KİŞİLİK HAKLARI NELERDİR?

Kişilik Hakkı Nedir

Kişilik hakları, başta Anayasa olmak üzere çeşitli kanunlarca koruma altına alınan fiziksel varlık ve malvarlığından öte ve ziyade olan haklar bütünüdür. Kişilik hakları; kişiye sıkı sıkıya bağlı, vazgeçilemez, devredilemez ve dokunulamaz niteliktedir. Bir kişiye ait; hak, değer ve varlıkları gibi unsurlar kişilik haklarını oluşturmaktadır. Kişilik hakları o kadar önemlidir ki; Anayasanın 5. maddesinde, bu hakların korunması, devletin görev ve yükümlülükleri arasında sayılmıştır. Bu haklar, yaşama hakkının temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamakla birlikte; ancak savaş, seferberlik ve sıkı yönetim gibi olağanüstü hallerde, üstün kamu yararı gözetilerek, sınırlandırılabilmesi mümkündür. Bu yazımızda genel hatlarıyla kişilik haklarından bahsedeceğiz. Konu hakkındaki sorularınızı sayfanın en altındaki formu doldurmak suretiyle bizlere iletebilirsiniz.

Kişilik Hakkı Nedir?

Türk Medeni Kanununda kişilik hakkının ne olduğuna dair bir tanımlama yapılmamakla birlikte; kişilik haklarına ilişkin hükümler, 8 ile 35. maddeler arasında düzenlenmiştir. Örneğin TMK m. 24’te hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırıdan bahsedilmiş fakat kişilik hakkının ne olduğu ortaya konulmamıştır. Kişilik hakkının ne olduğuna ilişkin, öğretide ve mahkeme kararlarında çeşitli tanımlamalar ortaya konmuştur. Fakat tüm bu tanımlamaların ortak paydada buluştuğu bir nokta vardır. Bu ortak payda; bazı kişisel varlıkların sayılması ve kişilik hakkının tüm bunlar üzerinde bir hak olduğunun ifade edilmesidir.

Mahkeme kararlarında ortaya konulan tanımlamaları şu şekilde tek bir potada eritebiliriz; kişilik hakkı, kişisel varlıklar üzerinde geçerli olan şahsa bağlı mutlak bir haktır. Aynı şekilde öğretide ortaya konulan tanımlamaları tek bir potada eritmek istersek; şu şekilde bir tanımlama ortaya koyabiliriz; Kişilik hakkı, kişinin hak süjesi olarak toplum tarafından kabul edilmesini istemek ve bu sıfatla halk tarafından itibar ve saygı görmek konusundaki; menfaat ve yetkileri, kişinin korunmaya değer gördüğü hukuki, bedeni ve manevi düzlemdeki varlıklarının tümü üzerindeki hakları ifade eder.

Kişilik Haklarının Özellikleri Nelerdir?

Kişilik haklarının kendine özgü bir takım özellikleri vardır. Bunları sıralamak ve açıklamak gerekirse, bunlar şu şekildedir:

  • Kişilik kavramı; tam ve sağ olarak doğum ile başlar ve ölüm ile sona erer. Ölüm karinesi, kişi hakkında gaiplik kararı gibi kavramlar da kişi hakkında ölüm gerçekleşmiş gibi sonuç doğuracağı için bu durumlarda da kişilik son bulmuş olur.
  • Kişinin kendisine veya malvarlığına zarar verilmesi halinde, haksız fiil olgusuna dayanılarak, mağdur kişi maddi ve/veya manevi tazminat talebinde bulunabilecektir. Bundan farklı olarak kişilik haklarının ihlali durumunda, kişide sadece acı, elem ve üzüntü meydana gelecektir. Dolayısıyla burada maddi tazminat isteminde bulunulamayacak, sadece manevi tazminat talep edilebilecektir. Bunun yanında, mağdur kişi çeşitli dava yollarına başvurarak, kişilik haklarını ihlal eden fiillerin durdurulmasını, önlenmesini ve engellenmesini isteyebilecektir. Örneğin daha önce uzaklaştırma kararı da almış olan şiddet mağduru, kişilik haklarının ihlali sebebiyle mütecavize karşı bu kapsamda çeşitli davalar yöneltebilecektir.
  • Kişilik hakları, parayla ölçülemeyen bir değerdir.
  • Kişilik hakkı, temel bir haktır. Yani oluşumları herhangi bir şarta veya başka bir şeye bağlı değildir. Bu bağlamda, kişilik hakları, doğuştan sahip olunan haklardır. Dolaysıyla sonradan farklı bir yolla kazanılması veya kaybedilmesi mümkün değildir. Hakkın kullanımı, ancak ölüm ile son bulacaktır.
  • Kişilik haklarının dokunulmazlığı vardır. Olağanüstü haller dışında kısıtlanması veya kaldırılması mümkün değildir.
  • Devredilemez niteliğe sahiptir. Yani kişiye sıkı sıkıya bağlı olması sebebiyle hakkın başkasına devri söz konusu edilemez.
  • Kişilik hakları, mutlak surettedir. Dolayısıyla kişilik hakkının zamanaşımına uğraması mümkün değildir. Fakat kişilik haklarının ihlalinden doğan alacak hakları zamanaşımına tabidir.
  • Kişilik haklarından feragat edilmesi mümkün değildir. Yasa koyucu, kişiyi kendinden bile korumakta ve bu temel haktan vazgeçilmesini mümkün kılmamaktadır.
  • Hak ehliyeti, çocuk ana rahmine düştüğü andan itibaren sağ doğmak koşulu ile elde edilir. Bu husus Türk Medeni Kanununda düzenlenmesine rağmen ölümden sonrası için bir düzenleme yapılmamıştır. Fakat kişi öldükten sonra da kişilik haklarının bir nevi yansımasının belli kapsamda devam ettiğini söyleyebiliriz.

Kişilik Hakkı Kapsamı Nedir?

Türk Medeni Kanununun 23. maddesi ile kişilik, vazgeçme ve aşırı kısıtlamaya karşı korunmuştur. Gördüğünüz üzere mevzuatımız, kişiyi kendisine karşı dahi korumakta, haklarını güvence altına almaktadır. Aynı kanunun 24. maddesi ile birlikte bu sefer, kişilik hakları, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korunmaktadır. 25. maddede ise; kişilik haklarına yönelik bir saldırı olması halinde, bu saldırının etkisiz kılınması için alınabilecek önlemler ve bu minvalde açılabilecek davalar düzenlenmiştir.

Bir kişiye kişiliğini veren bütün değerler, kişilik hakları kapsamında değerlendirilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.05.2018 tarihli bir kararına bakarak bu hususta bir kapsama alanı ortaya koyabiliriz. Buna göre kararda, kişisel değerlerin kapsamı; (Kişisel değerler fiziki, duygusal, sosyal kişilik değeri olarak belirlenmiş, kişinin toplum içindeki mesleki kimliği, şeref ve haysiyeti, özgürlüğü, vücut ve ruh bütünlüğü ve sağlığı, ırk, din ve vatandaşlık bağları gibi konuları kapsamaktadır.) şeklinde ortaya konulmuştur.

Görüldüğü ve daha önce de bahsettiğimiz üzere; kişilik haklarının kapsamı, mevzuatımızda genel ve yüzeysel olarak işlenmiştir. Bu sebeple kişisel hakların nelerden ibaret olduğunu tek tek saymak mümkün değildir. Bu hususta kapsamı belirleme yetisi, uygulama ve yargıya bırakılmıştır.

Kişilik Haklarının İhlali Nedir?

Kişilik haklarının ne olduğundan ve kapsamından bahsettik. Bu ihlal durumu, özünde kişilik haklarına yönelik bir haksız fiilin vuku bulmasına dayanıyor diyebiliriz. Dolayısıyla haksız fiile ilişkin açıklamalarımız, ihlalin varlığından bahsedebilmek için burada da geçerlidir. Peki bunların ihlali nedir ve ne şekillerde vuku bulmaktadır? Bu ihlaller kapsamlı bir şekilde ortaya çıkabileceği için bunları 5 alt başlıkta toplayarak izah etmeyi seçtik.

Basın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali Nelerdir?

Kişilik haklarının basın yoluyla ihlal edilmiş olması günlük hayatta en sık karşımıza çıkan beliriş şekillerinden birisidir. Şimdi gelin, bu ihlal durumlarını alt başlıklar halinde inceleyelim:

1) Yaşam, Vücut Bütünlüğü ve Sağlığın İhlali Nedir?

Yaşam hakkı, kişilik haklarının temelini oluşturmaktadır ve mutlak bir haktır. Dolayısıyla kişinin rızası dışında yaşam hakkına yapılan her müdahale hukuka aykırılık teşkil eder ve kişilik hakkına saldırı niteliğindedir. Kişi kendisi dahi bu hak üzerinde, kişiliğine zarar vermemesi koşuluyla tasarrufta bulunabilir.

Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı, kişinin fiziksel ve biyolojik anlamda sağlıklı olması kapsamındadır. Yani kişinin organ, kemik vb. vücudundaki her bir parça bu kapsama girer. Bu dokunulmazlık Anayasa tarafından da koruma altına alınmıştır. Burada kişilik haklarının ihlalinden bahsedilebilmesi için vücuda yöneltilen hukuka aykırı fiilin, kişinin rızası dışında gerçekleşmiş olması gerekir. Bunun dışında kişinin rızası olsa dahi; müdahalenin kişiye zarar vermesi veya rızanın ahlak ve adaba, kamu düzenine aykırı olması halinde yine kişilik haklarının ihlali gündeme gelebilecektir.

Kişinin sağlığı da bir kişisel değerdir. Sağlık kavramı ile hem fiziksel hem de ruhsal sağlık durumu kastedilmektedir. Bu durumda kişinin sağlığında bozulmaya sebebiyet verecek her türlü hukuka aykırı eylem, kişilik haklarının ihlali durumunu oluşturacaktır. Eylemler doğrudan olabileceği gibi dolaylı olarak da ortaya konulabilir. Örneğin kişiye uygulanan manevi baskı, iş yerinde uğradığı mobbing de bu kapsamda kişilik haklarının ihlali olarak değerlendirilecektir.

2) Şeref Ve Haysiyetin İhlali Nedir?

Şeref kavramı, bireyin toplum içerisinde sahip olduğu manevi değerler toplamını ifade etmektedir. Haysiyet kavramı ise bireyin toplumsal ilişkiler ile sonradan kazanmış olduğu manevi değerleri ifade eder. Namus, şöhret, vakar gibi kavramlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ayrıca Yargıtay, 28.03.2001 tarihli bir kararında şeref ve haysiyet için, (toplumun gerekli saydığı ahlaki nitelik ve kriterlere sahip olması nedeniyle kişiye verilen değer yargılarıdır.)tanımlaması yapmıştır.

Şeref ve haysiyetin basın yoluyla ihlali; resim, yazı, söz veya bir eylemle bir kişiye karşı; toplum tarafından verilen manevi değerlere saldırılması ve bunun neticesinde bireyin kişisel haklarının zarar görmesidir. Kişi hakkında iftira atılması, asılsız söylemlerde bulunulması da bu kapsamdadır. Örneğin; bir kamu görevlisi hakkında aksinin doğru olduğunu bildiği halde rüşvet aldığı yönünde söylemlerde bulunmak, o kişinin şeref ve haysiyetine zarar verecektir. Aynı şekilde; kişiyi toplumda küçük düşürmek, gülünç duruma sokmak veya kişiye karşı hakaret suçu işlemek de bu kapsamda değerlendirilir.

Şeref ve haysiyete karşı zarar verici bir eylemin bulunup bulunmadığı sübjektif değil, objektif değer yargılarıyla belirlenecektir. Bunun tespiti de hakim tarafından, olayın vuku bulduğu yer ve zamandaki anlayış dikkate alınarak yapılacaktır. Burada toplum ile bireyin kişilik hakları arasında bir çatışma söz konusudur. Çatışan değerler arasında toplumsal yarar üstün nitelikli sayılmaktadır. Ancak bu durum, basına sınırsız özgürlük tanımaz. Belirli sınırlar dahilinde, devlet yöneticileri ve siyasi kişiler, bu durumda daha hoşgörülü olmalıdırlar. Partili cumhurbaşkanına hakaret suçu bu kapsamda değerlendirilebilir.

3) Yaşam Alanlarının İhlali Nedir?

İnsan tabiatı gereği diğer insanlarla sürekli bir sosyal ilişki içerisindedir. Teknolojideki ilerleme sayesinde görüntü ve ses kayıtlarıyla insanların ne zaman, nerede, kiminle olduğu kayıt altına alınabilmektedir. Bu kayıtlar, gerek sosyal medya gerekse de basın yoluyla kamuoyuna servis edilebilmektedir. Kişinin özel yaşama alanının varlığı ve bu alanın korunması gerekliliği, Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve diğer yasal mevzuat ile ortaya koyulmuştur. Nitekim Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği ve korunması düzenleme altına alınmıştır.

Özel hayat alanının ihlali; bu yaşama çevresinde geçen olayların öğrenilmesine müteakip, başkalarına aktarılması ve bu kişi hakkında yargı ifadeleri kullanılması ile olur. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bu kapsamda değerlendirilebilir. Bunun neticesinde de mağdurun özel hukuktan kaynaklı maddi ve manevi tazminat hakkı saklıdır. Ayrıca mağdur kişi dilerse, kişilik haklarına tecavüzde bulunan kişilere karşı uzaklaştırma kararı isteminde bulunabilecektir. Burada da siyasilerin ve ünlülerin daha hoşgörülü olması gerekmektedir. Sınırların aşılmaması kaydıyla; basın özgürlüğü ve üstün kamu yararı (kamunun aydınlatılması) bu kişilere karşı değerlendirmeyi daha yumuşak hale getirmektedir.

4) Resim Üzerindeki Hakların İhlali Nedir?

Kişinin tanınmasına ve onun diğer kişilerden ayırt edilmesine yarayan her türlü dış görünüm, kişilik hakkı olarak değerlendirilir. Bu görünümün kişinin rızası dışında teknolojik araçlar yardımıyla hareketli veya hareketsiz şekilde (fotoğraf, video) kayıt altına alınması mümkündür. Bunun yanında fırça, kalem gibi araçlarla görünümün; resme, heykele, karikatüre vb. yansıtılabilmesi mümkündür. Kimsenin görünümü rızası dışında kaydedilemez, kullanılamaz ve yayınlanamaz. Aksi durum kişilik haklarının ihlalini oluşturmaktadır. Fakat üstün kamu yararı ve habercilik söz konusu olduğunda; sporculara, tanınmış insanlara, siyasetçilere, suçlulara vb. alınan ve yayınlanan görüntüler kişilik haklarının ihlalini oluşturmayacaktır.

Ses de aynı görünüm gibi kişiyi diğer kişilerden ayırt etmekte ve herkesin şahsına münhasırdır. Bu sebeple kişiye ait ses kaydının rıza dışında alınması ve yayınlanması kişilik haklarının ihlali kapsamında değerlendirilecektir. Kişiler arası telefon görüşmesinin veya yüz yüze yapılan bir görüşmeye ait sesin kişinin rızası olmaksızın, gizlice kaydedilmesi, kopyalanması ve basın yoluyla yayınlanması açık bir şekilde haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek anlamına gelmektedir.

Karikatür meselesine değinecek olursak; karikatür çizimi, başlı başına bir sanat dalıdır. Yüzyıllardır yapımı süregelen karikatür çizimi, bir toplumun olmazsa olmazıdır. Şöyle ki; normalde sayfalarca anlatmakla bitmeyecek topluma dair sorunlar bir kare ile ifade edilebilmektedir. Özellikle siyasi figürlere karikatür dergileri sayfalarında sıklıkla yer verilir. Toplumun ağır aksak yönleri, işleyişe dair durumlar karikatür vasıtasıyla hicvedilir. Karikatürün doğasında güçlü bir abartı ve güçlü hiciv etki göstermektedir. Bu sebeple siyasiler ekseriyetle yargı yoluna başvurmaktadırlar. Yerel mahkemeler, açılan davaları ekseriyetle davacı siyasiler lehine sonuçlandırmaktadır. Bu mahkeme kararlarının bir çoğunun da Yargıtay’dan eleştiri özgürlüğü kapsamında esastan bozularak döndüğü görülmektedir. Fakat bu bozmaların sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Bu da yargıdaki bağımsızlık ilkesinin zayıfladığına ve basın özgürlüğüne siyasi iktidarlar tarafından baskı oluşturulduğuna dair bir göstergedir.

5) İsim Üzerindeki Hakkın İhlali Nedir?

İsim kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Kişiyi dış dünyaya temsil ve tanıtma işlevi vardır. Bunun yanında nesebin belirliliği açısından önem arz etmektedir. İsim, ad ve soyadı olmak üzere iki çeşittir. Kişi bunlar üzerinde mutlak bir hakka sahiptir. Dolayısıyla, gerekli sebeplerin varlığı halinde isim değiştirme ve nüfus kaydının düzeltilmesi davası açılabilecektir. Bunun dışında kişinin ismi dokunulmazdır. Kimse kişinin ismi üzerindeki hakkına müdahalede bulunamaz ve rızası dışında kullanamaz. Aksi takdirde kişilik haklarının ihlali gündeme gelecektir. Kişinin tespitine yeterli düzeydeki takma isim ve lakaplar da bu kapsama dahildir. Gerçek kişiler dışında tüzel kişiler de bir isme sahiptir. Tüzel kişilerin de isimi Türk Ticaret Kanunu kapsamında koruma altına alınmıştır.

Kişinin isminin rızası dışında reklam gayesiyle kullanılabilmesi mümkün değildir. Örneğin ünlü bir kişinin X marka deterjan kullandığına yönelik rızası dışında reklam yapılması, kişilik hakkının ihlaline sebebiyet verecektir. Bir kişinin isminin rızası dışında, kim olduğunu tespit etmeye yeter derecede; bir romanda, hikayede, piyeste, tiyatro oyununda vb. kullanılması, kişilik haklarının ihlal edilmesi anlamına gelir. Burada önemli olan, isin kullanımı sonucu kişinin elle tutulur bir zarara uğramış olması değildir. Önemli olan kişiye sıkı sıkıya bağlı olan isim hakkının, onun rızası dışında kullanılmış olmasıdır.

İnternet Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali Nedir?

İnternet, gündelik hayatımızın merkezine oturmuş bir teknoloji. O kadar ki; internet yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi, günümüzde en sık karşılaştığımız ihlal türüdür. Burada insanlar gerek kendi kimlikleriyle gerekse anonim kimlikleriyle rahatça hareket edebilmekteler. Bu sebeple insanlar zaman zaman sınırı aşarak bireylerin kişilik haklarını ihlal edebilmektedir. Sosyal medya suçları da ekseriyetle bu surette ortaya çıkmaktadır. Bu ihlaller çeşitli şekillerde gündeme gelebilecektir.

Alan adları kişinin rızası dışında ismi kullanılarak kişilik hakları ihlal edilebilir. Örneğin gerçekte Ajda Pekkan olmayan birisi (www.ajdapekkan.com) şeklinde bir site açabilir. Burada tanınmış bir kişinin ismi kullanılarak reklam gelirleri vb. haksız kazanç elde edilmektedir. Burada Ajda Pekkan yargıya başvurarak kendi adına alan tahsisi yapılmasını isteyebilir ve tazminat talebinde bulunabilir. Bunun dışında internet yoluyla kişilik ihlalleri en çok hakaret ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suretiyle ortaya konulmaktadır.

Bu ihlallerin engellenmesi noktasında genel yolların dışında internete özgü bir takım yöntemler vardır. Örneğin internetteki siteler, sosyal medyalar spam yapmak suretiyle bu ihlalleri ortadan kaldırabilmekte ve ihlalde bulunan kişiyi o mecrada sınırlandırabilmektedir. Özetle internet de kendi içerisinde bir denetim mekanizması yaratmış ve ihlallere karşı yaptırımda bulunmaya başlamıştır. İçeriğin yayından çıkarılması da ihlalin ortadan kaldırılmasının bir diğer yöntemidir. Bu hususta paylaşımdan itibaren 24 saat içerisinde ilgili mercii durumu Sulh Ceza Hakimliğine bildirir. Sulh Ceza Hakiminin bu hususta 48 saat içerisinde karar vermesi gerekmektedir. İhlali yapan site veya sayfaya yönelik yerine getirilebilecek bir diğer yaptırım türü de erişimin engellenmesi kararı alınmasıdır.

Kişilik Hakları İhlallerine Karşı Başvurulabilecek Yollar Nelerdir? (1)

  • Kişinin Saldırılara Karşı Kendisini Koruması: Kişilik hakları ihlal edilen kişi, o an devletin hızlı bir müdahalesi mümkün değilse; ortaya zarar çıkmasını engellemek veya doğan zararın artmasını engellemek amacıyla Türk Borçlar Kanunun 64. maddesi kapsamında kendisini koruyabilecek ve müdahalede bulunabilecektir.
  • İhtiyati Tedbirler: Kişilik haklarının ihlal edilmesinin önlenmesi ve ortadan kaldırılması noktasında oldukça büyük bir öneme sahiptir. Özellikle basın yoluyla hakkın ihlali, süratle ortaya çıkmaktadır. Bunların dava yoluyla engellenmesi ortadan kaldırılması uzun süreler alacağı için uygulamada öncelikle ihtiyati tedbir talebinde bulunulması esastır.
  • Düzeltme ve Cevap Hakkı:Başvurulacak bu yol, yalnızca basın yoluyla ihlaller bakımından geçerlidir. Bu hakkın doğabilmesi için kişi hakkında onur ve haysiyet kırıcı yayın yapılmış olması veya hakkında gerçeğe aykırı beyanlarda bulunulmuş olması gerekmektedir. Kişi yayıncıdan bu durumun düzeltilmesini isteme hakkına sahiptir. Gazetelerde sıklıkla yayınlanan tekzip yazıları da bu amaca hizmet etmektedir. Yayıncı bunu yapmaya kendi rızasıyla yanaşmazsa kişi mahkemeye başvurabilecektir. Hakim bu müracaatı 7 gün içerisinde karara bağlamakla yükümlüdür.
  • Saldırının Önlenmesi Davası: Bu davanın amacı ihlalin sonuçlarına yönelik değil, kişilik haklarını ihlal edici fiillerin önlemesine yöneliktir. Burada dava açılabilmesi için ihlali gerçekleştirmeye yönelik fiilde bulunulacağına dair ortada kuvvetli bir şüphe bulunması gerekmektedir. Bu noktada, davalıya belli bir davranışta bulunmama yükümlülüğü getirilmektedir. Burada davalı yan açısından kusur şartı aranmamaktadır. Söz konusu dava ilamı icra takibine konulabilecektir. İlama uyulmaması halinde tazyik hapsi söz konusu edilecektir.
  • Saldırının Durdurulması Davası: Kişilik haklarına yönelik ihlali oluşturan fiilin devam etmesi halinde açılmaktadır. Bu davada amaç saldırının durdurulması ve dolayısıyla ortaya çıkabilecek zararın engellenmesi veya artmasına engel olunmasıdır. İşbu dava için kusur şartı aranmamaktadır. Burada da mahkeme ilamı icraya konu edilebilecek ve uyulmaması halinde tazyik hapsi gündeme gelebilecektir.

Kişilik Hakları İhlallerine Karşı Başvurulabilecek Yollar Nelerdir? (2)

  • Tespit Davası:Burada amaç saldırıya ilişkin fiilin kişilik haklarını ihlal edip etmediğinin tespit edilmesidir. Davanın açılabilmesi için devam etmekte olan bir saldırı veya sona ermekle birlikte etkileri süregelen bir saldırı söz konusu olmalıdır. Bunun yanında her davanın olmazsa olmazı hukuki yarar bulunmalıdır. Dolayısıyla bir eda davasının açılamadığı durumlarda bu yola başvurulacaktır. Tespit davası sonuçlarının icra kabiliyetleri yoktur. Fakat buradan alacağınız sonuç icra faaliyeti olan ilintili dava sonuçları açısından ekili olacaktır.
  • Kararların 3. Kişilere Bildirilmesi veya Yayınlanması:Önleme veya tespit davaları ile bir sonuca ulaşmak mümkündür. Fakat saldırının tespiti, mağdur açısından halkta oluşan yanlış kanaatleri kafalardan silmeye yetmeyebilir. Bu sebeple TMK m. 25/2 ile kanun koyucu mağdurlara bu şekilde bir talepte bulunma imkanı tanımıştır. Bu şekilde mahkeme, ilamların 3. kişilere bildirilmesine veya halka duyurulması amacıyla basın yayım yoluyla ilan yapılmasına hükmedebilir. Bu durumda gerekli masraflar davalı tarafından karşılanacaktır.
  • Sebepsiz Zenginleşme Davası:Kişilik hakları ihlal edilen kişi, TBK kapsamında şartların sağlanması halinde işbu davayı ikame edebilecektir. Hakkı ihlal edilen kişi saldırı sebebiyle fakirleşmektedir. Öte taraftan ihlalde bulunan kişi de herhangi bir haklı sebebi olmaksızın zenginleşmektedir. Uygun illiyet bağı ortaya konulduğu takdirde zenginleşen kişi, haksız kazancı fakirleşene iade etmekle yükümlü kılınacaktır. İade edilecek tutar, davacının fakirleşme miktarını aşamayacaktır. Burada kusur şartı aranmamaktadır. Dolayısıyla davalının kusuru bulunmadığı durumlarda tazminat davası ikame etmek mümkün olmadığı için mağdur bu yola başvuracaktır.
  • Vekaletsiz İş Görme Davası:Burada saldırganın, mağdurun ismini kullanması, söylemediği sözleri söylemiş gibi yansıtması, fotoğrafını izinsiz kullanmış olması vb. durumların vuku bulmuş olması gerekmektedir. Saldırgan, yetkisi olmamasına rağmen mağduru kendisine vekalet vermişçesine kullanarak haksız bir şekilde maddi kazanç elde etmektedir. Sebepsiz zenginleşmede mağdurun fakirleşmesi şartı aranırken, vekaletsiz iş görmede bu şart aranmamaktadır. Burada uygun illiyet bağının, davacı tarafından ortaya konulması gerekmektedir. Yine burada da kusur unsurunun varlığı aranmaz.

Kişilik Haklarına Saldırıdan Dolayı Manevi Tazminat ve Maddi Tazminat Davası Açılabilir Mi? (3)

Bir üst ve onun üstündeki başlıklarda, kişilik haklarının ihlali durumunda başvurulabilecek yollardan kusur unsurunun varlığı aranmayan dava yollarından bahsettik. Burada ise ihlal sebebiyle mağdurun maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilmesi durumunu ele alacağız. Bu davalar için zarar ve kusurun varlığı, olmazsa olmazdır. İşbu davalar, niteliği bakımından bir alacak davasıdır.

  • Maddi Tazminat Davası:Kişilik haklarının zedelenmesi durumunda maddi tazminat talebinde bulunabilme hakkının temeli, doğrudan Türk Borçlar Kanunun 58. maddesine dayanmaktadır. Burada amaç, haksız fiil sebebiyle oluşan maddi zararın telafi edilmesidir. Tazminat miktarı belirlenirken hakim; kusurun ağırlığına, hal ve şartların gereklerine göre takdir yetkisini kullanacaktır. Tazmin durumu, kişi eğer zarara uğramamış olsaydı ne durumda olacak idiyse; aradaki farka göre değerlendirilecektir. Tazminat miktarı, doğan zarardan fazla olamayacaktır.
  • Manevi Tazminat Davası:Değeri para ile ölçülemeyen kişisel değerlere yönelik zararın tazmini ancak manevi tazminat ödenmesi yoluyla mümkün olacaktır. Kişilik haklarına yönelen saldırıdan dolayı kişide elem ve acı oluşabilecektir. Bu durumdaki zarar, saldırgana manevi tazminat ödetilmesi yoluyla giderilmeye çalışılmaktadır. Miktarın belirlenmesi noktasında hakim geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Manevi tazminat davası nevi şahsına münhasır bir dava türüdür. Bu sebeple hakim, saldırganı parasal bir değer ödemeye mahkum etmenin yanında, özür dilenmesi veya ilamın yayını gibi kararlar da verebilir.
  • Ceza Davaları:Kişilik haklarını ihlal eden fiil, aynı zamanda bir suç teşkil ediyor olabilir. Bu durumda söz konusu fiil hangi suç kapsamına giriyorsa, gidişat da ona göre yön belirleyecektir. Söz konusu suç, şikayete tabiyse, ancak mağdurun şikayeti ile ceza davası açılabilecektir. Bunun dışında, işlenen suç şikayete tabi değilse; Cumhuriyet Savcılığı resen harekete geçip soruşturma başlatacaktır. Gerekli görülmesi halinde iddianame düzenlenerek kovuşturma aşamasına geçilecektir. Kişilerin bu davalardan kaynaklı manevi tazminat talep hakları saklıdır.
Kişilik Haklarının İhlali Durumunda Başvurulacak Yollar İçin Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

Basın Kanununda, basın yoluyla kişilik haklarının ihlali halinde açılacak davalar için bazı müddetler belirlenmiştir. Buna göre Basın Kanununda öngörülen suçlarla ilgili ceza davalarının, yayın niteliğine bağlı olarak, iki aylık ve dört aylık süreler içerisinde ikamesi zorunlu tutulmuştur. Bu süreler, Cumhuriyet Savcısının dava hakkını kullanması açısından hak düşürücü süre olarak belirlenmiştir. Bu süreler ancak basın ceza davaları için belirlenmiştir.

Hukuk davaları için mevzuatta özel bir hüküm kurulmamıştır. Bu sebeple Türk Borçlar Kanunu kapsamında genel süreler dikkate alınacaktır. Maddi ve manevi tazminat davaları için TBK m. 72, sebepsiz zenginleşme davaları için TBK m. 82 dikkate alınacaktır. Bu açıdan genel zamanaşımı süresi olan iki ve on yıllık zamanaşımı süreleri geçerlidir. Vekâletsiz iş görmeye dayalı tazminat davaları, haksız fiillere ilişkin zamanaşımı sürelerine tabidir. Önleme ve durdurma davaları ise belirli bir zamanaşımı süresiyle sınırlandırılmamıştır. Haksız fiil aynı zamanda bir suçun oluşumuna sebebiyet vermişse ve daha uzun bir ceza zamanaşımı süresi belirlenmişse; daha uzun olan bu süre, zamanaşımına esas olarak alınacaktır.

Kişilik haklarının neler olduğu, ihlali durumları ve bunun neticesinde başvurulabilecek yolların neler olduğu noktasında elimizden geldiğince sizleri genel olarak bilgilendirmeye çalıştık. Bu konu hakkında merak etiğiniz her şeyi, aşağıdaki formu doldurarak bizlere sorabilirsiniz.

HAKSIZ FİİL NEDİR?

Haksız Fiilin Unsurları Nelerdir

Haksız fiil; hukuka aykırı olarak, bir kişinin mevcudiyetine veya malvarlığına zarar getiren eylemlerdir. Türk Borçlar Kanunu ikinci ayrım kısmında 49 – 76 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Haksız fiilin gündeme gelebilmesi için 4 unsurun varlığı aranmaktadır. Bunlar; hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve illiyet bağıdır. Haksız fiil, borç doğuran bir ilişki türüdür. Eylemi gerçekleştiren kişi, zarar görene karşı, kusur sorumluluğu oranında maddi ve/veya manevi tazminat ödemek durumunda kalabilecektir. Haksız fiilin en önemli yansıması da burada ortaya çıkmaktadır. Makalemizde haksız fiil konusu ve bundan kaynaklı maddi ve manevi tazminat konusuna yer vereceğiz. Konu hakkındaki sorularınızı sayfanın en altındaki forum aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

Haksız Fiilin Unsurları Nelerdir?

Haksız fiilin; hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve illiyet bağı olmak üzere 4 unsura sahip olduğunu belirtmiştik. Bu 4 unsurun varlığı tamam olmadan, haksız fiil meydana gelmiştir diyemeyiz. Özet geçmek gerekirse; öncelikle eylemin hukuka aykırı şekilde gerçekleşmiş olması gerekir. Eylem sonucunda bir zarar meydana gelmelidir. Bununla birlikte; oluşan zararda, eylemde bulunan kişinin kusuru bulunmalıdır. Son olarak; hukuka aykırı fiil ile zarara meydan veren sonuç arasında uygun bir sebep – sonuç ilişkisi, yani illiyet bağı bulunmalıdır. Tüm bu unsurların varlığı halinde haksız fiilden bahsedilebilecektir. Gelin şimdi haksız fiilin unsurlarını daha yakından inceleyelim:

1) Haksız Fiil Sorumluluğu, (Hukuka Aykırı Fiil) Nedir?

Haksız fiil sorumluluğunun gündeme gelebilmesi için öncelikle fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Hukuka aykırı fiil, genel olarak hukuk düzeninde düzenlenmiş normlara karşı hareket etmeyi ifade eder. Hukuka aykırı fiil, icra edilebilir bir hareketle ortaya konulabilir. Bunun yanında hukuka aykırı fiilin, kaçınma şeklinde bir davranışla ortaya konulması da mümkündür. Bu duruma bir örnek vererek açıklık getirmek isteriz. Örneğin; hastaya belirli saatlerde ilaçlarını vermekle yükümlü bir hemşire bu sorumluluğunu yerine getirmezse, yani kaçınırsa ve hasta bu durumdan zarar görürse bunun hukuka aykırı bir fiil olduğundan bahsedebilir ve haksız fiili gündeme getirebiliriz.

Fakat bazı haller hukuka aykırı fiili ortadan kaldıracaktır. Dolayısıyla bu durumlarda haksız fiilden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu halleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Mağdurun Rızası:Kural olarak, mağdurun failin hukuka aykırı fiilde bulunmasına rıza göstermesi durumu; hukuka aykırılığı ortadan kaldıracaktır. Burada rıza işleminin geçerli olması büyük önem arz etmektedir. Öyle ki; kanun koyucu bazı hallerde kişiyi kendinden bile korumaktadır. Örnekle açıklamak gerekirse; bir restoranda sirtaki yapmak isteyen müşteriye iş yeri sahibi izin verebilir. Bu durumda mağdurun rızası geçerli bir rızadır. Tabakların kırılması, hukuka aykırı fiil olarak nitelenemeyecektir. Bunun yanında; hastanede ağır hasta olarak yatmakta olan bir kişi, çektiği acılardan dolayı artık yaşamak istemiyor olabilir. Bu sebeple, hemşireye mutlak surette alması gereken ilaçları verme diyebilir. Bu rıza, geçerli bir rıza değildir. Bu fiil sonucunda hasta zarar görürse, hemşirenin rıza sebebiyle hukuka aykırı fiilinin ortadan kalktığından söz edemeyiz.
  • Kamu Hukukuna Dayanan Yetkinin Kullanılması:Bir kişinin, başka bir kimseye zarar verdiği fiilin sebebi kamu hukukuna dayanıyorsa; bu durumda fiil hukuka aykırı sayılmaz. Örneğin; fiili haciz kararını yerine getiren icra memuru, mahalde borçlunun taşınır mallarına karşı muhafaza işlemi uygulayabilir. Burada mülkiyet hakkı ihlal edilmekte ve borçluya malvarlığı açısından bir zarar verilmektedir. Fakat memur bu duruma, kamu hukukuna dayanan bir sebeple mahal verdiği için burada hukuka aykırı fiilden ve haksız fiilden bahsedilemeyecektir.
  • Özel Hukuka Dayanan Bir Yetkinin Kullanılması:Başkasına zarar veren bir davranış, özel hukukun o kişiye tanıdığı bir yetkiye dayanılarak gerçekleştiriliyorsa, orada hukuka aykırı fiilden bahsedilemeyecektir. Örneğin; evinizin önündeki arsaya yeni bir ev yapılmış olabilir. Buna bağlı olarak evinizin manzarası kapanmış ve maddi değeri düşmüş olabilir. Yapılan bu komşu ev mevzuata uygun olarak yapılmışsa, burada hukuka aykırı fiilden bahsedilemeyecektir.
  • Haklı Savunma:TBK m. 64/1 ile düzenleme altına alınmıştır. Ortada bir meşru müdafaa durumu varsa ve bundan kaynaklı mütecavizin uğradığı bir zarar söz konusuysa; burada hukuka aykırı bir fiilden bahsedilemeyecektir. Dolaysıyla bu kişiye karşı bir tazminat ödemesi yapılması gerekmez. Haklı savunmanın gündeme gelebilmesi için, fiilin mütecavize yöneltilmesiyle birlikte orantılı ve meşru müdafaa amaçlı olması gerekmektedir. Örneğin; eve giren hırsıza karşı gözüne biber gazı sıkılması ve bu sebeple o kişinin gözünde kalıcı hasar oluşmuş olması, haklı savunma kapsamında değerlendirilecektir.
  • Zorda Kalma:Bir kişi; kendisinin veya bir başkasının şahsına veya malvarlığına gelebilecek zarardan veya derhal vuku bulacak bir tehlikeden korunmak amacıyla 3. kişinin malına zarar verebilir. Bu durumda hukuka aykırı fiilden söz edilemeyecektir. Örneğin; küçük çocuklarını arabada kapıları kitli ve camları kapalı şekilde saatlerce unutmuş bir aileden bahsedelim. Bu durumu fark eden vatandaş tüm çabalarına rağmen aileye ulaşamıyor olsun. Bununla birlikte çocuğun da havasızlıktan bayılmak üzere olduğunu varsayalım. Bu kişinin, çocuğu arabadan çıkarmak için camı kırması, hukuka aykırı bir fiil olarak nitelendirilemeyecektir.
  • Hakkın Kendi Eliyle Kullanılması:TBK m. 64/3’te düzenlenmiştir. Bir hakkın korunması açısından, yer ve durum itibariyle devlet organlarının müdahalesi mümkün olmayabilir. Bunun yanında; hakkın kaybolmasının veya hakkın kullanımının güçleşmesine sebep olacak durumu men etmek için başka vasıtalar bulunmayabilir. Bu durumda, hak sahibinin hakkını korumak amacıyla kendi kuvvetini kullanması, hukuka aykırı fiil olarak değerlendirilmeyecektir.
  • Üstün Kamu Yararı:Üstün nitelikte bir kamu yararı bulunması halinde, bir kişinin şahsına tecavüz durumu, hukuka aykırı fiil olarak değerlendirilmeyecektir. Doğrudan kanunun verdiği yetki ile şahsiyete karşı yapılan müdahaleler, genel olarak üstün kamu yararına dayanmaktadır. Örneğin; hakkında mahkumiyet kararı verilmiş birinin hapse atılması bu kapsamdadır.
  • Üstün Özel Yarar: Üstün nitelikte bir özel yararın bulunması halinde, şahsiyete karşı tecavüzler, hukuka aykırı fiil olarak değerlendirilmeyecektir. Bu üstün nitelikte yarar; bizzat mağdura, faile veya 3.bir şahsa ait olabilir. Örneğin; ölüm tehlikesi ile burun buruna olan bir hastanın rıza alınmaksızın ameliyat edilmesi, bu kapsamda değerlendirilecektir.

2) Haksız Fiil Sorumluluğu Unsurları, (Zarar) Nedir?

Haksız fiilin bir diğer unsuru, zarardır. Fiilin hukuka aykırı olması yeterli olmayıp, bu fiil neticesinde bir zarar meydana gelmiş olması gerekir. Aksi taktirde haksız fiilden bahsedebilmek mümkün olmayacaktır. Zarar, maddi veya manevi olarak belirebilecektir. Maddi zarar, bir kimsenin kendi iradesi dışında aktif malvarlığında azalma olarak meydana çıkabilir. Bunun yanında, kişinin pasif malvarlığında, yani borçlarındaki bir artışın meydana gelmesi de maddi zarar kapsamındadır. Manevi zarar ise; kişinin şahsiyetinde vuku bulan fiil neticesi sebebiyle oluşan elem, acı ve üzüntüdür. İşte haksız fiilden kaynaklı olarak mütecavize karşı açılabilecek, gerek maddi gerekse manevi tazminat davasının temelinde de bu unsur yatmaktadır.

Zararın varlığını ve zararın miktarını ispat yükü mağdurda yani davacı taraftadır. Tabi zarar miktarını tespit her zaman mümkün değildir. Özellikle kazanç mahrumiyeti gibi durumlarda bu miktarın tespiti oldukça zordur. İşte bu tarz hallerde hakim, TBK m. 50/2’ye dayanarak, zarar miktarını kendi takdir yetkisine göre belirleyecektir. Bunun dışında zarar unsuru kapsamında haksız fiile ilişkin 3 ayrı konuya değinmek istiyoruz. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Vücut Bütünlüğünün İhlali Halinde Zararın Kapsamı (Cismani zarar):Cismani zarar, mağdur kişinin gerek fiziki gerekse ruhsal sağlığının haksız fiil neticesinde zarara uğratılmış olmasıdır. Bu bağlamda; kişinin sağlık durumunun eskiye döndürülmesi veya daha kötü bir duruma gelmemesine yönelik yapılan hastane vb. masrafları zarar kapsamında değerlendirilecektir. Bunun dışında TBK m. 54/1, bu kapsama; vücut bütünlüğü ihlal edilen kişinin kısmen veya tamamen iş göremez hale düşmesinden kaynaklı doğan zararları, yani kazanç mahrumiyetini ve bu haksız fiile maruz kalmasaydı kazanabileceği para dikkate alınarak müstakbel zararını da sokmaktadır. Meslek hastalığına bağlı tazminat istemleri de tam olarak bu kapsamdadır.
  2. Ölüm Halinde Zararın Kapsamı:Bu konuya ilişkin detaylar TBK m. 53’te düzenleme alanı bulmuştur. Buna göre; ölüm derhal gerçekleşmediyse, ara süreçte meydana gelen zararlar, yani hastane masrafları vb. karşı taraftan tanzim edilecektir. Bunun yanında cenaze masrafları da zarar verence tanzim edilir. Bunların yanında, ölen kişinin yakınları yoksun kalacakları gelir ve bakım giderleri sebebiyle zarar verenden tazminat talebinde bulunabilirler. Bu tazminat türüne ilişkin detaylara, destekten yoksun kalma tazminatı, isimli yazımızdan ulaşabilirsiniz.
  3. Bir Malın Tamamen Telef Olması Veya Kısmen Hasara Uğraması Halinde Zararın
    Kapsamı:Bu durumda malın değer kaybı meselesi gündeme gelecektir. Örneğin; araç değer kaybı davaları da tam olarak bu konuya ilişkindir. Buradaki zarar, mağdurun aktif malvarlığında azalma şeklinde meydana gelmektedir. Eşya tamamen yok olmuş veya hiç kullanılamaz hale gelmişse veyahut da eşyanın tamir masrafı eşyanın değerini aşıyorsa; mal tamamen telef olmuş kabul edilir. Bu durumda zarar, malın aynen yerine konulması için gerekli meblağ tutarıdır. Bunun yanında, eğer tamiri mümkün bir durum mevcutsa ve tamir masrafı malın asıl değerini aşmıyorsa; burada zarar, tamir masrafı ve eşyanın tadilat görmesi sebebiyle araçtaki değer kaybı miktarından oluşmaktadır.

3) Haksız Fiil Sorumluluğu Şartları, (Kusur) Nedir?

Haksız fiil söz konusu olduğunda genel kural olarak, ortada kusur bulunması gerektiğinden bahsetmiştik. Haksız fiilde kusursuz sorumluluk halleri ise istisnai kapsamdadır ve bir başka yazının konusudur. Kusur, haksız fiil sorumluluğunun şartlarından birisidir. Kusur, iki görünüş halinde karşımıza çıkmaktadır. İlk olarak, hukuka aykırı sonucu istemek ve buna yönelik davranışta bulunmaktır. İkinci olarak ise; hukuka aykırı sonucu istemiş olmamakla birlikte hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için de iradesini yeteri derecede kullanmamaktır. Kusur, kast ve ihmal olmak üzere 2 çeşittir. İhmal de kendi içerisinde ağır ihmal ve hafif ihmal olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bunları yakından incelemek gerekirse:

  • Kast:Kusur dereceleri arasında en ağır olanıdır. Burada fail, hem yaptığı hareketin hukuka aykırı sonucunu bilmekte ve öngörmektedir hem de buna rağmen bile isteye fiili icra etmektedir. Kanunları ve yaptırımlarını bilmemek, kişiyi sorumluluktan kurtarmaz. Dolayısıyla burada failin, bilerek ve öngörerek harekette bulunmuş olması, kasten sorumluluğu doğuracaktır.
  • İhmal:Burada fail tarafından hukuka aykırı sonuç arzu edilmemektedir. Fakat bu sonucun meydana gelmemesi için gerekli irade gösterilmemekle birlikte hal ve şartların gerektirdiği özen de fail tarafından gösterilmemektedir. İhmal kendi içerisinde ağır ve hafif olmak üzere ikiye ayrılır:
  • Ağır İhmal:Burada fail, haksız fiile neden olan davranışını ortaya koyarken; her insan tarafından gösterilmesi beklenen gerekli özen ve dikkatin gösterilmemesi ile neticenin müsebbibi olur.
  • Hafif İhmal:Burada ise ağır ihmalden farklı olarak; failin her normal insan gibi hareket etmesi gereken durumlar değil, dikkatli ve tedbirli bir kimsenin göstereceği dikkat ve özeni göstermemesi, yani basiretli bir insan gibi davranmaması sonucunda haksız fiil meydana gelir.

4) Haksız Fiil Sorumluluğu Nedir, (İlliyet Bağı) Nedir?

Haksız fiilin son unsuru; fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının kurulabilmesidir. Hayatın olağan akışı içerisinde; failin hukuka aykırı fiili neticesinde, söz konusu zarara ilişkin sonucun ortaya çıktığı kabul edilebilirse bu durumda uygun illiyet bağının var olduğu kabul edilir. Burada asıl önemli olan; failin fiili neticesinde ortaya çıkabilecek sonucu öngörebilmesi değil, objektif olarak değerlendirilmeye alındığında, failin söz konusu zararı meydana getirebileceğinin hayatın olağan akışına göre kabul edilebilir olmasıdır.

Uygun illiyet bağının var olduğunun ispatı ve buna ilişkin durumların ortaya konulması sorumluluğu; tazminat isteminde bulunan kişide, yani davacı taraftadır. Somut olayda uygun illiyet bağının mevcut olup olmadığının tespiti ise hakimin takdir yetkisindedir.

Haksız Fiil Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

Haksız fiil sebebiyle mağdur olan kişi, bu duruma ilişkin açacağı bir dava ile maddi ve/veya manevi tazminat talebinde bulunabilir. Dava açılma aşaması konusunda, dava nasıl açılır, isimli makalemizi inceleyebilirsiniz. Dava konusu hakların kullanımında zamanaşımı süreleri ve hak düşürücü süreler gündeme gelebilmektedir. Haksız fiile dayalı olarak açılacak tazminat davalarına ilişkin de bir zamanaşımı süresi, kanun koyucu tarafından düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme, Türk Borçlar Kanununun 72. maddesinde kendine yer bulmuştur.

Kanunda yapılan düzenlemeye göre; haksız fiile dayalı olarak tazminat davası açma hakkı, 2 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu süre, mağdurun zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Bu davayı açma hakkı, her halde, söz konusu haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 sene içerisinde zamanaşımına uğrar. Haksız fiil, aynı zamanda Türk Ceza Hukuku mevzuatı kapsamında bir suç olarak değerlendiriliyor olabilir. Haksız fiilin kapsamına girdiği suç için ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse, daha uzun olan süre zamanaşımı bakımından esas alınır. Zamanaşımına uğranılması halinde, haksız fiile dayalı olarak maddi veya manevi tazminat davası ikame etmek mümkün olmayacaktır.

Haksız Fiil Örnekleri Nelerdir?

Haksız fiile ilişkin örnekler saymakla bitmez. Bu konuda örnek verilmesinden ziyade asıl önemli olan husus; somut olayların, haksız fiile ilişkin unsurları taşıyıp taşımadığının tespit edilebilmesidir. Bunların tespiti ise her somut olaya ilişkin olarak kendi içerisinde değerlendirmeye alınacaktır. Unsurların değişkenliğine bağlı olarak aynı fiil; bazen haksız fiil kapsamında değerlendirilebilecek, bazense değerlendirilemeyecektir. Örneğin bir ameliyatta doktor hatası mevcutsa; tüm unsurlar ele alınarak bir değerlendirme yapılacak ve bunun neticesinde durumun haksız fiil teşkil edip etmediği ortaya konulabilecektir.

Örneğin iş kazası neticesinde işverenden tazminat talebinde bulunulması da esasen haksız fiile dayandırılmaktadır. Tabi böyle bir durum içerisindeyseniz alanında uzman bir iş kazası avukatı veya iş hukuku avukatından destek almanız gerekmektedir. Başka bir örnek olarak; evliliğin iptali halinde, kusurlu eşten tazminat istenmesi de haksız fiil kapsamındadır. Böyle bir durumda da alanında uzman bir boşanma avukatı desteği almanızı öneririz. Ayrıca; Haksız rekabet sebebiyle bir tacirin zarara uğratılmış olması durumu da haksız fiil kapsamına girmektedir.

Trafik kazası tazminat davası da yine haksız fiile dayalı olarak ikame edilen bir dava türüdür. Dolandırıcılık suçu, yağma suçu, cinsel saldırı suçu, cinsel istismar suçu, hakaret suçu, mala zarar verme suçu, kasten yaralama gibi bir çok suç tipinin temelinde de haksız fiil unsuru yatmaktadır. Dolayısıyla bu suçlara ilişkin bulunulan maddi ve manevi tazminat taleplerinin temelinde de haksız fiil olgusu bulunmaktadır. Gördüğünüz üzere haksız fiil örnekleri saymakla bitmemektedir. Bu konuda daha binlerce, yüz binlerce örnek verilebilir.

Haksız Fiilden Kaynaklı Tazminat Davası Nedir?

Evet, şimdi gelelim haksız fiilin en önemli yansıması olan tazminat meselesine. Açılacak tazminat davasında mahkemece takdir edilecek tazminat miktarında üst sınır, oluşan zarar kadar olacaktır. Mahkemece belirlenecek olan tazminat miktarının zarar miktarını geçmesi mümkün değildir. Fakat tazminatın, duruma göre zararın altında bir miktar olarak belirlenmesi mümkündür. Zaten tazminat davasının asıl amacı da mağdurun zararını gidermektir. Böyle bir yaklaşım hakkaniyete uygun olacaktır.

Tazminatın nasıl belirlenmesi gerektiği hususu, Türk Borçlar Kanununda ortaya konmuştur. Buna göre; tanzim miktarı ve tanzim şekli, hakim tarafından somut olaya uygun şekilde takdiri olarak belirlenecektir. Tazminat miktarı belirlenirken; bir yandan failin kusur derecesi, bir yandan da somut olayın kendi içerisindeki özellikleri dikkate alınacaktır. Failin kusurunun az olması ve olayın özellikleri, tazminat miktarında indirime gidilmesine neden olabilecek hallerdir. Bu etkenlere, tazminatın tenkisi sebepleri denir. Yani bir diğer deyişle, indirim sebepleri.

Tazminatın tenkisi sebepleri iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlar; failin kusur derecesinin etkisi ve TBK m. 52’de belirtilen indirim sebepleridir. Failin kusur derecesinden kasıt, haksız fiilin bir unsuru olan kusur başlığı adı altında bahsettiğimiz kast veya ihmal hallerinden biri ile hareket edilmesidir. Kasten hareket etmiş birisi ile ihmali bir davranışta bulunmuş kişinin çarptırılacağı tazminat miktarı, genel hukuk kuralları ve hakkaniyete de uygun olarak, aynı miktarda olmayacaktır. Örneğin failin kasten değil de hafif ihmal ile fiili gerçekleştirmiş olması durumunda, bu bir indirim sebebi olacaktır. Diğer indirim sebeplerinden maddeler halinde bahsetmek gerekirse, bunlar şöyledir:

  • Mağdurun Rızası:Haksız fiilin uygulanmasına mağdurun rıza göstermiş olması, esasen fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldıran bir sebeptir. Fakat daha önce de bahsettiğimiz üzere bazı hallerde kanun, bizi kendimizden dahi korumakta ve rızayı geçersiz kılmaktadır. Örneğin beni öldür diyen mağdura karşı failin hukuki sorumluluğu ortadan kalkmamaktadır. Bununla birlikte failin hukuka aykırı fiili, mağdurun gösterdiği rıza sınırını aşmış olabilir. Bu durumda da fiilin hukuka aykırılığı ortadan kalkmaz. Örneğin; sirtaki yapılması için rıza gösteren restoran sahibi, bunu 20 tabak ile sınırlayabilir. Failin bu sınırı aşarak 50 tabak kırması, haksız fiilin ortaya çıkmasına sebebiyet verecektir. Fakat yargılama esnasında, mağdurun rıza göstermiş olması dikkate alınarak belirlenecek tazminat miktarında indirime gidilebilir.
  • Mağdurun Birlikte Kusuru:Mağdur, makul bir insandan beklenmeyen şekilde, zararın ortaya çıkmasında veya zararın artmasında etkili olabilir. Bu durumda mağdurun birlikte kusurundan bahsedilir. Bu da kanunda sayılan bir diğer indirim sebebidir. Örneğin; failin, mağdura ait telefonun ayarlarıyla oynayıp donanımsal sistemini bozması üzerine mağdur sinirlenip telefonunu yere çarpabilir ve telefon ekranının kırılmasına sebebiyet verebilir. İşte bu halde mağdurun birlikte kusurundan bahsedebiliriz.
  • Mağdurun Sorumlu Olduğu Diğer Etkenler:Mağdur, kusuru bulunmasa dahi, istisnai şekilde bulunan kusursuz sorumluluk halleri kapsamında haksız fiil sonucu zararın oluşmasına sebebiyet vermiş veya zararın artmasına sebep olmuşsa; bu durum tazminatta indirim sebebi yapılabilecektir. Örneğin; TBK m. 66 adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğunu düzenlemektedir. Buna göre; işveren, işçinin kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Barış’ın Ahmet’in bir malına zarar vermesi noktasında, Ahmet’in yanında çalışan işçi Cengiz’in de etkisi olmuştur. Bu durumda; Barış’ın ödeyeceği tazminat miktarı tayin edilirken, kusursuz sorumluluk hükümleri kıyasen takdire alınacak ve miktarda indirim yapılacaktır.
  • Failin Güç Duruma Düşecek Olması:Bu indirim sebebi, zorda kalma veya haklı savunma gibi hukuka aykırı fiili ortadan kaldıran hallerle benzerlik göstermektedir. Fakat burada o hallerin aksine, failin kolaylıkla hayata geçirebileceği başka ihtimaller mevcuttur. Burada iki şartın varlığı aranmaktadır. Bunlar; failin kusur derecesinin hafif olması ve fiili gerçekleştirmediği takdirde zor duruma düşecek olmasıdır. Buna bağlı olarak hakim, tazminat miktarında tenkise gidebilecektir.
Haksız Fiil Yetkili Mahkeme Neresidir?

Haksız fiilden kaynaklı açılan davalarda yetkili mahkemenin neresi olacağı hususu, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 16. maddesinde belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre, davacı tarafa yetki konusunda seçimlik hak tanınmıştır. Davacı, kanun maddesinde gösterilen yer mahkemelerinin herhangi birisinde davayı ikame edebilecektir. Davanın açılabileceği yer mahkemelerinden birisi zarar görenin yerleşim yeri mahkemesidir. Diğer yetkili yer mahkemesi, haksız fiilin işlendiği yer mahkemesidir. Bir diğer yetkili yer mahkemesi ise; zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer mahkemesidir. Bunun dışında HMK m. 5’e göre genel yetkili yer mahkemesi de davalı tarafın yerleşim yeri mahkemesidir. Davacı, davasını bu yer mahkemelerinden herhangi birinde açabilecektir.

Bunun dışında yetki konusu, mahkeme tarafından resen gözetilecek bir husus değildir. Dolayısıyla davanın yetkisiz yer mahkemesinde açılması da mümkündür. Davalı tarafça, ön inceleme aşamasında bu duruma dair yetkisizlik itirazında bulunulmadığı sürece mahkeme o davayı görmeye devam edecektir. Davalı taraftan böyle bir itirazda bulunulması halinde, mahkeme tarafından yetkisizlik kararı verilecek ve dosya talep üzerine yetkili mahkemeye gönderilecektir.

Haksız Fiil Görevli Mahkeme Hangisidir?

Haksız fiilden kaynaklı açılacak tazminat davaları kural olarak hukuk mahkemelerinde görülür. Dava konusu ve değerine bakılmaksızın, şahıs ve malvarlığına ilişkin davalar, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece, Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülürler. Yani haksız fiile ilişkin genel olarak görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir diyebiliriz. Fakat kanun maddesinde anılan aksine düzenlemelerin sayısı oldukça fazladır. Haksız fiil de kapsamı geniş bir konu olduğu için, somut olaydaki uyuşmazlığa bağlı olarak, davanın İş Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi, Asliye Ticaret mahkemesi ve daha birçok farklı özel görevli mahkemede görülmesi gerekliliği hasıl olabilir.

Hulasa varacağımız noktada şunu söyleyebiliriz ki; haksız fiilde sadece şu mahkeme görevlidir diyebileceğimiz bir noktada değiliz. Uyuşmazlığın içeriğine, hal ve şartlarına bağlı olarak davayı ikame etmeniz gereken görevli mahkeme değişiklik gösterecektir. Bunun dışında görev meselesi, mahkeme tarafından resen gözetilecek bir konudur. Dolayısıyla davanın görevli olmayan bir mahkemede ikame edilmesi halinde, mahkeme tarafların talebine bakmaksızın kendiliğinden görevsizlik kararı verecektir. Tarafların talebi halindeyse dosya görevli mahkemeye gönderilecektir. Fakat bu durum sizin için para ve vakit kaybına sebebiyet verecektir. Dolayısıyla dava sürecini uzman bir avukat ile yürütmeniz her açıdan sizin lehinize olacaktır.

Haksız fiil konusunda belli başlıklar altında elimizden geldiğince sizlere açıklamalarda bulunmaya çalıştık. Konuya dair tüm soru ve görüşlerinizi aşağıdaki formu doldurarak bizlere iletebilirsiniz.

UZAKLAŞTIRMA KARARI NASIL ALINIR?

Uzaklaştırma Kararı Kimlere Verilir?

Uzaklaştırma kararı, günümüzde son derece önem kazanmış bir önleyici koruma tedbiridir. Kadına şiddet, cinsel saldırı suçu, cinsel istismar suçu gibi konu başlıklı haberlerle uyanmadığımız gün sayısı oldukça az. İşte bu tip durumların önüne geçilebilmesi adına, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlemesi Hakkındaki Kanunda düzenlenmiş olan uzaklaştırma koruma tedbiri, son derece önemidir. Bu yazımızda bu konu üzerine eğileceğiz. Yazımızın son merhalesinde; uzaklaştırma kararı talep dilekçesi, uzaklaştırma kararı uzatma dilekçesi, uzaklaştırma kararına itiraz dilekçesi gibi dilekçe örneklerine yer vereceğiz. Sizlerde bir fikir oluşturabilmesi için hazırladığımız bu dilekçe örneklerini, vereceğimiz bağlantı linklerine tıklayarak Word ve Pdf formatlarında cihazlarınıza indirebilirsiniz. Konu hakkındaki sorularınızı sayfanın en altındaki forum aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

Evden Uzaklaştırma Nedir?

6284 Sayılı Kanun, mahiyeti açısından ailenin korunmasını ve kadına karşı şiddetin önlenmesini amaçlamaktadır. Kanunun isminde kadına karşı şiddetin önlenmesi ifadesi, sizleri yanıltmasın. Buradaki koruyucu ve önleyici tedbirler; yaş, cinsiyet, cinsel yönelim fark etmeksizin herkes için alınabilecektir. Evden uzaklaştırma da bu kanunda sayılan önleyici koruma tedbirlerinden birisidir. Gerek psikolojik gerek fiziki şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi içerisinde bulunan kişiler, bu önleyici koruma tedbirinden yararlanabileceklerdir.

Hakkında bu karar verilen kişi, ortak konuta veya talepte bulunan kişinin konutuna yaklaşamayacaktır. Uzaklaştırma kararı sadece evden uzak durmayı gerektirmez. Hakkında uzaklaştırma kararı verilen kişinin başka birtakım yükümlülükleri daha bulunmaktadır. Bu yükümlülüklere örnek olarak; konuta, okula, işyerine, şiddet gören kişiye ve yakınlarına yaklaşmama, iletişim kurmama gibi sorumlulukları gösterebiliriz.

Bununla birlikte, evden uzaklaştırma kararının, hakim tarafından alınabilecek önleyici koruma tedbirlerinden yalnızca biri olduğunu tekrardan belirtmek isteriz. Talep edilmesi halinde hakimin hükmedebileceği birçok önleyici tedbir seçeneği bulunmaktadır. Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda herhangi bir delil veya belge aranmadığını da belirtmek isteriz.

Polisin Evden Uzaklaştırma Kararı Verebilmesi Mümkün Müdür?

Öncelikle, bu soruya vereceğimiz cevabın kural olarak hayır olduğunu belirtmek isteriz. 6284 Sayılı Kanun çerçevesinde alınabilecek önleyici ve koruyucu tedbir kararları, ancak mülki amir veya hakim tarafından verilebilecektir. Koruyucu tedbirleri, kanun gereği hakim veya mülki amir (o yerin kaymakam veya valisi) alabilmektedir. Önleyici tedbir kararları ise ancak hakim tarafından verilebilir. Evden uzaklaştırma kararı da önleyici bir tedbir kararı olduğu için ancak hakim tarafından verilebilecektir. Bu kararı verecek kişi, aile içi şiddet durumunda başvurulması gereken mercii Aile Mahkemesi hakimidir.

Fakat kanunda bu duruma bir istisna getirilmiştir. Aile mahkemesi hakiminin vereceği koruma kararının alınmasında yüksek derecede acillik durumu söz konusuysa ve gecikmesinde sakınca varsa bu kararı kolluk amiri de alabilir. Ancak bu durum, kararın alınmasını takip eden ilk iş günü yetkili mercie bildirilmek zorundadır. Yetkili mercii bu kararı onaylamazsa, karar ortadan kalkacak, hiç alınmamış gibi sonuç doğuracaktır. Onaylanması halindeyse aynen hükmünü doğurmaya devam edecektir.

Uzaklaştırma Kararı Kimlere Verilir?

Uzaklaştırma kararı, 6284 Sayılı Kanun kapsamında; şiddet gören veya şiddet görme ihtimali olan; yaş, cinsiyet, medeni durum, cinsel yönelim, din, ırk ayrımı yapılmaksızın talepte bulunan kişilere verilir. Kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurları bu önleyici koruma kararından yararlanabilirler. Bir kişiye karşı psikolojik şiddet boyutuna varacak seviyede sürekli hakaret suçunun işlenmesi de bu kapsamda suçun mağduru tarafından, uzaklaştırma kararı alınabilmesi için gerekçe yapılabilecektir.

Uzaklaştırma Kararı Kaç Günde Çıkar?

Uzaklaştırma talebinin ilgili yerlere iletilmesine müteakip yetkili ve görevli Aile Mahkemesi Hakimi, uzaklaştırma kararını 1 – 4 gün arasında verecektir. Daha önce de belirttiğimiz üzere acillik gereği kolluk amiri bu kararı alacaksa, gün içinde de neticeye ulaşılabilmesi mümkündür. Bununla birlikte, bu sürenin çeşitli sebeplerle uzayabilmesi de mümkündür. Fakat 6284 Sayılı Kanunun 8. maddesi hükmü gereğince, bu kararın verilmesi kanunun amacının gerçekleşmesini tehlikeye atacak bir biçimde geciktirilemez. Verilecek önleyici tedbir kararları en fazla 6 ayı kapsayacak şekilde olabilir. Bu süre, kural olarak uzaklaştırma kararının ilgilisine tebliğ veya tefhimi tarihinden itibaren işlemeye başlar.

Uzaklaştırma Talebi Ne Şekilde Yapılır?

Bahsettiğimiz üzere kararı alacak mercii esas olarak ilgili Aile Mahkemesi Hakimidir. Dolayısıyla asıl talep mercii Aile Mahkemesidir diyebiliriz. Fakat uygulamada pratiklik açısından bu talebin direkt mahkemeye yapılması zorunluluğu aranmaz. İlgili kamu mercilerine talepte bulunulması ve onların Aile Mahkemesine başvurması uygulamada yaygın olandır. Mağdur kişi, kolluk birimine veya mülki amire de bu yönde bir talepte bulunabilecektir. Bu başvuruyu ilgililer yapabileceği gibi, gerek duyması halinde Cumhuriyet Savcısı, Bakanlık veya kolluk kuvveti de kendiliğinden yapabilir.

Talepte bulunulabilmesi için şiddet görüldüğüne veya tehlike altında bulunulduğuna dair herhangi bir kanıt veya belge sunma zorunluluğu yoktur. İlgilinin bu şekilde bir beyanda bulunması yeterlidir.

Uzaklaştırma Kararı Sicile İşler Mi?

Bu kararın bir önleyici koruma tedbiri olduğunu söyledik. Uzaklaştırma kararı, cezai değil hukuki bir süreçtir. Adli sicil kaydına sadece kişinin işlediği suç ve kabahatlere yönelik yaptırımlar işlenmektedir. Dolayısıyla uzaklaştırma kararının sicile işlenmesi gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Ancak bu koruma tedbirini gerektirecek bir suç konusu gündemdeyse, sadece bu suça ilişkin alınan ceza sicile işlenecektir. Bunun dışında, bu tarz alınan koruyucu ve önleyici tedbirlerin kaydı devlet nezdinde her zaman tutulmaktadır. Dolayısıyla bir güvenlik soruşturması vb. geçirmeniz sırasında hakkınızda daha önce uzaklaştırma kararı alınmış olduğu hususu, devlet yetkililerince görülebilecektir.

Koruma Kararı İhlal Edilirse Ne Olur?

Önleyici ve koruyucu tedbirler; çok ciddi durumlar söz konusu olmadığı sürece, ilk aşamada kişinin bu tedbire uyacağı güveniyle alınır. Herhangi bir infaz hükmü bulunmamaktadır. Bu tedbirlerin ihlal edilmesi durumundaysa işin rengi değişmeye başlayacaktır. Bu durumda, kişi aşamalı bir şekilde tazyik hapsine çarptırılacak ve bu şekilde, tedbire zorla uyması sağlanmaya çalışılacaktır. İşbu tazyik hapsi kararı hakim tarafından alınmakta ve savcılık kanalıyla icra edilmektedir.

Bu kararın verilebilmesi için, şiddet uygulayan kişinin tedbir kararını ne zaman ve nasıl ihlal ettiğinin kolluk kuvvetlerine bildirilmesi gerekmektedir. Bu vukuata ilişkin delil niteliğinde argümanlar mevcutsa, bu hususların da ortaya konması kararın alınmasında önem arz edecektir. Bunun yanında, bir dilekçeyle birlikte savcılığa veya mahkemeye başvurmak da alternatif bir yoldur.

Uzaklaştırma Kararına Uymama Cezası Nedir?

Koruyucu ve önleyici tedbirlerin ihlal edilmesi durumunda bu kişilerin tazyik hapsine çarptırılacağını belirttik. Peki bu hapis süresi ne kadar olacaktır? Uzaklaştırma kararının ihlal edilmesi durumunda, Aile Mahkemesi hakimi herhangi bir ceza yargılaması yapmaksızın kişiye 3 ile 10 gün arasında bir zorlama hapsi verecektir. Kişinin halihazırda bir suçtan soruşturma veya kovuşturma geçiriyor olması, bu zorlama hapsinin infazına engel bir durum değildir.

Uzaklaştırma kararının ikinci kez, üçüncü kez veya daha fazla kez ihlal edilmesi durumunda her bir ihlalde verilecek tazyik hapsi süresi; 15 ile 30 gün arasında olacaktır. Ancak verilecek zorlama hapsi süreleri, toplamda 6 ayı geçemez.

Uzaklaştırma Kararı Kaç Metre İçin Verilir?

Uzaklaştırılacak kişi için ne kadar bir mesafe öngörüleceğine ilişkin kanunda net bir sınır çizilmemiştir. Ancak kanunun ve tedbir kararının kuruluş amacına bakılarak bu konuda bir yorum yapılması mümkündür. Buradaki amaç, şiddetin önlenebilmesidir. Burada aklımıza sadece fiziksel şiddet gelmemelidir. Şiddetin; psikolojik, cinsel, ekonomik vb. gibi türleri de mevcuttur. Amaç, tüm bunların engellenebilmesidir. Bu kapsamda düşünecek olursak, asıl olayın, uzaklaştırılan kişinin şiddet mağdurunu etkileyebilecek şekilde yaşam alanına ve çevresine müdahalesinin engellenebilmesi olduğunu görürüz.

Dolayısıyla mağdurun evinin bulunduğu sokakta beklenilmesi mesafenin ihlali kapsamındadır. Bunun dışında herhangi bir tehdit, hakaret vb. içeriğe sahip olmadan iyiniyetli olarak gönderilen bir SMS de mesafenin ihlali anlamına gelmektedir. Bu sebeple duygusal hareket edilmemeli, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sebebiyet verilmemelidir. Bir kişi sizin hakkınızda uzaklaştırma kararı alıyorsa; sizle iletişim kurmak istemiyor, sizi yakınına yaklaştırmak istemiyordur. Araya konulan bu mesafenin aşılmaması gerekir.

Bazı insanlar kanuni korumayı kötüye kullanarak partnerlerini cezalandırma yöntemi olarak görebilmektedir. Bu konuda da oldukça dikkatli olunması gerekmektedir. Sizi bizzat bu kişi yakınına davet etse bile kötü niyetli hareket ederek sizin tazyik hapsi almanıza sebebiyet verebilir. Böyle bir durumda, bu kişiden uzaklaştırma kararı tedbirinin kaldırılmasını talep etmesini rica etmelisiniz. Karşı tarafın iyi niyetli, samimi olduğunu ancak bu şekilde anlayabilirsiniz. Bu sebeple, ancak kararın kaldırılmasından sonra bu kişinin yanına gitmeniz uygun olacaktır. Aksi taktirde istemediğiniz sonuçlarla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Haksız Yere Uzaklaştırma Kararı Verilirse Ne Yapılması Gerekir?

Hakkında uzaklaştırma kararı verilen kişi, mağdurdan uzak durmalıdır. Peki verilen uzaklaştırma kararının haksız yere verildiğini düşünüyorsa ne yapmalıdır? Bu durumda bu kişinin yapacağı iş, alınan bu uzaklaştırma kararına itiraz etmektir. Daha önce de söylediğimiz üzere, uzaklaştırma kararı alınabilmesi için herhangi bir delil veya belge aranmaz. Mağdur olduğunu iddia eden kişinin, bu hususta yalnızca beyanda bulunmuş olması yeterlidir. Bu sebeple ortada haksız bir durum olduğu düşünülüyorsa; buna itiraz edilmeli ve haksız durumun varlığı somut bir şekilde ortaya konulmalıdır. İşbu karar, değişik iş kapsamındadır ve bu karara karşı istinaf mahkemesi yoluna gidilemez.

Uzaklaştırma Kararına İtiraz Nasıl Edilir?

Uzaklaştırma kararına itiraz için öngörülen süre 2 haftadır. Bu süre, kararın ilgilisine tefhim veya tebliğinden itibaren başlamaktadır. Bu süre içerisinde kararı alan Aile Mahkemesine yazılı olarak itirazda bulunulması gerekir. Yapılan itiraz usule ilişkin olabileceği gibi esasa ilişkin; kararın haksız yere verildiği, kararı gerektirir halin ortadan kalktığı vb. gerekçelerle olabilir.

Sunulan itirazı değerlendirecek mercii; kararı alan değil, başka bir Aile Mahkemesidir. Burada çeşitli olasılıklar mevcuttur. İlgili adliyede birden fazla Aile Mahkemesi mevcutsa, numara olarak onu takip eden Aile Mahkemesi itirazı değerlendirecektir. Örneğin; karar Bakırköy 5. Aile Mahkemesinden verilmişse, itirazı Bakırköy 6. Aile Mahkemesi değerlendirecektir. İlgili adliyede tek Aile Mahkemesi olması durumunda, itiraz Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi tarafından değerlendirilecektir. Aile Mahkemesi yoksa da durum aynıdır.

İtiraz mercii, yapılan itirazı 1 hafta içinde karara bağlamak zorundadır. Verilecek karar, somut olaya göre iki şekilde olabilir. Hakim yapılan itirazı yerinde görmeyebilir. Bu durumda itiraz talebi reddedilecektir, yani uzaklaştırma kararının devamı yönünde karar alınacaktır. Buna karşılık, hakim yapılan itirazı yerinde görebilir. Bu durumda talebin kabulü, yani uzaklaştırma kararının kaldırılması söz konusu olacaktır.

Evden Uzaklaştırma Kararı Bitince Ne Olur?

Uzaklaştırma kararı süresinin sona ermesiyle birlikte, karar infaz edilmiş olur. Yani süresi biten uzaklaştırma kararı artık hükmünü yitirecektir. Fakat mağdur kişinin mağduriyeti devam ediyorsa, Aile Mahkemesine başvurularak tedbir kararının süresinin uzatılması talep edilebilir. Eğer böyle bir talepte bulunulmazsa; uzaklaştırma kararı, yeni bir karara gerek duyulmaksızın kendiliğinden sona erecektir.

Komşuya Uzaklaştırma Kararı Alınabilir Mi?

Uzaklaştırma kararı, önleyici bir koruma tedbiridir. Şiddet gören veya şiddet tehlikesi içinde bulunan kişiler bu talepte bulunabileceklerdir. Şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali görülen kişi komşunuzsa, pek tabii bu kişi hakkında da uzaklaştırma kararı verilebilecektir.

Uzaklaştırma Kararının Boşanma Davasına Etkisi Nedir?

Eşinize karşı uzaklaştırma kararı almış olabilirsiniz. Aynı zamanda eşinizden boşanmayı da düşünüyor olabilirsiniz. Peki bu durumda nasıl hareket etmeli, alınan karara müteakip ivedilikle harekete geçilip hemen boşanma davası açılmalı mıdır? Bu kararı almış olmanız, akabinde boşanma davası açma zarureti oluşturmamaktadır. Fakat şu bilinmelidir ki; böyle bir şiddet durumunun varlığı, eşe boşanma davası yöneltilebilmesi için gayet yeterli bir gerekçedir. Ancak burada şu hususa özellikle dikkat edilmelidir ki; uzaklaştırma kararı alınan eşin bu karar süresi içerisinde affedilmiş olması, boşanma davasında bu karara dayanılamayacağı manasına gelmektedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 23.01.2021 tarihli bir kararında, bu durumu açıkça dile getirmiştir.

Boşanma davası yöneltilen eş hakkında daha önceden bir uzaklaştırma kararı alınmış olması, aile içi şiddetin varlığını ispat eder niteliktedir. Bu şiddet durumu, boşanma davasında, evlilik birliğinin temelden sarsılması veya şiddetli geçimsizlik gibi gerekçelere konu edilebilecektir. Bununla birlikte, mahkeme huzurunda öne sunulan iddiaların ispatlanması gerekmektedir. Uzaklaştırma kararının varlığı her ne kadar aile içi şiddet açısından önemli bir delil olsa da bu durumun diğer türlü delillerle de desteklenmesinde yarar vardır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.03.2021 tarihli bir kararında, boşanma davasında erkek kusurlu bulunmuş; buna gerekçe olarak da hakkında alınmış olunan uzaklaştırma kararı ve geçirdiği ceza soruşturması gösterilmiştir. Bu yönde bir dava açmayı düşünüyorsanız, uzman bir boşanma avukatı desteği almanız büyük oranda lehinize olacaktır.

Savcılıktan Uzaklaştırma Talebi Dilekçesi Örneği

Uzaklaştırma kararı talebinizi doğrudan Aile Mahkemesine veya kolluk birimlerine, Cumhuriyet Başsavcılığına iletebileceğinizden bahsetmiştik. Talebinizi kolluk birimleri veya C. Başsavcılığınıza iletmeniz durumunda ilgili Aile Mahkemesine başvuruyu bu birimler sizin yerinize yapacaktır. Talebinizi doğrudan Aile Mahkemesine yöneltmeniz, karar verme sürecini hızlandıracaktır. Sizlerde bir fikir oluşturabilmesi açısından bu talebe ilişkin bir dilekçe örneği hazırladık. Bu dilekçe örneğini dilerseniz Word veya Pdf formatında cihazınıza indirebilirsiniz. Belirtmek isteriz ki her somut olay kendine özgüdür, bu sebeple hazırlanacak ve sunulacak dilekçe her somut olaya göre değişiklik gösterecektir. Bu sebeple, böyle bir talepte bulunmayı düşünüyorsanız, sürecin sağlıklı yürütülebilmesi açısından bir avukat desteği almanızı öneririz. İşte sizler için hazırlamış olduğumuz dilekçe örneğimiz:

İSTANBUL NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE

DAVACI :M………. K……….. (T.C. Kimlik No:********) (Adres:…………..)

VEKİLİ : C………. B………….

DAVALI :A………. K………… (T.C. Kimlik No:********) (Adres:…………..)

KONU :6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında Uzaklaştırma Önleyici Tedbir Kararı Verilmesi Talebimizdir.
AÇIKLAMALAR :

1 – 2016 yılından beri evli olduğum davalı, müşterek konutumuzda zaman zaman bana şiddet uygulamaktadır. Davalının alkoliklik sorunu vardır. Sık sık alkol tüketip kendinden geçmekte ve müvekkilime şiddet uygulamaktadır. Müvekkilim bu şekilde yıllardır şiddet görmektedir. Davalı, ayrıca zaman zaman müvekkilimi ölüm ile tehdit etmektedir. Müvekkilimin can güvenliği bulunmamaktadır. Bu konuya ilişkin, Davalı hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına, kasten yaralama suçu isnat edilerek ayrıca şikayette bulunulmuştur. Soruşturma, 2020/**** Sor. numaralı dosya kapsamında yürütülmektedir. Bu olaylara ilişkin müvekkilimin almış olduğu darp raporu işbu soruşturma dosyasında bulunmaktadır.

2 –Belirtilen nedenlerle; 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun Kapsamında davalı hakkında 6 aydan az olmamak üzere uzaklaştırma kararı verilmesi talebiyle Sayın mahkemenize başvurma zorunluluğu hasıl olmuştur.

HUKUKİ SEBEPLER :6284 Sayılı Kanun, HMK ve sair mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER :Tanık, Savcılık Dosyası ve sair yasal deliller.
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerden ötürü;

  1. Davalı tarafından müvekkilime karşı yöneltilen ŞİDDET, TEHDİT, HAKARET, KÜÇÜK DÜŞÜRME VE AŞAĞILAMAYI İÇEREN SÖZ VE DAVRANIŞLARDA BULUNMASININ ENGELLENMESİNE yönelik tedbirlerin alınmasına,
  2. Davalının, ortak aile konutundan, müvekkilimin işyerinden ve bulunduğu yerlerden DERHAL UZAKLAŞTIRILMASI VE YAKLAŞMASININ önlenmesini,
  3. Davalının, müvekkilimi iletişim araçları ve başka her türlü araçla rahatsız etmesinin önüne geçilmesi maksadıyla gerekli tedbirlerin alınmasına,
  4. Ve İlgili Mevzuat uyarınca gerekli tüm tedbirlerin alınmasına dair ivedilikle 6 ay süre ile tedbir kararı verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz.

 DAVACI VEKİLİ

C…………. B……….

Dilekçe örneğini Word formatında indirmek için tıklayın: Savcılıktan Uzaklaştırma Talebi Dilekçesi – Word

Dilekçe örneğini Pdf formatında indirmek için tıklayın: Savcılıktan Uzaklaştırma Talebi Dilekçesi- Pdf

Uzaklaştırma Kararına İtiraz Dilekçesi Örneği

İtiraz konusuna ilişkin detaylardan bahsettik. Peki böyle bir itirazda bulunmanız gerekirse nasıl bir dilekçe yazılmalıdır? Bu konuda fikir oluşturabilmesi açısından sizler için dilekçe örneği hazırladık. İşbu dilekçe örneğini Word ve Pdf formatında cihazlarınıza indirebilirsiniz. Böyle bir durumda, sağlıklı bir sonuç alabilmek açısından, avukat desteği almanız gerekliliğini belirtmek isteriz. İşte sizler için hazırlamış olduğumuz dilekçe örneğimiz:

MERSİN 3. AİLE MAHKEMESİNE

-Gönderilmek üzere –

MERSİN 2. AİLE MAHKEMESİNE

DOSYA VE KARAR NO : 2016 /*** D. İş Esas ve 2016/***Karar

KARARA İTİRAZ EDEN : A…………. P……… (T. C. Kimlik No:*******) (Adres:………….)

VEKİLİ : Av. C……… B……….

KARŞI TARAF : T…………. Y……. (T. C. Kimlik No:*******) (Adres:………….)

KONU : Müvekkilim hakkında verilen uzaklaştırma kararına itirazlarımızın sunulması ve koruma kararının kaldırılması talebidir.

AÇIKLAMALAR :

1 – Sayın Mahkeme, tedbir isteyen T. Y’nin müracaatı üzerine müvekkilim ve diğer 2 site sakini hakkında 3 ay süre ile uzaklaştırma kararı vermiştir.

2 – Verilen bu karar, sadece tedbir isteyenin beyanlarına dayanmaktadır. T. Y. tarafından beyan ve iddialarını destekleyen hiçbir delil sunulmamıştır. Sayın Mahkeme de bu yönde bir araştırma yapmamıştır. Sadece tedbir isteyenin beyanlarına göre karar verilmesi hukuka aykırıdır.

3 – Kaldı ki tedbir isteyen T. Y. tarafından iddia edilen hususlar gerçek değildir. Müvekkilim tedbir talepli dilekçede iddia edilen hususların hiçbirini gerek sözlü ve gerekse fiili hareketleriyle yapmamıştır. Dilekçe tutarsız ve mesnetsiz iddialardan ibarettir. Bu afaki iddialar sebebiyle bugüne kadar hiçbir sabıkası olmayan, tertemiz sicilli müvekkilim hakkında uzaklaştırma kararı verilmiş olması, onu derinden üzmüş ve yaralamıştır. Hele ki tedbiri isteyenin müvekkilimin komşusu olması onu perişan etmiştir. Verilen kararın site sakinleri tarafından öğrenilmiş olması müvekkilimin manevi acısını daha da artırmıştır.

4 – Müvekkilim hakkında ileri sürülen iddialar aynı zamanda hakaret ve iftira suçları kapsamına girmektedir. Müvekkilim sırf komşuluk hukuku sebebiyle bugüne kadar T. Y. hakkında suç duyurusunda bulunmamıştır. Müvekkilimin suç duyurusunda bulunma ve hakaretler ilke iftiralar sebebiyle maddi ve manevi tazminat isteme hakları saklıdır.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda arz ve izah edilen sebepler neticesinde itirazımızın kabulü ile ;

1) Mersin 2. Aile Mahkemesinin 2016/*** Değişik İş Esas ve 2016/*** Karar sayılı uzaklaştırma kararının kaldırılmasına,

2) Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederim.

İtiraz Eden Vekili

C………… B………..

Dilekçe örneğini Word formatında indirmek için tıklayın: Uzaklaştırma Kararına İtiraz Dilekçesi – Word

Dilekçe örneğini Pdf formatında indirmek için tıklayın: Uzaklaştırma Kararına İtiraz Dilekçesi – Pdf

Uzaklaştırma Kararı Uzatma Dilekçesi Örneği

Aile Mahkemesi tarafından verilen uzaklaştırma kararı belirli bir süre için verilmektedir. Bu kararın süresiz olarak verilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu tedbir kararının süresi bitse de karşı tarafın şiddet uygulama tehlikesi devam ediyor olabilir. İşte bu durumda, uzaklaştırma kararını veren mahkemeye başvurarak sürenin uzatılmasını istemek gerekmektedir. Burada sürede uzatım yapılabilmesi için gerekçelerinizin olması gerekmektedir. İşte bu gerekçeler mahkemeye sunacağınız uzaklaştırma kararı uzatma dilekçesinde belirtilmelidir. Sizlerde bir fikir oluşturabilmesi adına bizler de bir örnek dilekçe hazırladık. Bu dilekçe örneğini çeşitli formatlarda cihazınıza indirebilirsiniz. Her somut olay kendine özgü olduğu için, böyle bir durumunuz mevcutsa uzman bir avukat eliyle bu dilekçeyi hazırlatmanızı öneririz. İşte sizler için hazırladığımız dilekçe örneği:

ADIYAMAN 2. AİLE MAHKEMESİNE

DOSYA NO :2020/*** Sayılı Değişik İş Dosyası

İSTEMDE BULUNAN : A……… V………

VEKİLİ : Av. C……… B……..

KARŞI TARAF : B…….. Y……….

KONU : 6284 Sayılı Kanun kapsamında daha önce verilen uzaklaştırma kararı süresinin uzatılması talebimizden ibarettir.

AÇIKLAMALAR :

1 – Karşı taraf hakkında, sayın mahkemenizin 2020/*** D. İş sayılı dosyası ve 2020/*** sayılı Kararı ile 05.10.2020 tarihinde uzaklaştırma kararı verilmişti.

2 – Hakkında uzaklaştırma kararı verilen B. Y. Son derece agresif bir yapıya sahiptir. Müvekkilim bu yüzden evlilik birliği süresince birçok defa gerek sözlü gerek psikolojik şiddete maruz kalmıştır. Bunun yanında müvekkilim eşi B. Y. Tarafından birkaç kez darp edilmiştir. Bu duruma ilişkin deliller Sayın Mahkemenize ait işbu dosyaya daha önce sunulmuştur. Söz konusu mezkur durumlar ile ilgili darp raporları ile birlikte karşı taraf hakkında Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur. Ve bunun üzerine başlatılan 2020/**** sayılı soruşturma da halen devam etmektedir.

3 – Müvekkilim karşı taraftan ayrı, baba evinde yaşamaktadır. En yakın zamanda da bu kişi hakkında boşanma davası açmayı düşünmektedir. Müvekkilimin açmayı düşündüğü boşanma davası ve devam eden soruşturma süreci ile karşı tarafın müvekkilime karşı çok öfkeli ve sinirli olduğu, kendisine zarar verme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğu gerçeği ortadadır. Müvekkilime başkaları aracılığıyla ilettiği haberler ile müvekkilime zarar verme niyetinde olduğunu defalarca dile getirmiştir. Mahkemenizin talebi halinde göstereceğimiz tanıklar bu durumu beyan edeceklerdir. Karşı tarafın müvekkilime yönelik olası her türlü şiddetini bertaraf etmek adına mahkemenizce verilen uzaklaştırma kararının uzatılmasını talep etme zaruretimiz hasıl olmuştur.

SONUÇ VE İSTEM :Yukarda arz ve izah olunan nedenlerle;

Hakkında suç duyurusunda bulunduğumuz karşı tarafın, müvekkilime zarar verme, rahatsız etme ve şiddet uygulama ihtimalini bertaraf edebilmek amacıyla mahkemenizce daha önce 6 ay süreli olarak verilen uzaklaştırma ve koruma kararının uzatılmasını ve gerekli tedbirlerin alınmasını, bu doğrultuda gereğinin yapılmasını sayın mahkemenizden vekaleten arz ve talep ederim. (27.03.2021)

 Davacı Vekili

Av. C…… B….

Dilekçe örneğini Word formatında indirmek için tıklayın: Uzaklaştırma Kararı Uzatma Dilekçesi – Word

Dilekçe örneğini Pdf formatında indirmek için tıklayın: Uzaklaştırma Kararı Uzatma Dilekçesi – Pdf

Uzaklaştırma kararı ve buna ilişkin konularda sizleri bilgilendirmeye çalıştık. Birisi tarafından şiddete uğruyorsanız veya uğrama tehlikesiyle karşı karşıyaysanız lütfen uzaklaştırma kararı talebinde bulunmaktan çekinmeyiniz. Bu kurum, mağduru birçok konuda korumak açısından ve ileriki bağlantılı olası dava süreçlerinde size fayda sağlaması açısından son derece önemlidir. onu hakkındaki sorularınızı aşağıdaki formu doldurarak bizlere iletebilirsiniz.