amacıyla ayrılmış her türlü mala,
  • Devlet orman statüsündeki yerler hariç olmak üzere, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğuna,
  • Grev veya lokavt hallerinde işçi veya işverenlerin yada sendikalarının veya konfederasyonlarının sahibi olduğu veya kullanıma tahsis edilen her türlü tesis veya eşyaya
  • Siyasi partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve üst kuruluşlarının sahibi olduğu tesis veya eşyaya,
  • Kamu görevi sona ermiş olsa bile kamu görevlisinden öç almak maksadıyla malına zarar verilmesi halinde;

bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.

Malı Zarar Verme Suçunun Cezasını Ağırlaştırıcı Sebepler

Mala zarar verme suçunun, yakarak, yanıcı veya patlayıcı madde kullanılarak ya da daha vahim sonuçlara maruz bırakmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek olan ceza bir kat oranında artırılır. Suç sonucunda kamu hizmetinde, haberleşmede veya ulaşımda aksama olması halinde verilecek olan ceza arttırılır.

Mala Zarar Verme Suçunun Hırsızlık Suçuyla İşlenmesi

Bu iki suçta konu aynıdır, korunan hukuki değer de aynıdır. İki suçun da aynı mala işlendiği durumlarda fail, hırsızlık suçundan yargılanır. Ancak suçlar farklı mallara karşı işleniyorsa, fail her iki suçtan yargılanacaktır.

Mala Zarar Verme Suçunda Ceza İndirimi ve Şahsi Cezasızlık Halleri

Mala zarar verme suçunun cezası bazı durumlarda yarıya indirilerek verilir. Ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenirse bu suç sonucunda verilecek olan ceza, yarısı oranında indirilir.

Eşlerden birinin, üst soy veya alt soyun veya bu derece kayın hısımlarından birinin, evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta yaşanan kardeşlerden birinin zararına işlenmesi halinde fail akraba hakkında ceza verilmez.

Mala Zarar Verme Suçunda Uzlaştırma, Etkin Pişmanlık ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adli Para Cezası

Mala zarar verme suçunun temel hali uzlaştırma prosedürüne tabidir. Bu sebeple öncelikli olarak uzlaştırma yoluna gidilmektedir. Söz konusu suçu işleyen kişi kovuşturma başlamasından önce pişmanlık göstererek mağdurun zararını karşılaması halinde verilecek olan cezanın üçte ikisine kadar indirim yapılır.

Faile 2 yıldan az hapis cezası verilmiş ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Suç kapsamında adli para cezasına hükmedilmesi de mümkündür. Bu durumda ayrıca hapis cezası verilmez.

Mala Zarar Verme Suçunda Şikayet ve Zamanaşımı

Mala zarar verme suçunun temel şeklinin takibi şikayet şartına bağlanmıştır. Fail ve zararın öğrenilmesinden itibaren mağdur tarafından 6 (altı) ay içerisinde şikayette bulunulma hakkına sahiptir. Mala zarar verme suçu hakkında uygulanan zamanaşımı süresi 8 (sekiz) yıldır.

Mala Zarar Verme Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları

TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’ nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre sanığın farklı katılan X ’e yönelik işlediği mala zarar verme suçundan uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması nedenleriyle kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmüş olduğundan KABULÜ ile mala zarar verme suçundan sanık A hakkında Zara Asliye Ceza Mahkemesinin 25/11/2019 tarihli ve 2019/92 esas, 2019/195 sayılı sayılı kararı ile verilen hükümlerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA..”(Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2020/10563 E. 2020/11582 K.)

Mala zarar verme suçu çok rastlanılan bir suç tipidir. Bu suçun yargılaması sırasında hak kaybına uğramamak için uzman bir avukata danışmak yararınıza olacaktır. Konu ile alakalı sorularınızı formun altından bize iletebilirsiniz.

MESLEK HASTALIĞI

Meslek Hastalığı nedir

Bir mesleğin sürekli olarak yürütülmesi veya aynı işte çalışılması neticesinde iş sebebiyle vücutta ortaya çıkan rahatsızlıklar meslek hastalığı olarak adlandırılır. İş kazası tanımı gereği tek ve ayırt edici bir olay neticesinde gerçekleşirken meslek hastalığı daha uzun bir sürece yayılmaktadır. Bu hastalık bedensel olabileceği gibi işin vermiş olduğu zarara göre ruhsal veya zihinsel bir rahatsızlık da olabilir. Çalışanın vücudundaki hastalık kalıcı veya geçici olabilir. Bu hastalık nedeniyle tazminat davası sonucunda sigortalının çektiği sıkıntıyı ve iş gücü kaybını karşılamak amacıyla maddi ve manevi tazminata hükmedilir. İş hukuku avukatlık hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye İş Hukuku Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz.

Meslek Hastalığının Şartları Nelerdir?

Sigortalının her hastalığı bu kapsamda değerlendirilemez. Hastalığın, meslek hastalığı olarak nitelendirilmesi için aşağıdaki şartları sağlaması gerekmektedir.

  • Meslek hastalığına yakalanan kişi ‘işçi’ olmalıdır. İşçinin tanımı İş Kanunu’nda yapılmıştır. Meslek hastalığına yakalanan kişinin SGK tarafından sağlanan yardımlardan faydalanabilmesi için sigortalı olması gerekmektedir. Ancak meslek hastalığının tespit edildiği tarihte sigortalı olunmasına gerek yoktur.
  • Hastalığın çalışılan iş sırasında oluşması gerekmektedir. Meslek hastalığı işten çıktıktan sonra da ortaya çıkabilir. Bu durum sorun değildir. Ancak işten önce veya işten sonra başka bir sebeple hastalığın oluşmaması lazımdır.
  • Meslek hastalığı yavaş yavaş iş süresi boyunca verilen zararlar sebebiyle ortaya çıkar. Ani değildir. İş sırasında vücuda zarar veren ani durumlar iş kazası olarak nitelendirilir.
  • Meslek hastalıkları Sosyal Sigorta Sağlık İşlemler Tüzüğü’nde sayılmıştır. Yakalanılan hastalıklar bunlardan biri olmalıdır. Ancak bu sayılan hastalıklar dışında bir hastalığın meslek hastalığı olup olmadığı konusunda Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karar verilir.

Meslek Hastalıkları Nelerdir?

Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nde sayılan meslek hastalıkları başlıkları şunlardır:

  • Baş arızaları (kafa kemikleri, nöroloji, nöröşirürji, psikiatri arıza ve hastalıkları
  • Göz, kulak, yüz, boyun arızaları
  • Göğüs hastalıkları
  • Omuz, kol, el bileği, el parmakları ve el arızaları
  • Omurga arızaları
  • Karın hastalık ve arızaları
  • Pelvis ve alt eksremite arızaları
  • Endokrin, metabolizma, kollagen doku, preferik damar hastalıkları, hematolojik ve romotoid hastalıklar
  • Deri arızaları ve yanıklar

Her başlığa ilişkin hastalıklar ilgili tüzükte tek tek yazılmıştır.

Meslek Hastalığı Nasıl Tespit Edilir?

Mesleki hastalıklar hastaneleri ve Sağlık Bakanlığınca yetkilendirilmiş devlet hastanelerinde hastalığı bulunan işçi adına sağlık kurumu raporu düzenlenir. Bu rapor ve raporu esas teşkil eden tıbbi dökümanlar SGK tarafından incelenir. İnceleme sonucunda meslek hastalığına yakalanan kişinin hastalığı ve maluliyet oranı tespit edilir. Yapılan bu tespit SGK tarafından hastalığa yakalanan kişiye SGK tarafından gelir bağlanıp bağlanmayacağı, bunun miktarı ve açılacak tazminat davası sonucunda verilecek tazminat bedelinin belirlenmesinde çok önemlidir. SGK Sağlık Kurulu’nun yapmış olduğu tespitlere karşılık SGK Yüksek Sağlık Kurulu’na itiraz edilebilir. SGK Yüksek Sağlık Kurulu’nun vermiş olduğu karar SGK açısından kesindir. Ancak açılacak tazminat davasında itiraz edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu tarafından inceleme gerçekleştirilir.

İşçinin sahip olduğu hastalık meslek hastalığı olarak nitelendirilmezse tespit davası açılması gerekmektedir.

Meslek Hastalığı Nedeniyle Tazminat Davası

Meslek hastalığının sonucunda sigortalı kişinin tedavi masrafları, çalışmadığı süreçte yoksun kaldığı kazancı, ileride çalışma gücünün eksilmesinden dolayı düşecek ekonomik menfaatleri maddi tazminat davası ile talep edilir. Bu dava sonucunda ödenecek miktar SGK’nın ödediği miktardan eksik kalan tutar ile sınırlıdır. Bu tutar hesaplanırken işçinin en son aylık geliri, işçi ve işverenin kusurlarının oranı ve tabiki maluliyeti oranı olmak üzere üç unsur göz önünde bulundurulur.

Hastalık sonucunda çekilen ruhsal acı, ızdırap ve elem sebebiyle işçi tarafından işverenden manevi tazminat talep edilebilir. Manevi tazminat yalnızca hastalığa yakalanan sigortalı tarafından değil bu hastalık sebebiyle manevi olarak zarar gören yakınları tarafından da talep edilebilir. Manevi tazminatın hesaplanmasında hastalığın oluşmasındaki kusurların oranı, tarafların gelirleri, kişinin çektiği acı gibi unsurlar göz önünde tutulur.

Meslek hastalığı sonucunda sigortalının ölmesi halinde, ölen sigortalının yaşamında kendisine destekte bulunduğunu ispatlayan herkes tarafından maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

Meslek hastalığı nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında herhangi bir hak kaybı yaşanmaması için hem iddia hem de savunmanın bir avukat tarafından yapılması gerekmektedir.

Meslek hastalığı tazminat davasında zaman aşımı süresi 10 yıldır. Bu süre zararın ve zarar verenin öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

KASTEN YARALAMA

Kasten Adam Yaralamanın Cezası

Kasten adam yaralama suçu, başkasının vücuduna acı vererek, sağlığının yada algısının bozulmasına neden olmaktır. Eylemin kasıtlı olarak yani sonucunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu kapsamında kişiye karşı işlenen suçlardan sayılmıştır. Kasten adam yaralama suçunda korunmak istenen hukuki değer kişinin vücut bütünlüğüdür. Kasten adam yaralamanın cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapistir. Ancak aşağıda belirtilen hallerin varlığı halinde ceza artırılacak veya azaltılacaktır. Kasten yaralama ile ilgili sorularınızı sayfanın en altından, diğer hukuki sorularınızı ise avukata sor sayfamızdan sorabilirsiniz.

Basit Adam Yaralamanın Cezası Nedir?

Yaralanan tarafta oluşan zarar basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanmalar cezası düzeyinde ise basit adam yaralama suçu oluşur. Darptan alınan cezalar bu kapsamdadır. Basit tıbbi müdahale olarak, ağrı kesici verilmesi, krem sürülmesi gibi müdahaleler örnek olarak gösterilebilir. Bu suç karşılığında ceza verilmesi için şikayet gereklidir. Yani şikayet olmaması halinde herhangi bir ceza alınmaz. Mağdurun şikayet etmesi halinde dört aydan bir yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası verilir. Birine tokat veya yumruk atmak basit yaralama suçunu oluşturur. Kasten adam yaralamanın cezası, basit tıbbi müdahale ile zarar giderilemezse bir yıldan üç yıla kadar hapistir. Örneğin, mağdurun dişlerinin kırılması basit tıbbi müdahale ile giderilemez. Kavga esnasında hakaret suçu ya da tehdit suçu işlenmişse bu fiiller ayrıca cezalandırılır.

Silahla Kasten Adam Yaralamanın Cezası Nedir?

Kasten adam yaralama suçunun aşağıda sayacağımız nitelikli hallerle işlenmesi halinde, verilecek olan ceza şikayet aranmaksızın yarı oranında arttırılır. Örneğin 1 yıl 6 ay hapis cezası alacak bir kişi adam bıçaklamanın cezasını aldığında 2 yıl 3 ay olacak şekilde arttırılır.

  • Beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı
  • Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle
  • Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanmak suretiyle
  • Üst soya, alt soya, kardeş veya eşe karşı basit yaralama
  • Silahla kasten yaralama halinde kasten adam yaralamanın cezası nitelikli halden verilir.

Adam Yaralama Suçunun Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Hali

Adam yaralamanın cezasının mağdurun vücudunda bırakmış olduğu etkiye göre iki tür ağırlaşma hali bulunmaktadır.

  • Mağdurun konuşmasında sürekli zorluğa
  • Yüzünde sabit ize
  • Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma
  • Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına
  • Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına sebep olunması halinde verilen cezalar bir kat oranında attırılır.

Basit yaralama sonucunda bu durumlar ortaya çıkmışsa verilecek olan ceza 3 yıldan, yukarıda saydığımız nitelikli halleri barındırıyorsa verilecek olan ceza 5 yıldan az olamaz.

  • Mağdurun yüzünde sürekli değişiklik
  • Konuşma yada çocuk yapma yeteneklerini kaybolmasına sebep olması
  • Duyularının veya organlarından birini işlevinin yitirmesine
  • İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine
  • Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine sebep olunmuşsa verilecek olan ceza iki kat oranında arttırılır.

Basit yaralama sonucunda bu durumlar ortaya çıkmışsa verilecek olan ceza 5 yıldan, yukarıda saydığımız nitelikli halleri barındırıyorsa verilecek olan ceza 8 yıldan az olamaz.

Kemik Kırığı Cezası Ne Kadar?

Adam yaralamanın cezası mağdurun vücudunda kemik kırılması veya kemik çıkığı olması durumunda, kırık veya çıkığın vücuda vermiş olduğu zarara göre yarısına kadar arttırılır. Örneğin 1 yıl 4 ay ceza alan birisi, kırık olması durumunda cezası 2 yıla kadar arttırılabilir.

Adam Yaralama Suçu Neticesinde Ölüm Meydana Gelmesi

Kasten adam yaralama sonucunda yaralanan kişi verilen zarar sonucunda ölebilir. Bu durumda, kasten adam vurma suçunun ağırlaştırılmış hali ortaya çıkmaktadır. Bu suçu işleyen kişi 8 yıldan 12 yıla kadar cezalandırılır, eğer söz konusu suç yukarıda saydığımız nitelikli hallerden birini de içeriyorsa 12 yıldan 16 yıla kadar ceza verilir.

Kasten Adam Yaralama Suçunun İhmalle İşlenmesi

Kasten yaralama suçu, bazen failin bir ihmali neticesinde meydana gelebilir. Söz konusu suçun ihmalle işlenmesi halinde adam yaralamanın cezası üçte ikisine kadar indirilebilir.

Kasten Yaralama Suçunda Meşru Müdafaa

Mağdurun, faile veya failin yakınlarına karşı gerçekleştirmiş olduğu bir saldırı sonucunda, failin mağdura saldırıyla orantılı şekilde kendini savunmak üzere karşılık vermesine meşru müdafaa denir. Nefsi müdafaa olarak da adlandırılan meşru müdafaa şartlarının gerçekleşmiş olması halinde kasten adam yaralama suçundan faile ceza verilmez.

Adam Yaralamanın Cezası ve Haksız Tahrik İndirimi

Mağdurdan kaynaklanan bir fiil neticesinde failde meydana gelen elem, üzüntü ve öfke neticesinde kasten adam yaralama suçu işlenmesi halinde haksız tahrik indirimi uygulanır. Haksız tahrik bulunması halinde, tahrik derecesine göre adam yaralamanın cezası 1/4 ile 3/4 arasında bir oranda indirilir.

Hapis Cezasının Para Cezasına Çevrilmesi, Ertelenmesi ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Verilecek olan cezanın bir yıl veya altında olması halinde söz konusu hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir. Adli para cezası tek başına uygulanabilen bir yaptırımdır. Bu sebeple ayrıca bir hapis cezası verilmez. Yalnızca ödenmemesi halinde hapis cezası ile karşılaşılır.

Failin daha önce kasten işlemiş olduğu bir suçtan 3 ay veya daha fazla hapis cezası almamış olması ve verilecek olan cezanın 2 yıl veya daha altında olması halinde mahkeme tarafından takdir edilmesi halinde hapis cezasının en az 1 en fazla 3 yıl süreyle ertelenmesine karar verilebilir.

Suç sonucunda verilecek olan hapis cezasının 2 yıl veya daha altında olması, daha önce kasten işlemiş olduğu bir suçun bulunmaması ve mağdurun maddi zararlarının karşılanması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.

Adam Yaralama Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme

Bu suç bakımından görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir, yetkili mahkeme ise suçun işlendiği yer mahkemesidir. Örneğin, suçun Kartal’da işlenmesi halinde yargılama İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılır. Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmesi halinde ise görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir.

Kasten Yaralama Suçunda Şikayet ve Zamanaşımı

Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanmalar için soruşturma yapılabilmesi şikayete bağlıdır. Şikayet süresi 6 aydır. Mağdur 6 ay içinde şikayette bulunmazsa şikayet hakkını kaybetmiş olur.

Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralamalar bahsettiğimiz gibi şikayete tabidir. Bu yaralanmalar dışındaki tüm yaralamalar için en az 8 yıllık zaman aşımı süresi bulunmaktadır. Savcılık tarafından bu süre içerisinde resen soruşturma açılabileceği gibi herkes tarafından suç duyurusunda bulunulması mümkündür.

Kasten Adam Yaralama Suçunda Uzlaştırma

Basit kasten yaralama suçu uzlaştırmaya tabi suçlardandır. Yani soruşturma veya kovuşturma aşaması fark etmeksizin öncelikle uzlaştırma prosedürü uygulanmalı daha sonra yargılama aşamalarına devam edilmelidir.

Kasten adam yaralama suçu, çok ciddi cezası olan ve işlenme şekline, sebebine ve daha birçok etkene göre verilecek olan cezanın değişkenlik gösterdiği bir suçtur. Bu etkenlerin tamamının iyi bir şekilde belirlenerek yargılama esnasında etkili bir savunma yapılmalıdır. Bu sebeple yargılama sonucunda adil bir karar verilmesi için hem savunma hem de iddianın ceza hukuku alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmek gerekmektir.

VERASET İLAMI NEDİR?

Veraset Nedir?

Her insan yaşamı boyunca taşınır veya taşınmaz mallara sahip olur. Vefat ettikten sonra ise mal varlığı mirasçılarına geçer. Mirasçılar farklı oranlarda miras üzerinde hak sahibidirler. Bu nedenle miras payının ne kadar olduğunun ispatı için veraset ilamı (mirasçılık belgesi) alınması gerekir. Vasiyetname, evlatlıktan red vb. ölüme bağlı tasarruflar yapılmadıysa, mirasçılık belgesinde isim ve payları yazan kişiler miras üzerinde hak sahibi olurlar. Mirasçılık belgesi ile ilgili sorularınızı sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

Veraset Nedir?

Bir kimsenin ölümü üzerine mevcut mal varlığının kanuni mirasçılarına intikal etmesine veraset denir. Miras bırakan kişiye muris, mirasçılarına varis, ikisi arasındaki münasebete de veraset denilmektedir. Ölümle murisin malları, bir bütün olarak doğrudan doğruya mirasçılara intikal eder. Sonuç olarak veraset bir servetin el değiştirmesi anlamına gelmektedir.

Veraset İlamı Nedir?

Mirasçıların talebi üzerine yetkili merci tarafından verilen ve mirasçılık sıfatının ispat edilmesine ve bu sıfatla tereke üzerinde tasarrufta bulunulmasına yarayan bir belgedir. Mirasçılık belgesi mahkemeden talep edildiyse verilen karar, taraflar için kesin hüküm oluşturacağından ilam niteliğindedir. Mahkeme tarafından düzenlenen bu belgeye veraset ilamı denilmektedir.

Mirasçılık Belgesi Nedir?

Miras bırakanın mirasçılarının kim olduğunu ve kanuni miras paylarını gösteren belgedir. Uygulamada genellikle veraset ilamı ile aynı anlamda kullanılmaktadır.

Veraset İlamı Nasıl Alınır?

Mirasçılık belgesinin üç yolla alınması mümkündür. Birinci yol sulh hukuk mahkemelerinde çıkartılmasıdır. Miras bırakanın ölmeden önceki son ikametgah adresinde bulunan sulh hukuk mahkemesine dilekçe ile başvurulur. İkinci yol ise noterde çıkartılmasıdır. Herhangi bir mirasçı tarafından notere başvuru yapılır, noter tarafından nüfus kayıt örnekleri de incelenerek çıkartılır. Üçüncü yol ise e-devlet sistemi üzerinden çıkartılmasıdır. 2018 yılı itibariyle başlayan uygulama ile birlikte 1990 yılı sonrası ölen kişilerin T.C. Kimlik Numarası girilerek mirasçılık belgesi çıkartılabilmektedir.

Miras Kalan Malların İntikali İçin Ne Yapmalıyım?

Mirasçılık belgesini almanız miras kalan malların intikal işlemini yapmanız için yeterli değildir. Gayrimenkuller için öncelikle belediyeden rayiç bedel belgesi almanız gerekmektedir. Buna ilaveten konut ve iş yerleri için zorunlu deprem sigortası yaptırmanız gerekir. Bankada bulunan hesaplardaki paraların aktarılması, hayat sigortası ödemelerinin alınması, araç ve gayrimenkullerinin intikallerinin yapılması için veraset ve intikal vergisi ödenmelidir. Vergi dairesine bu vergiyi ödedikten sonra alacağınız borcunuz olmadığına dair belge ile banka ya da tapuda intikal işlemlerini gerçekleştirebilirsiniz.

Veraset İlamı İçin Gerekli Belgeler Nelerdir?

Mirasçılık belgesini noterden almak için taraflarca getirilmesi gereken belgeler şunlardır:

  • Mirasçının kimlik belgesi
  • Murisin ölüm belgesi
  • Mirasçılık belgesi istemini içeren dilekçe gereklidir.

Adliyeden mirasçılık belgesi almak için ise mahkemeye hitaben yazılmış bir dilekçeyle adliyeye gidilmesi harç ve masraflar ödendikten sonra dilekçenin tevzi bürosuna teslim edilmesi gerekmektedir.

İntikal İşlemleri İçin Gerekli Belgeler Nelerdir?

Mirasın intikali için taraflarca getirilmesi gereken evraklar şunlardır;

  • Mirasçıların kimlik belgesi
  • Fotoğraf
  • Mirasçılık belgesi
  • Terekede taşınmaz varsa taşınmaza ilişkin tapu senetleri ve DASK poliçesi
  • Belediyeden alınan rayiç bedel yazısı
  • Vergi dairesinden alınan veraset ve intikal vergisinin ödendiğine dair belge
  • Terekede taşınır varsa trafik tescil belgesi vs. banka cüzdanı gibi belgelerin taraflarca getirilmesi gerekmektedir.

Veraset ve İntikal Vergisi Nedir?

Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir şekilde ivazsız olarak bir şahıstan diğer bir şahsa intikali, veraset ve intikal vergisine tabidir. İntikal işlemini yapacağınız gayrimenkul 2021 yılında 334.534 TL’lik istisna tutarının altındaysa 50 TL civarında maktu bir vergi ödemeniz gerekir. Bu tutarı aşıyorsa gayrimenkulün değeri üzerinden aşağıda belirtilen oranlarda veraset ve intikal vergisi ödenir.

veraset vergisi 2021

Noterden Veraset İlamı Ücreti Ne Kadar?

Mirasçılık belgesinin noterde düzenlenmesi halinde 2021 yılında ödenmesi gereken ücret 136 Türk Lirasıdır. İki nüsha talep edilmesi halinde 156 Türk Lirasıdır.

Adliyeden Veraset İlamı Ücreti Ne Kadar?

veraset ilamı ücreti

Adliyeden veraset ilamı almak için 2021 yılından 250 TL ücret ödemeniz gerekir. Ancak işlemler tamamlandıktan sonra artan gider avansı talep halinde iade edilmektedir.

Ölümden Sonra Veraset İlamı Süresi Var Mıdır?

Veraset ilamı çıkarmak herhangi bir süreye bağlı değildir. Mirasçılar intikal işlemlerini yapacakları zaman mirasçılık belgesi çıkarabilirler. Veraset durumunda bir değişiklik olmadığı hallerde veya mirasçılık belgesine itiraz edilmediği müddetçe mirasçılık belgesi geçerliliğini korur.

Veraset İlamı Kaç Günde Çıkar?

Sulh hukuk mahkemesine başvuru yapılması halinde yaklaşık 1 haftada çıkarılmaktadır. Notere başvuru halinde ise mirasçılık belgesi aynı gün içerisinde çıkarılır.

Veraset Davası Nedir?

Miras hukuku oldukça geniş kapsama sahiptir. Bu sebeple açılacak miras davalarında davaya konu olan uyuşmazlıkların sebeplerine göre farklı türde miras davaları açılmaktadır. Bu farklı türdeki miras davalarından biri de veraset belgesinin iptali davasıdır. Miras bırakanın ölümü sonrası veraset belgesinde yer almayan mirasçılar, veraset belgesinin iptali davasını açabilmektedirler. Veraset belgesinin iptali davası Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılır.

Noterden Veraset İlamı Nasıl Alınır?

Notere mirasçılık belgesi için giden kişinin nüfus kaydından vefat eden kişiye mirasçı olduğu anlaşılıyorsa, başvuru sahibine mirasçılık belgesi verilir. Üst soyun yurt dışından gelmesi, nüfus kayıtlarında eksiklik vb. durumlar varsa mahkemeye başvurmanız gerektiği söylenebilir. Bu durumda mirasçılık belgesi için sulh hukuk mahkemesine dilekçe ile başvurmanız gerekir.

E-Devlet Veraset İlamı Alma

E-Devlet şifrenizle sisteme giriş yaptıktan sonra arama kısmına veraset ilamı sorgulama yazmanız gerekir. Karşınıza çıkacak ekrana gerekli bilgileri yazıp mirasçılık belgesi çıkarabilirsiniz.

Veraset İlamı Yetkili Mahkeme Neresidir?

Mirasçılık belgesi almak için miras bırakanın vefatından önceki son yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesine başvurmanız gerekir.

Ölen Kişinin Malı Yoksa Veraset İlamı Çıkarmalı Mıyım?

Ölen kişinin intikali gereken bir malı söz konusu değilse mirasçılık belgesi çıkarmanıza gerek yoktur. Miras bırakanın mal varlığı olmadığı halde borçları varsa vefat tarihinden itibaren 3 ay içerisinde reddi miras yoluna başvurmanız gerekir.

Veraset İlamı Örneği

Veraset nedir

Mahkemeden alınan mirasçılık belgesi örneği bu şekildedir. Hüküm kısmında mirasçılar ve payları açıkça gösterilmektedir.

Mirasçıların tamamını ve pay oranlarını göstermesi sebebiyle veraset ilamı çıkarılması gerekir. Bu belge ile birlikte mirasçılar paylarını öğrenir ve o oranda miras paylaşımı gerçekleştirilmeye çalışılır. Miras hukuku avukatlık hizmetimiz ile ilgili detaylı bilgiye Miras Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz. Veraset işlemleri ve miras ile ilgili sorularınızı aşağıdan iletebilirsiniz.

VASİ TAYİNİ

vesayet

Vasi tayini ile vesayet altına alınması gereken kişiler için yasal haklarını kullanmasını sağlamak amacıyla bir vasi görevlendirilir. Vasilik kamu görevi olarak nitelendirilir dolayısıyla vasi olarak atanan kişi sorumluluklarının bilincinde olmalıdır. Kısaca vasi, kendi yasal haklarını tam olarak kullanamayacak olan kişiye haklarını kullanabilmesi için atanan kişidir.

Vasi Tayini Kimler Arasından Yapılır?

Bir kişiye vasi tayini olabilmesi için dört ana durum sayabiliriz. Birinci durum kişinin yaş küçüklüğüdür. Reşit olmayan kişilerin yasal temsilcileri velileridir ancak velileri olmadığı durumlarda vasi tayini gerekmektedir. Reşit olmayan yani yaşı küçük olan kişiye vasi tayini zorunludur.

İkinci vasi tayinini gerektiren durum ise kısıtlılık halidir. Kısıtlılık kararı şu hallerde verilebilir; mal varlığını kötü yönetim, kötü yaşam tarzı, savurganlık, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı. Bu sebepler sonucunda kişi hakkında kısıtlılık kararı verilerek vasi tayin edilebilir. Örneğin, felç geçirmesi sonucunda aynı zamanda akıl sağlığını da yitiren Ayşe, kendi yasal haklarını kullanamayacak durumdadır. Ayşe hakkında kısıtlılık kararı verilerek vasi tayin edilebilir.

Üçüncü vasi tayinini gerektiren durum ise hapis cezası almaktır. Böyle bir ceza alan kişiye vasi tayini için cezayı çektirmeye yetkili makam tarafından yetkili vesayet makamına bildirimde bulunulur.

Dördüncü vasi tayinini gerektiren durum ise kişinin kendi isteğidir. Sakatlığı, hastalığı, yaşlılığı veya tecrübesizliği sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden kişiye de isteği üzerine vasi tayin edilebilir.

Vesayet Davası Nasıl Açılır?

Vasi tayini vesayet davası sonucunda hakim tarafından gerçekleştirilir. Vesayet davasına bakmakla görevli mahkeme sulh hukuk mahkemeleridir. Vasi tayin edilecek yani küçük veya kısıtlının bulunduğu yerdeki mahkemenin bulunduğu yer mahkemesi ise yetkili mahkemedir. Örneğin Tuzla’da yaşayan akıl hastası Ayşe’ye vasi tayin edilmesi için İstanbul Anadolu Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açılması gerekmektedir. Vasi tarafından vesayet altına alınan kişi adına dava açılması mümkündür. Örneğin vasi tarafından ortaklığın giderilmesi davası açılabilecektir.

Vasi Tayini İçin Kimler Uygun Değildir?

Reşit olmayan kişiler, vasi atanacak kişi ile arasında çıkar çatışması ve husumet bulunan kişiler, kısıtlılar, kamu hizmetinden yasaklılar, haysiyetsiz yaşam sürenler ve vesayet makamı hakimi vasi olarak tayin edilemezler. Bu kişilerin gönüllü olması da bu yasaklılık hallerini ortadan kaldırmaz.

Kimler Vasiliği Kabul Etmeyebilir?

Dörtten çok çocuğu olanlar, altmış yaşını doldurmuş olanlar, bedensel engelleri veya hastalığı sebebiyle vasilik yapmakta zorlanacak kişiler, üzerinde vasilik görevi olanlar ve cumhurbaşkanı, TBMM üyeleri, hakim ve savcı mesleği mensupları vasilik görevini kabul etmeyebilir.

Vasi için açılacak vesayet davası küçüğün veya kısıtlının hakları açısından büyük önem arz etmektedir. Vasi için gerekli başvuruların yapılması, davanın yürütülmesi ve itiraz işlemlerinin bir avukat tarafından yapılması sizin için faydalı olacaktır.

MUHDESATIN AİDİYETİ DAVASI

muhdesatın aidiyeti

Muhdesat, bir arsa üzerinde bulunan ev, ağaç, kulübe, depo gibi varlıkları tanımlamaktadır. Ortaklığın giderilmesi ve kamulaştırma davaları sırasında dava konusu arsa üzerindeki eşyanın kendisine ait olduğunu ispat etmek isteyen kişi tarafından muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açılır. Gayrimenkul avukatlığı hizmetimiz ile ilgili detaylı bilgiye sayfasından ulaşabilirsiniz.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti DavasınıKim Açılabilir?

Dava konusu arazi üzerindeki muhdesatın kendisine ait olduğunu iddia eden kişi tarafından arazinin tapu kaydındaki maliklerinin tamamına karşı açılmalıdır. Muhdesatın yani arazı üzerindeki eklentinin davacıya ait olduğunu açıkça kabul eden maliklere karşı dava açılmasına gerek yoktur.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası Hangi Mahkemede Açılabilir?

Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise söz konusu arazinin bulunduğu yer mahkemesidir. Örneğin Kadıköy’de bulunan bir arazi için ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. Arazi üzerindeki evin kendisine ait olduğunu iddia eden kişi tarafından İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açılmalıdır. Dava, yukarıda belirttiğimiz gibi muhdesatın aidiyetini kabul etmeyen tüm tapu maliklerine karşı açılmalıdır.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası Sonucunda Ne Olur?

Muhdesatın kime ait olduğu mahkeme kararıyla tespit edilir. Davanın kabul edilmesi halinde muhdesat sahibinin hakkı tapuda beyanlar hanesine kayıt edilir. Bu hak sınırsız değildir yalnızca muhdesat sahibine aittir. Muhdesat sahibinin tespit edilmesi sonucunda arazi maliklerine karşı tazminat veya alacak hakkı ortaya çıkabilir.

Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davasında Harç ve Yargılama Giderleri

Söz konusu davalar nispi harca tabidir. Yani belirli bir harç ücreti yoktur. Harç ücreti, muhdesatın değerine ve muhdesatın tespiti için dava açan kişinin muhdesat üzerindeki payına göre hesaplanır. Davanın kabulüne karar verilmesi halinde davacı lehine avukatlık tarifesine göre avukatlık ücreti belirlenir. Yargılama giderleri de davanın kabul edilmesi halinde tapu maliklerine payları oranında yükletilir.

Muhdesatın adiyetinin tespiti davası, muhdesatın ait olduğu kişinin muhdesat üzerindeki hakkını koruması için gereklidir. Aksi halde ortaklığın giderilmesi davası veya kamulaştırma davaları sonucunda muhdesat üzerindeki haklarını yitirebilirler. Muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının uzman bir avukat tarafından temsil edilerek açılması hak kaybına uğramamanızı sağlayacaktır. Ortaklığın giderilmesi davası hakkındaki yazılarımızı da sitemizden okuyabilirsiniz.

ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI

izaleyi şuyu

Taşınır veya taşınmaz mal üzerinde mülkiyet sahibi olan ortaklar arasında anlaşmazlık çıkması halinde, özellikle mirasın paylaştırılamaması gibi durumlarda ortaklığın giderilmesi davası açılabilir. Ortaklığın giderilmesi davası sonucunda mal üzerinde kişisel mülkiyet kurularak ortaklık sona erer. Kafa karışıklığını gidermek için belirtelim ki ortaklığın giderilmesi davası ve izale-i şuyu davası aynı şeydir. Gayrimenkul avukatlığı hizmetimiz ile ilgili detaylı bilgiye Gayrimenkul Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz.

Ortaklığın Giderilmesi Davası Kim Tarafından, Kime Karşı Açılabilir

Mal üzerindeki ortaklığın sona erdirilmesini her bir ortak talep edebilir. Ortakların kendi arasında anlaşma sağlanamaması durumunda, ortaklardan her biri ortaklığın giderilmesi davası açılabilir. Ortaklığın giderilmesi davası, mal üzerinde pay hakkı sahibi tüm ortaklara (paydaşlara) karşı açılmalıdır. Ortaklardan ölen kişi veya kişilerin ölmesi durumunda onlara ait paylar mirasçılarına geçecektir. Bu durumda, dava açılırken ölen ortağın mirasçılarına karşı da açılmalıdır.

Ortaklığın Giderilmesi Davasını Hangi Mahkemede Açılabilirim?

İzale-i şuyu (ortaklığının giderilmesi) davalarında görevli mahkeme sulh hukuk mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Örneğin, Kadıköy’de bulunan bir konut üzerindeki ortaklığın giderilmesi için dava açılmak istenirse İstanbul Anadolu Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılması gerekmektedir.

Ortaklığın Giderilmesi Davası Sonucu Ne Olur?

Dava sırasında tarafların anlaşması durumunda hakim tarafından anlaşmaya uygun olarak malın paylaştırılmasına karar verilebilir. Tarafların dava süresince anlaşma ihtimalinin olmaması durumunda ise iki ihtimal ortaya çıkmaktadır. Birincisi taraflardan birinin isteği üzerine, aynen taksim yoluyla ortaklığın giderilmesidir. Aynen taksim yoluyla ortaklığın giderilmesi halinde ortak malın, pay sahiplerine payları oranında taksim edilerek(paylaştırılarak) ortaklık ortadan kaldırılır. Söz konusu malın taksim edilip edilemeyen mallardan olup olmadığı hakim tarafından ilgili mevzuata göre incelenir. Taşınmaz mallarda aynen taksim yapılabilmesi için taşınmazda kat mülkiyeti kurulmuş yada yapıda eksikliklerin giderilmesi halinde kat mülkiyeti kurulabilir olması gerekmektedir. Taksim edilirken ortaklara düşen paylar arasında orantısızlık olması durumunda üzerine para eklenerek denkleştirme yapılır.

İkinci ihtimal ise satış yoluyla ortaklığın giderilmesidir. Aynen taksim yolunun mümkün olmadığı hallerde yada hakimin aynen taksim yolunu uygun görmemesi durumunda açık artırmayla satışa hükmolunur. Ortakların tamamının rızası olması halinde satış yalnızca pay sahibi ortaklar arasında gerçekleştirilebilir. Açık artırma için hakim tarafından satış memuru belirlenir ve icra dairesi tarafından satış gerçekleştirilir. Dava sonucunda yargılama masrafları ve vekalet ücreti ortakların payları oranında paylaştırılır. Satıştan elde edilecek gelir de aynı şekilde paylar oranında dağıtılır.

Dava sonucunda söz konusu mal veya mallar üzerindeki elbirliği veya paylı mülkiyet sona erer. Özellikle mirasçı olan kişilerin anlaşamaması durumunda ortaklık giderilerek tek kişiye mülkiyet geçisi sağlanır ve mirasçılara da satıştan elden edilen gelir payları oranında dağıtılır ve hiçbir paydaş hak kaybına uğramamış olur. Söz konusu davalarda herhangi bir mağduriyetin, hak kaybının yaşanmaması için bir gayrimenkul avukatı tarafından temsil edilmeniz gerekmektedir.