UZMAN ÇAVUŞ SÖZLEŞME FESHİ HALİNDE TAZMİNAT ALABİLİR Mİ?

Uzman Erbaş Sözleşme feshi

Uzman çavuş sözleşme feshi, uzman çavuşların kendi isteği ile veya idare tarafından sözleşmenin sona erdirilmesi şekillerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımızda uzman çavuş sözleşme feshi hakkında sıkça sorduğunuz soruları cevaplandırmaya çalıştık. Sizin de makalemizde cevabını bulamadığınız sorularınız varsa sayfanın en altından bizlere iletebilirsiniz.

Uzman Çavuş Sözleşme Feshi Halleri Nelerdir?

Uzman çavuşların sözleşmeleri aşağıdaki hallerde feshedilebilir;

  • Sözleşmenin ilk 5 aylık dönemi içerisinde göreve intibak edilmemesi,
  • Uzman çavuştan görevde faydalanılamayacağının anlaşılması,
  • Almış oldukları sicile göre kademe ilerlemesi yapılamaması,
  • Verilen ceza tecil olsa ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olsa dahi; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasni, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabiî mukarenet, dolanlı iflâs gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlâk kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, firar, amir veya üste fiilen taarruz, emre itaatsizlikte ısrar, üste hakaret, mukavemet, fesat, isyan suçlarından dolayı mahkûm olunması,
  • 1632 sayılı Askerî Ceza Kanununun 148 inci maddesinde belirtilen suçlardan mahkûm olunması,
  • Sağlık sorunları nedeniyle kendisinden faydalanılmayacak olunduğunun tespit edilmesi,
  • Taksirli suçlar hariç olmak üzere diğer suçlardan mahkemeler tarafından otuz günden daha fazla süreli hürriyeti kısıtlayıcı bir ceza ile mahkûm olunması,
  • Taksirli suç işlemesi nedeniyle altı ay veya daha fazla süre ile hürriyeti kısıtlayıcı bir cezaya mahkûm olunması,
  • En az iki disiplin amiri tarafından disiplin cezası aldığı tarihten geriye doğru son bir yıl içerisinde toplam otuz günden fazla süreyle hürriyetin kısıtlanması,
  • Yabancı uyruklu kişilerle evlenenlerden; bu evlilikleri, yönetmelikte belirtilen esaslar dahilinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından uygun görülmemesi,
  • Uzman çavuşun çeşitli nedenlerle Türk vatandaşlığını kaybetmesi veya Türk vatandaşlığından çıkartılması.

Uzman Çavuş Sözleşme Feshi Tazminatı Şartları Nelerdir?

Bir uzman erbaşın, fesih nedeniyle tazminat hakkı kazanabilmesi için kendi kusuru olmaksızın sözleşmesinin feshedilmesi gerekir. Kusuru olan uzman çavuşa sözleşme fesih sonrası tazminat ödenmeyecektir. Sözleşme süresi dolan ve yenileme yapmayan uzman çavuş da tazminata hak kazanacaktır. Sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini düşünen uzman erbaşlar iptal davası açarak göreve geri dönebilecekleri gibi tazminat da alabilirler.

Uzman Erbaş Sözleşme Feshi Tazminat Hesaplama Nasıl Yapılır?

Uzman erbaşların kusuru olmadığı halde görev süresinin uzatılmaması nedeniyle veya sözleşme süresini tamamladığı için ayrılanlardan; hizmet süresi beş yıldan az olanlara, almakta oldukları son net maaşları tutarının iki katının toplam hizmet yılı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda ikramiye verilir. Görev süresi beş yıldan fazla olanlarda ise belirtilen hesaplamaya göre son maaşlarının beş yıldan fazla olan hizmet yılı toplamı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın ilave edilmesi ile tespit edilecek miktarda ikramiye verilir. Fakat uzman çavuşlara ödenecek ikramiyenin üst sınırı, son net maaşlarının yirmi katından fazla olamaz.

3 Yıllık Uzman Çavuş Ne Kadar Tazminat Alır?

Uzman erbaşların aldıkları maaşlar görev yerlerine ve rütbelerine göre değişmektedir. 2023 uzman erbaş maaş miktarını baz alırsak; 3 yıldır doğuda görev yapan bir uzman çavuş net maaş tutarını iki ile çarpar ve sonrasında hizmet süresi olan üç ile çarparsak 240000 TL civarında tazminata hak kazanacaktır. Normal bir uzman çavuş ise 139800 TL civarında ikramiyeye hak kazanmış olacaktır.

Uzman Çavuş Sözleşme Yenileme İçin Sağlık Raporu Gerekli Midir?

Sözleşme yenilemek için uzman erbaşların istihdam edildikleri veya edilecekleri kadronun görev özelliklerine göre yönetmelikte belirtilen sağlık niteliklerine sahip olması şarttır. Sözleşme yenilemek isteyen erbaşın sağlık raporu için tam teşekküllü askerî hastaneye müracaat edip gereken şartlar dahilinde muayeneden geçerek sağlık raporu alması gerekmektedir.

Uzman Çavuş Sözleşme Feshi Danıştay Kararları

Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2020/4583 E., 2021/968 K. 24/02/2021 T.

Davacı hakkında; … Asliye Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile “Konut dokunulmazlığının ihlali ” suçundan 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi ve anılan kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine dava konusu işlem tesis edilmiş ise de, anılan mahkumiyet kararının, davacıya usulsüz tebligat yapılarak hukuka aykırı olarak kesinleştirildiğinin, Sarıoğlan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 21/07/2016 tarihli ek kararı ile tespit edilerek, ilamın infazının durdurulmasına, kararın tebliğ usulsüzlüğü sebebiyle, kesinleşmemiş olması ve temyiz talebinin kabul edilmesi sebebiyle, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine kesin olarak karar verildiği dikkate alındığında, davacı hakkında verilen ancak henüz kesinleşmeyen ceza mahkemesi kararına istinaden sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2019/5662 E., 2022/1346 K. 22/03/2022

Uyuşmazlık konusu olayda, … Komando Tugayı … Komando Tabur Komutanlığı’da uzman çavuş olarak görev yapan davacının, hakkında “kısa süreli kaçmak fiili” nedeniyle Bölük Komutanlığınca verilen 02/03/2016 tarihli işlemi ile aylıktan kesme cezasının bulunduğu, 14/02/2018 tarihinde tutulan tutanakla aynı fiili mükerrer olarak işlediği iddiasıyla askerlik mesleğinin değerlerini sergilemekte istenen düzeye ulaşamaması nedeniyle kendisinden istifade edilemeyeceği değerlendirilerek sözleşmesinin feshi işlemi tesis edilmişse de, davacının işlediği iddia edilen fiilinin disiplin soruşturmasına konu edilmediği ve anılan fiili nedeniyle herhangi bir disiplin cezası tesis edilmediği, davacının tutulan tutanak tarihi ile aynı tarihli (14/02/2018 – 23/02/2018 tarihleri arasını kapsayan) Adana Valiliği, Yüreğir İlçesi, Cumhuriyet Toplum Sağlığı Merkezi Yamaçlı Aile Sağlığı Merkezince düzenlenmiş olan iş göremezlik belgesi bulunduğu görülmektedir.
Ayrıca davacının son bir yıl içinde toplamda otuz gün ve daha fazla oda hapsi veya hizmet yerini terk etmeme cezası ile cezalandırılmadığı; en son aldığı disiplin cezasından geriye doğru son bir yıl içinde en az iki disiplin amirinden toplam sekiz defa veya daha fazla disiplin cezası da almadığı; hakkında Yönetmeliğin 13. maddesinde belirtilen suçlardan bir mahkumiyet hükmünün bulunmadığı; “atış, spor, eğitim, operasyon ve istihdam edildiği kadro görev yerlerinde ve davranışlarında askerlik mesleği değerlerini sergilemede, ikazlara rağmen istenen düzeye ulaşamaması, aşırı derecede borçlanması ve mazeretsiz olarak bir sözleşme yılı içerisinde yedi gün ve daha uzun süre ile göreve gelmemesi” halleri de söz konusu olmadığından; davacının, “kendisinden istifade edilemeyecek” personel olarak değerlendirilmesine hukuken olanak bulunmadığı ve dolayısıyla Uzman Erbaş Yönetmeliğinin 13. maddesi kapsamında sözleşmesinin feshini gerektirecek koşulların somut olayda gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2021/3055 E., 2021/7199 K. 29/12/2021

Uzman Erbaş Kanunu’nun 10. maddesinde, uzman erbaşların hava değişimi ve istirahat süresinin toplamının, tedavi süresi hariç olmak üzere son bir yılda üç ayı geçemeyeceğinin düzenlendiği, Kanun hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere tedavi amacıyla verilecek olan hava değişimi ve istirahat sürelerinin üç aylık süreninin hesabında sayılmayacağı, aksi yöndeki bir kabulün, meslekleri gereği her an yaralanma, hastalanma riski altında görev yapan uzman erbaşları, tedavi amacıyla verilen raporlar neticesinde sözleşmelerinin feshedilmesi durumuyla karşı karşıya bırakacağı açıktır.
Olayda, 21/03/2019 tarihinde davacının hastaneye yatışının yapıldığı ve 23/03/2019 tarihinden başlamak üzere almış olduğu 44 ve 35 günlük raporların, ameliyat sonrası tedavi amacıyla verildiği açık olup; dizinden ameliyat olan bir askerin, ameliyatın ertesi günü birliğine katılıp görev yapmasının beklenmesinin, hayatın olağan akışına aykırı olacağı tartışmasızdır.
Bu durumda, davacının 23/03/2019 tarihinden başlamak üzere almış olduğu 44 ve 35 günlük raporların, ameliyat sonrası tedavi sürecinden sayılması gerektiği ve 3269 sayılı Kanun’un 10. maddesinde belirtilen üç aylık süreye dahil edilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Uzman çavuş sözleşme feshi ile ilgili aklınıza gelen her türlü soruyu aşağıdaki formu doldurarak büromuza iletebilirsiniz.

İNANÇ SÖZLEŞMESİ NEDİR?

inanç sözleşmesi yargıtay kararları

İnanç sözleşmesi yasalarımızda açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Ancak uygulamada ve öğretide “sözleşme özgürlüğü” ilkesi kapsamında inanç sözleşmelerinin düzenlenebileceği kabul edilmiştir. Bu makalemizde inanç sözleşmesi hakkında müvekkillerimiz tarafından sıkça sorulan soruları cevaplandırmaya çalıştık. Sizde sormak istediğiniz soruları sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

İnanç Sözleşmesi Ne Demek?

İnanç sözleşmeleri; bir kişinin teminat oluşturmak veya başka bir amaçla mal veya hakkını başka bir kişiye devretmesi ve amaç gerçekleştiğinde iade almasını amaçlayan sözleşmelerdir. İnanç sözleşmesi ile teminat, muvazaalı işlem yapılmadan sağlanmış olur.

İnanç Sözleşmesi Şekil Şartına Tabi Midir?

İnanç sözleşmesi kural olarak herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Ancak, taşınmaz devri gibi yazılı şekil şartına tabi bir işlem hakkında inanç sözleşmesi yapılması halinde yazılı şekil şartına tabi olacaktır. Yargıtay kararlarında da inanç sözleşmelerinin yazılı şekil şartına tabi olduğu belirtilmiştir. Yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge bulunması halinde inanç sözleşmesinin tanık ve başkaca delillerle de ispat edilebileceği Yargıtay kararlarında ifade edilmektedir. Yazılı delil başlangıcı niteliğindeki belgeler iddia edilen vakıayı tam olarak ispatlayamamakla birlikte, iddiaların doğru olabileceğine ilişkin kanaat veren evraklardır. Bu nitelikte evrakların da bulunmaması halinde yemin, ikrar vb. kesin deliller dışında inanç sözleşmesinin ispatı mümkün olamamaktadır.

İnançlı İşlem Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

İnançlı işlemlere dayalı talepler genel zamanaşımı süresi olan 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımı süresi iade borcunun muaccel olduğu yani inanç sözleşmesine konu malın iadesinin gerektiği tarihte işlemeye başlar.

Kardeşler Arasında İnançlı İşlem Tanıkla İspatlanabilir Mi?

Kardeşler arasında inanç sözleşmesi yapılmasının önünde herhangi bir hukuki engel yoktur. Ancak ilişkinin ispatı açısından Yargıtay içtihatlarında yerleşmiş olan yazılı delil başlangıcı şartı kardeşler gibi yakın dereceli akrabalıklarda da aranmaktadır. Kardeşler ve yakın akrabalar arasındaki işlemler senetle ispat zorunluluğunun istisnasını oluşturmaktadır. Bu gerekçeyle birçok Yargıtay kararına karşı oy yazılarak kardeşler arasındaki inançlı işlemlerin tanıkla ispatlanabileceği belirtilmişse de çoğunluk üyeler tarafından bu görüş benimsenmemektedir. Bu nedenle kardeşler ve yakın akrabalara arasında yapılan inanç sözleşmelerinden doğacak uyuşmazlıklar için de ancak yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge bulunması halinde tanık ile ispat mümkündür.

İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptal Tescil Davasında Yetkili Mahkeme Hangisidir?

İnanç sözleşmelerine dayalı tapu iptal davası taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmalıdır.

İnançlı İşlem Ve Muvazaa Davaları Arasında Fark Var Mıdır?

İnanç sözleşmeleri kanunda açıkça düzenlenmediğinden tapuda inanç sözleşmesine dayalı olarak devir işlemi yapılamamaktadır. Bu nedenle inanç sözleşmeleri tapuda satış olarak gösterilmekte ve yapılan işlem muvazaa oluşturmaktadır. Açılan tapu iptal davasında inanç sözleşmesinin varlığının ispatlanması halinde görünürdeki satış işlemi muvazaalı olacağından, mirastan mal kaçırma davalarına benzer şekilde iptal gerekçesi muvazaaya dayanmaktadır.

İnanç Sözleşmesi Yargıtay Kararları

14. Hukuk Dairesi 2011/2131 E. 2011/4330 K. 04.04.2011 T.

“Yazılı bir inanç sözleşmesi bulunmadığı gibi, yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir delil de yoktur. Bu tür davalarda taraflar kardeş olsalar da tanık dinlenemez. HUMK’nun 289. maddesi uyarınca “288. madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda yukarıdaki hükümler hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakatı halinde tanık dinlenebilir.”
Davacı dava dilekçesinde “her türlü kanuni delil”e dayanmış ancak 22.10.2008 tarihli delil listesinde yeminden bahsetmemiştir. Davacı davasını kanıtlayamadığından tapu iptali ve tescil isteminin reddine karar verilmesi gerekir.”

1. Hukuk Dairesi 2016/12114 E. , 2019/4759 K. 23.09.2019 T.

“Somut olaya gelince, mahkemece her ne kadar davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı ile dava dışı … arasında imzalanan 01.10.2007 tarihli ” inanç sözleşmesi” başlıklı belgede imzası bulunan …’in davacı tanığı olarak dinlendiği, beyanında imzasını kabul ederek davacı ile aralarındaki işlemin inançlı işlem olduğu, herhangi bir bedel ödemediğini, amacının tamamen emanet alıp vermek olduğunu söylediğini dolayısıyla davacı ile dava dışı … arasında inançlı işlem olduğunda tereddüt olmayıp, …’den temlik alan dava dışı …’in davacının oğlu, …’den temlik alan dava dışı …’nın davacı ve davalının yeğeni, …’dan temlik alan davalı …’in ise davacının kardeşi olduğu anlaşılmakla; davalının inançlı işlemi bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olduğu ve Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanmayacağı açıktır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”

4. Hukuk Dairesi 2021/15002 E. , 2021/7594 K. 26/10/2021 T.

“Dava konusu taşınmaz 18.02.2014 tarihinde davalı borçlu tarafından davalı üçüncü kişi …’a satmıştır. Davalı … taşınmazın öncesinde kendisine ait olduğunu, amcasının oğlu …’ın paraya ihtiyacı nedeni ile borçluya 30.04.2008 tarihinde satış gösterilerek, bankadan kredi çekildiğini kredi borcu bittiğinde taşınmazı yeniden 14.02.1018 devir aldığını belirterek, 30.04.2008 tarihli yazılı inanç sözleşmesi sunmuştur. İnanç sözleşmesinin geçerli olması için yazılı olması yeterli olup resmi şekilde yapılmasına gerek yoktur . Yazılı belgeyi destekleyici nitelikte 01.05.2008 tarihinde Yapı ve Kredi Bankasından kredi çekilerek, taşınmaz üzerine ipotek konulduğu, borçluya ait banka kayıtlarından, çekilen kredinin davalı …’a teslim edildiği ve kredi borcunun üçüncü kişinin yakını …’a ait şirket tarafından düzenli olarak borçlu hesabına gönderilmek sureti ile kredi borcunun kapatıldığı, belgelenmiştir. Bu yazılı yan delillerle ile inanç sözleşmesinin üçüncü kişiler yönünden de bağlayıcı olmasını gerektiren ispat koşulları sağlanmıştır.
Bu halde, davalı …’a yapılan devrin mal kaçırma amacı ile olmadığı sabit olduğundan, davanın bu davalı yönünden reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

1. Hukuk Dairesi 2021/8202 E. , 2022/3242 K. 19/04/2022 T.

“3 parsel sayılı taşınmaz bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, 4 parsel sayılı taşınmaz bakımından ise davacının inançlı işlem iddiasını 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille ispatlayamadığı; ayrıca kamu düzenine ilişkin olmayan ve istinaf edilmeyen vekalet ücreti hususunun temyize de getirilemeyeceği gözetilerek yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.”

1. Hukuk Dairesi 2021/10653 E. , 2022/2378 K. 23/03/2022 T.

“Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince davanın hukuki sebebi yolsuz tescil nedeniyle hukuki işlemin geçersizliği olarak nitelenmiş ise de; iddianın ileri sürülüş biçimi, taraf anlatımları ve dosya kapsamı itibariyle dava, inançlı işlem ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, inançlı işleme ilişkin yazılı delil ya da delil başlangıcı sunmadığı gibi dava dilekçesinde yemin deliline de dayanmadığı gözetildiğinde, davacının iddiasını ispat edemediği açıktır.”

7. Hukuk Dairesi 2021/2241 E. , 2022/1107 K. 16/02/2022 T.

“Somut olaya gelince; mahkemece, bankadan gönderilen dekont yazılı delil başlangıcı kabul edilmiş, iddianın ispatı için aranan sözleşme olmadığı halde tanık dinlenmek suretiyle dava kabul edilmiştir. Ne var ki, yukarıda da belirtildiği üzere bir belgenin yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için o belgenin üçüncü bir kişi tarafından değil, hasım elinden çıkması (eli mahsulü olması) zorunludur. Dolayısıyla, banka dekontlarının yazılı delil başlangıcı olarak kabulüne olanak yoktur. Bunun sonucu olarak da tanık sözlerine başvurularak davanın çözümü yoluna gidilemez.
Ancak; davacı, dava dilekçesinde ve delil listesinde yemin deliline de dayanmıştır. Öncelikle davacıya bu hakkı hatırlatılmalı, inançlı işlemin bir tarafı olan davalıya yönelteceği yemine göre inançlı işlemin var olup olmadığı hususu üzerinde durulmalıdır.”

1. Hukuk Dairesi 2021/2530 E. , 2022/1236 K. 16/02/2022 T.

“Vekaletname ile azilnamenin delil başlangıcı niteliğinde olmadığı, dosya kapsamında yazılı delil veya delil başlangıcı niteliğinde bir belge bulunmadığı, bu nedenlerle inançlı işlem iddiasının ispatı için tanık dinlenemeyeceği gözetilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.”

İnanç sözleşmesi ile alakalı sormak istediğiniz soruları aşağıdan büromuza iletebilirsiniz.

BAĞIŞLAMANIN GERİ ALINMASI NEDİR?

bağışlamanın geri alinmasi yargıtay kararları

Bağışlamanın geri alınması, bağış yapan kişilerin sonradan yaptıkları işlemden pişman olmaları neticesinde başvurmak istedikleri bir yoldur. Bağışlamanın geri alınması beraberinde taşınmazlara ilişkin tapu iptal davasını, menkuller bakımından ise ayni veya nakdi iade davalarını getirebilir. Bağışlamanın geri alınması ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Bağışlamanın Geri Alınması Hangi Hallerde Mümkündür?

Bağışlamanın geri alınması;

  • Bağışlayanın veya yakınlarından birine karşı ağır suç işlenmesi,
  • Bağış yapılan kişinin ailevi yükümlülüklerini büyük ölçüde yerine getirmemesi
  • Şartlı bağışlamada kararlaştırılan şartın yerine getirilmemesi

hallerinde mümkündür.

Bağışlamanın Geri Alınması Şartları Nelerdir?

  • Bağışlayanın veya yakınlarından birine karşı ağır suç işlenmesi: Ağır suç kavramının kapsamına nelerin gireceği her somut olayın özelinde ayrıca incelenmelidir. Örneğin hakaret suçu Ceza Hukuku kapsamından ağır bir suç olarak kabul edilmezken, bağışlayana karşı işlenen hakaret suçu ağır kabul edilerek bağışlamanın geri alınmasına neden olabilir. Bağışlamanın geri alınmasına ilişkin olarak verilen Yargıtay kararlarında; hakaret, tehdit, gasp, kasten yaralama suçları gibi suçlar da ağır suç olarak kabul edilmiştir. Bağışlamanın geri alınması için kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmiş olması şartı aranmaz. Hatta suç hakkında kovuşturma başlatılmamış veya hiç şikayette bulunulmamış olsa bile bağışlamanın geri alınabileceği kabul edilir.
  • Bağış yapılan kişinin kanundan doğan ailevi yükümlülüklerini büyük ölçüde yerine getirmemesi: Bu maddede kanun koyucu bir önceki maddeden farklı olarak sadece bağışlayan ve onun ailesinden olan kişilere karşı yasal yükümlülüklerin yerine getirilmemesini bağışlamanın geri alınması sebebi olarak saymıştır. Örneğin eşlerin sadakat yükümlülüğüne uymaması, ortak konuttan ayrılması veya diğer eşe veya yakınlarına zarar vermesi gibi davranışların yapılması halinde bağışlamanın geri alınması söz konusu olabilir. Ancak bağışlananın yasal bir hakkını kullanması örneğin alacağı için icra takibi başlatması bağışlamadan rücu sebebi olarak kabul edilemez.
  • Şartlı bağışlamada kararlaştırılan şartın yerine getirilmemesi: Bağış yapılırken bağışlanan tarafından belirli iş veya işlemlerin yapılması kararlaştırılmış ve bağışlanan haklı bir sebebi olmamasına rağmen şartı yerine getirmemişse bağıştan dönme mümkündür. Haklı sebep kavramının içeriği kanunda doldurulmamış olmakla uygulamada şartın yerine getirilmesi için yapılması gereken harcamaların bağış değerinin çok üzerinde olması vb. durumların haklı sebep olarak değerlendirildiği görülmektedir.

Vakfa Yapılan Bağış Geri Alınabilir Mi?

Vakıflara koşullu bağış yapıldığında, haklı bir sebep olmaksızın bu koşullar gerçekleşmezse, bağış yapan kişi bağıştan dönme hakkını kullanabilir. Ayrıca bağışlayanın mirasçıları, saklı payları ihlal edilmişse tenkis davası açabilirler.

Mirasçılar İçin Bağıştan Dönme Mümkün Mü?

Bağışlayanın bağış tarihinden itibaren bir yıl içinde vefat etmesi durumunda bağıştan dönme hakkı mirasçılara geçer. Mirasçılar bağıştan dönme sebebini bağışlamadan itibaren bir yıllık sürenin kalan kısmında kullanabilirler. Ancak, bağışlayan geri alma sebebini vefatından önce öğrenemediyse, mirasçıların geri alma hakkı kullanma süresi vefat tarihinden itibaren başlar.

Bağışlamadan Rücu Davası Görevli Mahkeme Hangisidir?

Rücu davaları, tapu iptal ve tescil davası şeklinde açıldığı takdirde yetkili ve görevli mahkeme, taşınmazın bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemeleri’dir. Taşınır mallara ilişkin yapılan bağışlamalardan rücu davaları da aynı şekilde Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülecektir.

Bağışlamanın İptali Zamanaşımı Var Mıdır?

Bağışlayan bağışlamadan dönme sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde bağışlamayı iptal edebilir. Bağışlayanın tek taraflı irade beyanı ile sözleşme geçmişe etkili olarak sona erer. Bağışlayan bağışlamayı geri aldıktan sonra sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca bağışlama konusunun iadesini mahkemeden talep edebilecektir. Bağışlayan bu hakkını bağışlamanın iptali sebebini öğrendiği tarihten itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi içerisinde kullanmalıdır.

Bağış Yapılan Tapu İptal Olur Mu?

Bağış yapılan tapu yukarıdaki şartların varlığı halinde, bağışlayan ve ölümü halinde mirasçıları tarafından da iptal edilebilir. Buna ilaveten mirastan mal kaçırma durumunun varlığı halinde zamanaşımı süresine tabi olmaksızın tapu iptal davası açılabilir. Saklı payları ihlal edilen mirasçılar da tenkis davası açarak tapunun saklı paylarına karşılık gelen hisseleri oranında iptalin talep edebilirler.

Bağışlamanın Geri Alınması Yargıtay Kararları

1. Hukuk Dairesi 2016/4147 E. 2019/341 K. 21.01.2019 T.

“Dava, bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. TBK 297. maddesine göre (Eski BK 246) bağışlayan geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak 1 yıl içinde bağışlamayı geri alabilir. Somut olayda bağışlamanın üzerinden dava tarihine kadar 21 yıl geçmiştir. Dolayısıyla 1 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Davanın reddi bu gerekçe ile doğru olup davacıların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile, usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına…”

1. Hukuk Dairesi 2013/13321 E. 2013/17040 K. 02.12.2013 T.)

“Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden malik olduğu 59 parsel sayılı taşınmazı, karakol yapılması için davalıya temlik ettiği, taşınmazın halen Maliye Hazinesi adına kayıtlı olduğu, Köy karar defterinde yer alan ve 01/11/1992 tarihinde alınan kararda karakol binası yapımı için maliye hazinesine taşınmaz verilmesinin kararlaştırıldığı, İl Jandarma Komutanlığının 28.02.2005 tarihli yazısı ile Yiğitler Karakolunun lağvedilmesinin istenildiği davacının karakol binasının yapılmadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Türk Borçlar Kanunu’nun 297. maddesi hükmüne göre, bağışlayanın, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlanmayı geri alabilir.
Somut olayda, davacının 2010 yılına kadar karakol yapılacağı düşüncesinin devam ettiği, İl Jandarma Komutanlığının 28.02.2005 tarihli yazısı kurumlar arası yazışma olup, davacının bu yazıdan bilgisinin bulunduğuna dair delil olmadığı, davacı tarafından karakol yapılmayacağını kesin olarak öğrendiği tarihten itibaren T.B.K.’nun 297. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra davasını açtığını gösterir somut bir delil bulunmadığı ve davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği anlaşılmaktadır.”

1. Hukuk Dairesi 2021/4720 E. 2022/4841 K. 15/06/2022 T.

“Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu söz konusu TBK.nın 295. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 510. maddesi arasında paralellik sağlamış, bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir. Gerçekten basit olayların dönme (rücu) nedeni sayılması, yukarıda değinilen mahzurun yanında, açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularını da zedeler. Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları, nitelikleri, özellikle vahamet derecelerinin göz önünde bulundurulması zorunludur. Hemen belirtmek gerekir ki; bağıştan dönme (rücu), kurulmuş olan bir sözleşmeyi sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan, bağışlanan ancak dönme (rücu) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür. Bu hak TBK. nın 297. maddesine göre geri alma sebebinin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içerisinde kullanılmalıdır.”

Bağıştan rücu yoluyla tapu iptal ve tescil davaları yüksek meblağlı davalardır. Bu davaların yargılama süreci sırasında yapılabilecek usul hataları, davaları olumsuz etkileyebilir ve bazı durumlarda davanın reddedilmesi bile mümkün olabilir. Bu nedenle, bu tür davaların açılması konusunda uzman bir gayrimenkul avukatı aracılığıyla hareket etmek önemlidir.

Bu yazımızda sizlere bağışlanmanın geri alınmasından bahsettik. Sizlerde konu ile alakalı sormak istediğiniz soruları yorumlar kısmından büromuza iletebilirsiniz.

İPOTEK KALDIRMA NASIL YAPILIR?

ipotek kaldırma

İpotek kaldırma işleminin doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi, hak kayıplarını önlemek açısından son derece önemlidir. Bu makalemizde ipoteğin kaldırılması davası nedir, nasıl açılır sorularını ve müvekkillerimiz tarafından sıkça sorulan soruları cevaplandırmaya çalıştık. Sizde sormak istediğiniz soruları sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

İpotek Kaldırma Nedir?

İpotek kaldırma, ipotekli bir taşınmazın üzerindeki ipotek şerhinin tapu sicilinden silinmesi işlemidir. İpotek kaldırma, hukuki literatürde ipoteğin fekki ya da ipoteğin terkini olarak da adlandırılmaktadır. İpoteği sona erdiren durumlar şunlardır;

  • İpoteğe konu olan borcun tamamen ödenmesi ve ipotekli alacaklının ipoteği terk etmesi
  • Alacağın geçersiz olması: Örneğin, alacağı doğuran sözleşmenin usulsüz veya hileli olarak yapılmış olması veya alacaklı ile borçlunun aynı kişi olması gibi.
  • Alacağın sona ermesi: Örneğin, alacağın zamanaşımına uğraması gibi.
  • İpotek sözleşmesinin geçersiz olması: Örneğin, ipotek sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmamış olması veya tarafların ehliyetli olmaması gibi.
  • Taşınmaz sahibinin tasarruf yetkisinin olmaması veya kısıtlanmış olması: Örneğin, taşınmaz sahibinin reşit olmaması veya vesayet altında bulunması gibi.
  • İpoteğin kaldırılması davası açılması ve mahkemece ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi

İpotek Kaldırma İşlemi Nasıl Yapılır?

İpotek kaldırma işlemi genellikle iki şekilde yapılır;

  • İpoteğe konu olan borcun tamamen ödenmesi ve ipotekli alacaklının ipoteği terkin etmesi: Bu durumda, borçlu olan kişi borcunu tamamen ödedikten sonra, alacaklı olan kişi veya kurumdan ipotek fek yazısının tapuya gönderilmesini talep eder. İpotek fek yazısı, ipotekli alacaklının borcun tamamını ödediğine ve ipoteğin kaldırılmasına rıza gösterdiğine dair resmi bir belgedir. Borçlu olan kişi, tapu müdürlüğüne başvurarak ipoteğin kaldırılmasını ister. Tapu müdürlüğü, belgeleri inceleyerek ipoteğin kaldırılmasına karar verir ve taşınmazın üzerindeki ipotek şerhini siler.
  • İpoteğin geçersiz veya sona ermiş olması ve ipoteğin kaldırılması davası açılması: Bu durumda, borçlu olan kişi borcunu ödemiş olmasına rağmen, alacaklı olan kişi veya kurum ipoteği terk etmemiş veya ipotek fek yazısı vermemiş ise, borçlu olan kişi mahkemeye başvurarak ipoteğin kaldırılmasını talep eder. Davada, borçlu olan kişi borcun tamamını ödediğini veya ipoteğin geçersiz olduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Mahkeme, delilleri değerlendirerek ipoteğin kaldırılmasına karar verirse, bu karar tapu müdürlüğüne gönderilir ve taşınmazın üzerindeki ipotek şerhi silinir.

İpoteğin Kaldırılması Davası Şartları Nelerdir?

İpoteğin kaldırılması davası, ipotekli bir taşınmazın üzerindeki ipotek hakkının tapu sicilinden silinmesi için açılan davadır. Bu dava, ipotekli alacaklının borcun tamamını ödediğini veya ipoteğin geçersiz olduğunu ispat etmesi halinde sonuçlanır. Taşınmaz maliki, tapu kütüğüne tescil edilmiş durumdaki ipotek hakkının geçersiz olması halinde, bu durumun düzeltilmesini, adına yolsuz tescil bulunan rehinli alacaklıdan talep edebilir. Rehinli alacaklı, taşınmaz malikinin bu talebine karşılık vermezse, yolsuz tescil dolayısıyla ayni hakkı zarara uğrayan malik mahkemeye müracaat edebilir. İpoteğin kaldırılması davasının şartları şunlardır;

  • Davacının, ipotekli taşınmazın maliki veya ipotekli taşınmazı satın alan kişi olması gerekir. Davacı, ipotekli alacaklıdan farklı bir kişi ise, borçtan şahsen sorumlu olmaması gerekir.
  • Davacının, teminat altına alınan alacağın geçersiz olduğunu veya sona erdiğini belgelemesi gerekir. Örneğin, borcun tamamen ödenmesine dair makbuz veya alacaklı tarafından verilen ipotek terkin belgesi gibi.
  • Davacının, ipotek sözleşmesinin geçersiz olduğunu veya taşınmaz malikinin tasarruf yetkisinin olmadığını veya kısıtlandığını ispat etmesi gerekir. Örneğin, ipotek sözleşmesinin usulsüz veya hileli olarak yapıldığına veya taşınmaz malikinin reşit olmadığına dair deliller gibi.

Halkbank, Vakıfbank Ve Ziraat Bankası İpotek Kaldırma Nasıl Yapılır?

Kredinin çekildiği banka şubesi veya aynı bankaya ait olan yakın bir şubeye ipotek kaldırma talebi ile başvurulur. Banka şubesi gerekli kontrolleri yapar ve evrakları online sistem üzerinden tarar. Bazı bankalar bu gibi durumlarda ipotek kaldırma ücreti vb. isimler altında ödeme talep etmektedir. Bu gibi talepler hukuka aykırıdır. Buna rağmen ödemek isterseniz banka size iban numarası veya TC kimlik bilgilerinizle ödeme yapmanızı sağlayacak bilgileri iletebilir. Birçok banka, ipotek ücretini ödemek için gereken bilgileri mesaj olarak iletmektedir. İpotek kaldırma ücretinin ödendiğini gösteren dekont veya makbuz, kredinin bulunduğu banka şubesine teslim edilir ya da ödendiği sistem üzerinden görülebilir. Sonrasında banka tarafından elektronik ortamda ipotek fek yazısı tapu müdürlüğüne gönderilir.

İpotek Kaldırma Ücreti Ödemek Zorunda Mıyım?

Bankanız sizden ipotek fek yazısı ücreti ödemenizi isterse, bunu reddedebilirsiniz. Bankanız bu ücreti ödemeniz konusunda ısrar ederse, bu bedeli ödemeksizin ipoteğin kaldırılması davası açabilirsiniz. Zira bankaların kredi borcu sonlandığında kendiliğinden ipoteğin kaldırılması işlemlerini gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Kendileri tarafından yapılması gereken işlem için tüketiciden ödeme talep etmelerinin hukuk düzleminde hiçbir karşılığı yoktur. Mahkeme tarafından ipoteğin kaldırılmasına hükmedilmesi halinde bankaya ipotek fek ücreti ödemeksizin ipotek kaldırılacaktır.

İpoteğin Kaldırılması Davası Görevli Mahkeme Hangisidir?

İpoteğin kaldırılması davası kural olarak taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılır. Ancak bazı durumlarda görevli mahkeme, hukuki uyuşmazlığın konusuna göre değişebilir. Örneğin, aile konutuna ilişkin bir ipotek kaldırılması durumunda aile mahkemeleri görevli olabilirken, taraflar arasındaki uyuşmazlık tüketici işlemine dayanıyorsa tüketici mahkemesi yetkilidir. Ticari nitelikte bir dava söz konusuysa, görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olacaktır. Eğer dava yanlış bir mahkemede açılırsa, süreç uzayabilir ve karmaşık hale gelebilir. Hak kaybını önlemek için mutlaka bir gayrimenkul avukatından yardım alınmasını tavsiye ederiz.

İpoteğin Kaldırılması Davası Arabuluculuğa Tabi Mi?

İpoteğin kaldırılması davası bir tespit davasıdır ve alacak veya tazminat talebi içermez. Bu nedenle, ipoteğin kaldırılması davasında zorunlu arabuluculuk şartı bulunmamaktadır.

İpoteğin Kaldırılması Davasında Harç Kim Tarafından Karşılanır?

İpoteğin kaldırılması davasında, yargılama masrafları davanın açılmasıyla birlikte başlangıçta davayı açan kişi tarafından karşılanır. Ancak dava sonucunda lehine bir karar verilmesi durumunda, bu yargılama masrafları davalıya yükletilir. Davanın tüketici tarafından açılması halinde ise tüketiciler harçtan muaf olduklarından herhangi bir harç ödenmeyecektir.

İpoteğin Kaldırılması Zamanaşımı Var Mıdır?

İpoteğin kaldırılması (ipoteğin fekki) davası, herhangi bir zamanaşımı süresine tabi değildir. Bu nedenle ne kadar zaman geçmiş olursa olsun taşınmaz üzerindeki hatalı tescil edilmiş ipoteği kaldırmak isteyen bir kişi bu davayı açabilir.

Ev İpotekli Krediyi Ödeyemezsem Ne olur?

İpotekli kredilerde borç ödenmezse bankalar, müşterilerin adlarına kayıtlı ve kredi miktarını karşılayabilecek değerde olan taşınır veya taşınmaz her türlü mülke haciz koyabilirler. Kredi ödemeleri tamamlanana kadar bankalar, evin üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına izin vermezler ve ödemelerin aksaması durumunda ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi yaparak gayrimenkulü sattırabilirler.

Web Tapu İpotek Kaldırma Nasıl Yapılır?

Doğrudan web tapu üzerinden ipotek kaldırma işlemlerinin yapılması mümkün değildir. Ancak kredi kullanarak edinilmiş bir konut üzerindeki ipoteğin kaldırılıp kaldırılmadığını, başvurudan sonra e-Devlet sistemi üzerinden kontrol edebilirsiniz.

İpotek kaldırma işlemini takip etmek için aşağıdaki adımları izleyebilirsiniz:

  • T.C. kimlik bilgilerinizle e-Devlet’e giriş yapın.
  • Arama kutusuna “Tapu Bilgileri Sorgulama” yazarak ilgili sayfaya gidin.
  • Sayfada adınıza kayıtlı taşınmazlar listesini bulacaksınız.
  • İpotek kaldırma başvurusu yapılan taşınmaz için “Detaylar” butonuna tıklayın.
  • Açılan sayfada taşınmazın bilgilerini göreceksiniz ve altında “Taşınmazınızın üzerinde bulunan (şerh, beyan, rehin, irtifak hakkı vb.) için tıklayınız.” seçeneği olacak.
  • Son sayfada “Taşınmazınıza ait herhangi bir şerh bilgisi bulunmamaktadır.” yazıyorsa, konut üzerindeki ipotek kaldırılmış demektir.

İpoteğin Kaldırılması Davası Yargıtay Kararları

“Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında kredi sözleşmesi imzalandığını, kullanılan kredi nedeniyle teminat olarak davacıya ait taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiğini, kredi borcunu erken kapattığını, davacı tarafından tüm masraflar karşılanmış olmasına rağmen, ipotek fek ücreti ödenmediğinden bahisle taşınmaz üzerine konan ipoteğin kaldırılamayacağının davalı tarafından bildirildiğini ileri sürerek sözleşmeye konu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir…Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar Dairemizce onanmış, davacı bu kez karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Davacının dava tarihi itibariyle haklı olduğu anlaşıldığına göre davacı lehine 6.350,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu hususlar gözetilmeden davacı lehine 750.00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2015/7541 E. 2015/8461 K. 17/03/2015 T.)

İpoteğin kaldırılması davası ile ilgili aklınıza gelen her türlü soruyu aşağıdan büromuza iletebilirsiniz.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI NE DEMEK?

hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedir

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, Türk Ceza Hukuku’nda büyük bir öneme sahiptir. Bu uygulama, suçlu bireylerin topluma yeniden kazandırılması ve ıslah edilmesi açısından önemli bir rol oynamaktadır. Bu makalemizde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı nedir sorusunu ve müvekkillerimiz tarafından sıkça sorulan soruları cevaplandırmaya çalıştık. Sizde sormak istediğiniz soruları sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Nedir?

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), sanığın hüküm giyse bile belli bir denetim süresi içinde ceza kararının uygulanmamasını ve bu süre zarfında kasıtlı suç işlememesini şart koşan özel bir ceza bireyselleştirme kurumudur (CMK md. 231). Diğer ceza bireyselleştirme yöntemlerinde, mahkeme kararı birtakım hukuki sonuçlar doğururken, HAGB kararıyla mahkeme, sonuç doğuracak şekilde bir karar açıklamamış, açıklamayı ertelemiştir.

HAGB kararı, suç işlemiş bir kişinin yaşamına, medeni haklarına veya siyasi haklarına herhangi bir kısıtlama getirmeden, adeta sanığa ikinci bir şans sunar. Bu karar, suç işlemiş bir kişiye karşı Ceza Hukuku müdahalesini askıya alır. Böylece sanığın hayatına minimal etki eder.

Hagb Şartları Nelerdir?

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, HAGB kararı belirli şartlara tabi bir uygulamadır. Bu şartlar şunlardır:

  • Sanığa verilen ceza iki yıl veya daha kısa hapis veya adli para cezası olmalıdır.
  • Sanığın suçu, özel kanunlarda istisna suçlar arasında bulunmamalıdır.
  • Sanık önceden kasıtlı bir suçtan mahkum olmamalıdır.
  • Mahkeme, sanığın kişisel özellikleri ve duruşmasındaki davranışları göz önünde bulundurarak, yeniden suç işlemeyeceğine inanmalıdır.
  • Mağdur veya kamunun zararı, tamamen aynen iade, suçtan önceki duruma getirme veya tazmin yoluyla giderilmelidir.
  • Sanık, HAGB kararını kabul etmelidir.
  • Sanık daha önce HAGB kararı almamış olmalıdır.

Hagb Bozulması Nasıl Olur?

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumunda, sanık 5 yıl süreyle denetime tabi tutulur. Ancak 18 yaşından küçük çocuklar için denetim süresi 3 yıldır. Bu denetim süresi içinde sanık;

  • Kasıtlı bir suç işlemez ve mahkeme tarafından belirlenen diğer yükümlülüklere uygun davranırsa, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak dava düşer. Bu durumda, yargılanan kişi davadan önceki hukuki durumuna geri döner.
  • Sanık denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işler veya hakimin belirlediği yükümlülüklere aykırı davranırsa, açıklanması geri bırakılan hüküm mahkeme tarafından açıklanır. Bu durumda, önceden geri bırakılan hüküm yürürlüğe girer ve yeni işlediği suçtan ayrıca ceza almış olur.

Hagb 5 Yıl Doldu Ne Yapmalıyım?

Sanık, HAGB kararı sonucu 5 yıl boyunca denetim ve gözetime tabi tutulur. Bu süre zarfında, sanığın denetimli serbestliğe ilişkin yükümlülüklerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi ve kasten yeni bir suç işlememesi şartıyla, mahkeme HAGB’yi kaldırarak davanın düşmesine karar verir. Bu, sanığın önceki cezai durumunun ortadan kalktığı ve yargılanmadan önceki hukuki statüsüne geri döndüğü anlamına gelir. 5 yılın sonunda herhangi bir işlem yapmanıza gerek olmaksızın ceza ortadan kalkar

Aynu Suçtan 2 Kez Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Verilir Mi?

Aynı suçtan dolayı iki kez HAGB kararı verilmesi mümkün değildir. HAGB kararı, suç işlemiş bir kişinin ikinci bir şans sunarken, bu şansa sahip olabilmesi için önceden hakkında bu tür bir karar alınmamış olması gerekmektedir.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Sicile İşler Mi?

HAGB kararları, adli sicil kaydına eklenmez ve kendine özgü bir sistemde tutulurlar. Bu nedenle, HAGB kararı alan bir kişi adli sicilde sabıkalı olarak görülmez. HAGB, bir mahkûmiyet kararı olmadığı için adli sicile kaydedilmez ve sanığın suçlu kabul edilmesini engeller.

Sanık, HAGB kararıyla belirlenen denetim süresi olan 5 yıl içinde kasıtlı yeni bir suç işlemezse veya mahkeme tarafından 1 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutularak bu tedbire uyarsa, mahkeme davanın düşmesine karar verir. Bu durumda, HAGB kararına ilişkin kayıt da sistemden çıkarılır. Bu sayede, sanık için verilen ikinci bir şansın sonucu, suçlu olarak kabul edilmeden önceki hukuki statüsüne geri dönmesini sağlar.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Memuriyete Engel Mi?

Devletin güvenliğine, anayasal düzene karşı işlenen suçlar ile yüz kızartıcı suçlar kategorisine giren suçlardan verilen HAGB kararı, memuriyete alınmaya engel teşkil eder. Eğer bir kişi memuriyete alındıktan sonra bu tür suçlardan dolayı HAGB kararı alırsa, memuriyetle ilişkisi sona erdirilir. Ancak, yukarıda belirtilen suçlar dışında kalan diğer suçlar için verilen HAGB kararı memuriyeti etkilemez ve kişi memuriyetine devam edebilir.

Asker personel için ayrıca firar, amir veya üste taarruz, amire veya üste hakaret, emre itaatsizlikte ısrar, fesat, mukavemet, isyan gibi suçlardan verilen HAGB kararları, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiğin kesilmesini gerektirir. Bu, askeri disiplinin ve düzenin korunması amacıyla alınan bir önlemdir ve asker personelin bu tür suçlardan HAGB kararı alması, askeri hizmetten çıkarılmasına yol açar.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması İle Cezanın Ertelenmesi Arasındaki Fark Nedir?

HAGB ve cezanın ertelenmesi, bazen karıştırılan ancak farklı ceza hukuku kavramlarıdır. HAGB kararı, mahkeme tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve denetim sürecinin sonunda hükmün açıklanmamasını ifade eder. Sanık, denetim sürecini başarılı bir şekilde tamamlarsa, açıklanması geri bırakılan hüküm uygulanmaz. Bu durumda, sanığın adli sicil kaydına HAGB kararının herhangi bir yansıması olmaz. HAGB kararları, adli sicil kayıtları dışında ayrı bir sicilde tutulurlar.

Cezanın ertelenmesinde ise mahkeme tarafından mahkumiyet hükmü verilir ancak ceza infazı denetim süresi tamamlandığında ceza infaz edilmiş sayılır. Bu erteleme, adli sicil kaydına yansır. Yani ceza, infaz kurumu dışında tamamlandığı için kişinin adli sicilinde bu ertelenme kararı görülür. Bu iki kavram, ceza hukukunda farklı sonuçlar doğuran uygulamaları temsil eder ve dikkatle ayrılmalıdır.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kaldırıldı Mı?

Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararla, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kurumuna ilişkin tüm hükümler iptal edilmiştir. Bu karar, 01.08.2023 tarihinde resmi gazetede yayınlanmış olup 1 yıl sonra 01.08.2024 yürürlüğe girecektir.

Anayasa Mahkemesi HAGB kararlarının başvurucu tarafından yargılamanın başında kabul edilmesi durumunda, adil yargılama hakkı güvencelerinin ilk derece mahkemesince sağlanıp sağlanmadığını denetlemek için istinaf kanun yolunun kullanılamadığını ve bu durumun hak ihlallerine yol açabileceğini vurgulamıştır. Sanık, HAGB kararı almasını kabul ederken istinaf yolundan feragat ettiği için anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı ifade edilmiştir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile ilgili aklınıza gelen her türlü soruyu aşağıdaki formu doldurarak büromuza iletebilirsiniz.

SİGORTA NEDİR?

Sigorta, yaşanma ihtimali olan tehlikeler ve riskler sonrası oluşacak maddi kayıplara karşı güvence altına alınmak için kullanılan bir sistemdir. Gerçekleşmiş olan olaylar için değil, gelecekte gerçekleşme ihtimali olan tehlikeler ve risklere karşı sigorta yaptırılabilir. Yani sigorta ile bir nevi geleceğe yönelik kendinizi koruma altına almış olursunuz. Yapılan sigorta sözleşmesine göre teminat altına alınan risklerin gerçekleşmesi durumunda sigortanız sayesinde zararınız tazmin edilir. Bu yazımızda sigorta ile alakalı sıkça sorulan sorular üzerinde durarak sizleri bilgilendirmeyi amaçladık. Sizde makalemizi okuduktan sonra sormak istediğiniz soruları sayfanın en alt bölümünden büromuza iletebilirsiniz.

Sigorta Sözleşmesi Nedir?

Sigorta sözleşmesi Türk Ticaret Kanunu madde 1401’de açıklanmaktadır. Kanun maddesinden hareketle, sigorta ettirenin prim ödeme, sigortacının ise sigorta güvencesi borcunu üstlendiği iki tarafa borç yükleyen sözleşmelere sigorta sözleşmesi denilmektedir. Prim, sigorta bedeli, sigorta menfaati ve riziko ise bu sözleşmenin temel unsurlarıdır. Sözleşmenin kurulabilmesi için ana kural menfaatin varlığıdır. Sözleşmenin zorunlu unsurları hususunda anlaşılarak yazılı veya sözlü olarak sigorta sözleşmesi kurulabilir. Sigorta sözleşmelerinde irade uyuşması olmak zorundadır. Fakat sigortacı verilen teklife 30 gün içerisinde yanıt vermez (reddetmez veya farklı bir öneri sunmaz) ise verilen teklif kabul edilmiş sayılıp sigorta sözleşmesi kurulmuş olur.

Riziko Nedir?

Sigorta hukukun temel kavramlarından olan riziko, zarara uğrama olasılığı, en basit tabiriyle risk anlamına gelmektedir. Yani zarar meydana getirme ihtimali olan olaylara riziko denilir ve sigorta ettirilebilir. Bir olayın riziko olarak değerlendirilmesi için, meydana geleceği hususunda belirsizlik olması ya da meydana ne zaman geleceğinin bilinmiyor olması gerekir. Örneğin trafik sigortasında kazanın meydana geleceği belirsizdir. Hayat sigortalarında ölüm elbet meydana gelecektir fakat zamanı belirsizdir. Kısacası, gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi imkansız hale gelmiş riziko için sözleşme yapılamaz. Ayrıca sözleşmede rizikonun kapsam ve sınırları açık şekilde belirlenmelidir. Zira TTK. m. 1409/1’e göre, sigortacı sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zararlardan sorumludur. Bununla birlikte Sigortacılık Kanunu m. 14/4’e göre, sözleşmede kapsam dahiline alınmış riskler haricinde, kapsam dışı bırakılmış risklerinde açıkça belirtilmiş olması gerektiği vurgulanmıştır. Sözleşmede kapsam dışında olduğu açıkça belirtilmemiş risklerde teminat kapsamında sayılır ve sigortacının sorumluluğu bu hallerde de mevcut olur.

Sigorta Primi Nedir?

Sigorta ettiren tarafından sigortacıya belirli aralıklarla yapılan ödemelere sigorta primi denir. Prim hesaplaması, sigorta konusu malın değeri ve rizikonun meydana gelme olasılığının kuvvetine göre yapılır. Örneğin meydana gelme ihtimali %90 olan bir riziko için daha yüksek bedelli primler ödenmesi gerekir. Buna karşın meydana gelme ihtimali daha zayıf olan rizikolar için daha düşük prim bedelleri ile sigorta yaptırılması mümkündür.

Sigorta Primi Ödenmezse Ne Olur?

Zarar sigortalarında, ilk prim ödenmez ise sigorta himayesi başlamayacaktır. Sigortacı ilk primi dava eder ise sigorta ettiren kişi kararlaştırılan primin yarısını ödeyerek sözleşmeden cayabilir. Aynı zamanda sigortacı ödeme yapılmadığı sürece üç ay içinde sözleşmeden cayabilir. Sonraki primlerin ödenmemesi durumunda, sigorta himayesi devam etmekle birlikte sigortacı himayeye son vermek adına sözleşmeyi feshedebilir. Sigorta himayesi fesih için verilen sürenin sonuna kadar devam edecektir. Sigortacı, sigorta ettirene noter aracılığıyla veya iadeli taahhütlü mektupla on günlük süre vererek borcunu yerine getirmesini aksi takdirde sözleşmeyi feshetmiş olacağını ihtar eder. Bu süre içerisinde prim ödemesi yapılmaz ise sözleşme feshedilmiş olur. Ayrıca bir sigorta dönemi içerisinde iki kez ihtar gönderilmişse, sigortacı sigorta döneminin sonunda sözleşmeyi feshedebilir.

Can sigortalarında, ilk prim ödenmez ise sigorta himayesi başlamaz. Eğer sigortalı ilk primi ödemeden hayatını kaybetmiş ise sigorta sözleşmesi geçersiz olur. Sonraki primlerin ödenmemesi durumunda ise TTK.m.1501 ödünç para verme maddesine göre, sigorta ettirenin istemi halinde sigortacı aktüerya kurallarına uygun olarak hesaplanan değer üzerinden sigortalıya ödünç para vermek durumundadır. TTK.m.1502’ye göre, sigorta ettiren daha sonra prim ödeme borcunu yerine getirmezse, sigortacı bu sebeple sözleşmeyi feshedemez veya prim talep edemez. Sigorta bedeli, ödenen primle sözleşme uyarınca ödenmesi gereken prim arasındaki oran hesaplanıp ona göre ödenir. Buna prim ödemeden muaf sigorta denilmektedir.

Sigortacının Tazminat Yükümlülüğü Nedir?

Sigortacı tarafından, sözleşmede belirlenen rizikonun meydana gelmesi durumunda uğranılan zararın karşılığı olarak sigortalıya yapılan ödemelere sigorta tazminatı denir. Sözleşmenin içeriğine göre zararın ne ölçüde karşılanacağı belirlenecek olup, sigorta tazminatı sigortalı malın değerini aşamaz. Kural olarak sigorta bedeli ile sigorta değeri eşit olmalıdır. Yani, sigortacının ödemekle yükümlü olduğu azami bedel ile sigorta olunan menfaatin değeri denk olmalıdır. Tazminatın para ile nakit ödenmesi hususunda zorunluluk yoktur. Örneğin, kasko sigortası kapsamında, trafik kazasında hasar gören motor, kaput, tampon gibi yerlerin sigortacı tarafından yenisi ile değiştirilmesi yoluyla da sigortacı tazminat borcunu ödemiş olur.

Sigorta Çeşitleri Nelerdir?

Güvence altına alınan risklere bağlı olarak farkı sigorta çeşitleri karşımıza çıkar. Birbirlerinden farkı özelliklere sahip bu sigorta türlerinin bazıları zorunlu tutulmuşken bazıları isteğe bağlı olarak yaptırılmaktadır. Kısaca, günlük hayatta en çok karşımıza çıkan sigorta çeşitlerini şunlardır;

  • Trafik Sigortası: Zorunlu sigorta çeşitlerindendir. Kaza durumunda karşı tarafın uğradığı zararların tazmin edilmesi amacıyla yapılır.
  • Kasko Sigortası: İsteğe bağlı olarak yaptırılabilir. Kaza nedeniyle araç sahibin uğradığı zararların giderilmesi amacıyla yaptırılır.
  • DASK Sigortası: Konut sahiplerinin yaptırması zorunludur. Deprem nedeniyle uğranılan zararların karşılanması amacıyla yapılır.
  • Hayat Sigortası: Sigortalı vefat eder, sakatlık geçirir, çalışamayacak duruma gelirse uğranılan maddi zararların tazmini için yaptırılır.
  • Özel Sağlık Sigortası: İsteğe bağlıdır. Bu sigorta ile sağlık açısından meydana gelebilecek riskler poliçe limitleri dahilinde teminat altına alınmaktadır.
  • Bireysel Emeklilik Sigortası: Diğer sigortalardan farklı olarak geleceğe yatırım yapılmasını amaçlayan bir tasarruf modelidir.

Sigorta Ettiren ve Sigortalı Ayrımı Nedir?

Sigorta sözleşmesini yaptıran, prim ödeme borcu altında bulunan kişi sigorta ettirendir. Burada dikkat edilmesi gereken husus sigorta ettiren kişi sözleşmeyi kendi yararına yapabileceği gibi üçüncü kişi yararına da yapabilir. Bahsi geçen üçüncü şahıs sigortalı olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda sigorta sözleşmesinden doğan borçlar sigorta ettirene; haklar sigortalıya ait olur. Sigortacı bu durumda sigortalının maruz kalabileceği riske karşı güvence vermiş olur. Ancak prim ödemesi yapan taraf sigortalı değil sigorta ettirendir.

Rücu Nedir?

Rücu, sigorta sözleşmesine konu olan şeyde meydana gelen maddi zararın kusurlu taraftan alınması şeklinde açıklanabilir. Sigorta poliçesini oluşturan şeylere zarar geldiğinde sigortalı sigortacıya başvurarak zararının karşılanmasını ister. Sigortacı meydana gelen bu maddi zararları karşılar. Daha sonra zararın meydana gelmesine sebep olan kişilere karşı ödediği meblağın tahsili için hukuki yollara başvurabilir. Sigortacı zararı tazmin ettiği ölçüde sigortalının haklarının halefi haline gelmiş olur. Sigortacının, zararın meydana gelmesine neden olan kusurlu kişilerden, kendisinin ödediği meblağı tahsil etmesine imkan sağlayan kavram rücu etmektir.

Sigorta Sözleşmelerinde Zamanaşımı Kaç Yıldır?

Zarar ve can sigortalarında genel hükümler uygulanırken, zarar sigortalarının alt branşı olan sorumluluk sigortalarında özel hükümler uygulanır. Genel hükümlere göre, zamanaşımı süresinin alt sınırı iki yıl, üst sınırı ise altı yıldır. Sorumluluk sigortalarında uygulanan özel hükümlere göre ise zamanaşımı süresi on yıldır. Zamanaşımı süresi alacak muaccel olduğu tarihten başlar. Alacakların muacceliyeti ise TTK m.1427’ye göre düzenlenir. Zarar sigortalarında, riziko gerçekleştikten sonra rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinin akabinde sigortacının araştırmaları bittikten sonra ve her halükarda rizikonun gerçekleşmesinin ihbarından kırk beş gün sonra muaccel olur. Can sigortalarında ise zarar sigortalarından farklı olarak on beş gün sonra muaccel hale gelmiş olur. Zamanaşımı süreleri içerisinde sigorta sözleşmesinden doğan bütün talepler istenebilir. Bu süreleri değiştiren sözleşme hükümleri geçersizdir.

Bu yazımızda sizlere sigortadan bahsettik. Sizlerde konu ile alakalı sormak istediğiniz soruları yorumlar kısmından büromuza iletebilirsiniz.

BOŞANMA DİLEKÇESİ NEDİR?

Boşanma dilekçesi yazımı

Boşanma dilekçesi, eşlerin boşanmak için mahkemeye sunması gereken boşanma davasının ilk adımı olan yazılı belgelerdir. Boşanma dilekçesi aracılığıyla iddialar, deliller ve talepler belirtilerek mahkemeye sunulmalıdır. Dilekçenin mahkemeye sunulması ile dava süreci başlamış olacaktır. Bu yazımızda boşanma dilekçeleri ile ilgili sıkça sorulan sorular üzerinde durarak sizleri bilgilendirmeyi amaçladık. Sizde makalemizi okuduktan sonra sormak istediğiniz soruları sayfanın en alt bölümünden büromuza iletebilirsiniz.

Boşanma Dilekçesinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Boşanma dilekçesi, eşlerin boşanma kapsamında yer alan meselelerde anlaşmış veya anlaşamamış olmasına göre ikiye ayrılır. Eşler boşanma kapsamında tüm hususlarda anlaşmış ise anlaşmalı boşanma dilekçesi yazılır. Eğer eşler boşanma konusunda ortak fikre sahip değil veya bazı noktalarda uzlaşamıyor ise çekişmeli boşanma dilekçesi yazılır. Dilekçelerde, taraf bilgileri, iddia ve deliller, eşlerin istekleri gibi hususlar yer alır. Hukuk Muhakemesi Kanunu madde 119, dava dilekçesinde bulunması gerekenleri belirtmektedir. Bu madde kapsamında yer alan hususlar boşanma dilekçeleri içinde geçerlidir. HMK m.119’da;

  1. Mahkemenin adı
  2. Tarafların adı soyadı ve adresleri
  3. Davacının T.C. kimlik numarası
  4. Tarafların kanuni temsilcisi veya vekili varsa onların adı soyadı ve adresleri
  5. Davanın konusu ve malvarlığı haklarıyla ilgili davalarda, dava konusunun değeri
  6. Davacının iddiasına dayanak olan vakıaların sıra numarası altında açık özetleri
  7. İddia edilen vakıaların hangi delillerle ispat edileceği
  8. Dayanılan hukuki sebepler
  9. Açık bir şekilde talebin sonucu
  10. Davacının, varsa vekili veya kanuni temsilcisinin imzası

şeklinde dava dilekçelerinde ve dolayısıyla boşanma dilekçelerinde yer alması gereken hususlar belirtilmiştir. Bu hususlarda eksik bulunması halinde hakim tarafından davacıya 1 haftalık süre verilerek eksiğin tamamlanması istenir. Verilen 1 haftalık sürede eksik tamamlanmazsa dava açılmamış sayılır.

Boşanma Dilekçesi Nasıl Yazılır?

Boşanma dilekçesinin giriş kısmında hangi yetkili yer mahkemesine hitaben yazıldığı, dava tarafları ve davanın konusu hakkında bilgi verilir. Daha sonra açıklamalar başlığı altında yaşanılan sorunlar, evliliğin bitmesine sebep olan vakıalar ve evliliğin devam etmesinin mümkün olmadığına dair somut sebeplere yer verilir. Dilekçemiz artık ana hatlarıyla oluşmuş durumdadır. Açıklamalardan sonra deliller başlığı altında davayı açarken ileri sürülen vakıaların kanıtlanmasına yarayan deliller yazılır. Geriye yalnızca Hukuki sebepleri belirtmek ve netice ve talep bölümü kaldı. Hukuki sebepler başlığı altında davalı tarafın hangi kanun maddelerini ihlal etmiş olduğu belirtilir. Netice ve talep başlığı ile, dava açarak mahkemenin neye hükmetmesini istediğimiz açıkça yazılır. Örneğin, nafaka, velayet, tazminat talebi gibi istekler net olarak sayılır ve mahkemeden gereğinin yapılması arz edilerek dilekçe tamamlanmış olur.

Dilekçenin anlaşılır olması açısından elektronik araçlar yardımı ile yazılması daha iyi olacaktır. Fakat el yazısı ile yazılması da mümkündür. Ayrıca ilerleyen süreçlerde geri dönüşü mümkün olmayan hak kayıpları yaşamamanız adına bir avukattan yardım almanız sizin yararınıza olacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Dilekçesi Nasıl Yazılır?

Dilekçenin temel olarak nasıl yazılmasını gerektiğini yukarıda açıklamıştık. Şimdi ise anlaşmalı boşanma dilekçesinde nelere dikkat edilmeli ve neler mutlaka belirtilmeli onlardan bahsetmekte fayda var. Boşanma konusunda anlaşmış olan eşler, anlaştıkları noktaları tek tek anlaşmalı boşanma dilekçesinde belirtmelidirler. Örneğin, çocukları olması durumunda velayetin kimde kalacağı, nafaka ve tazminat ödenecek ise bu hususlarda ne şekilde anlaşmış oldukları dilekçede özellikle belirtilmelidir. Ayrıca anlaşmalı boşanma davası açmak için dilekçe ile birlikte mahkemeye sunulmak ve taraflarca saklanmak üzere hazırlanmış, her iki eşinde imzalamış olduğu anlaşmalı boşanma protokolünün de sunulmuş olması gerekmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Protokolü Nedir?

Anlaşmalı boşanma davalarında, dilekçe ile beraber anlaşmalı boşanma protokolü de hazırlanmalıdır. Boşanma protokolü, boşanmanın hukuki sonuçlarını düzenleyen ve her iki eş tarafından imzalanması gereken bir sözleşmedir. Boşanma protokolü sayesinde eşlerin kısa süre içerisinde boşanması sağlanır. Anlaşmalı boşanma sayesinde, tarafların kusurlu olup olmamalarına ilişkin değerlendirmeler yapılmadan anlaşılan hususlar üzerinden dava sonuçlanır. Fakat hakim görülecek dava aracılığıyla tarafları dinleyip, iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmelidir. Ayrıca hakim, düzenlenen protokolde anlaşılmış olunan noktalarda gerekli görmesi durumunda değişiklikler yapabilir. Örneğin, mali anlaşmalar, nafaka ve çocukla alakalı durumlar için protokolde anlaşılmış olunan noktalarda hakim gerekli gördüğü takdirde değişiklikler yapabilecektir. Değişiklik yapılması durumunda tarafların bu değişiklikleri kabul etmesiyle boşanma hükmü verilir.

Anlaşmalı Boşanmanın Şartları Nedir?

Anlaşmalı boşanmak için bir takım şartlar vardır. Evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalıdır. Eşler birlikte başvurmalı veya bir taraf diğer tarafın boşanma davasını kabul etmelidir. Mahkeme yukarıda da değindiğimiz gibi tarafları huzurunda bizzat aynı anda dinleyerek, iradelerini serbestçe açıkladıklarına emin olmalıdır. Anlaşmalı boşanma protokolünde var ise müşterek çocukların durumu ve mali sonuçlar düzenlenmiş ve bu protokol mahkemece uygun bulunmuş olmalıdır.

Çekişmeli Boşanma Dilekçesi Nasıl Yazılır?

Tarafların boşanma konusunda hemfikir olmadığı veya tazminat, velayet ve nafaka gibi konular üzerinde anlaşamadığı durumlarda çekişmeli boşanma davası açılması gerekir. Çekişmeli boşanma davasının ilk adımı olan çekişmeli boşanma dilekçesi bu noktada çok kritik bir öneme sahiptir. Dilekçede yaşanılan olaylar ve bu olayların boşanma üzerindeki etkileri, yaşanılan olayların hangi deliller aracılığıyla ispatlanacağı ve hangi taleplerde bulunulduğu tek tek açıkça yazılmalıdır. Çekişmeli boşanma dilekçeleri, her boşanma davasında farklı olaylar ve talepler olduğu için çeşitlilik göstermektedir. Genellikle, ispatın daha kolay olması nedeniyle boşanmanın genel sebeplerinden olan evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması nedeniyle çekişmeli boşanma davaları açılmaktadır. Boşanma davalarının nasıl işlediği, boşanmanın genel ve özel sebeplerinin neler olduğu ile ilgili kapsamlı bilgiler almak adına boşanma davası konumuza göz atmanızı öneririz.

Boşandıktan Sonra Evlenme Süresi Kadınlarda Ne Kadardır?

Kadınlar boşandıktan sonra 300 günlük zorunlu bekleme süresini doldurduktan sonra yeniden evlenebilir. Bu bekleme süresine iddet müddeti de denmektedir. Bu bekleme süresinde asıl amaç kadının hamile olması durumunda doğacak çocuğun babasının kim olduğu hususunda karışıklık yaşanmasının önlenmesidir. Kadınlar hamile değillerse veya boşandıkları eşi ile tekrardan evlenmeyi düşünüyorlarsa mahkeme kararı ille bekleme süresini kaldırtabilirler. Aile Mahkemesi’ne bu konuda başvurarak süre kaldırtılabilir aksi takdirde 300 günlük süre beklenmelidir. Bekleme süresi hususunda, boşanmanın yanı sıra eşin vefat etmesi durumunda da aynı 300 günlük iddet müddeti geçerlidir.

Boşandıktan Sonra Evlenme Süresi Erkeklerde Ne Kadardır?

Erkeklerin boşandıktan veya eşleri vefat ettikten sonra beklemeleri gereken bir süre yoktur. Diledikleri zaman yeniden evlenebilirler.

Boşanma Davası Dilekçe Ücreti Ne Kadar?

Her türlü dilekçenin yazım ücreti en az 1.900 TL+ KDV olarak “2023 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde” düzenlenmiştir. Olayın boyutuna ve ne kadar emek gerektireceğine göre dilekçe yazım ücretleri avukatlar tarafından serbestçe belirlenebilir. Unutulmamalıdır ki boşanma davasında da her davada olduğu gibi dilekçenizde yazılanlar ile bağlı kalmaktasınız. Bu bakımdan dilekçenizin usule aykırı yazılmış olması veya sıklıkla karşılaşılan delillerin hukuka aykırı şekilde sunulmuş olması dilekçenizin değerlendirilmemesi anlamına gelecektir. Her ne kadar ücretsiz pek çok dilekçe örneği olsa da her dilekçe kendi olayı çerçevesinde şekilleneceğinden farklı nitelikler taşımaktadır. Telafisi mümkün olmayan hak kayıplarına uğramamak adına bir avukattan destek almanız bu bakımdan önem arz etmektedir.

Bu yazımızda, sizlere boşanmanın ilk adımı olan boşanma dilekçelerinden bahsettik. Sizlerde konu ile alakalı aklınıza takılan sorularınızı yorumlar kısmından büromuza iletebilirsiniz.

TELİF HAKKI NEDİR?

Telif hakkı, bir fikri veya sanat eserini meydana getiren kişilerin eserlerinin üzerinde hak iddia ederek tasarruf yetkisinde bulunma hakkıdır. Hukukumuzda, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile eser sahiplerinin ve bu işler ile ilgilenen profesyonel kişilerin haklarının korunması amaçlanmaktadır. Bu yazımızda sizlere telif hakkı hakkında detaylı bilgiler vermeyi amaçladık. Makalemizi okuduktan sonra sizlerde sormak istediğiniz soruları sayfanın en alt bölümünden büromuza iletebilirsiniz.

Telif Hakkı Ne Zaman Doğar?

Telif hakkı, fikir ve sanat eserlerinin üretilmesi ile birlikte kendiliğinden doğar. Eser sahibi kişilerin telif hakkının doğması için tescil yaptırmalarına dahi gerek yoktur. Fakat eser sahipleri Noter veya Kültür Turizm Bakanlığı aracılığıyla ile isteğe bağlı olarak kayıt ve tescil yaptırabilirler. Tabi ki tescil yaptırmanın zorunlu kılındığı bazı eserlerde vardır, bu eserlerden konumuzun devamında bahsedeceğiz. Fikri mülkiyet hakkı niteliğinde olan telif hakkı sayesinde eser sahipleri eserlerinin orijinalliğini korur. Telif hakkı kapsamına müzikler, videolar, tablolar, heykeller, kitaplar, fotoğraflar ve her türlü özgün düşünce ile yapılmış eser girmektedir. Telif aracılığı ile eser sahipleri eserlerini hukuki olarak koruma altına almış olur. Böylelikle üretmiş oldukları eserler üzerinde ürettikleri andan itibaren hak iddia edebilirler.

Telif Hakları Nelerdir?

Telif hakları, kanunumuzda maddi ve manevi haklar olarak ikiye ayrılmaktadır. Telif hakları ile eser sahibine tanınan manevi haklar, eserin umuma arzı hakkı, eserde adını belirtebilme hakkı, eserde değişiklik yapılmasını engelleme hakkı şeklinde sayılmaktadır. Maddi haklar ise, işleme, çoğaltma, yayma, temsil etme ve umuma iletim hakkı olarak sayılmaktadır. Bu haklara göre eser sahibi, eserini işleyip farklı kopyalarını çıkartarak kiralayabilir, satabilir veya dağıtabilir. Eserini temsil etme hakkına sahip olabilir ve eserin aslını veya çoğaltılmış hallerini televizyon gibi yayın yapan yerlere, dijital iletim yapan mecralara yayınlatabilir.

Telif Hakkı Almanın Şartları Nelerdir?

Telif hakkı, eserin yaratıcısının mülkiyet hakkını koruyarak onları yeni eserler üretmesi için teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Telif hakkıyla eserin korunması için tabi ki bazı şartların mevcudiyeti gerekmektedir. Bu şartları kısaca saymak gerekirse, eser orijinal olmalı, yaratıcısının özgün düşüncesini ifade etmelidir. Bu hak kapsamında korunabilecek bir eser kategorisine ait olmalıdır. Örneğin, kitap, resim, fotoğraf, müzik, film, tablo ve heykel gibi pek çok eser bu hak kapsamında korunabilecek eserlerdendir. Ayrıca eserin somut bir ortamda yayımlanmış olması gerekir. Zihnen düşünülmüş bir şeyin üzerinde hak iddia etmek mümkün değildir.

Telif Hakkı Nasıl Alınır?

Telif hakkının eserin doğduğu anda tescile gerek olmaksızın oluştuğundan, buna karşılık yine de isteğe bağlı olarak tescil yapılabileceğinden bahsetmiştik. Fakat kanun gereği bazı eserlerde tescil zorunlu kılınmıştır. Müzik eserleri ve sinema filmleri tescili zorunlu kılınmış eserlerdendir. Müzik eseri veya sinema filmi yapıldığı zaman, telif hakkı alabilmek için, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvuru yapılmalıdır. Telif Hakları Genel Müdürlüğü web sayfasından ilk başvurular yapılmaktadır. Burada, size ait orijinal bir eser olduğu kanıtlandıktan sonra telif hakkı belgesi alınır. Onaylanmış belgeler iki nüsha şeklinde hazırlanır, bir örneği ilgili kişiye verilir diğeri ise Telif Hakları Genel Müdürlüğü arşivlerinde bulunur.

Telif Hakkı İhlali Nedir?

Hak sahibinden izin alınmadan ve bilgi verilmeden eseri çoğaltılır, kopyalanır, satılır, dağıtılır, çalışmalarda kullanılır veya izin gerektirecek şekilde görüntülenir ise telif hakkı ihlali oluşmuş olur. Fakat kanunda telif hakkı ihlalinin bir yaptırımı yazılmamıştır. İhlal durumunda, telif hakkını delil olarak göstererek dava yoluna gidilmesi gerekmektedir. Telif hakkını elinde bulunduran kişi, şikayette bulunabilir ve ihlale bağlı olarak tazminat isteminde bulunabilir.

Telif Hakkı İhlalinde Açılabilecek Davalar Nelerdir?

Eser sahibi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu madde 71 gereğince suç duyurusunda bulunabilir ve hukuk davası da açabilir. Dava nasıl açılır başlıklı konumuzdan dava açma ile ilgili kapsamlı bilgiler edinebilirsiniz. Eser üzerindeki maddi ve manevi hakların ihlali durumunda açılabilecek davalar ve bu davaların açıklamaları şu şekildedir:

Tecavüzün ref’i (giderim) davası: Maddi veya manevi hakları tecavüze uğrayan hak sahibi bu davayı açabilir. Bu davayı açabilmek için, hak ihlali oluşturan eylem veya bunun hukuki sonuçları devam ediyor olmalıdır. Bu davada temel amaç, devam eden hak ihlalinin mahkeme tarafından önlemler alınarak kaldırılması ve hak sahibinin daha fazla zarara uğramamasıdır.

Tecavüzün meni (önleme) davası:Maddi ve manevi hakları tecavüze uğrama tehlikesi altında olan eser sahibi, bu hak ihlalinin önlenmesi için tecavüzün meni davası açabilir. Bu davada temel amaç ise, gerçekleşmemiş ama gerçekleşme tehlikesi yüksek olan hak ihlali oluşturacak eylemlerin önlenmesidir.

Tespit Davası:Hukuki yararı bulunun herkes, eser üzerindeki maddi ve manevi hakların ihlal edilip edilmediğini tespit etmek amacı ile tespit davası açabilir.

Tazminat Davası:Maddi ve manevi tazminat davası olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hak sahibinin izni olmaksınız, eseri işleyen, temsil eden, çoğaltan ve bunları yayan, ses ve görüntü aracılığıyla topluma iletenlere karşı maddi tazminat davası açılabilir. Hak sahibi olan kişi veya kişiler, ihlali gerçekleştiren kişiler ile sözleşme yapılsaydı sözleşmede kararlaştırılabilecek bedel veya FSEK uyarınca tespit edilen rayiç bedelin en fazla üç katını maddi tazminat olarak isteyebilir.

Manevi hakları zarara uğrayan kişiler ise tecavüz eylemini gerçekleştiren kişiye karşı manevi tazminat davası açabilir. Manevi hakların ihlalini oluşturacak hukuka aykırı eylemin varlığı gerekmektedir. Hukuka aykırı ihlal eylemini gerçekleştiren kişinin kusurlu veya kusursuz olmasına bakılmaz. Tazminat miktarı ise, ihlale ve ihlali gerçekleştirenin ekonomik durumuna göre değişiklik gösterebilir.

Telif Hakkı Cezası Nedir?

Hak sahibinin izni olmadan, çoğaltılan, dağıtılan, satılan veya satın alınan, umuma açık olarak gösterimi yapılan eserler ile ilgili kişiler Türk Ceza Kanunu’na göre cezalandırılır. Telif hakkını ihlal etmiş kişilere 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası verilebilir. Başkasının eserini kendi eseri olarak gösteren kişilere ise, 6 ay ila 2 yıl arası hapis cezası verilebilir.

Telif Hakkı Alma Ücreti Nedir?

Zorunlu veya isteğe bağlı olarak telif hakkının tescil edilmesi için belirli bir ücret ödenmesi gerekmektedir. Telif Hakları Genel Müdürlüğü web sitesinde isteğe bağlı kayıt-tescil başvuru ücreti olarak 542,10 TL işlem ücreti almaktadır. Bunun yanı sıra, Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesinde kayıt ve tescil ücreti düzenlemesi mevcuttur. İlgili yönetmelik maddesine göre 1000 veya 5000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulanacak tutar kayıt ve tescil ücreti olarak belirlenmektedir.

Telif Hakkı Kaç Yıl Geçerlidir?

Eser, eser sahibi yaşadığı sürece ve öldükten sonra 70 yıl boyunca koruma altında olur. Birden fazla kişi ortaklaşa bir eser oluşturmuş ise bu kişilerden son hayatta kalanın ölüm tarihi esas alınır. Eğer eser sahibi tüzel kişi ise koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren 70 yıl olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda düzenlenmiştir. Koruma süreci eser alenileşmeden işlemez. Yani aleniyet koruma sürecinin başlaması için gereklidir. Eser sahibinin ölümü halinde süre hesaplanırken ölüm yılından sonraki yılın ilk günü başlangıç tarihi sayılır. Örneğin, 2005 yılının ortalarında ölen bir eser sahibi için 70 yıllık koruma süreci işlemeye 2006 yılının ilk günü başlamış olacaktır. Eser sahibi tüzel kişi ise eserin alenileştiği yıldan sonraki yılın ilk günü başlangıç tarihi sayılır. Koruma süreleri dolduğu zaman eser sahibine tanınan mali haklar sonlanmış olur. Yani, eser sahibinden izin almadan serbest şekilde herkes tarafından kullanıma açık hale gelir.

Telif Hakkı Devri Nedir?

Telif hakkı devri sayesinde eser üzerindeki tüm haklar devralan kişi tarafından kullanılabilir hale gelir. Sözleşmede aksi hüküm yok ise sözleşmeye konu haklar üçüncü kişilere de devredilebilir. Devir ile birlikte devreden kişi haklarını devralana teslim ederek devralanın eser sahibi gibi bu hakları kullanmasına imkan sağlanmış olacaktır. Ancak manevi haklar telif hakkı devredilse dahi eserin yaratıcısında mevcut kalır. Manevi haklar eser sahibine sıkı sıkıya bağlı haklardandır, ne miras yoluyla ne hukuki işlemlerle devri söz konusu olamaz.

Telif Hakkı Devri Nasıl Yapılır?

Telif sözleşmeleri yazılı olarak yapılmalıdır. Sözleşmeye konu olan maddi hakların her biri ayrı ayrı belirtilmelidir. Tüm haklarımı devrediyorum tarzında bir ifade kullanılması sözleşmeyi geçersiz kılar. Eser sahibi, bazı haklarını devrederken bazılarını devretmeme hakkına sahiptir. Bu nedenle sözleşmelerde devredilecek her mali hak tek tek sayılmalıdır.

Bu yazımızda sizlere telif hakkı ile ilgili sıkça sorulan sorular üzerinden bilgiler vermeye çalıştık. Sizlerde aklınıza takılan sorularınızı aşağıdaki form aracılığıyla büromuza iletebilirsiniz.

MAĞAZADAN ALINAN ÜRÜNÜN İADESİNDE TÜKETİCİ HAKLARI NELERDİR?

Tüketici Hakem Heyeti

Tüketici hakları, tüketimin bu kadar arttığı günümüz dünyasında bilinmesi mutlaka gerekli olan haklarımız haline gelmiştir. Zira, hukukumuz tüketici haklarını 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile güvence altına almıştır.

Bu yazımızda, tüketici haklarını, ayıplı mal kavramını, tüketici hakem heyetini ve heyete nasıl başvurulacağını sık sorulan sorular eşliğinde sizler için açıklayacağız. Makalemizi okuduktan sonra merak ettikleriniz için yorumlar kısmından bizlerle iletişime geçebilirsiniz.

Ürün İadesinde Tüketici Hakları Nelerdir?

Mağazadan bir ürün aldınız ve eve geldiğinizde ürünü beğenmediğinizi iade etmek istediğinizi fark ettiniz. Maalesef, kanun gereği mağazalarda yapılan peşin satın alımlarda, alınan üründe bir ayıp yoksa tüketicilerin iade etme veya değişim isteme hakkı yoktur. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un temel amacı tüketicinin zararını tazmin etmektir. Bunun için temel şart alınan ürün veya hizmette ayıp veya kusurun var olmasıdır. Ancak satın alım esnasında mağaza veya ilgili satıcı size değişim veya iade konusunda bir güvence vermiş ve bu konuda anlaşılmış ise iade veya değişim hakkınız olacaktır.

Cayma Hakkı Nedir?

Bazı alışveriş türlerinde, mal ayıplı olmasa bile tüketiciye cayma hakkı tanınmaktadır. Tüketici, günümüzde popüler hale gelmiş olan uzaktan yapılan alışverişlerde, taksitli alışverişlerde ve kapıdan yapılan satışlarda mal ayıplı olmasa dahi cayma hakkına sahiptir. İnternet, telefon gibi araçların kullanımı ile yaptığınız uzaktan alışverişlerde ve kapıdan yapılan satımlarda 14 gün içerisinde şart sunmaksınız cayma hakkınız vardır. Taksitle yaptığınız alımlarda ise 7 gün içerisinde şartsız cayma hakkınızı kullanabilirsiniz. Tüketici cayma hakkını kullandığını, satıcıya yazılı olarak bildirmelidir. Satıcı cayma bildirimini aldığına dair teyit bildiriminde bulunarak ürün bedelini 14 gün içerisinde kesinti yapmaksızın iade etmek durumundadır. İnternette, değişim ve iade yoktur şeklinde belirtilmesi hukuk dışıdır. İstisnai olarak, açılması halinde bozulacak veya son kullanma tarihi kısa olan ürünlerde, size özel hazırlanmış ürünlerde, hijyen açısından iadesi uygun olmayan ürünlerde ve kopyalanma tehlikesi olan kitap, dergi gibi ürünlerde cayma hakkı bulunmamaktadır. Tabi ki bu ürünlerde ayıp çıkması durumunda haklarınız korunmaktadır sadece bu tarz ürünlerde gerekçesiz olarak cayma hakkınız bulunmamaktadır. Cayma hakkını kullanabileceğiniz şekilde yapmış olduğunuz satın alımlarda, örneğin internetten bir kıyafet aldığınızı varsayalım, bu kıyafeti olağan bir gözden geçirme ve deneme sonrasında cayma hakkınızı kullanarak iade edebilirsiniz. Fakat aldığınız ürünü dışarda gezerken giyer veya bir süre kullanırsanız cayma hakkı yitirilmiş olacaktır.

Ayıplı Mal Nedir?

Ayıplı mal, sahip olması gereken özellikleri taşımayan, tarafların kararlaştırmış oldukları niteliklere sahip olmayan, sözleşmeye aykırı olan mallardır. Reklamında, ambalajında, kılavuzunda veya satıcının belirttiği özelliklerde bir ürün veya hizmet almak sizin en doğal hakkınızdır. Aldığınız mal veya hizmette, satıcının belirttiği özellikler karşılanmıyor ise veya reklamında, ambalajında, etiketinde, tanıtımlarında gösterilenden farklı bir mal veya hizmet size sunulmuşsa ayıbın varlığı karşımıza çıkmaktadır. Satıcı sözleşmeye konu mal veya hizmeti sözleşmede belirtilen niteliklerde ve özelliklerde tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür. Eğer beklenen fayda üründen makul ölçüde sağlanmıyor, maddi veya ekonomik eksikler içeriyorsa bu mallarda ayıplı olarak sayılmaktadır. Ayıplı mal ile ilgili kapsamlı bilgiler için Ayıplı mal konumuzu da inceleyebilirsiniz.

Malın Ayıplı Çıkması Durumunda Tüketici Hakları Nelerdir?

Malın ayıplı çıkması durumunda tüketiciye, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 11. maddesinde seçimlik haklar tanınmıştır. Bu seçimlik tüketici hakları;

  • Sözleşmeden dönme ve satın alınan ürünü geri verme hakkı,
  • Satış bedelinden değer kaybı oranında indirim talep etme hakkı,
  • Aşırı masraf gerektirmiyor ise, satılan ürünün ücretsiz olarak tamirini isteme hakkı,
  • İmkan dahilinde satılan ürünün, benzeri bir misliyle değişimini talep etme hakkı

şeklinde olup tüketici bu haklardan birini tercih ettiği takdirde satıcı tercih edilen talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

Satıcının Sorumluluğu Hangi Durumlarda Ortaya Çıkar?

Aldığınız bir mal veya hizmette ayıp bulunması durumunda, satıcının sorumluluğunun doğması için bazı şartlar vardır. Bunlar, ayıbın mal veya hizmetin değerini düşürmesi, tüketici malı teslim aldığı esnada ayıbın mevcut olması, tüketicinin daha önce bu ayıbı bilmemesi ve ayıbın belirli süreler içinde ileri sürülmesidir. Bu durumda mal ve hizmet sunanların sorumluluğu söz konusu olacaktır. Fakat ayıp tüketiciye bildirilmiş ise, bu bildirim ambalaj, satış belgesi veya sözlü olarak yapılabilir, bu durumlarda satıcının sorumluluğu oluşmamış olur. Tüketicinin ayıbın varlığını bilmesine rağmen alım yapmaya razı olduğu kabul olmuş olur.

Tüketici Tazminat İsteyebilir mi?

Tüketici, bu sebepten bir zarara uğramış ise Borçlar Kanunu genel hükümler uyarınca bu zararın tazminini isteme hakkına da sahiptir. Satıcı, genel hükümler uyarınca tazminat istenildiğinde kusursuzluğunu ispat etmelidir. Aksi takdirde tazminat ödemekle yükümlüdür.

Seçimlik Haklarda Süre Kaç Gündür?

Tüketici, seçimlik haklarından olan ücretsiz olarak onarımı veya malın benzeri bir misliyle değişimini tercih ederse, bu talep satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilebilir. Talebin yöneltilmesinden itibaren otuz iş günü içerisinde talebin yerine getirilmesi zorunludur. İstisnai olarak konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda bu süre otuz iş günü değil altmış iş günü olarak düzenlenmiştir. Diğer seçimlik hakların tercihinde derhal iade esastır.

Sözleşmede aksi belirlenmediği sürece, ayıplı maldan sorumluluk, tüketiciye teslimden itibaren 2 yıllık zaman aşımı süresine tabidir. Ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi durumunda zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

Tüketici Hakem Heyeti Nedir?

Tüketici hakem heyeti, tüketiciye yönelik uygulamalarda uyuşmazlık doğması konusunda bu uyuşmazlığa çözüm bulmak amacıyla kurulmuş heyetlerdir. Türkiye genelinde, kurulduğu 1995 tarihinden bu güne kadar 16 milyondan fazla uyuşmazlığın heyet tarafından çözüme ulaştırıldığı belirtilmektedir.

Tüketici Hakem Heyetine Başvuru İçin Parasal Sınır Nedir?

2023 yılı itibariyle Tüketici hakem heyetine başvuru için üst limit arttırılmıştır. 66 bin liranın altında olan uyuşmazlıklarda tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki İl veya İlçe tüketici hakem heyetine başvuru yapabilirsiniz.

Söz konusu uyuşmazlık 66.000 TL’nin üzerinde ise tüketici hakem heyetine başvurulmaz. Bu durumda, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73/A maddesi gereğince; dava şartı olan arabuluculuğa ve tüketici mahkemelerine, eğer tüketici mahkemesi bulunmuyor ise asliye hukuk mahkemelerine başvurmanız gerekmektedir.

Tüketici Hakem Heyeti Başvurusu Nasıl Yapılır?

Tüketici haklarıyla ilgili şikayette bulunmak için, tüketici hakem heyetine; elden, posta yoluyla veya e-devlet (TÜBİS) üzerinden başvuru yapılabilir. Sözlü başvuru yapılamadığı gibi başvurunuzu saymış olduğumuz yollar ile şahsen veya avukat aracılığında yapabilirsiniz. Başvurularınızı, Ticaret Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan başvuru formu ile birlikte yapabilirsiniz. Delillerinizi muhafaza etmenin, lehinize karar verilmesi açısından önemli olduğunu hatırlatmakta fayda var.

E-devlet üzerinden, TÜBİS aracılığı ile yapılan başvurularda, başvuru formunuzun eksiksiz olarak doldurulduğundan ve varsa elinizdeki belge ve bilgilerin sisteme eksiksiz olarak yüklediğinden emin olunuz.

Hangi Tüketici Hakem Heyetine Başvurulur?

Başvurular, tüketicinin yerleşim yeri veya tüketici işlemin yapıldığı yerin Tüketici Hakem Heyetine yapılabilir. tüketici hakem heyeti kurulmamış olan ilçelerde ise o ilçe için Bakanlıkça belirlenen tüketici hakem heyeti yetkilidir.

Tüketici Hakem Heyetlerine Yapılan Başvurular Nasıl İncelenir?

İncelemeler dosya üzerinden yapılır. Gerekli hallerde taraflar ve bilirkişi de tüketici hakem heyeti tarafından dinlenebilir. Heyet, her türlü bilgi ve belgeyi taraflardan veya ilgili kişi, kurum ve kuruluşlardan talep edebilir. Talep ile istenen bilgi ve belgelerin sunulması için, talebin muhattabına, en fazla talebin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün süre tanınır.

Tüketici Hakem Heyetleri Ne Kadar Sürede Karar Verir?

Başvurular, başvuru tarihi ve sırasına göre görüşülmekle birlikte en geç 6 ay içerisinde görüşülüp karar verilir. Başvurunun niteliğine göre bu süre en fazla 3 ay daha uzatılabilir. Yani, tüketici hakem heyetine hakkınızı aramak için başvuru yaptığınızda en geç 9 ay içerisinde görüşülüp karar verilmesi gerekir. Bu süreçte taraflar uzlaşır ise uzlaştıklarına dair bilgi ve belgelerin tüketici hakem heyetine iletilmesi gerekmektedir.

Heyetin verdiği kararlar bağlayıcıdır ve tarafları bağlar. Verilen kararın yerine getirilmesi gerekir. Eğer karar yerine getirilmez ise; Kararın yerine getirilmesi için heyet kararına dayanarak ilgili icra dairesine başvurabilirsiniz.

Tüketici Hakem Heyeti Kararlarına İtiraz Nasıl Edilir?

Kararın size tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde, tüketicinin yerleşim yeri veya tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz etme imkanı bulunmaktadır. Tüketici mahkemesi bulunmayan yerlerde ise asliye hukuk mahkemelerine itiraz edilmektedir.

Tüketici Hakları Şikayet Telefon Numarası Nedir ?

Tüketiciler, karşılaştıkları sorunlarla ilgili Alo 175 tüketici danışma hattı üzerinden bilgi alabilirler.

Bu yazımızda, tüketici haklarını ve bu hakların nasıl aranabileceğini sizler için derledik, sizlerde tüketici hakları ile ilgili aklınıza gelen her türlü soruyu aşağıdaki form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

İŞÇİ ÇALIŞMA SAATLERİ EN FAZLA NE KADAR OLUR?

İhbar Süresinde İş Arama İzni

İşçi çalışma saatleri, işçilerin haklarını korumak adına İş Kanununda açıkça düzenlenmiştir. Her çalışan ne kadar süre ile çalıştırılması gerektiğini haklarını koruyabilmek için bilmelidir. Bu yazımızda işçi çalışma saatleri ve iş arama izni ile ilgili sıkça sorulan sorulara yanıt vererek sizleri kapsamlı şekilde bilgilendirmeyi amaçladık. Sizde makalemizi okuduktan sonra aklınıza takılan soruları sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

İşçi Çalışma Saatleri Nedir?

İşçi çalışma saatleri, haftada en fazla 45 saat, günde ise en fazla 11 saattir. Her ne koşulda olursa olsun günlük çalışma saati 11 saati geçemez. Haftalık 45 saati geçmese dahi günlük 11 saatten fazla çalıştırılma durumunda fazla çalışma ücretine hak kazanılır. Bunun istisnası, yer altı maden işlerinde çalışan işçiler için düzenlenmiştir. Yer altı maden işlerinde haftada en fazla 37,5 saat günde ise en fazla 7,5 saat çalışma süresi zorunluluğu bulunmaktadır. Bu süreler aşılamaz, aşılması halinde fazla çalışma hali ortaya çıkmış olur. Fazladan çalışılan her saat için, işçinin normal bir saat ücreti hesaplanarak onun 1,5 katı saatlik ücret ödemesi yapılır. Yani saatlik ücrete %50 zam uygulanması suretiyle fazla çalışılan saatin ödemesi yapılır. Bu konuda daha kapsamlı bilgi alarak hesaplama yöntemini öğrenmek için fazla mesai ücreti başlıklı konumuzu incelemenizde fayda olacaktır. Yapılan işin niteliğine göre işin başlangıç ve bitiş saatleri işçiler için farklı şekillerde düzenlenebilir. İşverenler, çalışma sürelerini uygun şekilde belgelemelidir. İşverenler tarafından saat kartı, imza föyü gibi yöntemler işçilerin çalışma saatlerini belgelemek adına sıkça kullanılmaktadır.

İş Arama İzni Nedir?

İş arama izni, İş Kanunu 27. maddede düzenlenmiştir. Belirsiz süreli iş sözleşmeleri, haklı nedene dayanmadan ihbar öneline uymak kaydıyla feshedilebilir. İş Kanunu 27. maddeye göre ihbar sürecinde işçiye ücret kesintisi yapmaksızın yeni iş araması için iş saatleri içerisinde süre verilmelidir. İş arama süresi günde 2 saatten az olamaz. İşveren, işçinin mesai saati içerisinde kullanılacağı iş arama iznini hangi zaman diliminde kullanabileceğini kendisi belirleyebilir. İş arama izni kullandırtılmaz veya eksik kullandırtılırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenmelidir. Yargıtay, işçi bu izni talep etmese dahi işverenin bu izni işçiye kullandırmakla sorumlu olduğunu belirtmektedir. İşçi, iş arama izin saatinde çalıştırılırsa o süreler için olan ücreti %100 zamlı olarak ödenmelidir.

İhbar Süresinde İş Arama İzni Toplu Olarak Kullanılabilir mi?

İş arama izni, toplu olarak kullanılabilir. Ancak toplu halde kullanmak isteyen işçi, bunu mutlaka işverene bildirmeli ve işten ayrılacağı günden evvelki günlere denk getirmelidir. Örneğin, 14 günlük bir ihbar süresine sahip işçi, en az 28 saatlik iş arama iznine sahiptir ve bu izni toplu olarak kullanmayı talep edebilir.

Kısmi Süreli Çalışma Nedir?

İş yerinde tam süreli yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar olan çalışmalar kısmi süreli çalışma olarak adlandırılmaktadır. Örneğin 45 saat haftalık çalışma yapılan bir iş yerine 30 saat veya daha az süreyle yapılan çalışmalar kısmi süreli çalışmalardır.

Kısmi Süreli Çalışmalarda Sigorta Primi Nasıl Hesaplanır?

Bir ay içerisinde yapılan kısmı süreli çalışma süresi, günlük çalışma süresi olarak kabul gören 7,5 saate bölünür. Çıkan miktar kadar gün üzerinden işçinin ödenecek sigorta primi belli olur. Örneğin, ayda 75 saat kısmi süreli çalışılacak ise bunu 7,5 a bölerek sigorta primi ödeme gün sayısı 10 olarak bulunmuş olur. Böylece, Sosyal Güvenlik Kurumu’na 10 gün olarak bildirimi yapılır.

Küçük Çocuğu Olanların Kısmi Süreli Çalışma Talep Etme Hakkı Var Mıdır?

Analık hali durumunda verilen izinlerin bitmesi itibariyle, ebeveynlerden biri çocukları ilköğretim çağına gelinceye dek kısmi süreli çalışma talep edebilir. Bu talebin işverene 1 ay kadar önce yazılı olarak sunulması gereklidir. İşveren bu talebi karşılamalıdır, geçerli fesih sebebi olarak kısmi süreli çalışma talebi sunulamaz. Eşlerden biri çalışmıyor ise talepte bulunulamaz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülen, Analık İzni veya Ücretsiz İzin Sonrası Yapılacak Kısmi Süreli Çalışmalar Hakkında Yönetmelik’te madde 12/1’de sayılmayan işler hariç her işte kısmi süreli çalışma talep etme hakkı mevcuttur.

Denkleştirme Çalışması Nedir?

İşveren ile çalışanın anlaşması şartıyla haftalık 45 saatlik normal çalışma süresi değiştirilebilmektedir. Yine günde 11 saati aşmamak kaydıyla yoğun olan haftalarda 45 saatten daha çok çalışma yaptırılabilmektedir. Fakat bu durumda yoğun haftaları takip eden gelecek haftalarda daha az haftalık çalışma yaptırılması suretiyle denkleştirme yapılır. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse, yoğun çalışma haftasında eğer 6 gün çalışmış ve toplam 60 saat çalışmışsanız gelecek haftalarda denkleştirmek adına 30 saat haftalık çalışma yapmanız gerekmektedir. Böylelikle ortalama olarak 45 saatlik normal haftalık çalışma süresi ortalaması sağlanmış olacaktır. Burada en önemli faktör mutlaka işveren ve işçiler arasında yazılı anlaşma olması gerekliliğidir. Denkleştirme uygulaması en fazla 2 aylık süre için yapılabilir ve toplu iş sözleşmeleri ile bu süre en fazla 4 aya kadar çıkartılabilir. Turizm sektöründe ise 4 aylık süre için denkleştirme uygulanabilir ve yine toplu iş sözleşmeleri aracılığıyla süre 6 aya kadar çıkartılabilir.

Gece Çalışması Nedir?

Gece çalışması, 20.00 ile 06.00 arasında yapılan çalışmalardır. Çalışmanızın yarısından çoğu bu saatler aralığında ise gece çalışması yapıyorsunuz demektir. Örneğin, 17.00 ile 00.00 arasında yapılan 7 saatlik çalışmanın 4 saati gece çalışması kapsamına girdiğinden gece çalışması yapmış sayılacaksınız. Gece çalışmasında işçilerin 7,5 saatten fazla çalıştırılması yasaktır. Bu kuralın ihlali halinde, yukarıda da değinmiş olduğumuz fazla çalışma hali meydana gelmiş olur. Fakat turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti veren yerlerde işçinin yazılı onayı alınmak suretiyle gece çalışmaları 7,5 saati aşabilir. 18 Yaşından küçüklere gece çalışması yaptırılamaz.

Sürekli Gece Çalışması Yasal mı?

Gece gündüz ayrımı yapılmadan ve nöbetleşe işçi postaları çalıştırılarak yürütülen işlerde; bir iş haftası gece çalıştırılan işçilerin onu takip eden ikinci iş haftasında gündüz çalıştırılması gerekmektedir. İşin niteliğine bağlı olarak, iş sağlığı ve güvenliği konusu da göz önünde tutularak, gece ve gündüz postaları iki haftalık nöbetleşme esasıyla uygulanabilir. Sürekli olarak gece çalışması yaptırılamaz. Gece çalışması nedeniyle sağlığının bozulduğunu raporlayan işçiye de olanakların elverdiği ölçüde gündüz postasında iş verilmeye çalışılmalıdır. Ayrıca bu şekilde postalar halinde çalışan işçilere, haftanın belirlenen bir günü en az 24 saat olacak şekilde hafta tatili kullandırılmalıdır.

Telafi Çalışması Nedir?

Telafi çalışması fazla çalışma niteliğinde olmadığından sadece belirli şartlar ve kurallar altında yapılabilir. Bu şartlar,

  1. Zorunlu nedenlerle işlerin durması
  2. Ulusal bayram ve tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi
  3. Aynı sebepten, işyerinde normal çalışma sürelerinin altında çalışılması
  4. İşçinin talebi ile kanunda sayılan yasal izinlerin dışında izin verilmesi

hallerinde işçinin çalışmadığı sürelerin telafi edilmesi için telafi çalışması yaptırılabilir.

Telafi çalışması, zorunlu neden ortadan kalktıktan ve işyeri normal çalışma rutinine döndükten sonra 2 ay içerisinde yaptırılmalıdır. Tatil günlerinde telafi çalışması yaptırılamaz. Günlük maksimum çalışma saati olan 11 saat hiçbir koşulda aşılamaz. Ayrıca telafi çalışması günde en fazla 3 saat yaptırılabilir. Telafi çalışması yaptıracak olan işveren, hangi nedenlere dayandığını açık olarak belirterek hangi tarihte çalışılacağını ilgili işçilere bildirmekle yükümlüdür.

Telafi Çalışması Fazla Çalışma Sayılır mı?

Eksik kalan çalışmaların telafisi için yukarıda saydığımız şartların oluştuğu durumlarda telafi çalışması yapılabildiğinden, fazla çalışma olarak sayılmaz. Bu sebepten fazla çalışma ücreti ödenmesi gerekmez.

Bu yazımızda, işçinin çalışma sürelerinden ve ihbar süresinde iş arama izninden bahsettik. Konu ile alakalı aklınıza takılan sorularınızı yorumlar kısmından büromuza iletebilirsiniz.

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA CEZASI NE KADAR?

alkollü araba kullanma

Alkollü araç kullanma, Türk Ceza Kanunu madde 179 kapsamında yer almaktadır. Bu durum kişilerin ve trafiğin güvenliği için son derece önemli bir konu olup, ciddi yaptırımlarla düzenlenmiştir. Bu yazımızda konunun detaylarını sizler için açıkladık. Makaleyi okuduktan sonra merak ettikleriniz için yorumlar kısmından bizlerle iletişime geçebilirsiniz.

Alkol Promil Sınırı Nedir ?

Sürücünün alkol düzeyinin ölçümünde “promil birimi” kullanılmaktadır. Şahsi otomobilini kullanan şoförün 0.50 promile, şahsi diğer araçları kullanan şoförünse 0.20 promile kadar alkollü olması TCK 179 bakımından sorun teşkil etmez. Bu miktar 100 ml kandaki yarım ve 0.20 mg alkole karşılık gelmektedir. Sürücünün bu sınırları aşmaması halinde suç oluşmayacaktır.

Ticari Araçlarda Promil sınırı nedir ?

Otobüs, taksi, minibüs, tır, kamyon gibi ticari amaçlı çalışan araç sürücüleri için alkol sınırı sıfır promildir. Bu sürücülerin 0.20 veya daha az miktarda alkol almaları dahi hukuken yasaklanmıştır. Keza alkollü araç kullanma cezası verilen ticari araç sürücülerinin psikoteknik belgeleri de geçerliliğini kaybedecektir.

Alkollü Araç Kullanımında 1 Promil Sınırı Nedir ?

Kolluk birimi, yasaklanan değerin aşılması ile kişinin aracı kontrol edebilme kabiliyetini inceler. Ancak 1 promili aştığı takdirde bu araştırma hiç yapılmadan kişinin kontrol gücünü yeterli ölçüde kaybedeceği belirlenmiştir. Dolayısıyla 1 promil alkollü çıkan sürücü, kasten trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçunu işlemiş kabul edilir. Bu sınır mahkeme kararlarında da belirtilmektedir:

“… davalı şirkete, … Kasko Filo Sigorta Poliçesi ile sigortalı olan aracın hasarlanmasına sebebiyet veren araç sürücüsü, hasarlı trafik kazasının meydan geldiği sırada 0,57 promilalkollü olmasına rağmen yapılan teknik değerlendirmede alkol düzeyi1.00promil sınırının altında olup, kazanın meydana geliş şekli dikkate alındığında münhasıran alkolün etkisi ile meydana gelmediği, hasarın poliçe kapsamında değerlendirebileceği” yönündeki tespite göre kazanın münhasıran alkolün etkisi altında meydana gelmediğinin anlaşılmasına ve hasarın poliçe kapsamında kalmasına göre yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.” (İstanbul BAM, 9. HD., E. 2020/1582 K. 2022/1366 T. 29.10.2022)

Belirtilen Alkol Sınırları Aşılırsa Ne Olur ?

Şahsi otomobilde 0.50 promilin, haricinde ise 0.20 promilin üzerindeki değerlere sahip olan sürücüler, çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalacaktır. Bu yaptırımların en hafifi idari para cezası olup, bu ceza ehliyete el koyma ve trafikten mene kadar varabilmektedir. Alkol sınırının aşılması, Türk Ceza Kanunu madde 179/3 kapsamında, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun da işlendiği anlamına gelmektedir.

İlk Kez Alkollü Araç Kullanmanın Cezası Nedir ?

Trafikte ilk defa alkollü yakalanan sürücü için idari para cezası bedeli, Karayolları Trafik Kanunu Madde 48/5′ e göre 2022 yılı için 1823 TL’dir. Buna ilaveten sürücünün ehliyetine 6 ay süre ile el konulur.

2 Defa Alkollü Araç Kullanmanın Cezası Nedir ?

Trafik güvenliğinin ikinci kez alkollü olarak tehlikeye atılması halinde, Trafik Kanunu Md. 48/5 uyarınca 2022 yılı için 2287 TL idari para cezası ve 2 yıl ehliyete el koyma cezası verilecektir.

Alkollü Araç Kullanma Nasıl Tespit Edilir ?

Sürücünün alkol muayenesi, genellikle alkolmetreye üflenmesi ile yapılmaktadır. Bunun yanı sıra kan örneğinin incelenmesi suretiyle de ölçüm mümkündür. Testin doğruluğundan şüphe duyulan hallerde sadece alkolmetre ile ölçmek yeterli olmayacaktır. Bu durumda kan örneğinin ilgili merciye gönderilerek gelen sonuçlara göre yaptırım uygulanması gerekmektedir. Bu durum Yargıtay kararlarıyla da sabittir:

“Eldeki davada mahkemece “ her ne kadar araç sürücüsünün alkollü olduğu belirlenmiş olsa da, periyodik kalibrasyonu yapılmayan cihazla yapılan ölçüm nedeniyle kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiği ispatlanamadığından, davacı sigortacının davalı araç maliki ve işletene rücu hakkı bulunmayacağı gerekçesi ile” davanın reddine karar verilmiştir. Anılan gerekçeden de anlaşıldığı üzere, araç sürücüsünün alkollü olduğu mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece salt 106 promile ilişkin ölçümün geçerli bir ölçüm olmadığından cihetle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Şöyle ki, yukarıda ayrıntılı anlatıldığı üzere yerleşmiş içtihatlara göre; rücu şartlarının gerçekleşebilmesi için alkol miktarının belli bir oranın üzerinde olması gibi soyut ifade kabul edilmemiş, aksine her durumun, her somut olayın, yol durumunun, olayın oluş şekline göre, kazanın münhasıran alkolün etkisi ile gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Bu nedenledir ki davaya konu kazada araç sürücüsünün kaç promil alkollü olduğunun sonuca etkisi yoktur. Önemli olan sürücünün alkollü olup olmadığı ve olayın oluş şekline göre kazanın gerçekleşmesinde salt alkolün etkisi olup olmadığının belirlenmesidir. Bu nedenle mahkemenin, promil ölçümüne ilişkin cihazın gerekli kalibrasyon ölçümlerinin yapılmamış olduğu kabul edilerek davanın ispatlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.”(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/4489 E. , 2020/4293 K.)

3 Defa Alkollü Araç Kullanmanın Cezası Nedir ?

Trafik güvenliğinin üçüncü kez alkollü olarak tehlikeye atılması halinde, Trafik Kanunu Md. 48/5 uyarınca 2022 yılı için 3675 TL idari para cezası verilecektir. Ek olarak sürücünün ehliyetine 5 yıl el konulur ve sürücüye 6 aydan az olmamak üzere hapis cezası verilir.

Alkollü Bisiklet Kullanmanın Cezası Var mıdır ?

Alkollü olarak normal bisiklete binmek yasal değildir. Bu halde sürüldüğü takdirde kişiye idari para cezası uygulanır. Ancak ehliyeti ile konunun bir bağlantısı bulunmamaktadır. Yani B sınıfı ehliyetine, alkollü bisiklet sürmekten hareketle el konulması mümkün değildir. Danıştay’ın buna dair kararları mevcuttur. Ancak durum elektrikli bisikletlerde farklıdır. Zira elektirikli bisikletler, motorlu taşıt kapsamında olup motor hacmine göre ehliyete tabi olmaktadır. Ehliyet gerektiren bir elektrikli bisikletin alkollü olarak kullanılması haline hem idari para cezası hem de ehliyete el koyma yaptırımı gerçekleşecektir.

Alkolden Dolayı Ehliyetine El Konan Sürücü Nereye İtiraz Etmelidir ?

Sürücünün cezanın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurma imkanı bulunmaktadır. Keza idari yaptırım kararı verilmişse bunun içinde 60 gün dahilinde yazılı olarak başvuru yapılması gerekmektedir.

Alkollü Araç Kullanmaktan Kaynaklı Cezalarda İndirim İmkanı Var mıdır ?

Para cezaları, 15 gün zarfında ödendiği takdirde yüzde 25 indirime tabidir. Keza Vergi Dairesine yapılacak başvuru ile taksitlendirilme talep etmek de mümkündür.

Kesilen Para Cezalarının Tahsili Nasıldır ?

Kesilen para cezası 30 gün içerisinde ödenmezse işleyen faizle beraber, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca icra daireleri vasıtasıyla ilgiliden tahsil edilecektir.

Alkolden Kaynaklı Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Mağdur veya Katılanın Şikayetine Tabi midir ?

Mezkur suçlar re’sen araştırılma ilkesi uyarınca kolluk ve savcılık tarafından, ilgilinin şikayeti aranmaksızın soruşturulmaya başlanır. Buna göre şikayet edilmemesi veya geri alınmaması halinde de soruşturmaya devam olunur. Sonuç olarak korunan ilk hukuki değer, bireyin can ve mal değeridir. Ek olarak halkın da can ve mal güvenliği ile huzurunun korunması ve karayollarının güvenilirliğinin temin edilmesi gayesi de söz konusudur.

Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun Yaptırımı Nedir ?

Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaktadır.

Bu yazımızda, sizlere alkollü araç kullanma ve buna bağlı olarak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan bahsettik. Makale ile alakalı sorularınız için bizimle yorumlar kısmından iletişime geçebilirsiniz…

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ NEDİR?

gürültü şikayet

Gürültü kirliliği günümüz toplumsal hayatının en önemli sorunlarından biridir. Gürültüye neden olma suçu ise bu sorunun yargısal boyutunu ifade etmektedir. Bu suç, gürültünün kirlilik haline gelmesiyle başlar. Korunan değer kişinin sükunet hakkının ihlali ve korunmasıdır. Gürültüye neden olma suçu ile alakalı sorularınızı, yorumlar kısmından iletebilirsiniz.

Gürültü Kirliliği Nedir?

Gürültü kirliliği, seslerin olağanın dışında yüksek şiddette, karışık ve yoğun olarak gelmesi durumudur. Bu durum normal seslerin aksine rahatsızlık vermekle beraber sağlığın olumsuz etkilenmesine de neden olmaktadır. İşte devamlı olarak böylesi bir halin varlığı, gürültü kirliliği anlamına gelmektedir.

Gürültü Kirliliği Hangi Aşamada Suç Teşkil Eder?

Bir gürültünün suç teşkil edebilmesi ve yargıya intikal edebilmesi için ilgili mevzuatlarda belirlenen desibel düzeylerinin aşılmış olması, gürültünün devamlılık göstermesi ve sağlığa zarar verme tehlikesi bulunması gibi hallerin varlığı gerekmektedir.

Gürültü Suçu ile Kabahati Arasındaki Farklar Nelerdir?

Gürültüye neden olma suçunun oluşabilmesi için eylemin bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli ve sürekli olması gerekmektedir. Yani kornaya gereksiz yere basmak, kuru sıkı silah patlatmak gibi kısa süreli eylemler gürültüye neden olma suçunu değil, gürültü kabahatini oluşturacaktır. Bu durum TCK kapsamında olmayıp, Kabahatler Kanunu kapsamındadır. Ve ilgili mevzuat uyarınca idari para cezasına tabidir.

Bir başka ifade ile, 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesinde, başkalarının huzur ve sükununa zarar verecek şekilde gürültüye neden olan kişinin gürültü kabahati sebebiyle cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Çevresel gürültünün kaynağı, sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesindeki kabahat eyleminden ötürü işlem yapılacağı içtihatlarda belirlenmiştir.

Ses Kirliliği Hangi Suçların Kapsamına Girmektedir?

Ses kirliliği, temel olarak TCK m.183 de düzenlenen gürültüye neden olma suçuna sebebiyet verse de, olayda unsurların oluşması halinde, TCK m.123 de yer alan huzur ve sükunu bozma suçuna da sebebiyet verebilir. Nitekim örnek bir Yargıtay Kararı ses kirliliğinin TCK m.123 kapsamını şöyle açıklamaktadır:

TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu genel ve tamamlayıcı nitelikte bir suç olup, bu suçun oluşması için eylemin Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanmamışolması gerekmektedir. Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu ile korunan hukuki yarar kişi özgürlüğünün korunması ve bireyin, psikolojik ve ruhsal bakımdan rahatsız edilmemesi ve yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, kanun metninde yazılı bulunan telefon etme, gürültü yapma yada aynı maksatla, hukuka aykırı bir davranışta bulunulması eylemlerinin bir kez yapmasının yeterliolmadığı, eylemin ısrarla tekrarlanması, süreklilik arz etmesi ve sırf kişilerin huzur ve sükununu bozma saiki ile işlenmesi gerekmektedir.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/8881 Esas , 2020/16640 Karar, 17.11.2020 Tarih)

Gürültüye Neden Olma Suçunun Cezası Nedir?

Başkasının sağlığına zarar verecek şekilde gürültü yapan kişiye, Türk Ceza Kanunu m.183 gereğince, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

Gürültü Kirliliği Şikayeti Nereye Yapılır?

Gürültü şikayeti karakola veya savcılığa yapılmaktadır.

Gürültü Yapan Komşum Olması Durumunda Nasıl Bir Yol İzlemeliyim?

Gürültü şikayetinde, ilk aşamada kolluk kuvvetleri aranarak haberdar edilmesi ve durumun tutanak altına alınması yerinde olacaktır. Doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunularak yargı sürecinin başlatılması da mümkündür.

Gürültü Kirliliğinin Suç Kapsamında Olup Olmadığı Nasıl Tespit Edilir?

Gürültüye neden olma suçunda, ses düzeyinin suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesi bilirkişi marifetiyle sağlanmaktadır. Aksi halde yeterli inceleme yapılmadığından verilen hükmün bozulması gündeme gelebilir.

Gürültü Kirliliği Suçu Şikayete Tabi midir?

Gürültüye neden olma suçu, takibi şikayete bağlı suçlardan değildir. Dolayısıyla şikayet olmasa dahi soruşturulur ve şikayetin geri alınması bir etki doğurmaz.

Gürültü Kirliliği Suçunun Faili Kimdir?

Gürültüye neden olma suçunun faili, herkes olabilir. Belli bir nitelik gerekmez. Anılan suçun mağduru ise gürültünün yapıldığı ve duyulduğu yerde yaşayan herkestir.

Gürültüye Neden Olma Suçu Taksirle İşlenebilir mi?

Bu suç yalnız kast ile işlenebilen bir suçtur. Dolayısıyla taksirle işlenmesi bu suçu oluşturmayacaktır. Buradaki kast unsuru doğrudan olabileceği gibi olası kast da olabilir.

Gürültüye Neden Olma Suçunda Zincirleme Suç Hükümleri Uygulanabilir Mi?

Suçun zincirleme olarak işlenmesi de mümkün olup verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.

Gürültü Kirliliği Suçu Zamanaşımına Tabi Midir?

Gürültüye neden olma suçu 8 yıllık zamanaşımına tabidir. Sürenin dolması halinde, soruşturma şartları gerçekleşmemiş olacağından savcılık takipsizlik kararı verecektir. Son hareketin üzerinden 8 yılın geçmesine rağmen şayet bir şekilde soruşturma başladı ise bu durum anlaşıldığı takdirde dava düşürülecektir.

İlgili Yargıtay Kararları

“TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlığını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir. Ölçülen gürültü düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi için odyoloji uzmanı bulunan kurula dosya tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, yasal olmayan ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi, Kanuna aykırı ve katılan … vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmekle, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA…” (4. Ceza Dairesi, 2021/9425 E., 2022/21118 K.)

Gürültü Kirliliğinin hukuki boyutunu, bu yazımızda sizler için işledik. Sorularınız için, yorumlar kısmından bizlerle iletişime geçebilirsiniz…

ÖZEL USULSÜZLÜK CEZASI NEDİR?

Özel Usulsüzlük Cezası İndirim

Özel usulsüzlük cezası, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda bulunan idari vergi cezası türlerinden biridir. İlgili Kanun’un 352. maddesi genel usulsüzlük cezalarını, 353 ve devamı maddeleri ise daha ağır yaptırımlar öngörülmüş olan özel usulsüzlük cezalarını düzenlemektedir. Türk Vergi Hukuku sistemi yükümlünün beyanı esasına dayanmaktadır. Vergi yükümlüsünün beyanda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmesi üzerine, idarece tahakkuk ettirilecek vergi miktarının tahsili ile süreç sonlanmaktadır. Söz konusu süreç içerisinde gündeme gelecek vergi mevzuatına aykırı fiiller kanun koyucu tarafından yaptırıma bağlanmıştır. Özel usulsüzlük cezası ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları bu makalemizde belirtilmiştir. Konu hakkında ek sorularınızın bulunması halinde sayfanın alt kısmından sorularınızı bize iletebilirsiniz.

Cezanın Hukuki Niteliği Nedir?

Özel usulsüzlük cezasını gerektiren haller çok çeşitlidir ve her birinin hukuki niteliği farklıdır. Bir hal vergi kabahati niteliğinde iken, bir diğer hal vergi suçu teşkil edebilmektedir. Fatura, serbest meslek makbuzu gibi belgelerin verilmemesi bir vergi kabahati niteliğindeyken, bu belgelerin ihtiva ettiği tutarların gerçek tutarlarla örtüşmemesi suç teşkil eder. Söz konusu ayrım öngörülen yaptırımın idari para cezası mı yoksa ceza ve güvenlik tedbiri mi olacağı, ilgili fiilin adli sicile işlenip işlenmeyeceği gibi hususlarda rol oynar.

Özel Usulsüzlük Cezası Nedenleri Nelerdir?

Vergi Usul Kanunu ve sair mevzuat gereği özel usulsüzlük cezası kesilmesini gerektiren başlıca haller şunlardır;

  • Fatura, serbest meslek makbuzu gibi belgelerin verilmemesi, alınmaması yahut bu belgelerin gerçek tutar ile örtüşmeyecek şekilde düzenlenmesi

Bu halde söz konusu belgelere yazılması gereken miktarın veya miktar farkının %10’u kadar ceza kesilmektedir. Kanun koyucu bu hükümle, her türlü kazancın kayıtlara girmesini temin etmiştir. Söz gelimi faturaya 100.000 TL yazılması gerekirken 50.000 TL yazılmışsa, ilgili vergi yükümlüsüne 5.000 TL ceza kesilecektir. Her bir belge için kesilecek ceza 1.000 TL’yi aşamaz.

  • Perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihazla verilen fiş, giriş ve yolcu taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu listesi, günlük müşteri listesi düzenlenmemesi yahut usule aykırı düzenlenmesi

Maliye Bakanlığı tarafından düzenleme zorunluluğu getirilen bu belgelerin hiç düzenlenmemesi, usule aykırı düzenlenmesi, maddi gerçeğe aykırı düzenlenmesi, belge asılları ve örneklerinin farklı meblağlar içermesi, elektronik belge şeklinde düzenlenmesi gerekirken kağıt olarak düzenlenmesi halinde özel usulsüzlük cezası gündeme gelecektir. Her bir belge için 1.000 TL ceza kesilecek olup, bir takvim yılı içerisinde kesilebilecek maksimum ceza miktarı 500.000 TL’dir.

  • Son tüketicilere kesilecek özel usulsüzlük cezası

Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, serbest meslek erbapları, kazançları basit usulde tespit edilen tacirler, defter tutma yükümlüsü olan çiftçiler, vergiden muaf esnaflar dışındaki kişilerin fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu, serbest meslek makbuzu, perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihaz fişi ve giriş ve yolcu taşıma biletlerini almadıklarının tespiti halinde özel usulsüzlük cezası gündeme gelir. Bu halde kesilecek ceza her bir belge için 200 TL’dir. Vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından belge alınmadığına ilişkin tespit yapılmadıkça bu ceza kesilemez.

  • Defter ve kayıtların ibraz edilmemesi ve vergi levhasının alınmaması

Günlük kasa defteri ile perakende satış ve hasılat defterinin, Maliye Bakanlığı’nca özel olarak tutma ve kayıt mecburiyeti getirilen defterlerinin işyerinde bulundurulmaması, bu defterlere düşülmesi gereken kayıtların düşülmemesi, yoklama ve inceleme yetkililerini defterlerin ibraz edilmemesi halleri ile vergi levhası bulundurma ve asma mecburiyetinde olanların bu yükümlülüğüne uymaması halinde özel usulsüzlük cezası gündeme gelir. Bu halde her bir tespit bakımından 500 TL ceza kesilir. Muhasebe standartlarına ve tek düzen hesap planına uymama Kanunen belirlenen muhasebe standartlarına, tek düzen hesap planına ve mali tablolara ilişkin usul ve esaslara, muhasebeye ilişkin programların üretilmesi ve kullanılmasına ilişkin esaslara uymayanlara 12.000 TL özel usulsüzlük cezası kesilir.

  • Vergi numarası kullanarak işlem yapma zorunluluğuna uyulmaması

Söz konusu zorunluluk Bakanlıkça belirlenen kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişilere yüklenmiş olup vergi numarası kullanmadan yapılan her bir işlem için 600 TL ceza kesilir.

  • Vergi kimlik numarası kullanma zorunluluğu bulunan kuruluşların yaptıkları işleme ilişkin bildirimleri gereği gibi yerine getirmemesi

Bu halde kesilecek cezanın miktarı 2.500 TL’dir.

  • Belge basımıyla ilgili matbaacıların bildirim görevini yerine getirmemesi

Belge basımıyla ilgili bildirim görevini, ilgili süre zarfında hiç veya gereği gibi yerine getirmeyen matbaa işletmecilerine özel usulsüzlük cezası kesilir. Bu halde söz konusu matbaa işletmecilerine 1.900 TL ceza kesilecektir.

  • Elektronik ortamda belge düzenlenmesi zorunluluğuna uyulmaması

Vergi Usul Kanunu 8. maddesine dayanarak Maliye Bakanlığı’nca çıkarılan 509 sıra numaralı Genel Tebliğ uyarınca ilgili yükümlülerin elektronik belge düzenleme ve verme zorunluluğuna uymaması halinde özel usulsüzlük cezası gündeme gelir.

İlgili tebliğ uyarınca avukat, mühendis, mimar gibi meslek grupları serbest meslek makbuzlarını; bankalar dekont belgesini; sigorta, emeklilik ve reasürans şirketleri her türlü belgeyi; yetkili kurumlar döviz alım satım işlemlerini; EPDK’dan akaryakıt sektörü için lisans alan kurumlar her türlü belgeyi; hal kayıt sistemi uyarınca sebze meyve ticaretiyle uğraşan tüccar ve komisyoncular her türlü belgeyi elektronik ortamda düzenleyip vermelidir.

Özel Usulsüzlük Cezasında İndirim Mümkün Müdür?

Özel usulsüzlük cezasında indirim, Vergi Usul Kanunu 376. maddesinde düzenlenmiştir. Şayet vergi mükellefi veya sorumlusu kesilen özel usulsüzlük cezasının yarısını, ilgili ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren 30 gün içinde ilgili vergi dairesine başvurarak vadesinde veya 6183 sayılı Kanun’da öngörülen türden teminat gösterip vadenin bitmesinden 3 ay içinde ödeyeceğini bildirirse kesilen cezanın yarısı indirilecektir.

Özel Usulsüzlük Cezasında Uzlaşma Yapılabilir Mi?

Vergi mükellefleri ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde uzlaşma komisyonuna başvurabilir. Uzlaşma olması halinde, şayet mükellef uzlaşılan usulsüzlük cezasının %75’ini ödeme süreleri içinde öderse, üzerinde uzlaşılan cezanın %25’i indirilir.

Ceza Hakkında İptal Davası Açılabilir Mi?

Özel usulsüzlük cezası hakkındaki ceza ihbarnamesinin mükellefe tebliğinden itibaren 30 gün içinde vergi mahkemesinde iptal davası açmak mümkündür. Söz konusu iptal davasından önce, kesilen özel usulsüzlük cezasını düzeltme yoluna başvurulabilir. Düzeltme yetkisi, vergi dairesi müdürüne aittir. Düzeltme başvurusunun yapılmasından sürecin sonlanmasına kadar iptal davası açmak için öngörülmüş olan 30 günlük süre işlemez.

Şayet mükellef uzlaşma yoluna gitmişse, uzlaşma sağlanamadığı takdirde iptal davası açmak mümkündür. İptal davası açıldıktan sonra, aynı ceza için uzlaşma başvurusu yapılmışsa, uzlaşma talebi sonuçlanmadan önce vergi mahkemesi davayı incelemez. Her nasılsa uzlaşma başvurusuna rağmen vergi mahkemesi iptal davası hakkında karar vermişse, ilgili karar hükümsüzdür. Uzlaşma süreci sebebiyle iptal davası için öngörülen süre bitmiş veya 15 günden az kalmış ise, ceza muhatabı 15 günlük ek süre içinde iptal davası açabilir.

Özel Usulsüzlük Cezası ve Vergi Zıyaı Cezası Birlikte Verilebilir Mi?

Şayet bir fiil hem Vergi Usul Kanunu 353. madde kapsamında olması sebebiyle özel usulsüzlük cezasını gerektiriyor, hem de vergi zıyaı kapsamında bulunuyorsa hem vergi zıyaı cezası hem de özel usulsüzlük cezası ayrı ayrı kesilecektir. Bununla birlikte özel usulsüzlük cezası kesilmesini gerektiren fiil Vergi Usul Kanunu 353. maddesi dışında farklı bir hukuki kaynakta bulunuyorsa VUK 336 hükmü uygulanacak ve sadece miktar olarak ağır olan ceza kesilecektir.

Özel Usulsüzlük Cezası Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden itibaren 5 yıl geçmekle birlikte ceza zamanaşımına uğrar.

Özel usulsüzlük cezası hakkında makalemizde cevabını bulamadığınız soruları aşağıdaki form aracılığıyla büromuza iletebilirsiniz.

GÜMRÜK DAVASI NASIL AÇILIR?

gümrük cezasının iptali

Gümrük davası, kendine özgü işlem, kullanım, teşkilat ve terminolojiye sahip teknik bir hukuk alanıdır. Gümrük mevzuatı, kanunlar, yönetmelikler, genelgeler, özelgeler, sirkülerler, tebliğler vb. çok geniş düzenlemelerden oluşmaktadır. Resmi Gazete’de sıklıkla gümrük mevzuatında değişiklik yapan veya yenilik getiren bir düzenlemeye rastlamak mümkündür. Gümrük mevzuatındaki bu değişimin takip edilip yorumlanması bile teknik ve uzmanlaşmış bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu nedenle gümrük cezasının iptali için dava açmak isteyen bir kişinin alanında uzman bir gümrük avukatından destek alması zaruridir. Gümrük davaları hakkında yazımızda cevabını bulamadığınız soruları sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

Gümrük Vergisine İtiraz Nasıl Yapılır?

Gümrük vergilerine, gümrük cezalarına ve idari para cezasına karşı kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde itiraz edilebilir. İtiraz başvurusu bir üst makama ya da üst makam bulunmaması halinde kararı veren makama sunulan dilekçeyle yapılır. İtirazın yanlış makama yapılması halinde yetkililer tarafından doğru makama ulaştırılır. İtiraz dilekçesi posta yoluyla kuruma ulaştırılabileceği gibi doğrudan kuruma da sunulabilir. İtiraz tarihi iadeli taahhütlü olarak gönderilen dilekçeler için postaya verildiği tarih olarak kabul edilir.

Gümrük Cezasına İtirazlar Hakkında Ne Kadar Sürede Karar Verilir?

Gümrük cezasına itirazlar hakkında 30 gün içerisinde karar verilmesi ve itirazda bulunan kişiye tebliğ edilmesi gerekmektedir.

Gümrük Beyannamesine İhtirazi Kayıt Konulmaması Durumunda Dava Açılabilir Mi?

Gümrük Kanunu’nun 245/1. maddesinde yükümlülerin kendi beyanları doğrultusunda hesaplanan gümrük vergilerine itiraz edemeyecekleri şeklinde bir düzenleme mevcutken bu fıkra, 2009 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. Günümüzde gümrük hukukunda yükümlülerin beyanı üzerine tahakkuk edilen vergilere itiraz edilebilmesi için beyannameye ihtirazi kayıt konulması gerektiğine dair bir yasal düzenleme söz konusu değildir.

Gümrük Davası Açma Süresi Ne Kadardır?

Gümrük Kanunu’nda gümrük idaresince tahakkuk ettirilen vergilere karşı vergi mahkemesinde dava açılması için özel bir süreye yer verilmediğinden, dava açma süresi vergi mahkemelerine ilişkin genel süre olan 30 gündür. Gümrük vergileri dışındaki idarî kararlara karşı ise, dava açma süresi altmış gündür.

Gümrük Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Gümrük Davaları belirli istisnalar dışında vergi mahkemelerinde açılmaktadır. Gümrük idarelerinin vergilendirme dışı kararları için ise idare mahkemelerine başvurulmalıdır. Gümrük davalarında yetkili mahkeme ise gümrük idaresinin bulunduğu yer mahkemesidir.

Gümrük Davası Kime Karşı Açılır?

Gümrük müdürlükleri ve mal müdürlükleri tüzel kişilikleri ve devlet tüzel kişiliğini temsil etme yetkileri bulunmamasına rağmen, vergi konularıyla sınırlı olmak kaydıyla belli davalar bakımından husumet ehliyetine sahiptirler. Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 464/2 hükmüne göre Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlükleri, Gümrük Müdürlükleri, İşletme Müdürlükleri ve Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlükleri tarafından yapılan işlemlere karşı açılacak davalar, işlemi yapan müdürlüğe karşı ikame edilecektir.

Birden Çok Gümrük Beyannamesine Karşı Tek Dava Açılabilir Mi?

Gümrük işlemlerinde kural olarak her beyanname için ayrı karar alınmakta, buna bağlı olarak iade talepleri de ayrı değerlendirilmektedir. Gümrük beyannamesi kapsamında ithal edilen bir eşya için yapılan ek tahakkuk ve buna bağlı olarak kesilen idari para cezasına ilişkin kararlar ayrı ayrı itiraz denetimine tâbi tutulsa da aralarında hukuki yönden bağlılık olması sebebiyle bu işlemlerin tek bir dilekçe ile dava konusu edilebilmesi mümkündür.

Gümrük Davasında Yürütmenin Durdurulması Kararı Verilir Mi?

Gümrük vergilerinin tahakkukuna ve ceza kesilmesine ilişkin işlemlerin dava konusu edilmesi halinde yürütme kendiliğinden durmaktadır. Dolayısıyla mahkemece ayrıca bir yürütmenin durdurulması kararı verilmesine gerek olmaksızın vergi ve cezaların tahsiline yönelik işlemler durdurulmaktadır.

Gümrük idari birimleri tarafından verilen kararlar ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan tahakkuk işlemleri açısından ise itiraz ya da yargı yoluna başvurulması kendiliğinden yürütmeyi durdurucu bir etkiye sahip değildir. Bu nedenle beyan üzerine tahakkuk işleminin ve diğer idari kararların dava konusu edilmesi halinde, işlemin idare tarafından uygulanmaması isteniyor ise, mahkemeden yürütmenin durdurulması yönünde bir karar alınması gerekecektir.

Vergi Dairesine Ödenmesi Gereken Tutarın Gümrük Beyannamesinde Gösterilmesi Halinde İptali Mümkün Müdür?

İdarelerin kendi yetki alanına girmeyen konularda işlem tesis etmesi durumunda yetki unsurunda eksiklik nedeniyle yapılan işlemin iptali mümkündür. Bu kapsamda ithal edilen bir üründen alınan katma değer vergisinin matrahına girmesi gereken unsurların, eşyanın serbest dolaşıma girişinden sonra belli olması ya da başka bir sebeple vergi dairelerine beyan edilmesi durumunda vergi dairesinin yapacağı işlemlerde konu yönünden yetkisizliği söz konusu olmaktadır. Tam aksine ithal edilen bir üründen alınan katma değer vergisinin vergi idaresine ödenmesinin gerektiği belli tür eşya ya da sektöre özgü durumlarda beyanın gümrük idaresine yapılması ve verginin gümrük idaresi tarafından tahsil edilmesi durumunda da konu yönünden yetkisizlik nedeniyle yapılan işlemlerin iptal edilmesi gerekmektedir.

Gerekçesiz Olarak Verilen Gümrük Cezaları İptal Edilebilir Mi?

Gümrük Kanunu’nun 6/3 hükmü uyarınca, gümrük idareleri tarafından gerek başvuruların reddine ve gerekse muhatabı kişinin aleyhine olarak verilen yazılı kararların, itiraz yolu açık olmak üzere gerekçeli olarak alınacağı ve bu hususların kararda belirtileceğine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle gerekçe, gümrük idaresinin aldığı karar metninin bir parçasını oluşturmaktadır. Bu şekilde idare aynı zamanda kararın sebep unsuru ile ilgili olarak da muhatabına bilgi vermiş olmaktadır. Gerekçesiz olarak verilen bir gümrük cezası işlemi şekil yönünden sakat kılacağından cezanın iptali mümkündür.

Gümrük Cezası Verilirken Takdir Yetkisinin Yanlış Kullanılması Halinde İptali Mümkün Müdür?

Gümrük idaresinin ceza tesis ederken kanunda belirtilen somut hususlara dayanması ve özellikle cezanın miktarını tayin ederken kanunda belirtilen sınırlamalara uygun olarak işlem yapması gerekmektedir. Takdir yetkisinin kullanılmasında kamu yararının ve hizmetin gereklerinin göz önünde bulundurulmaması işlemi sebep unsuru yönünden sakatlamaktadır.

Gümrük Vergisi Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Gümrük vergisinin hiç alınmaması, eksik alınması ya da tebliğ edilemediği durumlarda, gümrük yükümlülüğünün doğduğu tarihten itibaren üç yıl içerisinde yükümlüye tebligat yapılması gerekmektedir. Gümrük vergilerinin bu süre içerisinde tebliğ edilmeyerek tahakkuk zamanaşımına uğraması durumunda artık verginin tahakkuk ettirilip tebliğ edilmesi mümkün değildir. Yükümlülüğü doğuran olayla ilgili dava açılması halinde zamanaşımı süresi durur. Gümrük vergisine konu olayla ilgili ceza davasının açılması halinde Türk Ceza Kanunu’ndaki dava ve ceza zamanaşımı süreleri uygulanacaktır.

Gümrük Davalarında İspat Yükü Kimdedir?

Gümrük idareleri gümrük borcunu doğuran olayı ispat etme yükü altındadır. Gümrük yükümlüsü ise, şekli ya da maddi anlamda vergi yükünü ortadan kaldıran veya azaltan olayların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Bu doğrultuda gümrük idarelerince gerçekleştirilen ek tahakkuk işlemi bakımından ispat yükü kural olarak gümrük idaresindedir.

Gümrük Davalarında Verilen Kararlar Ne Sürede Uygulanır?

Yargı kararları idari mercilerce en kısa sürede yerine getirilmeli ve gecikmeksizin karar doğrultusunda işlem yapılmalıdır. Bu sürenin üst sınırı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda otuz gün olarak düzenlenmiştir. Otuz günlük süre içerisinde gümrük idaresi tarafından kararın gereklerine göre işlem yapılmaması veya eylemde bulunulmaması durumunda ilgili kişilerin uğradıkları zararların idare tarafından karşılanması gerekmektedir. Zira yargı kararlarının yerine getirilmemesi ağır hizmet kusuru sayılmakta ve tam yargı davasına konu olabilmektedir.

Gümrük idaresi tarafından tesis edilen hukuka aykırı işlemlere, ceza ve kabahatlere ya da tahakkuk ettirilen vergilere karşı gümrük davası açılabilmesi makalemizde belirttiğimiz usul ve esaslar doğrultusunda mümkündür. Makalemizde cevabını bulamadığınız soruları aşağıdaki form aracılığıyla büromuza iletebilirsiniz.

DENİZ İŞ KANUNU KİMLERİ KAPSAR?

Deniz iş kanunu kıdem tazminatı

Deniz İş Kanunu, lojistik ve turizm sektörleri kapsamında önemini giderek arttırması sebebiyle irdelenmesi büyük öneme sahip olan deniz iş hukuku dalının temel hukuki kaynağıdır. Bu bağlamda deniz taşımacılığı bünyesinde bulunan işçilerin hukuki statülerinin tayini önem arz etmektedir.

Bu makalemizde Deniz İş Kanunu kapsamındaki hukuki kurumların açıklaması yapılacak ve deniz iş hukuku hakkındaki sıkça sorulan sorular cevaplanacaktır. Konu hakkında ek sorularınızın olması halinde sayfanın en aşağısında bulunan kısımdan bizimle iletişime geçebilir, bilgi alabilirsiniz.

Deniz İş Kanunu’nun Kapsamı Nedir?

Hukukumuz bakımından asıl olan, her türlü iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’na tabi olmasıdır. Bununla birlikte birtakım özel iş ilişkilerinin karakteristik yapıları, onların farklı hukuki düzenlemelere tabi tutulmasını gerektirir. Bu hususu göz önüne alan kanun koyucu, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 4.maddesinde, deniz taşıma işlerinde İş Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmiş ve deniz iş hukuku kapsamında ihtiyaç duyulan hukuki düzenlemeleri 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nu ile yapmıştır.

Bir deniz taşıma işinin, Deniz İş Kanunu’na tabi olabilmesi için şu üç şarttan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir.

  • Deniz taşıma işi yapan işverenin Türk Bayrağı çekme hakkına sahip ve 100 ya da daha yüksek grostonluk bir gemi işletmesi
  • Deniz taşıma işi yapan işverenin, işletmekte olduğu gemilerin grostonluk toplamının 100 veya daha yüksek olması
  • İşverenin çalıştırdığı gemi adamı sayısının 5 veya daha fazla olması

Şayet bu üç koşuldan biri sağlanmaktaysa, ilgili deniz taşıma işinin iş görme borçlusu olan işçi, Deniz İş Kanunu’na tabi olacaktır. Bir başka deyişle bu işçinin her türlü iş ilişkisi Deniz İş Kanunu’na göre çözümlenecektir. Buna mukabil bu üç şarttan herhangi birisinin bulunmaması durumunda işçi ve işveren arasındaki ilişkiye Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.

Her ne kadar deniz taşıma işleri kural olarak İş Kanunu’nun kapsamı dışında bırakılmış olsa da, kıyı, liman ve iskelelerde gemilerde yapılan yükleme ve boşaltma işleri istisnai olarak İş Kanunu kapsamında dahil edilmiştir. Bu bağlamda bir gemiye eşya yükleme veya bir gemiden eşya boşaltma işini icra eden işçi İş Kanunu’na tabi olacaktır.

Dolayısıyla işçinin deniz taşıma işi kapsamında yapmış olduğu işin mahiyeti, işverenin sahip olacağı yahut olmayacağı birtakım koşullar, o işçinin tabi olacağı kanunun tespitinde rol oynamaktadır.

Deniz İş Kanunu’nda İşveren ve İşçi Kimdir ?

Deniz İş Kanunu 2. maddesi gereği gemi sahibi yahut gemiyi kendi adına ve hesabına işleten kişiye işveren, bir iş sözleşmesine dayanarak gemide çalışmakta olan kaptan, tayfa ve diğer kimselere gemi adamı denir. Bu bağlamda Deniz İş Kanunu bağlamında iş sözleşmelerinin işçi tarafını gemi adamları teşkil etmektedir.

Gemi Adamı Kıdem Tazminatı Hangi Hallerde Alınır ?

İş sözleşmesinin sonlandığı her halde Deniz İş Kanunu’na göre işçinin kıdem tazminatı alma hakkı doğmamaktadır. Örneğin işveren bir derhal fesih sebebine dayanarak gemi adamının iş sözleşmesini feshederse, gemi adamının kıdem tazminatı alma hakkı doğmayacaktır. Aynı şekilde şayet gemi adamı, iş sözleşmesini olağan fesih yoluyla feshetmişse yine kıdem tazminatı alma hakkı doğmayacaktır.

Aşağıda belirtilen hallerde gemi adamının kıdem tazminatı alma hakkı mevcuttur;

  • İş sözleşmesinin işveren tarafından olağan fesih yoluyla feshedilmesi
  • İş sözleşmesinin gemi adamı tarafından derhal fesih yoluyla feshedilmesi
  • İş sözleşmesinin muvazzaf askerlik sebebiyle feshedilmesi
  • İş sözleşmesinin gemi adamı tarafından bağlı bulunan kurum yahut sandıklardan yahut yaşlılık, emeklilik, malullük aylığı veya toptan ödeme alma amacıyla feshedilmesi
  • İş sözleşmesinin gemi adamının ölümüyle sonlanması
  • İş sözleşmesinin geminin kayba uğraması, terk edilmesi, harp ganimeti ilan edilmesi, Türk bayrağı çekme hakkını kaybetmesi nedeniyle kendiliğinden sonlanması

Kıdem Tazminatı Nasıl Hesaplanır ?

Deniz İş Kanunu’na göre gemi adamının işe başlangıç tarihinden, iş sözleşmesinin sonlanmasına kadar geçen her bir tam yıl için gemi adamına 30 günlük ücret tutarında ödeme yapılır. Bir yıldan arta kalan süreler için de oranlama yapmak suretiyle ödeme yapılacaktır. Tazminat hesaplama sayfamızdan hak kazandığınız kıdem tazminatı miktarını öğrenebilirsiniz.

Kıdem tazminatının belirlenmesinde önemli rol oynayan husus işçinin çalışma süresidir. Bu doğrultuda işçinin çalışma süresi, aynı işverenin gemi veya gemilerinde ve hizmetinde çalıştığı ilk günden itibaren çalıştığı dönemlerin tamamı toplanarak hesaplanacaktır. Bu süre zarfında iş sözleşmesinin dönem dönem yeniden kurulmuş olması çalışma süresinin hesabında bir önem teşkil etmeyecektir.

Kıdem Tazminatının Hesabında Hangi Ücret Esas Alınır ?

Deniz İş Kanunu’na göre kıdem tazminatı hesabında, gemi adamının çalışma süresi kapsamında her bir yıl için 30 günlük ücret tutarınca ödeme yapılmaktadır. Hesap, gemi adamının son ücreti üzerinden yapılacaktır.

Bununla birlikte kimi iş ilişkilerinde, gemi adamının ücreti sabit olmayabilir. Nitekim ücret tayini, götürü şeklinde veya yüzde usulünce yapılmış olabilir. Bu gibi hallerde ilgili gemi adamına son bir yıl içinde ödenmiş olan ücret, bu sürede çalışılan günlere bölünür, ortalama ücret bulunur ve kıdem tazminatı hesabı da bulunan bu ortalama ücrete göre yapılır.

Gemi Adamının Ölümü Halinde Kıdem Tazminatı Nasıl Hesaplanır ?

Deniz İş Kanunu’na göre gemi adamının ölümü halinde kıdem tazminatı hesabında bir değişiklik bulunmaz. Bu halde hesaplanacak olan kıdem tazminatı miktarı, gemi adamının yasal mirasçılarına ödenecektir.

Gemi Adamının Günlük Çalışma Süresi Ne Kadardır ?

Deniz İş Kanunu uyarınca gemi adamının iş süresi günde 8 saat, haftada 48 saattir ve bu sürenin haftanın iş günlerine eşit olarak bölünmesi gerekmektedir. İş süresinden maksat, gemi adamının iş başında olduğu yahut vardiya tuttuğu zaman zarfıdır.

Söz konusu iş süresinin ve ayrıca gemi adamlarının yemek ve dinlenme aralarının işveren tarafından herkesçe anlaşılması mümkün bir çizelgede gösterilip, gemi adamlarının görebilecekleri bir yere asılması zorunludur.

Deniz İş Kanunu’na Göre Fazla Mesai Ücreti Nasıl Hesaplanır ?

Deniz İş Kanunu’na göre fazla mesai ücreti, yukarıda belirtilen gemi adamının iş süresinin aşılması halinde gündeme gelir. Bir başka deyişle gemi adamı gerek günde 8 saatten, gerekse de haftada 48 saatten fazla çalışmış ise fazla mesai ücretine hak kazanır.

Her bir saat yapılan fazla çalışma için ödenmesi gereken ücret, normal iş ücretine göre hesaplanacak saat başı ücret miktarının %25’inden az olamaz. Kanun koyucu fazla mesai ücreti bakımından asgari bir sınır belirlemiştir. Fazla mesai ücretinin, normal saat başı ücretinin %25’inden fazla olmasında bir sakınca yoktur.

Deniz İş Kanunu’na Göre İş Sözleşmesi Nasıl Feshedilir ?

Deniz İş Kanunu’na göre iş sözleşmelerinin feshi hususunda iki temel yöntem bulunmaktadır. Taraflar belirli şartların varlığı halinde herhangi bir süre verilmesine gerek olmayan derhal fesih yoluna başvurabilir. Bahsi geçen özel şartların bulunmaması halinde ise iş sözleşmesi ancak karşı tarafa yapılacak bildirimden belirli bir süre sonra sonlanacaktır. Bir başka deyişle olağan fesih gündeme gelecektir.

Derhal Fesih Nasıl Yapılır?

Deniz İş Kanunu’na tabi iş sözleşmelerinin derhal fesih sebepleri Deniz İş Kanunu 14. maddede düzenleme alanı bulmuştur. Bu madde kapsamına giren hallerde fesih hakkına sahip olan taraf, karşı tarafa herhangi bir süre vermek zorunda kalmaksızın doğrudan iş sözleşmesini feshedebilmektedir.

İşveren şu nedenlerden birine dayanarak iş sözleşmesine derhal son verebilir;

  • Gemi adamının bir limanda geminin hareket etmesinden önce gemiye dönmemesi yahut dönmesine rağmen hizmete girmemesi,
  • Gemi adamının tutuklanması, hapse düşmesi yahut gemide çalışmaktan men edilmesi gibi sebeplerle gemide hizmet görmesinin mümkün olmaması,
  • Gemi adamının işverene karşı, kanundan veya iş sözleşmesinden doğan çalışma şartlarına aykırı hareket etmesi,
  • Gemi adamının işverenine karşı, genel kabul görmüş denizcilik kural ve örf adetlerine yahut ahlaka aykırı harekette bulunması,

Gemi adamı şu nedenlerden birine dayanarak iş sözleşmesini derhal feshedebilir;

  • Kanun hükmü veya iş sözleşmesine göre ödenmesi gereken ücretinin, gerektiği gibi ödenmemesi,
  • İşverenin gemi adamına karşı, kanuna, iş sözleşmesine aykırı harekette bulunması
  • İşverenin gemi adamına karşı, genel kabul görmüş denizcilik kural ve örf adetlerine yahut ahlak ve adaba aykırı hareket etmesi

Hem işveren hem işveren vekili hem de gemi adamı şu iki halden birinin bulunması halinde iş sözleşmesini derhal feshedebilir;

  • Herhangi bir sebeple 30 günden fazla bir süre için geminin seferden kaldırılması,
  • Herhangi bir sebeple gemi adamının devamlı olarak gemide çalışmasına engel olan bir hastalığa yakalanmış olması yahut engelli hale gelmesi

Derhal Fesih Usulü Ne Şekildedir?

Deniz İş Kanunu’na göre derhal fesih sebeplerine dayanmak suretiyle iş sözleşmesini feshetmek isteyen işveren veya gemi adamı, karşı tarafa yapacak olduğu fesih bildirimini, fesih sebebini öğrendiği tarihten başlayıp 6 işgünü ve her halde fesih sebebi doğumundan itibaren 1 yıl içerisinde yapmalıdır. Söz konusu süreler hak düşürücü olup ilgili sürelerde kullanılmadığı takdirde fesih hakkı düşecektir.

Deniz İş Kanunu Uyarınca İş Sözleşmesinin Kendiliğinden Nasıl Sonlanır?

Gemi kaybedilir, terk edilir, harp ganimeti ilan edilir veya Türk Bayrağından ayrılırsa iş sözleşmesi kendiliğinden bozulur. Söz konusu durum sözleşmenin infisahı olarak adlandırılır ve tarafların başka bir işlem yapmasına lüzum bulunmaksızın sözleşme kendiliğinden sonlanır. Eğer gemi, Türk Bayrağını taşıma hakkını sürdürmekteyse, mülkiyetinin bir başka kişiye devredilmesi iş sözleşmesinin feshini gerektirmez.

Deniz İş Kanunu’na Göre Olağan Fesih ve İhbar Tazminatı Şartları Nelerdir?

Deniz İş Kanunu kapsamında bulunan bir iş ilişkisi doğrultusunda kurulan süresi belirsiz iş sözleşmelerinin, derhal fesih sebepleri bulunmadıkça, gemi adamının işe alınmasından itibaren 6 ay geçmedikçe feshedilmesi mümkün değildir. Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinde, feshedecek tarafın, öncelikle durumu karşı tarafa bildirmesi gerekir. İşçinin kıdem süresine göre söz konusu bildirimden sonra iş sözleşmesinin ne zaman sonlanacağı değişkenlik gösterecektir.

Buna göre ilgili iş sözleşmesi, işi 6 aydan kısa süren bir gemi adamı için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra, işi 6 aydan 1,5 yıla kadar süren gemi adamı için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra, işi 1,5 yıldan 3 yıla kadar süren gemi adamı için bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra, işi 3 yıldan fazla sürmüş olan gemi adamı için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra sonlanmış olur. Söz konusu sürelerin sözleşmeyle arttırılması mümkün iken azaltılması mümkün değildir. Bir başka deyişle kanun koyucu ilgili süreleri asgari olarak tayin etmiştir.

Deniz İş Kanunu’na Göre İhbar Tazminatı Nasıl Hesaplanır ?

Deniz İş Kanunu uyarınca, şayet bir taraf, ilgili sürelere uymaksızın sözleşmeyi olağan fesih yoluyla feshederse, karşı tarafa ilgili süreye tekabül eden ücret tutarını ihbar tazminatı olarak ödemekle yükümlü olacaktır.

Eğer gemi adamının işten çıkarılma sebebi bir sendikaya üye olmak veya olmamak gibi sendikal bir nedene, şikayete başvurmasına, yahut genel bağlamda fesih hakkının kötüye kullanıldığı herhangi bir nedene dayanıyorsa, işveren kıdeme göre belirlenecek ilgili süreye tekabül eden tazminat miktarını, gemi adamına ödemekle yükümlü olur.

HAKLI FESİH SEBEPLERİ NELERDİR?

haklı fesih sebepleri

Haklı fesih sebepleri, işçi ile işveren arasındaki hizmet sözleşmesini her iki tarafın sona erdirebilmesini sağlar. Bu kapsamda sözleşme ilişkisini devam ettirmek fesih hakkını kullanan taraf için artık çekilmez hale gelmişse, yani fesheden taraftan artık sözleşme ilişkisini sürdürmesi beklenemezse fesih kurumuna başvurulabilecektir. Fesih kavramı tüm sözleşmeler için gündeme gelebilir ancak iş sözleşmeleri açısından uygulamada sıklıkla karşılaşılması sebebiyle özel bir öneme sahiptir. Dolayısıyla iş akdinin haklı nedenlere dayandırılarak sona erdirilmesi, işçi ve işverenler için kritik öneme sahip koruyucu hususlardan biridir.

Haklı fesih sebepleri ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Fesih Nedir?

Fesih kavramı kelime anlamı itibariyle verilen bir yargıyı bozma, kaldırma anlamına gelmektedir. Fesih, ister iki tarafa borç yüklesin ister tek tarafa borç yüklesin, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi kuran tüm sözleşme türlerinde gündeme gelebilir. Söz konusu sözleşmenin ifasına başlanılması şartıyla ileriye dönük etki edecek şekilde fesihten bahsedilebilir.

İş Akdinin Haklı Nedenle Feshi Mümkün Müdür?

İş sözleşmeleri de sürekli borç doğuran sözleşmelerden olduğundan feshi mümkündür. Öncelikle iş akdinin tek sona erme sebebinin fesih olmadığını belirtmek gerekir. Taraflardan birinin ölümü, süreli işlerde sürenin sona ermesi ya da tarafların karşılıklı ikale sözleşmesi düzenlemesi gibi sebeplerle de iş akdi sona erebilir. Fesih hakkı ise tek taraflı irade beyanıyla hüküm doğuran bozucu yenilik doğuran bir haktır. Temelde iş akdinin iki tür sona erme sebebinden bahsedilebilir.

İş Akdi Fesih Türleri Nelerdir?

Süreli fesih ve haklı nedenle derhal fesih olarak ikiye ayırmak mümkündür. Süreli fesih, belirsiz süreli iş sözleşmelerinde sözleşmeyi sonlandırmadan önce karşı tarafa ihbar etmek suretiyle süre verilmesi ve bu kanuni sürenin dolmasıyla iş akdinin sona ermesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Derhal Fesih Nedir?

Derhal fesih, haklı nedenle fesih halidir. İş sözleşmesi belirli ya da belirsiz süreli olsun, taraflardan biri her zaman kanunda öngörülen haklı sebeplere dayanarak sözleşmeyi derhal feshedebilir. Derhal fesih de karşı tarafa yöneltilen tek tarafı irade beyanıyla hüküm doğuran bozucu yenilik doğuran haklardan biridir.

Haklı Fesih Sebepleri Nerede Düzenlenmiştir?

Haklı fesih, Borçlar Kanunu ve İş Kanunu’nda düzenlenmiştir.

Haklı Nedenle Fesih Ne Demektir?

Haklı neden kavramının ne anlama geldiği mevzuatta açıkça düzenlenmemiştir. Buna karşın Borçlar Kanunu, taraflardan biri için sözleşmenin sürdürülmesini dürüstlük kurallarına göre beklenemeyecek hale getiren her nedeni haklı neden saymaktadır. Bu kapsamda takdir yetkisi hakimdedir.

Haklı Sebeple Fesih İş Hukuku Mevzuatında Nasıl Düzenlenmiştir?

İş Kanunu hükümlerinde haklı fesih halleri sayılmış ve ana başlıklar halinde sınıflandırılmıştır.

İşçinin Haklı Nedenle Feshi Kaç Türdür?

İş mevzuatında işçinin haklı nedenle derhal fesih sebepleri üç başlık halinde düzenlenmiştir.

İşçinin Haklı Nedenle Fesih Sebepleri Nelerdir?

İşçinin haklı fesih sebepleri şunlardır:

  • Sağlık Sebepleri
  • Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Uymayan Haller ve Benzerleri
  • Zorlayıcı Sebepler

İşçi Tarafından Sağlık Nedeniyle Fesih Hangi Durumlarda Olur?

İş sözleşmesinden doğan işin yapılması işin niteliğinden kaynaklanan bir sebeple işçinin yaşayışı ve sağlığı için tehlikeli olursa işçi, iş sözleşmesini haklı nedenle derhal feshedebilir. Sağlığın ölümcül derecede tehlikede olması aranmaz. Bunun yanında işverenin ya da başka bir işçinin bulaşıcı hastalığa yakalanması ya da işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa yakalanması da haklı sebep teşkil eder.

İşçinin Haklı Fesih Nedenleri Ahlak Ve İyi Niyet Kurallarına Uymayan Haller Nelerdir?

Bu haller aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

  • İşverenin işçiyi sözleşmenin esaslı noktalarında yanılgıya düşürmesi veya gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermesi
  • İşverenin işçiye şeref ve namusuna dokunacak sözler söylemesi ya da davranışlarda bulunması
  • İşverenin işçiye cinsel tacizde bulunması
  • Mobbing olarak bilinen işverenin işçiye psikolojik tacizde bulunması
  • İşverenin işçiye ya da aile üyelerinden birine sataşması, onlara gözdağı vermesi, onları kanuna karşı hareket etmeye yönelik özendirmesi veya kışkırtması, onlara karşı hapis cezasını gerektiren bir suç işlemesi veya işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı ithamlarda bulunması
  • İşçinin başka bir işçi tarafından tacize uğraması ve işverene bildirilmesine rağmen herhangi bir önlem alınmaması
  • İşçinin hak kazandığı ücretlerin doğru hesap edilmemesi ya da ödenmemesi
  • İşçi için belirlenen çalışma şartlarının uygulanmaması

İşçi Haklı Fesih Sebepleri Zorlayıcı Sebepler Nelerdir?

Bazı durumlarda işverenin kusuru olmaksızın işyerinde işlerin görülmesi imkansız hale gelebilmektedir. Bu tür durumlarda işveren her ne kadar kanunda öngörülen hükümlere uygun hareket etmek zorunda olsa da kusuru olmadığı için iş sözleşmesi askıda kalmaktadır. Eğer işyerinde işin görülememesi sebebi bir haftadan fazla sürerse, bir haftanın dolmasıyla işçi haklı fesih hakkı elde eder.

İşveren Tarafından Haklı Nedenle Fesih Sebepleri Nelerdir?

İşverenin haklı fesih nedenleri şunlardır:

  • Sağlık Sebepleri
  • Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Uymayan Haller ve Benzerleri
  • Zorlayıcı Sebepler
  • İşçinin Gözaltına Alınması veya Tutuklanması (Gözaltı süresi veya tutuklanma süresinin ihbar sürelerini geçmesi şartıyla)

İşveren Haklı Fesih Sebepleri Sağlık Nedenleri Nelerdir?

  • İşçi kendi kastından, derli toplu olmayan yaşayışından ya da içkiye düşkünlüğünden dolayı hastalığa ya da sakatlığa uğrarsa işveren sözleşmeyi haklı nedenle feshedebilir. Ancak işçinin bu sebeple art arda üç iş günü ya da bir ayda beş iş gününden fazla devamsızlık yapması gerekir.
  • İşçinin gebeliği de haklı fesih nedenlerinden biridir. Ancak bu hakkın kullanılabilmesi için doğum izni süresinin bitmesinin ardından kanunda öngörülen bildirim önellerine ek altı haftanın geçmesi gerekir.
  • İşçinin tedavi edilemeyecek bir hastalığa tutulması ve işyerinde çalışmasının sakıncalı olduğuna yönelik sağlık kurulu raporunun olması da haklı nedenle fesih hakkı doğurur.

İşverenin Haklı Fesih Nedenleri Ahlak Ve İyi Niyet Kurallarına Uymayan Haller Nelerdir?

Şu şekilde sıralanabilir:

  • İşçinin işvereni esaslı noktalar, kimlik bilgileri, sağlık durumu, önceki işi, sabıka kaydı ile ilgili hile ile yanıltması
  • İşçinin işveren ve aile üyelerine karşı onların şeref ve namusuna dokunacak sözler söylemesi ya da davranışlarda bulunması
  • İşçinin başka bir işçiye cinsel tacizde bulunması
  • İşçinin işverene, ailesine ya da başka bir işçiye sözlü ya da fiziksel olarak sataşması, sarhoşluğu ve uyuşturucu madde kullanması
  • İşçinin işverenin güvenini kötüye kullanması, hırsızlık yapması, işverenin meslek sırlarını ifşa etmesi gibi doğruluk ve sadakate uymayan davranışlarda bulunması
  • İşçinin işyerinde suç işlemesi
  • İşçinin görevini yapması hatırlatıldığı halde ısrarla görevini yerine getirmemesi
  • İşçinin iş güvenliğini tehlikeye düşürmesi ve işverenin malına zarar vermesi
  • Psikolojik taciz
  • İşçinin devamsızlığı
İşçinin Devamsızlığı Nedeniyle İş Akdinin Feshi İçin Kaç Gün Devamsızlık Olmalıdır?

İşçi haklı sebebi olmaksızın işyerine iki gün art arda gelmezse işverenin haklı fesih hakkı doğar. Bunun dışında işçi izin almadan ya da haklı bir sebebi olmadan bir ay içerisinde iki defa tatil gününden sonraki iş günü işe gelmezse işverenin fesih hakkı doğar. Son olarak işçi bir ay içerisinde art arda olma şartı aranmaksızın üç iş günü işe gelmezse sözleşmesi haklı nedenle feshedilebilir.

Devamsızlık Nedeniyle Fesih İçin Aranan Diğer Şartlar Nelerdir?

Yukarıda değinildiği üzere devamsızlık sürelerinin işverenin izni ya da başka haklı sebep olmaksızın geçmesi gerekmektedir. İşçi bildirebilecek duruma geldiği anda haklı sebebini bildirmeli ve ispat etmelidir. Aksi halde işverenin feshi geçerlilik kazanır.

İşverenin Haklı Nedenle Feshi Zorlayıcı Sebepler Nelerdir?

İşyerinin çalışamaz halde olması sebebiyle işverenin fesih hakkını kullanabilmesi için en az bir hafta sürenin geçmesi gerekir. Zorlayıcı sebep nedeniyle bekleme süresi içerisinde çalıştırılamayan işçiye bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödenir.

Geçerli Nedenle Fesih Bildirimi Örneği Nasıl Düzenlenir?

Kanun hükmü gereği işveren fesih bildirimin yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini kesin ve açık şekilde belirtmek zorundadır.

Haklı fesih sebepleri ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ŞİKAYET NEDİR?

şikayet

Şikayet, bazı suçlarda failin yargılanabilmesinin hem anahtarıdır hem de engelidir. Soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı suçlarda, suçtan zarar görenin, failin yargılanmasında bir sakınca görmediğini ve yargılanmasını istediğini belirtmesi şeklinde karşımıza çıkar. Bu tip suçlarda savcılık ve mahkemeler kendiliğinden harekete geçemez, suçu araştıramaz ve faili cezalandıramaz. Hatta şikayet başta var olduğu halde yargılama sürecinde geri alındıysa yargılamaya devam edilemez. Bu nedenle ceza hukuku kapsamında şikayet kurumu, süreleri ve usulü önemli bir yer tutmaktadır.

Şikayet ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Şikayet Nedir?

Şikayet, suçtan zarar gören kişinin ilgili suçla ilgili soruşturma ve kovuşturma yapılmasını istemesi şeklinde ifade edilebilir. Aynı zamanda soruşturma ve kovuşturma engelidir. Yani şikayetin mevcut olmadığı durumlarda, fiil suç teşkil etse bile fail yargılanamaz. Ceza hukukunda suç, kural olarak kamuya karşı işlenir. Bu sebeple çoğu suçta soruşturma yapılabilmesi için savcılığın bu durumdan haberdar olması yeterlidir, ayrıca şikayetçi olunması gerekmez. Ancak kanun, bazı hallerde soruşturma ve kovuşturmaya başlanabilmesi ya da başlandıktan sonra devam edilebilmesi için suçtan zarar görenin şikayetçi olmasını ve şikayetinin tüm yargılama sürecinde devam etmesini aramaktadır.

Şikayete Bağlı Suçlar Nelerdir?

Soruşturma ve kovuşturmasının şikayet üzerinde yapılacağı kanunda belirtilen suçlar şikayete bağlı suçlardır. Şikayete bağlı suçların belli başlıları şu şekilde sıralanabilir:

Uygulamada sıkça karşılaşılan şikayete bağlı suçlar yukarıda sayılmış olmakla birlikte bunlarla sınırlı değildir. Bir suçun şikayete bağlı olup olmadığı o suçun düzenlendiği kanun hükmünden anlaşılmaktadır.

Şikayet Nereye Yapılır?

Suçtan zarar gören kişi, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına suça ilişkin şikayette bulunabilir. Şikayetin valilik, kaymakamlık ya da mahkemeye yapılması halinde beyan ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Yurtdışında işlenmiş fakat ülkemizde takibi gereken suçlar için Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da şikayette bulunulabilir. Eğer bir kamu görevinin yürütülmesiyle alakalı bir suç işlenmişse ilgili idareye yapılan şikayet de Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Kanunda merciler sayılmış olsa da ceza muhakemesi mevzuatında kıyas mümkün olduğundan hatalı mercie yapılan başvuruların da ilgili kuruma gönderileceği ve bu süreçte herhangi bir hak kaybının ve süre aşımının olmayacağının kabulü gerekmektedir.

Şikayet Nasıl Yapılır?

Yazılı olarak dilekçe ile ya da tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak ilgili mercilere yapılabilir.

Şikayet Dilekçesi Ne Şekilde Olmalıdır?

Şikayetin geçerliliği yazılı şekilde olmasına bağlıdır. Yazının elle yazılması zorunlu değildir fakat şikayetçinin elle atılmış imzası gerekir. Tüzel kişi adına şikayette bulunuluyorsa yetkili kişinin imzası gerekir. Şikayete bağlı bir suçun varlığı kovuşturma evresinde anlaşılırsa, şikayetin eksikliği yargılamayı durdurmaz. Suçtan zarar gören açıkça şikayetten vazgeçmediği sürece yargılamaya devam edilir.

Şikayet Dilekçe Örneği Hangi Hususları Barındırmalıdır?

Açıkça ve katı şekil şartları öngörülmüş olmamakla birlikte, kovuşturma talebinin belirtilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda “şikayetçiyim”, “davacıyım”, “cezalandırılmasını istiyorum” gibi ibareleri içinde barındırmalıdır. Eğer kamu görevlileri hakkında şikayette bulunulacaksa genel ve soyut ithamlarda bulunulmaması; suçun ne olduğunun, olayın detaylarının ve ciddiyetinin açıkça belirtilmesi; bunların delillere dayandırılması gerekmektedir.

Şikayet Dilekçesi Örneği İçeriğinde Neler Olmaz?

Şikayetin şarta bağlı olmamasının kabulü gerekmektedir. Örneğin “Başka şehre taşınırsa şikayetçi değilim, taşınmazsa şikayetçiyim.” şeklinde bir ifadenin kabulü beklenemez. Ancak bu husus tartışmalıdır. Yargıtay da “Zararımı karşılarsa şikayetçi olmam, karşılamazsa şikayetçiyim.” şeklindeki ifadeyi şikayet şartının gerçekleşmesi olarak kabul etmiştir. Suçun oluştuğunun şüpheye mahal vermeyecek şekilde ortaya konulduğu durumlarda failin açıkça kim olduğunun bilinmesine ve belirtilmesine gerek yoktur. Ayrıca bu durumda suçtan zarar görenin kimlik ve adres bilgilerindeki eksiklik şikayetin varlığını zedelemez. Önemli olan suçun varlığı ve bunun ispatlanmış olmasıdır.

Şikayet Süresi Ne Kadardır?

Şikayete yetkili kişi altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde o suçla ilgili soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Bu süre hak düşürücü süredir. Atı aylık süre, fiilin ve failin bilindiği ya da öğrenildiği günden itibaren işlemeye başlar. Kusuru olmadan bu süreyi geçiren kimse kusursuz olduğunu ispat etmekle birlikte eski hale getirme isteminde bulunabilir.

Şikayet Zamanaşımı Süresi Var Mıdır?

Öngörülen altı aylık süre suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başlamaz, suçun ve failin öğrenilmesi aranır. Buna karşılık kanunda öngörülen dava zamanaşımı süreleri suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başlar. Bu durumda şikayetin süresi hiçbir şekilde zamanaşımı süresini geçemez. Yani şikayetin süresinin üst sınırı suçun dava zamanaşımı süresidir.

Dolandırıcılık Şikayet Şartına Tabi Mi?

Kural olarak dolandırıcılık suçunun soruşturma ve kovuşturmasının yapılabilmesi için şikayet aranmaz. Ancak kanun hükmü gereği bir alacağı tahsil amacıyla bu suç işlenirse suçun takibi ve yargılanması şikayet üzerine yapılabilir. Alacaklı olan kişi, kendi alacağını tahsil edebilmek yani hakkını alabilmek için böyle bir yola başvurmak zorunda olduğunu hissedebilir. Zira insanların alacaklarını almak için büyük uğraşlar ve zaman kayıpları yaşadıkları açık bir olgudur. Dolayısıyla alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılık suçunun takibinin şikayete tabi olması hakkaniyete uygun bir düzenleme olmuştur.

Uyuşturucu İçenleri Şikayet Edersek Ne Olur?

Kullanmak için uyuşturucu ve uyarıcı madde satın almak veya kullanmak suçu şikayete tabi değildir. Dolayısıyla uyuşturucu kullanma suçunda şikayet süresi aranmaz. Suçun tabi olduğu dava zamanaşımı içerisinde her zaman soruşturması ve kovuşturması yapılabilir. Bu kapsamda uyuşturucu içen birini şikayet ederseniz bu durum şikayet kapsamında değil ihbar kapsamındadır. Bu nedenle daha sonra şikayetten vazgeçmek gibi bir seçeneğiniz yoktur. Çünkü bu suçun soruşturması ve kovuşturması resen yapılır.

Şikayet Yargıtay Kararları

“Mağdurun kollukça alınan beyanında arkadaşı olan sanığın olay günü saat 11.00 sıralarında cama gelerek cep telefonunda kontür olmadığını söyleyip bir süreliğine cep telefonunu istemesi üzerine kendisine cep telefonunu verdiğini, telefonu alarak yanından ayrıldığını ve geri getirmediğinin iddia olunması karşısında sanığın eyleminin subutu halinde açıktan gerçekleşmesi halinde TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu buna karşılık bina yada eklentisi niteliğinde bulunan yerde işlenmesi halinde ise TCK’nın 142/1-b maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturacağı ve bu sebepleşikayet yokluğu nedeni ile düşme kararı verilemeyeceği gözetilmeksizin 5271 sayılı CMK nın 147, 191/3 ve 193. maddelere aykırı olarak, sanığın usulünce dinlenip savunması alınmadan şikayet yokluğu nedeniyle yazılı şekilde düşme kararı verilmesi;… Bozmayı gerektirmiş…” (Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/4414 E. 2021/20100 K.)

“Sanıkların üzerlerine atılı 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı Yasa’nın 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunun, takibininşikayete tabi olduğu, 5237 sayılı TCK’nın 73/5. maddesine göre, takibi şikayete bağlı suçlarda sanıklardan biri hakkındaki vazgeçmenin diğer sanıklara da sirayet edeceğinin hüküm altına alındığı, mağdur …’ın 23.10.2020 tarihli oturumda sanık …’tan şikayetçi olmadığını beyan etmesi ve şikayetin bölünmezliği kuralı gereğince, vazgeçmenin diğer sanıklar … ve …’ı da kapsadığının anlaşılması karşısında 5237 sayılı TCK’nın 73/4. ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca sanıklar …, … ve …’dan şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmedikleri sorularak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması hususu da belirlenmiş olup, bu yönden de kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığı’na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na GÖNDERİLMESİNE, 22/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/24184 E. 2021/20208 K.)

İPOTEK NEDİR?

ipotek

İpotek, mevcut ya da ileride doğması muhtemel olan bir alacağı güvence altına almak için taşınmaz üzerinde kurulan rehin hakkıdır. Teminat için taşınmaz üzerinde rehin hakkı tesis edilmesinin kökeni Roma hukukuna dayandırılabilir. Kökeninde alacağın varlığı, malın mülkiyetinin rehin verene ait olması ve tarafların anlaşması şartlarıyla kurulmakta olan rehin hakkı günümüze kadar toplumların yapısına uyarlanarak gelişmiştir. Geçmişte sahibine mülkiyete yakın haklar veren bir şahsi hak iken günümüzde oldukça yaygın bir uygulama alanı bulunan bu taşınmaz rehni türü, alacaklıya, sadece borç ifa edilmezse rehinli malın paraya çevrilmesi yoluyla alacağını karşılama hakkı veren ayni haktır.

İpotek ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

İpotek Ne Demek?

İpotek, bir borcun ödeneceğine teminat olarak, borç ödeninceye kadar alacaklı lehine tapu siciline kayıt konulmasıdır. Ticari ve borç ilişkilerinin bu denli yoğun olduğu ve büyük miktarda para ve mal varlığının konu olduğu hukuki ilişkiler düşünüldüğünde alacaklının, alacağını garanti altına alabilme hakkı oldukça önemlidir. Taşınmaz rehni türlerinden biri olan ipotek, alacaklıya alacağını garanti altına alma imkanını veren hukuki müessesedir.

İpotek Nedir?

Taşınmaz üzerinde kurulan rehin hakları ipotek, irat senedi ve ipotekli borç senedi olmak üzere üç türdedir ve sınırlı sayıdadır. Bu makalemizde ipotekten bahsetmekle yetineceğiz ve taşınmaz rehni derken de ipotek özelinde bilgi vereceğiz. İpotek sayesinde alacaklı, borçlu borcunu ifa etmediği takdirde cebri icra yoluyla taşınmazı sattırarak alacağını satış bedelinin içinden alma hakkına sahip olur. Para ile ölçülebilen her türlü alacak ipotekle güvence altına alınabilir. Yapma veya yapmama borçları da ipoteğin konusunu oluşturabilir. Bu kapsamda alacak, mevcut bir alacak olabileceği gibi ileride gerçekleşmesi muhtemel bir alacak da olabilir. Alacağın türü ya da mevcut veya muhtemel olması fark etmeksizin teminat miktarı Türk lirası olarak gösterilmek zorundadır. Bunun yanında kıymetli evraklardan kaynaklanan borçlar için de taşınmaz rehni kurulabilir. İpotek tesis edilen taşınmazın maliki ile borçlu aynı kişi olmak zorunda değildir. Taşınmaz rehni başka birinin borcu için de kurulabilir.

İpotek Özellikleri Nelerdir?

  • Şahsi bir alacağı teminat altına almaya yarayan ayni bir haktır. Bu kapsamda asıl alacağa bağlı feri bir haktır. Alacakla ipotek arasında tek taraflı bir bağ mevcuttur. Yani ipoteğin varlığı asıl alacağın varlığına bağlıdır. Ancak ipotek hakkı ortadan kaldırılsa bile bu asıl alacağı sona erdirmez. Asıl alacak sona erdiği takdirde ipotek tapu sicilinden kendiliğinden silinmez. Alacaklının terkin isteminde bulunması ya da mahkeme kararı gerekir. Asıl alacak mevcut olmadan kurulan ipotekse yolsuz tescil işlemidir. Ayrıca ipotekle alacak birbirinden bağımsız olarak devredilemez.
  • Asıl borçtan şahsen sorumlu olan kişi kendi taşınmazı üzerinde taşınmaz rehni kurmak zorunda değildir. Alacaklıya karşı şahsen borçlu olan kişi ile malvarlığıyla borçlu olan kişi farklı olabilir. Borçlu borcunu ödemediği takdirde alacaklı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluna başvurur. Yoksa bu yola başvurulmadan borçlunun şahsi sorumluluğuna dayanarak iflas ya da haciz istenemez. Borçlu borcunu ödemediği takdirde borçtan şahsen sorumlu olmadığı halde ipoteğin kurulduğu taşınmaz maliki, borcu alacaklıya ödeyerek taşınmazın satışını engelleyebilir. Bu durumda taşınmaz maliki alacaklıya halef olur. Ancak ipotek ortadan kalkmaz sadece askıda kalır. Asıl borçlunun borcunu ödeyerek alacağa hak kazanan taşınmaz maliki, taşınmazını bir başkasına devrederse bu taşınmaz üzerinde ipotek hakkı devam eder.
  • İpotekli taşınmazın mülkiyeti el değiştirdiğinde yeni malik taşınmazı o hakla birlikte devralmış olur. Taşınmaz devredilmiş olsa bile asıl borçlu kimse onun şahsi sorumluluğu devam eder. Yani ipotekli taşınmazın devriyle taşınmaz ile sorumluluk ve şahsi sorumluluk birbirinden ayrılmış olur.

İpotek Lehtarı Ne Demek?

Hukuki bir terim olarak lehtar, genellikle kambiyo senedi gibi kıymetli evraklarda ya da sigorta poliçelerinde o belge ya da hukuki ilişkiden yararlanan kişiyi belirtir. Tapuda ipoteğin tesis edilmesi durumunda da bu taşınmaz rehninden yararlanan ve alacağı teminat altına alınan kişi, ipotek lehtarıdır.

İpotek Lehtarı Kimdir?

Asıl borç ilişkisinin alacaklısı alacağını almak için kurduğu taşınmaz rehni ilişkisinde de ipotek lehtarıdır. İpotek lehtarı, bu kapsamda rehin hakkını kullanabilen ve alacağını cebri icra yoluyla teminat altına alması mümkün olan alacaklıdır.

İpotek Nasıl Kurulur?

İpoteğin kurulma yolları temelde tescille kurulma ve tescilsiz kurulma olarak iki türlüdür. Tescille kurulma da kendi içinde üçe ayrılır:

  • İpoteğin kurulacağı taşınmaz maliki ile asıl borcun alacaklısı arasında yapılan bir sözleşme ile kurulabilir. Bu sözleşme adi şekilde yapılamaz, resmi şekil şartı aranır. İpoteğin niteliklerini değiştirecek ve ağırlaştıracak her işlem de aynı resmi şekil şartına tabidir. Bu sözleşmeye ilişkin resmi senet tapu memuru tarafından düzenlenir.
  • Tarafların anlaşması aranmadan kanun hükmüne dayalı olarak da tesis edilebilir. Bu durumda da taşınmaz rehni tapuya tescil edilir fakat iki tarafın anlaşması aranmaz. İpotekten yararlanacak olan kişiye tapuda bu hakkın kaydedilmesini isteme hakkı tanınır. Kanunlardaki özel düzenlemelerle üst hakkı sahibine, yapı malikine, paylı mülkiyet paydaşlarına, mirasbırakanın alacaklılarına, kat mülkiyeti maliklerine ve özel olarak düzenlenmiş sair kişilere, bazı alacaklarını güvence altına alabilmeleri için tek taraflı olarak ipotek tesis edebilme hakkı verilmiştir.
  • Taşınmaz üzerinde rehin kurabilme hakkına sahip alacaklı, taşınmaz maliki rıza göstermese ya da taraflar aralarında anlaşamamış olsa bile ipoteğin tesis edilmesini mahkemeden isteyebilir. Aynı şekilde ipoteğin terkin edilmesi de somut olay gerektiriyorsa mahkemeden istenebilir.

İpotek Sözleşmesi Nasıl Kurulur?

Taşınmaz rehni tesis edildiğinde alacağın ipotekle güvence altına alınan kısmı istenebilir. Bu durumda güvenceye alınmak istenen alacak tutarı belliyse, anapara ipoteğinden; güvenceye alınmak istenen tutar belli değilse üst sınır ipoteğinden söz edilir. Taraflar kurmak istedikleri rehin ilişkisi için aralarında anlaşarak bir sözleşme kurarlar. Bu sözleşmenin geçerli olabilmesi için tapu memuru önünde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

İpotek Sözleşmesi Örneği İçeriğinde Neler Vardır?

Taşınmazın bağlı bulunduğu sicil müdürlüğüne yapılan başvuru neticesinde tapu müdürlüğünce düzenlenen sözleşmede genel olarak; alacaklı ve borçlu bilgileri ile alacağın güvenceye alınmak istenen kısmı sözleşmede yer alır. Bununla birlikte taşınmaz bilgilerine yer verilir ve sözleşme imza edilir.

Tapu İpotek Sorgulama Nasıl Yapılır?

Taşınmaz üzerinde kurulan ipoteğin kaydı tapu siciline yapıldığından, tapu müdürlüğüne müracaat edilerek ya da tapu kaydının görüntülenebileceği internet hizmetlerinden tapu ipoteğinin sorgulaması yapılabilir.

İpotek Kaldırma İşlemi Nasıl Yapılır?

İpoteğin sona erme yolları şu şekildedir:

  • Asıl alacağın herhangi bir sebeple sona ermesi
  • Alacaklının alacağından feragat etmesi
  • Taşınmazın yok olması
  • Mahkeme kararı
  • Kamulaştırma
  • Süre belirlendiyse sürenin dolması ve belirlenen bozucu koşulun gerçekleşmesi
  • Son olarak da borcun ifa edilmemesi durumunda ipoteğin para çevrilmesi sonucu sona ermesi.

İpoteği kaldırma işlemi, kural olarak alacaklının tek taraflı olarak terkin talebinde bulunmasıyla mümkündür. Ayrıca taşınmaz malikinin onayı aranmaz. Bunun yanında borcun sona ermesini sağlayan zamanaşımı gibi genel sebeplerle, taşınmazın yok olmasıyla ya da kamulaştırma neticesinde ipotek sona erer. Borç sona erdiği halde alacaklı terkin işlemini yapmaya yanaşmazsa terkin işleminin yapılması her zaman dava yoluyla mahkemeden istenebilir.

İpotek ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

TRAMPA NEDİR?

trampa

Trampa, yeni kanun ifadesiyle mal değişim sözleşmesi; tarafların karşılıklı olarak birbirlerine bir ya da birkaç şeyin teslimi ve mülkiyetini geçirme borcunu üstlendiği sözleşmelerdir. Günümüzde teknolojik unsurların sürekli gelişmesi ekonomik yapıyı da değiştirmektedir. Bu kapsamda malvarlığı edinmek ya da malını elden çıkarmak isteyen kişilerin bunu sadece para ile yapabileceği düşünülemez. Bazı durumlarda para karşılığı bir sözleşme yapmaktansa mal değişim sözleşmesi kurmak çok daha pratik olabilmektedir.

Trampa ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Trampa Ne Demek?

Trampa, kelime anlamı itibariyle mal değişimi, mübadele demektir. Hukuki ve ticari anlamda ise trampa usulüyle alışveriş yapmak; bir eşya karşılığında başka bir eşya vererek yapılan alışveriş, bir hak ya da malın başka bir hak ya da mal ile para olmadan değiş tokuş edilmesi anlamına gelmektedir.

Trampa Nedir?

Bir hak ya da mal edinmeyi sağlayan hukuki işlemler daha pratik olması sebebiyle genelde para karşılığı olarak yapılmaktadır. Ancak bu her somut olayda tercih edilmeyebilir. Trampada bir borç ilişkisi kurularak taraflar bir malla başka bir malı ya da hakları değiştirerek zilyetlik ve mülkiyeti karşılıklı olarak devreder. Bu şekilde karşılıklı borçlanma durumunda trampa yani mal değişim sözleşmesi gündeme gelir.

Trampa Sözleşmesi Nedir?

Trampa sözleşmesinde en az iki malın karşılıklı olarak mülkiyetinin geçirilmesi vaadiyle oluşan bir borçlandırıcı işlem kurulur. Bu kapsamda tam iki tarafa borç yükleyen bir hukuki işlemdir. Sözleşmenin kurulması için karşılıklı irade beyanlarının birbirine uygun olması gerekli ve yeterlidir. Ayrıca malların teslimi gerekmez. Taraflar karşılıklı olarak malların teslimi borcu altına girer. İki çizgi roman koleksiyoncusunun çizgi romanlarını karşılıklı değişmesi ya da iki hisse senedi sahibinin ellerindeki senetleri karşılıklı devretmesi şeklinde olabileceği gibi patent gibi fikri mülkiyete konu olan değerler de mal değişim sözleşmesinin konusunu oluşturabilir. Yani karşılığı para ile ifade edilebilen her şey mal değişim sözleşmesinin de konusu olabilir. Maddi değerleri birbiri ile uyumlu olan iki ayrı mal bulmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu tür durumlarda aradaki maddi değer farkını gidermek için mallardan biri ile birlikte denkleştirme parası adı altında para da verilebilir. Ancak bu durumda da ağırlıklı olan işlem mal değişim sözleşmesidir. Temel borç para olduğu halde parayla birlikte bir malın teslim edildiği durumlarda ise trampadan bahsetmek doğru olmaz.

Takas Ve Trampa Farkı Nedir?

Trampa bir sözleşmedir, karşılıklı irade beyanlarıyla kurulur. Takas ise borcu sona erdiren tek taraflı hukuki işlemdir. Bu kapsamda birbirilerine karşı hem borçlu hem de alacaklı durumda olan kişilerden biri tek taraflı irade beyanıyla borçların ya da alacakların karşılıklı olarak sonlandırılmasını isteyebilir. Taraflar dilerse takas sözleşmesi de kurabilir. Karşılıklı borçlardan hangisi daha az ise borçlar o oranda son bulur.

Trampa Sözleşmesi Örneği İçeriği Nasıldır?

Taraflar karşılıklı olarak hangi mal ya da hakları devredeceğini belirtir. Bu sözleşmenin konusunu oluşturan mal ya da haklardır. Kurulan ilişkinin trampa sözleşmesi olduğu belirtilir. Bunun dışında sözleşme serbestisi gereği yetkili kılınan mahkeme, cezai şartlar, karşılıklı yükümlülükler gibi hususlar sözleşmeye eklenebilir.

Trampa Sözleşmesi Unsurları Nelerdir?

Mal değişim sözleşmesi kurulduktan sonra taraflar borçlandıkları mal ya da hakların devri için tasarruf işlemlerini yapmak ve teslim etmek zorundadır. Değiştirilmesi kararlaştırılan şeylerin kural olarak birbirine eşit değerde olması gerekir. Ancak makul miktarda denkleştirme ücreti kararlaştırılması sözleşmeyi mal değişim sözleşmesi olmaktan çıkarmaz. Maddi değerleri birbirine yakın olan taşınır ve taşınmazlar kendi aralarında değiş tokuş edilebilir. Hatta bu kapsamda bir taşınmaz ile bir taşınırın karşılıklı olarak devredilmesi de mümkündür. Örneğin bir araba ile bir daire trampa sözleşmesinde karşılıklı olarak borçlanılabilir. Malların değerinin birbirine denk olmadığı durumlarda denkleştirme parası belirlenmediyse değeri daha düşük olan malı devralan taraf, denkleştirme parasının tespit edilmesini isteyebilir. Son olarak tarafların mal karşılığı mal değişimi konusunda birbirine uygun iradelerini ortaya koymaları gerekir. Aksi takdirde irade sakatlıkları ya da mağduriyet doğuran hatalı işlemler gündeme gelebilir.

Trampa Sözleşmesi Şekil Şartları Nelerdir?

Mal değişim sözleşmeleri için kanunda şekil şartları öngörülmemiştir. Bu nedenle mal değiş tokuş borcu ilişkisinin kurulabilmesi için resmi ya da yazılı şekil şart değildir. Sözleşme konusu taşınırlar ise sözleşmenin şekli ispat açısından önem taşır ve bu durumda tanık dahil her türlü delille bu sözleşme ispat edilebilir. Mal değişim sözleşmesinde borçlanılan edimlerden birinin sözleşmeye konu edilmesi şekil şartına tabi kılınmışsa bu durumda borçlanılan o mal veya hak için öngörülen şekil şartına uyulması gerekir. Bu kapsamda borçlanılan mallardan biri taşınmaz mal niteliğine sahip ise o malın sözleşmeye konu edilmesi işlemin resmi şekilde yapılmasına bağlıdır. Yani sözleşme tapu sicili memurunun gerçekleştireceği işlemle kurulabilir.

Tapuda Trampa Nedir?

Taşınmaz konulu trampanın hukuki sonuç doğurabilmesi için sözleşmenin remi şekilde tapu sicil müdürlüğünde gerçekleştirilmesi gerekir. Değiş tokuş edilecek malların bedelleri arasında denklik yoksa tapu müdürlüğü denklik parası belirleyemez, maddi değerlerin eşit olmadığı gerekçesiyle sözleşmenin yapılmasına da engel olamaz ancak belirlenen denklik parası için taşınmaz üzerinde kanuni ipotek tesis edebilir. Taşınmaz konulu sözleşmelerde sözleşmenin esaslı unsurları açıkça gösterilmelidir. Ayrıca taraflar cezai şart gibi hususları düzenlemek isterlerse bunları da resmi şekilde yapmaları gerekir. Bu kapsamda noterler trampa sözleşmesi yapmaya yetkili değildir.

Trampa Sözleşmesi Sona Erme Yolları Nelerdir?

Sözleşme ilişkisi, borçların karşılıklı ifa edilmesiyle ya da karşılıklı anlaşarak sonlandırılabilir. İfa sürecinde taraflardan biri borcuna aykırı davranırsa ya da ifa imkansızlığı meydana gelirse genel hükümler uygulanır. Bir tarafın kusuru sebebiyle diğer taraf uğradığı zararların tazminini her zaman dava yolu ile isteyebilir.

Trampa Sözleşmesi Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

Kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden mal değişim sözleşmesinden doğan bütün alacakları talep etme hakkı 10 yıllık süre sonunda zamanaşımına uğrar. Zamanaşımı süresinin dolması borcu ortadan kaldırmaz sadece alacak davası sırasında karşı tarafın zamanaşımı defi ileri sürme hakkı doğar.

Trampa Yargıtay Kararları

“Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının asıl ve birleşen davalarda barter çeklerini nakit olarak tahsil edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Barter sistemi, mal mübadelesi (
trampa) sisteminin güncel ekonomik hayata adapte edilmiş hali olup sistemin esası üye firmalar arasındaki mal ve hizmet alışverişlerinde değişim aracı olarak paranın kullanılmamasına dayanmaktadır. Barter sistemine üye olan herhangi bir firmaya mal veya hizmet satan üye, sattığı mal veya hizmetin bedeli kadar barter sisteminden alacaklı hale gelir. Barter çekinin tahsili, barter sistemi içerisinde satışa sunulan mal veya hizmetlerden alınarak yapılır. Çekin nakit ödenmesi söz konusu değildir. Aksi halde barter sisteminden bahsedilemez.” (6. Hukuk Dairesi 2021/3710 E. 2021/1342 K.)

“Davalı … trampa yolu ile pay edindikten sonra taşınmazda diğer bir kısım payları da satın alarak, sonuçta 298/2935 payın sahibi olmuştur. Gerçekte satış olan işlemin sırf diğer paydaşların önalım haklarını kullanmalarının engellenilmesi için trampa olarak gösterilmesi halinde kanunun dolanılması söz konusu olur ki, bu hususu kanun korumaz. Öyle ise, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde de belirtildiği üzere, davalı … tarafından, taşınmazda trampa yolu ile pay edinimi muvazaalı olup, gerçekte satış işlemi ile pay edindiği ve davacı yan yönünden önalım hakkının var olduğu kabul edilmelidir.” (14. Hukuk Dairesi 2019/3901 E. 2021/4211 K.)

Trampa ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

MUNZAM ZARAR NE DEMEK?

munzam zarar

Munzam zarar, yeni kanun ifadesiyle aşkın zarar, vaktinde ifa edilmemiş bir borcun daha sonradan ödenmesi halinde uygulanacak temerrüt faizinin zararı karşılamaya yetmediği durumlarda gündeme gelir. Bilindiği üzere ülkemizde enflasyon oranlarının yüksek seyretmesi ve döviz kurlarındaki olağanüstü değişimler nedeniyle geç ifa edilmiş olan alacaklar, alacak davası sonrası temerrüt faiziyle birlikte tazmin edilse bile alacaklının zararını karşılamaya yetmeyebilir. Çünkü borç zamanında ifa edilmiş olsaydı elde edilen para daha değerli olacakken borcun geç ifa edilmesi malvarlığının olduğu yerde değer kaybetmesine ve farklı yatırımlarla değerlendirilememesine neden olur. Kanuni faizler işletilse bile yani alacak nicelik olarak artsa bile alacaklının zaman içerisinde malvarlığı değerindeki düşüş aslında alacaklının daha büyük maddi kayıplar yaşamasına sebep olmaktadır. Elimize geçen para miktar olarak artsa bile birim değerinin eskiye oranla çok daha düşük olduğu günümüzün gerçeğidir.

Munzam zarar ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Munzam Zarar Ne Demek?

Munzam, kelime anlamı itibariyle katılmış, eklenmiş anlamına gelmektedir. Kelime anlamına uygun olarak munzam zarar, alacaklının ifa yapılmaması nedeniyle uğramış olduğu asıl zarara eklenen, katılan zarardır. Yeni kanun ile bu kavramın yerine kullanılan aşkın zarar ifadesi, daha sade ve daha belirgin olarak yine bu kurumu ifade etmektedir.

Munzam Zarar Niteliği Nedir?

Borçlunun temerrüde düşmesi yani ifayı geciktirmesi halinde kanun zaten temerrüt faizi işletilmesi yolunu düzenlemiştir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi temerrüt faizi tek başına gerçekte uğranılan zararı veya yoksun kalınmış kazancı karşılamaya yetmemektedir. Dolayısıyla temerrüt faizini aşan zararlardan ötürü, aşan kısım üzerinden munzam zararın tazmini için bir dava hakkı doğar. Bu tazminat talebi temerrüt faizi gibi asıl borca bağlı feri bir alacak değildir. Asıl alacaktan tamamen bağımsız olarak istenebilen yeni bir tazminat talebidir.

Aşkın Zarar Tazmininin Şartları Nelerdir?

Para borçlarında munzam zararın talep edilebilmesi için ön koşul, borçlunun asıl borcu ödemede temerrüde düşmüş olmasıdır. Para borcunun kaynağının ne olduğu önemli değildir. Bu kapsamda borç haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya sözleşmeden kaynaklı olabilir. Ön koşula ek olarak dikkat edilmesi gereken üç husus daha vardır:

  • Temerrüt faizi ile giderilemeyen bir zarar olmalıdır. Bu kapsamda somut olayda uygulanan temerrüt faizinin kanuni faizden farklı öngörülmüş olması durumu değiştirmez. Dava konusu borca uygulanan her türlü gecikme faizini aşan kısım aşkın zarar sayılır.
  • Borçlunun temerrüde düşmesi ile aşkın zararın gerçekleşmesi arasında illiyet bağı olmalıdır. Yani borçlu ifada geciktiği için alacaklı zarara uğramış olmalıdır.
  • Son olarak kanun hükmünde açıkça ifade edildiği gibi borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olmadığını ispatlayamamış olması gerekir. Eğer borçlu ifanın gecikmesinde kusurlu değilse munzam zarardan bahsedilemez. Çünkü munzam zarar kusura dayalı bir tazminat alacağıdır.

Yüksek Enflasyon Munzam Zarar Oluşturur Mu?

Bilindiği üzere enflasyon paranın alım gücünü azaltan bir ekonomik süreçtir. Dolayısıyla alacaklı kişi alacağını geç tahsil ettiğinde elde edeceği para ile borç zamanında yerine getirilmiş olsaydı elde edeceği kazanç arasında olumsuz bir düşüş olabilmektedir. Alacağın faiziyle birlikte miktar olarak daha fazla parayla tahsil edilmesi elde edilen paranın daha değerli olacağı anlamına gelmez. Dolaysısıyla temerrüt faizi ile birlikte tahsil edilen alacak, gerçek zararı karşılamıyorsa bu nedenle aşkın zarar gündeme gelebilir.

Enflasyon Nedeniyle Oluşan Zararlar İçin Dava Açılabilir Mi?

Borcun tahsil zamanına kadar paranın alım gücündeki değişimlere alacaklı katlanmak zorundadır fakat borçlu temerrüde düştüğü andan itibaren paranın değerindeki düşüşlerden artık borçlu sorumlu olacaktır. Bu noktada tartışmalı olan husus enflasyonun tek başına aşkın zarar oluşumunu ispat etmeye yeterli olup olmadığı hususudur. Doktrin ve Yargıtay kısa süre önceye kadar enflasyon nedeniyle uğranılan zararın somut olarak da alacaklıyı zarara uğrattığının ispat edilmesi gerektiği görüşündeydi. Yani alacaklı, enflasyon sebebiyle munzam zarara uğradığını, alacağını vaktinde almış olsaydı malvarlığını arttırıcı girişimlerde bulunacağını somutlaştırmak ve ispat etmek zorundaydı. Ancak kısa süre önce Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru neticesinde verdiği bir karara dayanarak bu içtihadını terk etmiştir. Mevcut durumda herkesçe bilinen yüksek enflasyon oranlarının varlığı tek başına yeterli kabul edilmekte ve alacaklının ayrıca aşkın zarara neyin sebebiyet verdiğini ispatlaması aranmamaktadır. Ülkemiz şartları düşünüldüğünde uygun olan çözüm de bu şekildedir.

Kur Değişikliği Munzam Zarar Oluşturur Mu?

Yabancı para borçlarında kur değişikliği, alacağın Türk Lirası olarak miktarını değiştireceğinden aşkın zarar gündeme gelebilir. Ancak bu durum oldukça istisnai hallerde söz konusu olabilir. Çünkü yabancı para Türk Lirası karşısında değer kazandığı takdirde alacaklının yabancı para üzerinden alacağı para da değer kazanmış olacağı için aşkın zarar tazminatı istenemez. Buna rağmen kur değişikliği nedeniyle temerrüt faizi ile karşılanamayan bir zarar olduğu ispatlanabilirse aşkın zarar gündeme gelebilir.

Munzam Zarar Davası İçin Öne Sürülebilecek Diğer Hususlar Nelerdir?

  • Alacaklının alacağını zamanında tahsil etmiş olsaydı gelir getirici bir yatırım yapacağını ispat etmesi şartıyla, yoksun kalınan kazanç aşkın zarar kapsamına sokulabilir.
  • Temerrüt yüzünden alacaklının kendi alacaklısı ile arasındaki hukuki ilişkinin olumsuz etkilenmesi nedeniyle aşkın zarar oluşabilir.
  • Temerrüde düşen alacağın elde edilmesi için bulunulan girişimler neticesinde alacaklının yaptığı masraflar aşkın zarar kapsamındadır.
  • Borçlu tarafından ödenmeyen paranın başka kaynaklardan elde edilmesi nedeniyle yapılan masraflar da aşkın zarar olarak değerlendirilir.

Aşkın Zarar Davası Esasları Nelerdir?

Öncelikle alacaklının dava açarken munzam zarar talebinde bulunması gerekir. Asıl davaya bakan hakim, davada munzam zarar oluştuğunu fark etse bile bu yönde hüküm kuramaz. Ayrıca yukarıda değinildiği üzere bu alacak asıl borçtan bağımsız olarak varlık kazanan bir alacaktır. Dolayısıyla asıl alacak için yapılan icra takibi veya açılan bir dava söz konusu olsa bile munzam zararın tazmini talebi, ayrıca ya da asıl davayla birlikte istenebilir.

Munzam Zarar Görevli Mahkeme Neresidir?

Kanunda özel bir düzenleme öngörülmediğinden munzam zarar davaları için görevli mahkeme, genel görev kurallarına göre belirlenir.

Munzam Zarar Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Yine kanunda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden 10 yıllık genel zamanaşımı süresi munzam zararların talebi için de uygulama alanı bulur. Tartışmalı olmakla birlikte zamanaşımı süresinin borçlunun temerrüde düştüğü andan başlatılması kanun hükmüne daha uygun olacaktır.

Munzam Zarar Yargıtay Kararı

“Dairemizce uzun yıllar munzam zararın varlığını davacı alacaklının somut delillerle kanıtlamak zorunda olduğu kabul edilip uygulanmış olmakla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucunda vermiş olduğu, 21.12.2017 gün ve 2014/2267 sayılı başvuru nolu kararına konu uyuşmazlıkta, başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu tesbite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine değerlendirilip mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması karşısında, hak ihlâline neden olmamak düşüncesiyle munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği uygulamasından vazgeçilmiş, gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı gözönünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2020/967 E. 2021/859 K.)

Munzam zarar ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.