GEÇİT HAKKI NEDİR?

geçit hakkı

 

Geçit hakkı, genel yola bağlantısı bulunmayan ya da mevcut bağlantısı yetersiz olan bir taşınmaz malikinin yola bağlantı kurabilmesi için diğer bir taşınmaz üzerinde kurulan ayni haktır. Geçit ihtiyacının hukuki zeminde ortaya çıkışı Roma Hukukuna kadar dayandırılabilir. Roma Devleti her ne kadar yol odaklı ve düzenli bir yapılaşma oluşturmaya çalışsa da artan nüfus ve karmaşık hale gelen toplum yapısı yola tarafı olmayan yapıların oluşmasına neden olmuştur. Bu durum komşuluk hukuku kapsamında tarafların anlaşmasıyla ortadan kaldırılabildiği gibi hakim kararıyla kamu düzenini korumak amacıyla zorunlu olarak da tesis edilegelmiştir. İsviçre Hukuku ve dolayısıyla Türk Hukuku da bu ihtiyacın varlığına istinaden geçit hakkını düzenlemiştir.

Geçit hakkı ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Geçit Hakkı Nedir?

Malikin mülkiyet hakkından doğan haklarının kullanımını sınırlandıran ve hak sahibine bu sınırlandırmadan yararlanma hakkı veren haklara sınırı ayni haklar denir. Geçit hakkı da yükümlü taşınmaz sahibinin mülkiyetini dilediği gibi kullanma hakkını sınırlandıran, yararlanan taşınmaz malikine de bu sınırlandırmadan yararlanma hakkı veren bir sınırlı ayni haktır. Sınırlı ayni hakların diğer bir alt başlığı olan intifa hakkı kadar geniş bir yararlanma sunmayan geçit hakkı, bir irtifak hakkıdır. Taşınmaz irtifaklarından biri olan geçit irtifakı, hak sahibine taşınmaz üzerinde sınırlı bir yararlanma hakkı; taşınmaz malikine ise bu yararlanmaya katlanma yükümlülüğü getirir.

Geçit Hakkı Kurulma Yolları Nelerdir?

Geçit hakkı normal olarak rızai şekilde sözleşme ile her zaman kurulabilir. Ancak zorunlu geçit hakkı,  taraf iradelerine dayalı olarak tapu sicilinde yapacakları sözleşme ile kurulabilir. kanun hükmü gereği İhtiyaç halinde geçit hakkına ihtiyaç duyan taraf lehine doğrudan bir geçit irtifakı kurulmaz. Bu haktan yararlanmak isteyen ihtiyaç sahibine geçit hakkı verilmesini talep etme hakkı tanınır. Dolayısıyla ihtiyaç sahibi, geçit irtifakının kurulması istenen taşınmaz malikiyle anlaşarak bu hakkın tesisini sağlayabilir. Eğer yükümlü taşınmaz maliki geçit hakkının mevcut olmadığını düşünür ve anlaşmaya yanaşmazsa bu hakkın tesisi mahkeme kararıyla sağlanabilir. Bu hak yenilik doğuran haklardan biridir. Yani geçide ihtiyacı olan taşınmaz malikinin geçit irtifakı kurulması talebiyle birlikte geçit olarak kullanılacak taşınmaz maliki borç altına girer.

Geçit Hakkı Sözleşme Yoluyla Nasıl Kurulur?

İlgili sözleşme, tapuda malik gözüken yükümlü taşınmaz maliki ile yararlanan taşınmaz maliki arasında kurulur. Rızai geçit hakkının kurulması için taraflar arasında yapılan sözleşme tasarruf işlemi değil, borçlandırıcı işlem niteliğindedir. Yani yükümlü taşınmaz sahibi hakkın tapuda tescil edilmesi için talepte bulunma; yararlanan taşınmaz maliki ise geçit karşılığında uygun bir bedel ödeme borcu altına girer. Bu hakkın ayni hak olarak doğabilmesi için ise tapu siciline tescil edilmesi gerekmektedir. Hakka konu olan taşınmaz malikinin yazılı istemi üzerine hak tapuda tescil edilir. Geçit hakkı, hem yükümlü taşınmazın hem de yararlanan taşınmazın tapu kaydına işlenir.

Yol Geçit Hakkı Bedeli Nasıl Hesaplanır?

Eğer taraflar aralarında anlaşabilirlerse sözleşmede belirledikleri bedel esas alınır. Ancak yükümlü ve yararlanan taşınmaz malikleri bedel konusunda anlaşamaz ya da geçit hakkının tesisi için uyuşma sağlayamazlarsa bu bedel, mahkemenin tayin edeceği bilirkişi tarafından hesap edilir ve mahkeme takdir ederse bu bedel hak karşılığı alınacak olan bedel olarak esas alınır.

Geçit Hakkının Tapuya Tescili Yapılmazsa Ne Olur?

Geçilmesi için kullanılmak zorunda olan taşınmaz maliki sözleşme yapıldığı halde hakkın tapuda tescil edilmesi için gerekli işlemleri yapmayabilir. Bu durumda ihtiyaç sahibi taşınmaz maliki hakkın mahkeme yoluyla kurulmasını isteyebilir.

Geçit Hakkı Davası Süreci Nasıl İşler?

Taraflar taşınmazın geçit olarak kullanılması ihtiyacının varlığı konusunda ya da yararlanma karşılığında ödenmesi gereken bedel gibi hususlarda anlaşamayabilirler. Bunun dışında yükümlü taşınmaz maliki hakkın tapuda tescil edilmesinden kaçınabilir. Bu tür durumlarda ihtiyaç sahibi taşınmaz maliki, uyuşmazlığın giderilmesini ve geçit hakkının kurulmasını açacağı bir dava ile mahkemeden isteyebilir. Dava konusu taşınmaz maliki, geçerli bir sözleşme kurulduğu halde hakkın tapuya tescil işlemlerini yapmaktan kaçınırsa mahkeme sözleşmenin geçerliliğini inceler. Yükümlü taşınmaz malikinin sözleşme kurmaya hiç yanaşmadığı durumlarda ise mahkeme, taşınmazlar arasında geçit hakkının doğumuna neden olan bir durum olup olmadığını inceler.

Geçit Hakkı Dava Dilekçesi İçeriği Nasıldır?

Dilekçe, geçit irtifakının kurulması istenen taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesi’ne hitaben yazılır. Tarafların kimlik bilgilerine yer verilmesinin ardından, yararlanacak olan taşınmazın yola bağlantısının olmaması ve yola çıkılabilmesi için dava konusu taşınmaz üzerinden geçilmesinin zorunlu olduğu gibi hususlar açıklanır. Son olarak ise geçit hakkı kurulması talebi belirtilir ve dilekçe imza edilir.

Zorunlu Geçit Hakkı Zamanaşımıyla Kazanılabilir Mi?

Zorunlu geçit hakkının kurulabilmesi için yükümlü taşınmazın tapuya kayıtlı bir taşınmaz olması gerekir. Ancak ayni haklar için öngörülen kazandırıcı zamanaşımı hükümleri geçit irtifakının hukuki niteliğine uygun düşmemektedir. Geçit irtifakı hak sahibinin kendi adına tescil edilmiş taşınmazı üzerinde kurulmadığından kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

Zorunlu Geçit Hakkı Sona Erme Sebepleri Nelerdir?

Geçit hakkının birden çok sona erme sebebi vardır:

  • Yararlanan taşınmaz maliki karşı tarafın onayına gerek duymadan tek taraflı irade beyanıyla irtifak hakkının tapu sicilinden terkinini isteyebilir.
  • Yüklü ya da yararlanan taşınmazın yok olması durumunda mülkiyet hakkı da ortadan kalkacağı için buna bağlı irtifaklar da son bulur. Ancak sel baskını, toprak kayması ve benzeri olaylardan sonra taşınmazın bir kısmı kullanılabilir haldeyse bu kullanılabilir kısım üzerinden geçit hakkı devam eder.
  • Yüklü ve yararlanan taşınmazın mülkiyeti tek bir kişide birleşirse malik, bu hakkın terkinini isteyebilir.
  • Yüklü ya da yararlanan taşınmazın herhangi biri idare tarafından bedeli ödenmek suretiyle kamulaştırılırsa, mülkiyet hakkı ortadan kalkacağı için geçit hakkı da sona erer.
Geçit Hakkı Yargıtay Kararları

“Bu tür davalar ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi nedeniyle zorunlu olarak açılmaktadır. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine “Mutlak geçit ihtiyacı” veya “Geçit yoksunluğu”, ikincisine de “Nispi geçit ihtiyacı” ya da “Geçit yetersizliği” denilmektedir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak belirlenmelidir. Bu bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin belirlenmesinden sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılması da gerekebilir.”
(Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/828 E. 2021/2757 K.)

“Türk Medeni Kanununun 747/2. maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit ihtiyacının nedeni, taşınmazın niteliği ile bu ihtiyacın nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.” (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2021/2911 E. 2021/2555 K.)

Geçit hakkı ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

KAMBİYO SENEDİ NEDİR?

kambiyo senedi

 

Kambiyo senedi, Türk hukukunda kıymetli evrakların bir alt türüdür ve ülkemizde başta ticari hayat olmak üzere birçok ekonomik alanın vazgeçilmez araçlarındandır. Bu senetler sebepten soyuttur, yani kural olarak düzenlenmesine sebep olan temel hukuki ilişkinin geçerliliğine bağlı değildir. Bu kapsamda kambiyo senetleri kayıtsız ve şartsız borç ödenmesini kabul niteliği taşır. Kayıtsız ve şartsız olması bu senetler için zorunlu bir unsurdur. Ancak en çok elden ele geçme, dolaşma gücüne sahip senetler oldukları için sıkı şartlara tabi tutulmuşlardır.

Kambiyo senedi ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Kambiyo Senedi Nedir?

Kambiyo senetleri alacak senedi vasfındadır ve para alacağını temsil eder. Senedin düzenlenmesiyle birlikte senede bağlı temel ilişki kurulur. Bu senedin düzenlenmesine sebep olan borç ilişkisinin geçerliliğinden bağımsız olarak senede dayalı ilişki geçerliliğini korur. Ayrıca senede bakarak düzenlenmesine sebep olan esas borç ilişkisinin tespiti mümkün değildir. Yani senet metnine bakarak alacağın senetten başka bir dayanağının olduğu anlaşılamaz, borçlu da ancak senette düzenlenen miktarla borçtan sorumlu olur.

Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu Var Mıdır?

Mevzuatımızda kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi özel olarak düzelenmiş, şartları ve usulü belirtilmiştir. Dolayısıyla senedin düzenlenmesine kaynak olan alt ilişki için genel haciz yoluna gidilebileceği gibi ayrıca bu senetlere özgü icra takibine de başvurulabilir. Aşağıda kambiyo senetleriyle ilgili genel bilgiler verildikten sonra bu takip yolu incelenecektir.

Kambiyo Senetlerinin Ortak Özellikleri Nelerdir?

Kıymetli evrak olmaları sebebiyle tedavül gücü ve maddi değeri olan belgelerdir. Ayrıca bu senetlerin en önemli özelliği de belirli bir paranın ödenmesi şeklinde kurulmalarıdır. Örneğin bir malın teslimi için kambiyo senedi düzenlenemez. Yukarıda değinildiği üzere kambiyo senetlerinin düzenlenmesi sebepten soyut hukuki işlemlerdir. Sebepten soyut işlemler olması kambiyo senetlerinin düzenlenmesinde hukuki bir sebebin var olmadığını göstermez. Sadece temel hukuki ilişki senede bakılarak tespit edilemez. Dolayısıyla temel borç ilişkisinde ortaya çıkan geçersizlik durumları, senedin geçerliliğini sakatlamaz. Kambiyo senetleri kanunen emre yazılı senetlerdir. Bu nedenle devredilmeleri ciro ve teslim yoluyla olur. Bunun aksi düzenlenmek isteniyorsa senette açıkça olumsuz emre kaydının yazılması gerekir. Bu durumda senet artık nama yazılı hale gelir ve ancak alacağın temliki hükümlerine göre devredilebilir. Bu senetlerin tedavül kabiliyetleri olduğunu belirtmiştik. Bu nedenle senet borçlusunun vade tarihi geldiğinde senedi elinde bulunduran kişinin kim olduğunu bilmesi her zaman mümkün değildir. Dolayısıyla vade tarihi geldiğinde kambiyo senedini elinde bulunduranın senet borçlusuna gitmesi gerekir.

Kambiyo Senetleri Özellikleri Nerede Düzenlenmiştir?

Ticaret Kanunu’nda kıymetli evrak başlığı altında, kambiyo senetleri kapsamında üç tür olarak düzenlenmiştir.

Kambiyo Senedi Kaç Türdür?

Türk hukukunda üç tür kambiyo senedi vardır. Bunlar:

  • Senedi düzenleyen kişinin muhatabından olan alacağını, alacaklı lehtar sıfatındaki kişiye olan borcu veya yükümlülüğü sebebiyle, muhatabın lehtara ödemesini sağlayan poliçe,
  • Bir muhatabın olmadığı, doğrudan bir borç ikrarı niteliğine sahip; onun dışında poliçeye benzer şekilde imza edenin borçtan sorumlu tutulduğu ve kanunen özel bir düzenleme olmadıkça poliçe hükümlerine tabi bono,
  • Hamiline yazılı olarak düzenlenebilen, muhatabın banka olduğu, muhatap bankanın ciro edemediği ve ödeme aracı olarak kullanılan çektir.

Kambiyo Senedi Zamanaşımı Süresine Tabi Midir?

Ticaret Kanunu’nda vadesi gelen senede bağlı olarak alacaklı tarafından ileri sürülebilecek talepler için zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.

Kambiyo Senetlerinde Zamanaşımı Süreleri Kaç Yıldır?

Vadesi geldiği halde ödenmeyen bir bono, sosyal hayatımızdaki yaygın adıyla “senet” ve diğer kambiyo senetleri söz konusu ise hamil, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatabilir. Hamilin düzenleyene karşı ileri sürebileceği talepler 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Çek söz konusu olduğunda ise hamilin ileri sürebileceği talepler ibraz süresinin bitiminden itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Burada dikkat edilmesi gereken husus ibraz süreleridir. Çekler, düzenlendiği yerde ödenecekse düzenlendiği tarihten itibaren on gün; başka bir yerde ödenecekse bir ay; ödeme yeri ile düzenlenme yeri ayrı kıtalardaysa üç ay içinde ibraz edilmelidir.

Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yolu İle Takibin Şartları Nelerdir?

Söz konusu haciz yoluna başvurulabilmesinin ilk şartı alacağın bir kambiyo senedine dayandırılmasıdır. Yani poliçe, bono ve çek dışında herhangi bir kıymetli evraka dayalı olarak bu takip başlatılamaz. Bu takip yoluna sadece senedin yetkili hamili başvurabilir ve borçlunun da kambiyo senedi uyarınca sorumlu kişilerden olması gerekir. Ayrıca senedin vadesinin gelmiş olması gerekmektedir.

Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yoluyla Takip Talebi Nasıl Yapılır?

Rehinle teminat altına alınmış bir alacak olsa bile senede dayalı takip başlatılabilir. Bunun için alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yoluna başvurmak istediğini açıkça belirtmesi gerekir. Aynı zamanda alacaklı takip talebini dayandırdığı senedin aslını ve borçlu adedi kadar tasdikli örneğini talebine eklemek zorundadır.

Kambiyo Senedi İcra Takibi İtiraza Konu Olabilir Mi?

Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 5 gün içinde itirazını ileri sürebilir. Usulsüz bir tebligat söz konusuysa, öğrenme tarihinden itibaren 5 günlük süre işlemeye başlar. İtiraz icra dairesinin yetkisine, kambiyo senedine ve buna bağlı olarak senetteki imzaya ya da borcun ödendiğine veya ertelendiğine dair yapılabilir. İtirazlar yazılı yapılmalıdır.

Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu İtiraz Nereye Yapılır?

Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte itiraz icra mahkemesine yapılmalıdır, icra dairesine yapılan itirazlar geçersizdir. İcra müdürünün itiraz talebini mahkemeye gönderme yetkisi ve yükümlülüğü yoktur. Yetkili icra mahkemesi ise takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu yer mahkemesidir.

Kambiyo Senetlerine İtiraz Konusu Nedir?

Kambiyo senedine itiraz eden borçlu senette bulunan imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürmektedir. Bunun dışında imzaya itiraz edilmemekle birlikte senet üzerindeki kayıtların haksız bir şekilde değiştirildiği öne sürülüyorsa bu tahrifat itirazı sayılır. Tahrifat itirazı imzaya itiraz niteliğinde değildir.

Kambiyo Senedine İtiraz İncelemesi Nasıl Yapılır?

İmzaya itiraz edilmesi durumunda bilirkişi incelemesi yapılır ve imzanın borçluya ait olup olmadığı tespit edilir. İmzaya itiraz nedeniyle takip geçici olarak durdurulmuşsa ve borçlunun itirazı reddedilirse borçlu inkar tazminatı ve para cezasına mahkum edilir. Alacaklının kötü niyeti ve ağır kusuru söz konusuysa ve borçlunun itirazı kabul edilirse bu defa alacaklı inkar tazminatı ve para cezasına mahkum edilir. Bunun üzerine alacaklı genel mahkemelerde dava açarsa sadece para cezasının tahsili dava sonuna kadar ertelenir. Emre veya hamile yazılı kambiyo senetleri resmi belge hükmünde sayılmıştır ve bu belgeler üzerinde işlenen sahtecilik fiilleri resmi belgede sahtecilik suçu kapsamındadır.

Kambiyo Senedine İtiraz Süresi Ne Kadardır?

Yukarıda belirtildiği üzere imzanın kendisine ait olmadığını öne süren borçlu bunu dilekçe ile icra mahkemesine 5 gün içinde bildirmelidir, aksi takdirde senetteki imza kedisine ait sayılır.

Kambiyo Senedine İtiraz Dilekçesi Verildiğinde Takip Durur Mu?

İster imzaya ister borca itiraz olsun, satış dışındaki icra işlemleri kendiliğinden durmaz. Mahkeme telafisi güç zararlar oluşabileceğine ve itiraz edenin haklı nedenleri olduğuna kanaat getirirse icra işlemlerinin geçici olarak durdurulmasına ihtiyati tedbir kapsamında karar verebilir.

Kambiyo Senetlerinde Borca İtiraz Davası Hangi Sebeplerle Açılır?

Senede bağlı borç, borçlu tarafından ödenmişse ya da alacaklı borçlunun borcunu ertelemişse borca itiraz edilebilir. Borcun zamanaşımına uğramış olması da itiraz sebeplerinden biridir. Borçlu bu iddialarını borcun ödendiğine ya da ertelediğine dair alacaklı tarafından imzası ikrar edilmiş adi bir senetle ya da resmi belgeyle ispatlanabilir.

Kambiyo Senedi Menfi Tespit Davası Açılabilir Mi?

İtiraz sürelerini kaçırmış olan borçlu, aslında borçlu olmadığının tespiti için genel mahkemelerde menfi tespit davası açabilir. Ancak bu davanın açılması icra takibini kendiliğinden durdurmaz. Mahkemeden icra takibinin durdurulması istenebilir.

Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu Şikayet Yoluna Başvurulabilir Mi?

Eğer takibe dayanak belge kambiyo senedi niteliğine haiz bir belge değilse ya da aleyhine takip yapılan kişi borçlu sıfatına sahip değilse yine 5 gün içinde icra mahkemesine şikayet başvurusunda bulunulabilir.

Kambiyo senedi ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

İHTİYATİ TEDBİR NEDİR?

ihtiyati tedbir

 

İhtiyati tedbir, dava süreci başlamadan önce veya yargılama sırasında, uyuşmazlık konusu üzerinde sonradan telafi edilmesi zor ya da imkansız olan zararların ortaya çıkmasını önlemek için başvurulan geçici hukuki koruma tedbiridir. Bu kapsamda kalıcı ve kesin mahkeme kararlarının alınması uzun sürebileceği ve bu süreçte uyuşmazlık konusu şey üzerinde davanın anlamını yitirebilecek değişimler gerçekleşebileceği için uygulamada oldukça yaygın ve önemli bir kurumdur.

İhtiyati tedbir ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

İhtiyati Tedbir Ne Demek?

İhtiyat, kelime anlamı itibariyle herhangi bir durum gerçekleşmeden önce önlem almak anlamına gelir. Dolayısıyla ihtiyati tedbir de hukuken dava sürecinde bir hak kaybının oluşmasını ve uyuşmazlık üzerinde istenmeyen değişimlerin gerçekleşmesini önlemek için alınan tedbirlerdir.

İhtiyati Tedbir Nedir?

Tedbir kararıyla birlikte talep eden taraf, yargılama sürecinde ya da daha öncesinde dava konusu şeyin değişikliğe uğramasını veya kasten değiştirilmesini engeller. Tedbir talebinin kabul edilmesi halinde tedbir kararı, yargılama öncesinde talep edilmişse kabul tarihinden; öncesinde talep edilmemişse dava tarihinden itibaren dava konusu hükmün kesinleşmesine kadar geçerli olur. Görüldüğü üzere ihtiyati tedbir, geçici niteliktedir ve yalnızca hukuki süreç devam ederken yargılama sonuçlanana kadar haklı olan tarafın hak kaybına uğraması riskini ortadan kaldırmaya yönelik düzenlenen korumadır.

Geçici Hukuki Koruma Sağlayan Diğer Tedbirlerden Farkı Nedir?

Diğer bir geçici koruma tedbiri olan ihtiyati haciz ile arasında herhangi bir öncelik veya alternatiflik ilişkisi yoktur. İhtiyati haciz sadece para alacaklarına ilişkin alacak ve talepler için mümkünken; ihtiyati tedbir kural olarak para dışındaki alacaklar, talepler ve malvarlıkları için söz konusudur. Yine diğer bir koruma tedbiri olan delil tespitinde ise dava konusunun değil, ispat vasıtalarının koruma altına alınması söz konusudur.

İhtiyati Tedbir Kararının Özellikleri Nelerdir?

Tedbir talebi dava açılmadan önce veya dava devam ederken istenebilir. Dava devam ederken tedbirle ilgili her türlü kararı ise yargılamayı yapan mahkeme verir. Tedbir talebinde bulunan tarafın talebinin haklılığını yani tedbir konulmazsa telafisi güç veya imkansız hak kayıplarının oluşacağını ispat etmesi gerekir. Burada aranan ispat türü yaklaşık ispattır. Zararın oluşmasının kesin olması gerekmez, tedbir alınmazsa bir zararın ortaya çıkacak olma ihtimali yeterlidir. Geçici nitelikte olması sebebiyle karşı taraf dinlenmeden de tedbir kararı verilebilir ancak karşı tarafın sonrasında itiraz hakkı saklıdır. Ayrıca tedbir kararı kural olarak teminat karşılığı verilir. İstisnai hallerde teminatsız olarak verilmesi de mümkündür.

İhtiyati Tedbir HMK Düzenlemesi Nasıldır?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince hakim tarafından, hak veya malların muhafaza altına alınması ya da yediemine tevdii, bir şeyin yapılması ya da yapılmaması kararı verilebilir. Ancak bu tedbirler sınırlı sayıda değildir. Yani gerekirse hakim, telafisi güç durumu engelleyecek veya zararı ortadan kaldıracak her türlü tedbire hükmedebilir.

HMK İhtiyati Tedbir Türleri Nelerdir?

Kanunda açıkça ifade edilmemekle birlikte öğretide temelde üç tür ihtiyati tedbir bulunmaktadır. Bunlar:

  • Talep edilen durumun mevcudiyetini korumak ve yargılama sonunda verilen kararın icrasını mümkün hale getirmek için teminat amacıyla yapılan tedbirler,
  • Dava konusunu koruma altına almak ya da mahkeme kararının icrasını gerçekleştirmek amacı gütmeyen, ancak tarafların menfaatlerine uygun düşecek şekilde ana uyuşmazlık konusunun düzenlenmesini sağlayan düzenleme amaçlı tedbirler,
  • Taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın, geçici olmak ve talepte bulunan tarafın tam olarak tatmin edilmemesi hususu gözetilmek şartıyla eda amaçlı tedbirlerdir.

İhtiyati Tedbir Talebi Nereye Ve Nasıl Yapılır?

Özel kanunlarda aksi bir hüküm öngörülmediği sürece talep olmaksızın tedbir kararı verilmesi mümkün değildir. Dava öncesinde istem sahibi, dava sırasında ise davacı, taraf ve dava ehliyetleri var olmak şartıyla tedbir talebinde bulunabilirler. Dava ehliyetleri bulunmayanlar yasal temsilcileri aracılığıyla bu haklarını kullanabilirler. Bunun yanında ilgili kişinin davayı takip yetkisinin de varlığı gerekir. İhtiyati tedbirin talep edilmesiyle birlikte dava açılmış olmaz. Dava öncesinde talep söz konusuysa talep dilekçesi asıl davaya bakmaya yetkili ve görevli mahkemeye sunulur ve değişik iş adıyla işleme alınır. Dava sırasında tedbir talebinin sunulacağı mahkeme ise asıl davayı görmekte olan mahkemedir. Talepler bir talep dilekçesi ile veya dava dilekçesi ile mahkemeye sunulur. Dava açıldıktan sonra tarafların, hukuki yarar şartıyla tedbir talebinde bulunması mümkündür. Kural olarak hakimin somut olayın özelliklerine göre belirleyeceği teminat, talep edenden istenir. Bu sayede haksız bir tedbir talep edilmişse karşı tarafın uğrayacağı zararların tazmini bir nevi garantilenmiş olur.

İhtiyati Tedbir Talebi Dilekçesi Nasıl Hazırlanır?

Tek başına tedbir isteminde bulunulacaksa verilen talep dilekçesi görevli ve yetkili mahkemeye hitaben yazılır ve istemde bulunan ile karşı tarafın kimlik bilgileri eklenir. Sonrasında tedbir istenen konu belirtilir, istenen tedbirin türü yazılır ve telafisi zor zararların önüne geçilmesi gibi gerekçeler açıklanır. Daha sonra tedbir talebini haklı ve gerekli kılan hukuki deliller gösterilir. Son olarak tedbir talebi belirtilir ve dilekçe istemde bulunan tarafından imza edilir. Dava dilekçesinde de aynı zamanda tedbir isteminde bulunulabilir. Uygulamada genellikle ihtiyati tedbir içerikli dava dilekçelerinde sayfanın sağ üstüne dava dilekçesinin tedbir istemli olduğu yazılır.

İhtiyati Tedbir Talebi Reddedilirse Ne Olur?

Mahkeme tedbir alınmasına gerek olmadığı ya da tedbir talebinin haksız olduğu kanaatine varabilir. Bu tür durumlarda tedbir talebi reddedilir. Bu ret kararı neticesinde doğrudan kanun yoluna başvurulabilir. Ayrıca talebi reddedilen taraf, dava sırasında yeni koşullar doğmuşsa yeniden tedbir talebinde bulunabilir.

İhtiyati Tedbir Talebi Kabul Edilirse Ne Olur?

Talebi kabul edilen taraf bir hafta içinde bu kararın uygulanmasını ilgililerden istemek zorundadır. Eğer talepte bulunan kişi bu süre içerisinde kararın uygulanmasını istemezse sonradan dava açmış olsa dahi tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkar. Dava açılmadan önce bu kararın alınması halinde ilgili, iki hafta içinde esasa ilişkin davasını açmak ve açtığı davayla ilgili evrakı tedbiri uygulayan memura ibraz etmek zorundadır. Aksi halde yine tedbir kararı kendiliğinden kalkar.

İhtiyati Tedbir Kararına İtiraz Mümkün Müdür?

Karşı taraf dinlenilmeden tedbir kararı verilmiş ise, karşı taraf ya da üçüncü kişiler tedbir kararına itiraz edebilir. Ancak bu itiraz aksine karar verilmedikçe kararın icrasını durdurmaz. Karşı taraf dinlenildiği halde tedbir kararı verilmişse bu karara karşı itiraz yoluna gidilemez ancak kanunun yeni düzenlemesi gereği istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Karşı taraf tedbirin uygulanmasında hazır bulunuyorsa uygulanma tarihinden; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulandığına ilişkin tutanağın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir hafta içinde mahkemenin yetkisine, teminata veya tedbir şartlarına itirazda bulunabilir. Bu sayılanlar dışında bir sebeple veya süresi dışında itiraz edilmişse mahkeme tarafından dikkate alınmaz.

İhtiyati Tedbir Kararına İtiraz Dilekçesi Nasıl Yazılır?

Tedbir kararını veren mahkemeye hitaben yazılır ve itiraz eden ile istemde bulunanın kimlik bilgileri eklenir. Sonrasında tedbirin kaldırılması istemi ve itirazın haklı gerekçeleri açıklanır. Son olarak hukuki dayanaklar gösterilir ve talep istenir ardından itiraz eden tarafından imza edilir.

Teminatsız İhtiyati Tedbir Yargıtay Kararı Var Mıdır?

Tedbir talebi resmi bir belgeye veya kesin bir delile dayanmaktaysa talep eden, teminat göstermeksizin tedbir kararı verilmesini isteyebilir. Zira bu tür durumlarda istemde bulunanın haksız çıkma ve dolayısıyla karşı tarafın haksız zarara uğrama ihtimali oldukça zayıftır. Bu nedenle karşı tarafın zarar tazmininin garanti altına alınması gerekmez. Konuyla ilgili Yargıtay Kararı da şu şekildedir:

“Davacı ihtiyati tedbir isteminin teminatsız olarak kabulüne karar verilmesini talep ettiğinden teminat konusundaki yasal düzenlemelerinde açıklanması gerekmiştir. Hangi hallerde teminat gösterilmesi gerektiği çeşitli kanun hükümlerinde düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 392/1 maddesinde ihtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Talep, 
resmi belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor veya durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir.” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/6173 E. 2013/6983 K.)

İhtiyati tedbir ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

EVLİLİK SÖZLEŞMESİ NEDİR?

evlilik sözleşmesi

 

Evlilik sözleşmesi, aile içi işleyişi ve eşlerin birbirlerine karşı konumunu belirleyen, eşlerin iradelerine dayalı kurulan sözleşmedir. Evlilik sözleşmelerinin asıl önemi boşanma sonrası mal paylaşımının belirlenmesi noktasındadır. Tarihte evlenen kadının fiil ve hak ehliyetinin dahil olduğu aile babasına geçtiği Roma Hukuku’nda da kadınların fiil ve hak ehliyetlerine sahip olduğu Osmanlı Hukuku’nda da evlenen ve boşanan eşlerin malları nasıl paylaşacağı ya da bu süreçte ne gibi haklara sahip olacakları hukuken çözülmesi gereken meseleler haline gelmiştir.

Evlilik sözleşmesi ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Evlilik Sözleşmesi Nedir?

Evlilik sözleşmesi, eşlerin evlenmeden önce ya da evlilikleri sırasında yaptıkları, evlilik, boşanma ve boşanma sonrası süreci düzenleyen hükümlerin yer aldığı sözleşmedir. Evlilik sözleşmeleri büyük çoğunlukla boşanmanın ardından malların nasıl paylaştırılacağını yani evlilik sürecine dahil edilen eşlerin malvarlığının hangi rejime tabi olacağını düzenler. Sözleşme serbestisi genel kural olmakla birlikte söz konusu mal rejiminin türünü belirlemek olunca eşlere sınırsız bir özgürlük tanınmamıştır. Bu nedenle makalemizde evlilik sözleşmelerinin mal rejimini belirleme boyutu üzerinde durulacaktır.

Evlilik Sözleşmesi Ehliyet Şartları Nelerdir?

Sözleşme yapabilme ehliyetinin düzenlendiği Medeni Kanun hükümlerine göre evlilik sözleşmesi yapabilme hakkı ayırt etme gücüne sahip olanlara tanınmış bir haktır. Ayırt etme gücüne sahip ve on sekiz yaşını tamamlamış tam ehliyetliler doğrudan bu haklarını kullanabilirler. Ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte küçük veya kısıtlı olan sınırlı ehliyetsizler ise yasal temsilcilerinin izni veya onayıyla bu sözleşmeyi yapabilirler. Ayırt etme gücüne sahip olmayan tam ehliyetsizlerin bu sözleşmeyi yapma hakları yoktur.

Evlilik Sözleşmesi Örneği İçeriğinde Neler Barındırır?

Eşlerin evlilik birliğinde tabi oldukları mal rejimi dışındaki hususlarda eşler, sözleşme serbestisi gereği sözleşmelerin geçerlilik koşullarına uygun olduğu sürece her konunun düzenlenmesini isteyebilir. Diğer bir ifadeyle kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına uygun olması; konunun imkansız olmaması ve irade sakatlığının mevcut olmaması gibi şartlar yerine getirildiği sürece taraflar her konuyu düzenleyebilir. Bu kapsamda eşlerin birbirlerine saygı göstermesi, çocukların bakımlarıyla eşit ilgilenilmesi, aile yükümlülüklerine uygun davranılması ve eşlerin sadakat yükümlülüklerinin belirtilmesi gibi hususların sözleşmeye eklenmesinde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Söz konusu mal rejimini belirlemek olduğunda ise aşağıda detaylıca inceleneceği üzere eşler ancak kanunda öngörülmüş bir rejimi belirleyebilirler.

Noter Evlilik Sözleşmesi Örneği Neler İçerir?

Öncelikle tarafların adı soyadı ve kimlik bilgileri sözleşmede belirtilir. Daha sonrasında sözleşmeye konulacak hükümlere geçilir. Bu kapsamda eşlerin aile konutunun neresi olacağı, çocukların doğum süreci ve masraflarının taraflarca eşit bir şekilde paylaşılacağı, müşterek çocuklar reşit olana kadar çocuk üzerindeki her kararın ortak bir şekilde alınacağı, eşlerin evlilik süresince tabi olacakları mal rejimi ve sadakat yükümlülüklerine aykırı davranışlar söz konusu olduğunda boşanma davası sürecinin nasıl işletileceği gibi hususlar sözleşmeye eklenebilir. Tarafların imzası ve noter işlemiyle sözleşme kurulmuş olur.

Evlilik Sözleşmesi Nasıl Yapılır?

Burada kast edilen aslında mal rejimi sözleşmesinin şekil şartıdır. Hukukumuzda mal rejimi sözleşmesini, eşler evlenmeden önce yetkili memura yapacakları yazılı beyanlarıyla ya da evlendikten sonra noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapacakları sözleşmeyle yapabilirler. Sözleşme bizzat eşler ve gerekli olan durumlarda yasal temsilcileri tarafından imza edilir. Görüldüğü üzere bu sözleşme resmi şekil şartına tabi tutulmuştur. Evlenmeden önce memura yapılan bildirim her ne kadar adi yazılı şekilde sunulsa da yine bir resmi işlem söz konusudur. Bunun dışında başka memur veya kurumların mal rejimi sözleşmesi düzenleme veya onaylama yetkisi yoktur.

Mal Rejimi Sözleşmesi Nedir?

Eşlerin kanunun izin verdiği sınırlara sadık kalarak, resmi şekilde yaptıkları ve konusu itibariyle mal rejiminin düzenlendiği sözleşmedir. Evlenmeden önce nişanlılar ya da evlendikten sonra eşler, kanunda belirtilen seçenekler arasından tabi olmak istedikleri mal rejimini belirlerler. Bu kapsamda taraflar, yasal mal rejiminin dışında; mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimlerinden birini seçebilir veya yasal mal rejiminin kanunun müsaade ettiği hususlarını düzenleyebilirler. Taraflar evlenmeden önce ya da daha sonrasında herhangi bir mal rejimi seçmezlerse yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar.

Evlilik Sözleşmesi Maddeleri Değiştirilebilir Mi?

Yukarıda değinildiği üzere mal rejimi konusu dışında tarafların irade özgürlüğünün geniş olduğu hususlarda değişikliğin her zaman yapılabileceği kabul edilmelidir. Mal rejimi konusunda ise eşler tarafından herhangi bir mal rejimi belirlenmediyse evlilik süresince yasal mal rejimi kaldırılabilir ve seçimlik olarak belirlenen mal rejimlerinden birine geçilebilir. Şayet evlenmeden önce veya sonrasında seçimlik bir mal rejimi belirlenmişse bu durumda da diğer mal rejimlerine geçilmesi mümkündür. Resmi şekil şartları geçerliliğini korur. Evlenmeden önce memur huzurunda yapılmış bir sözleşme varsa bu, evlendikten sonra ancak noter huzurunda yapılacak bir sözleşmeyle değiştirilebilir.

Mal Ayrılığı Sözleşmesi Malların Paylaşımını Nasıl Düzenler?

Taraflar mal rejimini belirlemedilerse yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanacağı yukarıda belirtilmiştir. Yasal mal rejimiyle ilgili detaylı bilgi için boşanmada mal paylaşımı nasıl olur adlı makalemizi okuyabilirsiniz. Bu başlık altında seçimlik mal rejimlerinden biri olan mal ayrılığı rejimi anlatılacaktır. Bu rejim malları paylaşma esasına dayanmaz. Eşler, kendi malları üzerinde yönetim haklarını korur; yararlanma ve tasarruf hakları zedelenmez. Bu rejim kabul edildiği takdirde evlilik sonrası eşlerin malları üzerinde bir ortaklık söz konusu olmayacak ve evliliğin sona ermesi durumunda herhangi bir mal paylaşımı gündeme gelmeyecektir. Adeta eşler arasında evlilik birliği hiç kurulmamış gibi malvarlıkları bu süreçten etkilenmeyecektir. Bu mal rejimi olağanüstü mal rejimi olarak da kabul edilir ve eşlerden birinin haciz tehdidi altında olması gibi haklı sebep teşkil eden durumlarda mahkeme farklı bir mal rejimi belirlenmiş olsa dahi mal ayrılığına geçilmesine karar verebilir.

Mal Ayrılığı Sözleşmesi Örneği Nasıldır?

Yukarıda açıklanan ehliyet ve şekil şartlarına uygun olarak kurulacak olan bu sözleşme, benimsenen mal rejiminin olduğu maddeye “mal ayrılığı” yazılarak düzenlenebilecektir. Resmi sözleşme olması, tarafların iradeleri ve belirtilen diğer şartlarla ilgili ayrıca özel bir düzenleme öngörülmemiştir.

Mal Ayrılığı Sözleşmesinin Mirasa Etkisi Nedir?

Evliliğin eşlerden birinin ölümü sebebiyle sona ermesi durumunda sağ kalan eş kural olarak hem mirasçı hem de mal rejimi tarafı haline gelir. Mal ayrılığı rejimi söz konusu olduğunda eşlerin birbirlerinin malları üzerinde bir hakkı olmadığını belirtmiştik. Ancak miras hükümlerine göre sağ kalan eşin ölen eş üzerindeki mirasçılığı devam eder. Dolayısıyla sağ kalan eşin evliliğin sona ermesi sonucu bir alacağı doğmasa bile mirasçı sıfatıyla miras paylaşımı hükümlerine göre payını alması mümkündür.

Evlilik Sözleşmesinin Sona Ermesi Veya İptali Mümkün Müdür?

Kural olarak mal rejimi sözleşmesi hükümleri evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesine kadar devam eder. Bunun dışında mal rejimi; tarafların ortak iradesiyle başka bir mal rejimine geçilirse, olağanüstü mal rejiminin şartları gerçekleştiyse veya  haklı bir sebebin varlığı şartıyla eşlerden birinin talebi üzerine mevcut mal rejimi sonlandırılabilir. Ancak bu durumda sadece mal rejimi sona erer. Sona eren mal rejimi tasfiye edilene kadar sözleşme bütün hüküm ve sonuçlarını doğurur. Mal rejimi sözleşmesinin iptali hususunda özel bir düzenleme öngörülmemiştir. Ancak aşırı yararlanma ve irade sakatlıkları gibi durumlar söz konusu olduğunda sözleşmenin iptali için dava açılabilir. Bu dava için görevli mahkeme aile mahkemesidir.

Nafaka Vermemek İçin Evlilik Sözleşmesi Yapılabilir Mi?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi evlilik sözleşmesi adı altında belirlenen kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kişilik haklarına ve kamu düzenine aykırı hükümler geçersizdir. Bu nedenle kişinin nafaka talep hakkı daha doğmadan bu hakkını kısıtlayan bir hüküm sözleşmeye konmuşsa bu geçersizdir. Yoksulluk nafakası almaya hakkı olan taraf bile kendi rızasıyla bu hakkından önceden vazgeçemez. Dolayısıyla nafaka vermemek için evlilik sözleşmesi yapılamaz. Bunun dışında kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayan ve tarafların şahsi egosunu tatmine yönelik anlamsız hükümler de geçersiz olacaktır.

Evlilik sözleşmesi ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

CİNSEL TACİZ NEDİR?

cinsel taciz

 

Cinsel taciz, kişinin cinsel özgürlüğünü ihlal etmeye yönelik, vücuduna temas etmeksizin kişiyi rahatsız etmeye elverişli her türlü davranıştır. Taciz kelime anlamı itibariyle sıkıntı vermek, rahatsızlık vermek anlamlarına gelmektedir. Cinsel taciz de kişiye sıkıntı veren her türlü cinsel amaçlı ve konulu davranıştır. Cinsel taciz suçu, Türk Ceza Kanunu kapsamında düzenlenen cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan biridir. Cinsel dokunulmazlığa karşı düzenlenen diğer suçlar olan cinsel saldırı suçu, cinsel istismar suçu ve ergin olmayanla cinsel ilişki suçlarından ayrılan özelliği ise; cinsel taciz suçunun vücuda temas edilmeden işlenmesidir. Böylece vücuda temasın gerçekleştiği cinsel özgürlük ihlalleriyle birlikte kişinin cinsel dokunulmazlığı, temas şartı olmaksızın geniş bir şekilde korunmuş olmaktadır.

Cinsel taciz ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Cinsel Taciz Suçu Benzer Suçlardan Nasıl Ayırt Edilir?

Yukarıda değinildiği üzere cinsel taciz suçunu cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçlarından ayıran temel husus vücuda temastır. Temas gerçekleştiyse artık tacizden değil saldırıdan bahsedilir. Reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan ayrıldığı nokta ise kişinin rızasıdır. Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu mağdurun rızası varsa söz konusu olur. Mağdurun rızası yoksa zaten istismar suçu gündeme gelecektir. Tacizde ise mağdurun hukuka uygun rızası bir hukuka uygunluk nedenidir. Somut olaydaki fiilin cinsel içerikli olması tek başına yeterli değildir. Ayrıca bu fiilin işlenmesinde cinsel amaç şeklinde özel bir kast gerekir. Cinsel içerikli olduğu halde sırf karşı tarafın onurunu kırmak amacıyla yapılan hareketler taciz değil hakaret suçu olarak değerlendirilir. Aynı şekilde kişinin sırf huzur ve sükununu bozmak amacı şeklinde özel bir kastla ve ısrarlı bir davranış söz konusuysa yine tacizden değil kişinin huzur ve sükununu bozma suçundan söz edilir. Son olarak taciz suçunun oluşabilmesi için fiilin belirli bir mağdura yönelik olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Mağduru belli olmayan ya da topluma yönelik gerçekleştirilen alenen cinsel ilişkide bulunma ve teşhircilik fiilleri hayasızca hareketler ile müstehcenlik suçları kapsamındadır.

Cinsel Taciz Suçunda Rıza Suçu Ortadan Kaldırır Mı?

Cinsel taciz suçunda hukuka uygunluk nedenlerinden ilgilinin rızası uygulama alanı bulabilir. Kişilerin cinsel özgürlüğünü kullanarak verdikleri hukuka uygun rıza, bu suçun cezalandırılmasına engel oluşturacaktır. Bu rızanın suç fiili işlenmeden önce var olması gerekir. Rızanın fiil gerçekleştikten sonra gösterilmiş olması suçu ortadan kaldırmaz. Kural olarak kişilerin cinsel özgürlükleri üzerinde tasarruf yetkisi vardır. Ancak bu tasarruf yetkisinin kullanılabilmesi kişinin buna ehil olmasına bağlıdır. Örneğin ayırt etme gücüne sahip olmayan birinin rızası geçerli bir rıza kabul edilemez. On iki yaşın altında kişilerin rızası bu nedenle geçerli bir rıza olmaz, suç ortadan kalkmaz. On iki-on beş yaş arası çocuklar, ailelerinin iradeleri hukuka ve çocuğun yararına daha uygun olmadıkça bu suç bakımından sadece şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarını kullanabilirler. On beş yaşını doldurmuş olan çocuklar ise eğer cinsel taciz suçunun hukuki anlam ve sonucunu kavrayabilecek düzeydeyse gösterdikleri rıza hukuka uygundur ve faile ceza verilmez.

Cinsel Taciz Cezası Kaç Yıl?

Suçun temel şekli kanun gereği üç aydan iki yıla kadar hapis ya da adli para cezası ile cezalandırılır. Öngörülen hapis cezası ile adli para cezası seçimlik ceza olarak düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere hapis cezasının alt ve üst sınırları kanun maddesinde doğrudan düzenlenmiştir. Adli para cezasının miktarı ise ilgili suç için öngörülen alt sınırdan daha az ya da üst sınırdan daha fazla olamaz.

Cinsel Tacizin Cezası Değişebilir Mi?

Her suç tipinde öngörüldüğü gibi cinsel taciz suçunda da cezayı arttırıcı bazı nitelikli haller öngörülmüştür. Bu ağırlaştırıcı hallerden biri de neticesi sebebiyle ağırlaşmış taciz suçu niteliğindedir.

Cinsel Taciz Suçunun Nitelikli Halleri Nelerdir?

Cinsel tacizde daha ağır cezayı gerektiren nitelikli haller ve cezaları şu şekildedir:

  • Suçun çocuğa karşı işlenmesi durumunda altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Çocukların bu suça karşı kendilerini savunabilmeleri diğer kişilere göre daha zordur. Bu nedenle bu düzenleme yerinde olmuştur. Daha önceki düzenlemelerde mağdur bakımından çocuk-yetişkin ayrımı olmaksızın ceza verilmekteyken artık çocuklara karşı bu suçun işlenmesi cezayı ağırlaştıran hallerden biridir. Bu nitelikli halde adli para cezası öngörülmemiştir. Sadece hapis cezası verilebilir.
  • Kişinin kamu görevinin, hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıkla bu suçu işlemesi halinde verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Kamu görevlisinin görevi dolayısıyla muhatap olduğu kişiye karşı bu suçu işlemesi bu kapsamdadır. Hizmet ilişkisi sözlü ya da yazılı olsun işveren sıfatına sahip kişilerin hizmet veren kişi üzerinde baskı kurması mümkün ve daha kolay olduğundan çalışanların korunması ihtiyacı doğmuştur. Aile içi ilişki kapsamına ise kanun açıkça aile kavramından söz ettiği için sadece aile mensupları dahildir. Suçun eşe karşı işlenebileceğinin de kabulü gerekir.
  • Vasi ve kanunda sayılan eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile ya da sağlık hizmeti veren veya koruma, bakım, gözetim yükümlülüğü olan kişiler tarafından işlenmesi halinde de verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Bu kapsamda eğitim-öğretim ilişkisinin ücrete dayalı olması şart değildir. Aynı şekilde koruyucu ailenin kalıcı olması gerekmez. Örneğin ebeveynlerin işe giderken çocuklarını geçici olarak komşusuna, akrabasına bırakması da bu kapsamdadır. Kanun maddesinde bu suçun faili olabilecek olanlar belirtildiği için tam tersi durumlarda bu nitelikli hal oluşmaz. Yani bir öğrencinin öğretmenine karşı bu suçu işlemesi nitelikli hal sayılmaz.
  • Suçun aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıkla işlenmesi halinde de verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Bu halde fail ile mağdur arasında bir hiyerarşi ilişkisinin olması gerekmez, aynı işyerinde çalışıyor olmaları yeterlidir.
  • Suçun posta veya elektronik haberleşmenin sağladığı kolaylıkla işlenmesi halinde de verilecek ceza yarı oranında arttırılır. Bu nitelikli halin varlığı için failin bu araçları kullanması tek başına yeterli değildir. Ayrıca bu araçların sağladığı kolaylıktan faydalanmış olması aranır. Bu kapsamda failin bu araçları kullanırken kimliğini gizleyebilmesi ve tespitinin zorlaşması kolaylıktan faydalanma sayılır.
  • Suçun teşhir suretiyle işlenmesi halinde de ceza yarı oranında arttırılır. Hayasızca hareket suçundan ayrı olarak bu suç kapsamında teşhir aleni değil, belli bir kişiye yönelik teşhirdir.
  • Cinsel taciz fiili nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmışsa verilecek ceza bir yıldan az olamaz. Bu durum ilgili suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halidir. Suç ile ayrılmak zorunda kalma durumu arasında makul bir süre ve nedensellik bağı aranır. Ayrıca suç fiilinin süreklilik arz etmesi gerekmez, bir kere yapılması da yeterlidir.

Cinsel Taciz Suçunun Cezası İçin Şikayet Gerekir Mi?

Kanun hükmü bu suçun temel halinin cezasının açıkça mağdurun şikayetine tabi olduğunu öngörmüştür. Şikayet bizzat suçtan zarar gören tarafından yazılı ya da sözlü bir şekilde ilgili makamlara yapılabilir. Suçun yukarıda belirtilen nitelikli halleri ise şikayete bağlı değildir. Soruşturmaları savcılık tarafından resen yapılır.

Cinsel Taciz Suçunda Şikayet Süresi Ne Kadardır?

Mağdur, suçun temel halinde fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikayette bulunmalıdır. Bu süre hak düşürücü süredir. Yani mağdur bu süre içerisinde şikayette bulunmazsa artık soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Suçun nitelikli hallerinde ise dava zamanaşımı süresi içerisinde mağdur her zaman şikayette bulunabilir. Bu durumda şikayet ihbar niteliğindedir.

Cinsel Tacizde Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Bu suçun nitelikli hallerinde dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.

Cinsel Taciz Suçunda Şikayetten Vazgeçme Hangi Sonucu Doğurur?

Mağdur, suçun temel halinde mahkeme tarafından verilen hükmün kesinleşmesine kadar her zaman şikayetinden vazgeçebilir. Şikayetten vazgeçme, soruşturma aşamasında gerçekleşirse kovuşturmaya yer olmadığı kararı; kovuşturma aşamasında gerçekleşirse davanın düşmesi kararı verilir.

Cinsel Taciz Suçunun İspatı Nasıl Mümkündür?

Diğer cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda olduğu gibi bu suçun da ispat edilmesi oldukça zordur. Bu nedenle soruşturma evresinde derinlemesine bir araştırma yapılması gerekir. Tacize uğrayan kişinin doğrudan kanıt sunması beklenip de sunamadığı takdirde eğer araştırma yapılsaydı suç ispatlanabilecek idiyse bu yapılmadan fail lehine karar verilmesi hukuka uygun olmayacaktır. Buna karşın doğrudan mağdur ifadelerine dayanarak “mağdurun iftira atması için geçerli bir nedeni yoktur” gibi bir yaklaşım da fail aleyhine hukuka aykırı bir yaklaşım olur.

Cinsel Tacizde Tazminat Davası Açılabilir Mi?

Tacize uğrayan kişinin yaşadığı olaydan dolayı psikolojik zarar görmesi muhtemeldir. Bu nedenle özellikle işyerlerinde bu suçun oluştuğu durumlarda iş kaybı, iş görememe gibi durumlardan dolayı maddi zararların doğması da mümkündür. Bu zararlardan dolayı zarar gören kişi tazminat davası açabilir.

Cinsel Tacizden Yargılanan Memurlar Atılır Mı?

Cinsel taciz suçundan dolayı bir yıl veya daha fazla hapis cezası alınması memuriyete engeldir. Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı verilmesi ise memuriyete engel değildir. Bunun yanında disiplin cezaları ceza yargılamalarından bağımsız yürütüldüğü için ceza yargılamasına tabi olmasa bile işlenen fiilden dolayı bir memur disiplin cezası alabilir.

Cinsel taciz ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

KENTSEL DÖNÜŞÜM NEDİR?

 

Kentsel dönüşüm, şehirleşmenin getirdiği olumsuz durumları şehirlerin üzerinden kaldırmak için yapılan bir dizi dönüşüm yoludur. Bu kapsamda şehirlerin tarihi ve kültürel dokusunu korumaya, afetlere karşı dirençli bir kent oluşturmaya yönelik güzelleştirme ve iyileştirme çalışmaları yapılır. Mümkün olan en kısa sürede büyük projeler ile dönüşümün nihayete erdirilmesi amaçlanır. Şehirler de bizler gibi yaşayan ve değişen organizmalardır. Dolayısıyla dünyanın değişen fiziksel şartlarına ve gelişen teknolojiye adapte olmaları gerekir. Aksi takdirde geçmişte sıkça karşılaştığımız gibi geri getirilemez kayıplar kaçınılmaz olur. Kentsel dönüşüm genel anlamda çarpık kentleşmenin ve gecekondulaşmanın ortadan kaldırılması için yapılan çalışmaları ifade etse de bünyesinde ekonomik ve sosyal gelişmeyi de barındırır.

Kentsel dönüşüm ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Kentsel Dönüşüm Projelerinin Amaçları Nelerdir?

Kentsel dönüşüm projeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetiminde kamu ve özel sektörün bir arada gerçekleştirdiği projelerdir. Bu alanda en önemli aktörlerden biri TOKİ’dir. Ülkemizde kentsel dönüşümün başlıca amaçları şunlardır:

  • Çöküntü bölgelerini ve gecekondu alanlarını dönüştürmek,
  • Doğal afetlere karşı korunma sağlamak,
  • Dar gelirli ve ıssız kalmış bölgeleri soylulaştırmak,
  • İş merkezi alanlarını etkin hale getirmek,
  • Şehirlerin reklam yüzlerini güzelleştirmek,
  • Sit alanlarını korumak.

Bu ve benzeri amaçlara ulaşmak için kentsel dönüşüm ikinci plan olarak kalmalıdır. Yani ancak zorunluluk arz ettiği durumlarda bu dönüşüm yoluna başvurulabilir. Zira amaç yeni şehirler kurmak değil şehirlerin olumsuz yanlarını ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle kent halkının hakları, şehirlerin sosyal dokusu her daim korunmalıdır. Bu kapsamda dönüştürülen bölgeler ekonomik anlamda o yörede yaşayan kent halkını zor duruma sokacak ve ekonomik dengesizlik oluşturacak yerler haline gelmemelidir.

Kentsel Dönüşüm Faaliyetlerini Kimler Yapabilir?

Ülkemizde idare; yeni kimlik kazandırma, yenileme ya da yeniden yapma şeklinde kentsel dönüşüm faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sürecin ilgili bakanlığıdır. Bunun yanında belediyelere de kentsel dönüşüm faaliyetlerini yürütmelerini sağlayacak yetkiler verilmiştir. Her ne kadar mali yükü fazla olduğundan uygulamada pek rastlanmasa da kat malikleri tarafından da dönüşüm gerçekleştirilebilir. Ek olarak yap-işlet-devret gibi isimlerle sıkça duyduğumuz projelerin örnek olarak gösterilebileceği kamu-özel ortak çalışmaları da mümkündür.

Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı Kentsel Dönüşüm Sürecinde Ne Yapar?

Sürecin ve mevzuatın öngördüğü ilgili bakanlık olan bu bakanlık; riskli yapı tespiti, yıkım süreci, kamulaştırma işlemi, ilgililere bildirim yapma görevi, kira yardımı miktarının belirlenmesi ve bazı idarelerin süreçle ilgili yetkilendirilmesi gibi birçok yetki ve görevle donatılmıştır.

Riskli Yapı Nedir?

Kentsel dönüşüm projelerinin en hayati amacı, doğal afetler ya da olağanüstü durumlarda yapıların sağlam kalmasını sağlamak ve toplumu büyük yıkımlardan korumaktır. Bu kapsamda riskli yapıların tespiti ve hızlıca önlem alınması önemli bir husustur. Riskli yapı, riskli bölgelerde olsun ya da olmasın ömrünü tamamladığı, yıkılma tehlikesi altında olduğu veya ağır hasar alma ihtimalinin yüksek olduğu tespit edilen yapılardır. Riskli yapı tespit süreci ilgili yönetmelikle düzenlenmiştir.

Riskli Yapı Yönetmeliği Neleri Düzenler?

Öncelikle hangi yapıların riskli yapı tespitine konu edilebileceğini düzenler. Bu kapsamda kütüphane, ibadethane gibi ortak kullanım alanları ve konutlar genel anlamda riskli yapı tespitinin konusudur. Yönetmeliğe göre inşaat halindeki oturulmayan binalar ve bütünlüğü bozulmuş yapılar ise riskli yapı tespitinin konusu değildir.

Riskli Yapı Tespiti Süreci Nasıldır?

Riskli yapının tespit edilebilmesi için yapı malikleri ya da yasal temsilcileri ile ilgili bakanlık talepte bulunabilir. Ancak idare, gerek görürse her zaman talep olmaksızın kendiliğinden tespit yapabilir. Açıkça öngörülmüş olmamakla birlikte eğer paylı mülkiyet söz konusuysa oy çokluğunun ya da oy birliğinin aranması ilgili kanun ve yönetmeliğin amacına aykırı olacaktır. Dolayısıyla maliklerden birinin talepte bulunabileceği kabul edilmelidir. Elbirliği mülkiyetinde de aynı kabul gerekir. Çünkü kişilerin yaşam hakkı diğer maliklerin onayına tabi tutulmamalıdır. Yine aynı sebepten dolayı kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulmuş olan yapılarda da her bir irtifak sahibi ya da kat maliki tespit talebinde bulunabilmelidir. Eğer hiç kimse riskli yapı tespit talebinde bulunmamışsa ilgili bakanlık doğrudan kendisi ya da idare aracılığıyla talep olmaksızın tespit yapabilir. Yapının riskli yapı olduğu tespit edilirse tapuda beyan olarak işlenir ve ilgililere tebliğ edilir. İlgililer aksi kanaatte ise tebliğ yapıldıktan itibaren 15 gün içinde itiraz edebilirler. İtiraz tapu müdürlüğüne ya da bakanlıkça yetkilendirilen idareye yapılır ve teknik heyet itirazı inceleyip karara bağlar. Teknik heyetin itirazı reddetmesi halinde ilgililer bu idari işleme karşı dava açabilir.

Riskli Yapı Sorgulama İşlemi Nasıl Yapılır?

Riskli yapı tespit edilirse tüm hak sahiplerine tebliğ edileceğini belirtmiştik. Bunun yanında ilgililer her zaman tapu ile bağlı olunan belediyeye başvurarak yapıyla ilgili bilgi alabilir. Aynı şekilde ilgili bakanlığın müdürlüklerine de başvurulabilir. Ayrıca e-devlet üzerinden ya da tapu bilgilerinden de bu hususlar sorgulanabilir.

Riskli Bina Satılabilir Mi?

Riskli yapı tespit edildikten sonra tapuda beyanlar hanesine şerh düşülür. Dolayısıyla bu şerh binanın ekonomik değerini olumsuz etkileyecektir. Ancak yine de buna engel bir hukuki düzenleme mevcut değildir, riskli yapılar da satılabilir.

Riskli Bina Yıkım Süreci Nasıl İşler?

Riskli yapı tespit sürecinde kararların hızlı alınabilmesi için mevzuat üçte iki çoğunluğu yeterli görmüştür. Dolayısıyla yapının akıbetinin ne olacağı kat maliklerinin ya da paydaşların üçte iki çoğunluğuyla belirlenecektir. Temelde güçlendirme ve yıkım olmak üzere iki karar alınabilir. Diğer taraftan sadece teknik anlamda mümkünse güçlendirme kararı alınabilir. Yıkımı gerekecek yapılar için güçlendirme kararı alınması mümkün değildir. Riskli yapının yıkım sürecinde maliklerin anlaşması esastır. Ancak malikler süresinde yıkım işlemini gerçekleştirmezse bu işlemler ilgili bakanlık veya idare tarafından yapılır. Maliklere tahliye ve yıkım için en az altmış gün süre verilir. Yapı kiracı ve sınırlı ayni hak sahiplerince kullanılmakta ise onlara da bildirim yapılır.

Kentsel Dönüşüm Devlet Desteği Var Mıdır?

Maliklerin anlaşmasının esas alındığını, idarenin yıkım işlemini yapmasının istisna olduğunu belirtmiştik. Bu kapsamda devlet maliklerin anlaşmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle anlaşma yoluyla tahliye edilen binanın ilgililerine bazı yardımlar ve teşvikler öngörülmüştür.

Kentsel Dönüşümde Kira Yardımı Yapılır Mı?

Anlaşma yaparak binanın tahliyesini sağlayan ilgililere yapılan yardımlardan biri kira yardımıdır. Yani idarenin verdiği sürelere uygun olarak karar alınmış ve idarenin kendiliğinden işlem yapmasına sebep olunmamışsa devlet kira yardımı yapar.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Dışında Devlet Desteği Mevcut Mu?

Kira yardımı dışında geçici konut ya da işyeri tahsisi; kredi ve faiz desteği başta olmak üzere birçok yardım ve teşvik öngörülmüştür. Ayrıca bazı durumlarda vergi, harç ve ücret muafiyetleri de öngörülmüştür.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Şartları Nelerdir?

Kanun hükmü gereği anlaşma yoluyla tahliye gerçekleşmişse yapı maliklerine, kiracılara ve yapıda oturan sınırlı ayni hak sahiplerine kira yardımı yapılabilir. Yani kentsel dönüşüme giren binada yapı maliki, kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olma ve binanın tahliyesinin anlaşma yoluyla gerçekleşmesi şartı aranır. Aynı şartlar geçici konut ya da işyeri tahsisinde de aranır.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Kaç Ay Yapılır?

Yönetmeliğin son değişikliklerine göre yıkılan bina riskli alan dışındaki riskli yapılardansa 18 ay kira yardımı yapılır. Riskli alan içinde bir bina söz konusu ise 48 ayı geçmemek üzere ilgili kurumca kira süresi belirlenir. Bu yardımdan sadece yukarıda bahsi geçen hak sahipleri yararlanabilir. Yardımın miktarını ilgili bakanlık belirler. Kira yardımı yerine geçici konut ya da işyeri tahsisi yapılabilir.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Başvurusu Nasıl Yapılır?

Kira yardımı için başvuru, tahliye tarihinden itibaren bir yıl ya da binanın yıktırıldığı tarihten itibaren üç ay içinde bakanlıkça istenen belgelerle birlikte riskli alanlarda ilgili kuruma; riskli binalarda ise müdürlüğe ya da yetki verilen idareye yapılır.

Kentsel Dönüşüm Kredisi Destekleri Nelerdir?

İlgili mevzuat hükümlerine göre kredi konusundaki yardımlara şunlar örnek verilebilir:

  • Tahliyesi ve yıkımı anlaşma sonucu olan ya da kamulaştırılan yapılarda, maliklere ve en az bir yıldır ikamet eden ya da işyeri olan kiracı veya hak sahiplerine, özel hesaptan kredi verilebilir.
  • Konutunu veya işyerini kendi imkanlarıyla almak isteyenlere de kredi verilebilir.
  • Yoksul ve dar gelirli kabul edilenlere verilecek konut ve işyerleri, afetler dolayısıyla yapılan yardımlar kapsamında borçlandırma suretiyle de verilebilir.
  • Yıkımına gerek olmayan binalar için özel hesaptan güçlendirme kredisi verilebilir.
Kentsel Dönüşüm Kredisi Hesaplama Yapılırken Neler Dikkate Alınır?

Yukarıda bahsedilen özel hesap, dönüşüm projeleri özel hesabıdır. Kredi yardımlarının yanı sıra hak sahiplerinin bankalardan kullanacakları kredilere bu özel hesaptan karşılanmak üzere faiz desteği verilebilir.

Kentsel Dönüşüm Kredisi Ödeme Planı Nasıldır?

Kentsel dönüşüm kredisi ödeme planı için her duruma uygulanabilen genel bir hüküm yoktur. Kredinin türüne, kredi alınan kuruma ve belirlenen faiz oranlarına göre belirlenebilir.

Kentsel Dönüşüm Olacak Yerler Nerelerdir?

Yukarıda kentsel dönüşümün amaçlarından bahsetmiştik ve bu amaçlardan en hayati olanının afetlere ve olağanüstü durumlara dayanıklı yapıların oluşturulması olduğunu belirtmiştik. Bu kapsamda ülkenin neresinde olursa olsun riskli yapı niteliğindeki her yapı kentsel dönüşüme tabi olabilir. Bunun dışında idarenin yapılara yeni kimlik kazandırma, yenileme gibi güzelleştirme çalışmaları da dönüşüm kapsamındaki yerlere dahildir.

İstanbul’da Kentsel Dönüşüme Girecek Yerler Olacak Mı?

Fay hatlarına yakın ve ülkenin en kalabalık nüfusuna sahip olan İstanbul’un her ilçesinde mevcut toplam yüz binlerce binanın kentsel dönüşümü gerekmiştir. 1999 depreminden beri belediyeler on binlerce binayı dönüştürdü ve dönüştürmeye de devam ediyor. Kentsel dönüşüm süreci gündem olduğundan beri İstanbul her zaman bu sürece dahil oldu. Planlanan projeler henüz bitmeden yeni projeler sıraya giriyor. Bu nedenle İstanbul dönüştü, dönüşüyor ve dönüşmeye de devam edecek.

Kentsel Dönüşüm Sorgulama Nasıl Yapılır?

İlgili belediyeye veya bakanlığın ilgili müdürlüğüne giderek binanızın kentsel dönüşüm kapsamında olup olmadığını öğrenebilirsiniz.

Kentsel dönüşüm ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ İPTAL OLUR MU?

ölünceye kadar bakma sözleşmesi

 

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi diğer adıyla ölünceye kadar bakma akdi, bir tarafın diğer tarafa karşı ölünceye kadar ona bakmayı üstlendiği; diğer tarafın ise bunun karşılığında birtakım malvarlığı değerlerini sağlığında ya da öldükten sonra devretmeyi üstlendiği sözleşmedir. Diğer taraf ölünceye kadar ona bakmayı üstlenen kişiye bakım borçlusu; kendisine bakılan kişiye ise bakım alacaklısı denir. Bu sözleşmenin net bir vadesi yoktur. Temelde tesadüfe bağlı, sürekli borç ilişkisi doğuran ve iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesini bağışlama sözleşmesinden ayıran nokta sözleşmenin her iki tarafını da tam borç altına sokması iken; hizmet sözleşmesinden ayıran nokta ise hizmet ilişkisindeki işverene bağımlılık unsurunun bu sözleşmede mevcut olmamasıdır. Belirli bir süre bakımın üstlenildiği ya da alacaklının bütün bakımlarının değil de sadece belirli ihtiyaçlarının giderildiği sözleşmeler ölünceye kadar bakma sözleşmesi sayılmaz. Aynı şekilde bakım karşılığında maaş alınması da farklı bir sözleşmenin konusudur.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Kimlerce Yapılır?

Öncelikle bakım alacaklısının gerçek kişi olması gerekmektedir. Bu kişi tek başına yaşayan biri olabileceği gibi evli biri de olabilir. Ancak bakım alacaklısının evli olması durumunda aile düzeninin bozulduğu gerekçesiyle diğer eş bu hakkın sınırlandırılmasını isteyebilir. Aynı zamanda bakım alacaklısı üçüncü bir kişi de olabilir. Bu durumda üçüncü kişi yararına sözleşme kurulmuş olur. Son olarak bakım alacaklısı olarak birden fazla kişi belirlenebileceği gibi bakılacak kişinin gerçekten bakıma muhtaç olması gerekmez. Buna karşın bakım borçlusu olarak da birden fazla kişi belirlenebilir. Ayrıca hem gerçek hem de tüzel kişiler bakım borçlusu olabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Akdi Nasıl Kurulur?

Esasen iki tip ölünceye kadar bakma sözleşmesi vardır. Birinde borçlar hukukuna tabi olarak bakım alacaklısı henüz hayatta iken bakım borçlusuna kazandırmada bulundurulur. Diğerinde ise miras hükümlerine bağlı olarak bakım alacaklısı vefat ettiğinde kazandırma gerçekleşir. Ancak türü ne olursa olsun bu sözleşme aynı şekilde yapılır. Hukukumuzda kural sözleşme serbestisi olmakla birlikte bu kuralın bazı istisnaları mevcuttur. Ölünceye kadar bakma akdi de bu istisnalardan biridir ve şekil şartına bağlanmıştır. Öngörülen şekil şartı ise miras sözleşmesi şeklidir. Kanun gereği mirasçı atanması içermese bile bu şekilde yapılmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin tarafları resmi memur önünde aynı anda iradelerini açıklarlar, beyanları doğrultusunda düzenlenen belge resmi memur ve iki tanık huzurunda imzalanır. Bu sözleşmeyi yapmaya yetkili olan merciler kural olarak sulh hakimleri ve noterlerdir. Eğer sözleşme doğrultusunda bir taşınmaz devri söz konusu olacaksa, tapu sicil müdürlerinin de bu sözleşmeyi düzenleyebileceği söylenebilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Örneği İçeriğinde Neler Vardır?

Öncelikle sözleşme taraflarının kimlik bilgileri sözleşmeye konur ve ardından sözleşmenin konusu yazılır. Ardından uygulamada yaygın olan şekliyle noter onayı; tanık bilgileri ve onayları sözleşmeye dahil edilir. Son olarak tanık imzaları da dahil olmak üzere sözleşme imzalanır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinde Tapu Devri Ne Zaman Olur?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin sağlararası veya ölüme bağlı olarak kurulabileceğini belirtmiştik. Eğer malvarlığının devri borcu bakım alacaklısının ölümüne bağlı tutulmamışsa borç, sözleşmenin kurulduğu anda doğar ve malvarlığının hemen devri gerekir. Şayet bir taşınmaz borçlanılmışsa bakılan kişinin devir borcu sözleşme kurulduğu andan itibaren doğar ve kendisinin bu devir için tapuya tescil talebinde bulunması zorunludur. Eğer tapuyu devirden kaçınırsa bakım borçlusu tapu devrini mahkemeden isteyebilir. İradi devrin gerçekleştiği ya da mahkeme kararının kesinleştiği anda taşınmaz mülkiyeti geçmiş olur. Malvarlığı devir borcunun bakılan kişinin ölümünden sonra doğacağı kararlaştırılmışsa bakım borçlusu mirasçı olarak atanır. Malvarlığını devir borcu bakım alacaklısının ölümü anında muaccel olur. Atanan mirasçı ya da vasiyet alacaklısı sıfatıyla miras hükümlerine göre alacağını talep edebilir.

Ölünceye Kadar Bakma Akdi Bozulabilir Mi?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi bakılan kişinin ölümüyle kendiliğinden son bulur. Buna karşın taraflar her zaman karşılıklı irade beyanlarıyla sözleşmeyi sona erdirebilirler. Bu sözleşmenin feshi de mümkündür. Her ne kadar fesih ifadesi kullanılmış olsa da Yargıtay’ın katıldığı görüşe göre dönmeye ilişkin hükümler uygulanır. Yani şartlar gerçekleşirse sözleşme geçmişe etkili olarak son bulur. Sözleşme taraflarının kazançları arasında açıkça oransızlık varsa ve kazancı daha fazla olan taraf, karşı tarafın bağışlama amacıyla hareket ettiğini ispat edemezse, karşılıklı edimler arasında oransızlığı öğrenen taraf, her zaman fesih bildiriminde bulunabilir. Sözleşme, oransızlık sebebiyle fesih bildirimi yapıldıktan 6 ay sonra kendiliğinden geçmişe dönük olarak sona erer. Diğer bir ihtimalde ise sözleşmeden doğan borca aykırı davranılması sebebiyle sözleşme artık kendisi için çekilmez, imkansız ya da çok güç hale gelen bir taraf mevcutsa bu taraf her zaman sözleşmeyi sona erdirebilir. Sözleşme miras hükümlerine göre ölüme bağlı olarak yapılmışsa, mirasçılıktan çıkarma hükümlerinin her zaman uygulama alanı bulacağı belirtilmelidir. Bakım borçlusunun ölümü ve bakım alacaklısının malvarlığını başkasına devretmesi ya da devir borcunu yerine getirmemesi de fesih nedenleri arasında sayılabilir. Fesih bildirimi yazılı ya da sözlü yapılabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Feshi Sonuçları Nelerdir?

Sözleşme geçmişe dönük olarak sona erdiğinden tarafların o zamana kadar elde ettiklerini iade borcu doğar. Bu kapsamda bakım alacaklısının kendisine yapılan bakımı para olarak geri vermesi söz konusu olacaktır. Sözleşmenin başladığı günden sona erdiği güne kadar olan kısım için faiziyle birlikte tespit edilecek uygun bir bedelin bakan kişiye ödenmesi gerekir. Buna karşılık bakım borçlusu ise bir malvarlığı elde etmişse ve elde ettiği malvarlığı duruyorsa aynen, durmuyorsa maddi değerini o zamana kadar işlemiş faiziyle birlikte bakılan kişiye iade eder. Ancak tazminat hakkı noktasında bir ayrıma gidilir. Sözleşme eğer kazançlar arasındaki oransızlıktan dolayı sona erdirilmişse tazminat hakkı doğmaz. Karşı taraf kusurlu bile olsa fesheden taraf tazminat isteyemez. Buna karşılık önemli nedenle fesih yapıldığı takdirde fesheden taraf iade yükümlülüğünü yine yerine getirmekle birlikte uğradığı zarar için tazminat talep edebilir. Önemli sebeple fesih halinde fesih şartlarının oluşmadığı hakimce tespit edilirse bakım ve gözetim borcunun ömür boyu gelir borcuna çevrilmesi mümkündür. Bu durumda sözleşme sona ermez sadece borcun türü değişir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin İptali Mümkün Mü?

Bakılan kişi, sözleşme gereği üstüne düşen borcu yerine getirmesi halinde nafaka yükümlülüğünü yerine getiremiyorsa, nafaka alacaklısı sözleşmenin iptalini isteyebilir. Sözleşmenin iptaline yönelik dava açılabilmesi için yoksulluk nafakası gibi kanuni bir nafaka söz konusu olmalıdır. Ayrıca bakım alacaklısı, bakım borçlusuna devrettiği malvarlığı sebebiyle kendi alacaklılarını zor duruma düşürürse, bakılan kişinin alacaklıları da sözleşmenin iptalini isteyebilir. Bu kapsamda alacaklılar tasarrufun iptali davası açabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Saklı Pay Kurallarını İhlal Edebilir Mi?

Bilindiği üzere mirasçıların tereke üzerinde başkalarına devredilemeyecek saklı payları mevcuttur. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile bakım alacaklısı malvarlığının bir kısmını ya da tamamını devir borcu altına girdiği için mirasçıların saklı paylarını ihlal etmiş olabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Mirasçılar Tarafından İptali Mümkün Mü?

Bakım alacaklısı tarafından yapılan sözleşmenin saklı paylı mirasçıların paylarına zarar vermesi halinde mirasçılar miras hukuku hükümlerine göre paylarını talep edebilirler. Bu kapsamda açılacak bir dava ile bakım alacaklısının yaptığı sözleşme hükümlerinin iptali mümkündür.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Mirasçıların Dava Hakkı Ne Zaman Doğar?

Saklı paylı mirasçıların hakları muris ölmeden doğmayacağı için muris sağ iken yaptığı sözleşmelere ve girdiği borçlara müdahale edebilmeleri mümkün değildir. Ancak bakım alacaklısı öldükten sonra saklı paylı mirasçılar, ihlal edilen saklı payları oranında tenkis davası açabilir ve haklarının geri verilmesini isteyebilirler.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

KAT İRTİFAKI NEDİR?

kat irtifakı

 

Kat irtifakı, yapılacak olan ya da yapım aşamasındaki bir binanın bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, yapının tamamlanmasının ardından kat irtifakına konu olan taşınmaz malik ya da maliklerine kat mülkiyetine geçilmesi konusunda talep hakkı veren bir irtifak hakkıdır. Bu hak, paylı mülkiyete konu bir arsa üzerinde pay sahiplerine inşaat yapma, inşaatı tamamlama ve sonrasında kat mülkiyetine geçme yükümlülüğünü de yükler.

Kat irtifakı ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Kat İrtifakı Ne Demek?

Kat irtifakı sınırlı ayni hak kapsamındaki irtifak haklarından biridir. Ayni hak, kişiye malvarlığı üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerinin tamamını veren ve herkese karşı ileri sürülebilen hak anlamına gelir. Sınırlı ayni haklarda ise bu yetkilerden sadece biri veya birkaçı kullanılabilir. Sınırlı ayni haklardan biri olan irtifak hakları, hak sahibine bir eşya üzerinde kullanma, yararlanma ya da malikin mülkiyet hakkını doğrudan kullanabilmesini kısıtlama hakkı verir.  Kat irtifakı da bunlardan biridir ancak diğer irtifak haklarının aksine kişiye ya da eşyaya değil, arsa payına bağlı olarak kurulur. Dolayısıyla bu hak arsa payından ayrı olarak devredilemez ya da dışarıda tutularak arsa üzerinde sınırlı ayni hak kurulamaz.

Kat İrtifakı Nasıl Kurulur?

Kat irtifakı, kurmak isteyen kişi ya da kişilerce resmi senet düzenlenmesi ve tapuya tescille kurulabileceği gibi bir paydaşın paydaşlıktan çıkarılması yoluyla da kurulabilir. İlk yol tarafların iradeleriyle kurdukları bir sözleşmenin tescili şeklinde gerçekleşir. Diğer yol ise beş ya da daha çok kişinin yapı inşa etmek amacıyla bir arsa alması ve arsa sahiplerinin en az beşte dördü kat irtifakı kurulmasını istediği halde bu karara uyulmaması durumunda gündeme gelir. Bu durumda Sulh Mahkemesi karara uymayan paydaşın payının iptaline ve isterlerse diğer paydaşlar adına tesciline karar verir. Bu dava paydaşlıktan çıkarma davasıdır. Bu yolda da yine bir resmi senet sonrası tescil kurulması yöntemi izlenir.

Kat İrtifaklı Arsanın Tarafların İradesiyle Kurulmasının Koşulları Nelerdir?

Bir taşınmaz üzerinde kat irtifakının kurulabilmesi için her şeyden önce söz konusu taşınmazın tapu kütüğüne kayıtlı bir taşınmaz olması gerekir. Aksi durumda arsa üzerinde kat irtifakı kurulamaz. Bu irtifakın arsa payına bağlı olarak kurulduğunu belirtmiştik. Bu nedenle kat irtifakının kurulabilmesi için arsa paylarının net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda arsa payları, bağımsız bölümlerin (örneğin dairelerin) konum ve büyüklüğüne göre belirlenmemişse her bir hak sahibi bu oransızlığın giderilmesi için dava açabilir. Bu dava arsa payını düzeltme davasıdır. Diğer bir koşul, sözleşmeye konu olan her bir bağımsız bölümün tek başına ve diğerlerinden ayrı bir şekilde kullanılabiliyor olmasıdır. Yani ortak kullanılan yerler ve eklentiler kat irtifakına konu olamaz. Ayrıca yapının inşaatının henüz tamamlanmamış olması gerekir. Bu arada yapının tümünün kagir, yani taş ve tuğladan yapılmış olması şartı aranmaktadır.

Kat İrtifakı Tapusu Nasıl Alınır?

Kat irtifakının kurulabilmesi için tek kişi malik ya da paylı maliklerin istemde bulunması gerekir. Bu istemle birlikte kanunda belirtilen belgeler de istemin ekinde sunulmalıdır. Ek niteliğindeki bu belgeler proje ve yönetim planıdır. Usulüne uygun hazırlanmış ve malikler tarafından imzalanmış ana gayrimenkul projesi ile birlikte yapıyla ilgili zorunlu tüm diğer projeler de bu kapsamdadır. Yönetim planın istenme sebebi, kat irtifakının kat mülkiyetine dönüşeceği ihtimalidir. Uygulamada bu plan genelde kat mülkiyetinin yönetim kurallarına ilişkin hükümler içerir ancak kat irtifakının yönetimine dair hükümler de düzenlenebilir. Kat irtifakının yönetimi için zorunlu olmamakla birlikte pay sahipleri arasından ya da dışarıdan bir yönetici de tayin edilebilir. Yönetim planı da tüm maliklerin imzasını barındırmalı ve ana gayrimenkul üzerindeki yapı sayısınca düzenlenmelidir. Ekleriyle birlikte istem tapu memuruna sunulur. Tapu memuru talepte bulunanların gerçek malik olduğuna kanaat getirirse kat irtifakı kurulması için sözleşme düzenler. Bu sözleşme resmi senet şeklinde düzenlenir. Senet içeriğinde bağımsız bölümler ve bölümlerin sahipleri, ortak kullanım alanları, eklentiler, arsa payı oranları ve paydaşların birbirine karşı hak ve yükümlülükleri gibi hükümler yer alır. Ardından bu senet paydaşlar tarafından imza edilir. Son olarak kat irtifakı, tapu kütüğüne kayıtlı ilgili taşınmaz sicillerinin beyanlar hanesine işlenir.

Kat İrtifakı Sahibinin Hakları Ve Borçları Nelerdir?

Arsa maliki ya da üzerinde birden fazla paydaş malik varsa her bir paydaş, kendi payı oranında taşınmazdan yararlanma ve kendi payı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir, mülkiyet hakkının özünden gelen bu haklar zedelenmez. Bunun yanında her bir kat irtifakı sahibi yukarıda belirttiğimiz gibi yapının belirlenen sürede yapımına başlanmasını ve bitirilmesini, sonrasında ise kat mülkiyetine geçilmesini talep edebilir. Yine her bir hak sahibi irtifak konusunun yönetimine katılma hakkına sahiptir. Hak olarak değindiğimiz hususlar aynı zamanda hak sahipleri için birer yükümlülüktür. Her hak sahibi yapıyı vaktinde tamamlama ve diğer paydaşların haklarını kullanabilmesine engel olmama borcu altındadır. Yapının tamamlanmasını kolaylaştırıcı işlemleri yapmak ve vakti geldiğinde kat mülkiyetine geçmek, bu süreçte irtifakın sona ermesine kusurlu bir şekilde sebebiyet verirse diğer maliklerin zararını tazmin etmek zorundadır.

Kat İrtifaklı Tapu Riski Ne Boyuttadır?

Kat irtifaklı tapunun alınmasının ardından yüklenici binayı verilen projeye aykırı olarak tamamlayabilir. Dolayısıyla yapılan yapıyla ilgili yıkım kararı alınması ve ortak kullanım alanlarının yapıya dahil edilememesi gibi sorunlar baş gösterebilir. Bu durumda üzerinde irtifak bulunan bağımsız bölümü devralan malik zarara uğrayabilir. Binanın tüm bağımsız bölümler için projeye uygun olarak yapıldığının denetimini ve tespitini sağlayıp iskanın alınmasını sağlamak, hak sahiplerinin zarara uğramasını engelleyecektir.

Kat İrtifakından Kat Mülkiyetine Geçiş Süreci Nasıldır?

Kat irtifakından kat mülkiyetine geçiş mevzuatta iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Bunların ilki kat mülkiyetine geçişin resen yapılmasıdır. Tescil ettirilen resmi senede ve ekindeki projeye uygun yapıldığına belediye tarafından kanaat getirilen yapılar için yapı kullanım izin belgesi verilir. Bilinen ismiyle iskan, verildikten sonra hakkın kayıtlı olduğu tapu idaresine altmış gün içinde gönderilir ve kat irtifakı resen kat mülkiyetine çevrilir. İkinci olarak da tarafların istemiyle kat mülkiyetine geçilir. Tapu sicilinde irtifakın kat mülkiyetine çevrilmesi işlemi resen yapılabilmesinin yanında arsa maliki ya da kat irtifakına sahip maliklerinden herhangi birinin istemi üzerine de gerçekleştirilebilir. Böylece arsa ya da arsa paylarına ait tapu kütüğü ile kat mülkiyeti kütüğü arasında kat mülkiyetine geçildiği yazılarak bağlantı kurulur ve işlem sonuçlandırılır.

Kat İrtifakının Diğer Sona Erme Yolları?

Yukarıda bahsettiğimiz sebep kat irtifakının olağan sona erme sebebi idi. Bunun yanında bu irtifak taraflarca her zaman iradi olarak sona erdirilebilir. Tarafların tapu memuruna verecekleri yazılı beyanla sicilden bu kaydın silinmesini istemeleri yeterlidir. İradi sona erme dışında irtifakın kendiliğinden son bulması da mümkündür. Bu hakka konu arsanın tamamen yok olması, yok olmamakla birlikte üzerine artık yapı yapılamayacak halde olması ya da arsanın kamulaştırılması neticesinde kat irtifakı kendiliğinden son bulur.

Kat irtifakı ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ADİ ORTAKLIK NEDİR?

adi ortaklık

 

Adi ortaklık diğer adıyla adi şirket, temelini Roma Hukukundan alan, tarihi ise çok daha eski dönemlere dayanan bir kurumdur. Adi ortaklığın kurulabilmesi için sahip olması gereken unsurları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • İki veya daha çok kişi
  • Her ortak için müşterek bir amaç
  • Ortak amaç için birlikte gösterilen çaba
  • Emek veya araç katkısı
  • Sözleşme bağı

Adi ortaklıkla ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Adi Ortaklık Nedir?

İki veya daha çok kişinin emeklerini ya da araçlarını ortak bir amaç için birleştirmeyi ve bunları ortak amacı gerçekleştirmek için kullanmayı birbirlerine karşı taahhüt ettikleri ilişkiye adi ortaklık denir. İki veya daha çok kişinin gerçek kişi olması şart değildir. Tüzel kişiler de adi ortaklığa dahil olabilir.

Adi Ortaklık Sözleşmesi Nasıl Yapılır?

Adi ortaklık sözleşmesi kural olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Ortaklığın amacı ya da yaptığı işler şekil şartına tabi işler olsa bile ortaklığın kurulması şekil şartı olmadan gerçekleşir. Bu kuralın bazı istisnaları mevuttur. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

  • Ortaklar sözleşmenin belli bir şekle bağlı kalınarak yapılmasını aralarında kararlaştırabilirler. Eğer bu şekilde kabul edilen bir şekil şartı öngörüldüyse, bu şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler tarafları bağlamaz.
  • Devri kanunen şekle tabi olan mal ve haklar ortaklığa katılım payı olarak verilecekse, bu katkıya dair olan maddeler kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyularak yapılır. Sözleşmenin tamamının değil, sadece devri şekle tabi katılım payının yer aldığı hükümlerin şekle tabi olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin, taşınmaz mülkiyetinin ya da paylı mülkiyet söz konusu olan bir taşınmaz payının katılım payı olarak verilmesi taahhüdü söz konusu ise sadece devir sözünü içeren bu madde, kanun hükmü gereği resmi şekilde yapılmalıdır. Benzer şekilde bir alacak, ortaklığa katılım payı olarak verilecekse, alacağın temliki hükümleri gereği yazılı şekil şartına tabi olacaktır.
  • Tüzel kişiliği olan ticaret şirketleri, ticari işletme işletmek amacıyla bir adi ortaklık kurarsa ve bunu ticaret siciline tescil etmek isterse, ilgili sözleşmeyi yazılı yapmalı ve notere onaylatmalıdır. Bu ihtimalde şekil şartı sadece ticaret siciline tescil edilmek istenirse söz konusu olur. Yoksa adi ortaklığın kurulması için yine şekil şartı söz konusu olmayacaktır.

Adi Ortaklık Sözleşmesi Yazılı Yapılmazsa Ne Olur?

Her ne kadar şekil şartı öngörülmemiş de olsa, hukuki bir uyuşmazlık ortaya çıktığında bir ortaklığın varlığı ispatlanamadığı takdirde hak kayıpları yaşanabilecektir. Adi ortaklık sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması, ortaklara ispat kolaylığı sağlayacağından daha yerinde olacaktır. Unutulmamalıdır ki bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda ispat yükü, ortaklığın varlığını iddia eden kişinin üstünde olacaktır.

Adi Ortaklık Sözleşmesi Örneği İçeriğinde Neler Yer Alır?

Şekil şartı öngörülmediğinden taraflar, yazılı bir sözleşme yapmak isterse sözleşmenin içeriğini istedikleri gibi belirleyebilirler. Uygulamada birçok örnek sözleşmeyle karşılaşmak mümkündür. Yazılı sözleşme içeriğinde aşağıdaki hususların yer alması taraflar için faydalı olacaktır:

  • Taraflara ait bilgiler
  • Ortakların hangi oranda mülkiyet ve sermaye sahibi olacağı
  • Ortakların katılım payları
  • Varsa sözleşmenin geçerlilik süresi
  • Ortaklığın amacı ve konusu
  • Ortakların hakları ve yükümlülükleri
  • Ortaklığın nasıl idare edileceği ve temsili
  • Kazançların nasıl dağılacağı
  • Ortaklığın sona ermesi ve tasfiyesine yönelik hükümler.

Adi Ortaklık Özellikleri Nelerdir?

Adi ortaklık sözleşmesinin kural olarak şekle tabi olmadığından zaten bahsetmiştik. Bu özelliğinin yanında bir sözleşmenin geçersizliğine neden olan durumlar ortaklık sözleşmesini aynı şekilde etkilememektedir. Öngörülmüşse şekil eksikliği, ortakların ehliyetsizliği, ortaklığın amacının kanuna ve ahlaka aykırı olması gibi sözleşme geçerlilik şartlarının olmadığı varsayımında, adi ortaklığın geçersiz olduğu ileri sürülene kadar, ortakların hem kendi aralarında hem de üçüncü kişilere karşı sorumlulukları devam eder. Bu tür durumlarda geçersizlik ileri sürülene kadar yapılan işlemler hukuken geçerliliklerini koruyacaktır. Yani geçersizlik, ileri sürüldüğü ya da hâkim tarafından resen dikkate alındığı andan itibaren ileriye dönük olarak hüküm doğurur.

Adi Ortaklığın Tüzel Kişiliği Var Mıdır?

Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Bu kapsamda adi ortaklık tek başına bir hukuki ilişkiye taraf olamaz. Hukuki işlemin tarafı ortakların tümüdür. Bu nedenle hukuki bir işleme bütün ortaklar katılmalı ya da ortaklar temsil olunmalıdır. Dikkat edilirse temsil olunan adi ortaklık değil, ortaklardır. Aynı şekilde katılım payı olarak ortaklığa verilen malvarlığı da ortaklığa ait değildir. Tüm ortaklar ilgili malvarlığı üzerinde hak sahibidir. Yine ortaklığın tüzel kişiliği olmaması sebebiyle, dava ya da takip taleplerini tüm ortakların birlikte açması gerekmektedir.

Adi Şirket Kaç Kişi İle Kurulur?

Adi şirket kurulabilmesi için en az iki gerçek ya da tüzel kişinin ortaklığı gerekmektedir.

Adi Ortaklıkta Sorumluluk Kimdedir?

Ortaklığın bir tüzel kişiliği olmadığını belirtmiştik. Bu nedenle ortaklık işlemlerinden doğan borçlardan sorumluluk da ortaklığa değil, ortaklara aittir. Borçtan dolayı her bir ortak müteselsilen, birinci derecede ve tüm malvarlığıyla sorumludur. Ortaklardan birinin alacaklı olması halinde de diğer ortaklar açısından durum aynıdır. Ayrıca ortaklığı temsile yetkili olmayan bir ortak hem kendi hem de ortaklık hesabına hareket ederek bir borç altına girmişse, diğer ortaklar işleme onay vermedikleri takdirde, borçtan tek başına sorumlu olur.

Adi Ortaklık Vergilendirme Nasıl Olur?

Tüzel kişiliği olmaması nedeniyle ortaklık vergi mükellefi de olamaz. Her ortak ayrı ayrı vergi mükellefi olur ve vergi işlemleri her bir ortak için ayrıca yapılır. Aynı zamanda ortaklardan biri, temsile yetkili değilse ve vekaletnamesi de olmadığı halde vergi uzlaşmasına katılmışsa, bu uzlaşma sadece o ortağı bağlar. Diğer ortaklar herhangi bir yükümlülük altına girmez.

Adi Ortaklık Ortaklara Hangi Hak ve Yükümlülükleri Verir?

Ortaklığın unsurlarından biri olarak katılım payından bahsetmiştik. Ortaklığın kurulması için taahhüt edilen bu katılım payı, taahhüt eden ortağı diğer ortaklara karşı bir borç altına sokmaktadır. Ancak bu borç sadece iç ilişkide önemi olan bir borçtur, sorumluluk diğer ortaklara karşıdır. Bu nedenle katılım payını henüz ifa etmemiş bir ortak da üçüncü kişilere karşı sınırsız ve müteselsilen sorumlu olmaya devam eder. Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa her ortağın eşit katılım payı ile ortaklığa katıldığı varsayılır. Eşit kabul edilen şey katılım paylarının değeridir. Yoksa katılım paylarının aynı türden olması gerekmez. Para, alacak, mal, emek ve bunların dışında müşteri çevresi, itibar gibi iktisadi değeri olan her şey katılım payı olarak ortaklığa sunulabilir. Tüm ortaklar kural olarak katılım payları üzerinde elbirliğiyle maliktir. Bir diğer hak ve yükümlülük, ortaklık işinden kaynaklı kazancı veya zararı paylaşma borcudur. Bu kapsamda sadece finansal kazançlar ve kayıplar değil, somut ya da soyut tüm kazanç ve kayıplar aksine sözleşme yoksa ortaklar arasında eşit paylaştırılmalıdır. Bunların yanında her ortağın doğal olarak dürüstlük kurallarına uygun hareket ederek ortaklığa sadık olması ve ortaklık zararına hareket etmekten kaçınması gerekir.

Ortaklığın Karar Alması Ve İdaresi Ne Şekilde Olur?

Sözleşmede aksi bir düzenleme ortaklarca belirlenebileceği gibi, kural olarak ortaklıkla ilgili kararlar oybirliğiyle alınır. Ortaklar doğrudan konuyla ilgili oy verebileceği gibi alınan karara katılmak şeklinde de birliği sağlayabilir. Ortaklığın idaresi de olağan işler bakımından belirlenen idarecilere bırakılabilir. Ancak olağan dışı işler bakımından idareci olsun veya olmasın tüm ortakların oybirliği gerekir.

Adi Ortaklık Sona Ermesi Nasıl Gerçekleşir?

Ortaklık aşağıda sayılan hallerde kanun gereği kendiliğinden son bulur:

  • Ortak amacın gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin artık mümkün olmaması
  • Ortaklardan birinin ölmesi
  • Ortaklardan birinin iflası, kısıtlanması veya payının haczedilmesi
  • Sözleşmede belirlenmişse sürenin sona ermesi

Ancak kendiliğinden fesih durumlarına rağmen ortaklar, tasfiye süreci tamamlanmadığı sürece her zaman ortaklığın devam etmesine karar verebilir. Bu sebeplerin yanında ortaklar her zaman ortaklığın feshine oybirliğiyle karar verebilir. Bunun yanında ortaklardan birine fesih yetkisi verildiyse ya da sözleşme süreli bir sözleşme değilse ortaklardan her biri, tek taraflı olarak fesih beyanında bulunabilir. Son olarak ortaklığa devam etmesi artık kişiden beklenemez duruma geldiyse yani ortağın ya da ortakların haklı sebebi mevcutsa her zaman mahkemeden ortaklığın feshi istenebilir.

Adi Ortaklığın Tasfiyesi Süreci Nasıl İşler?

Ortaklığın tasfiyesi ortaklık payının tasfiyesiyle karıştırılmamalıdır. Ortaklardan birinin ortaklıktan çıkması ya da çıkarılması tek başına ortaklığı sona erdirmez. Çıkan ya da çıkarılan ortağın payları kanun hükmü gereği kendiliğinden diğer ortaklara payları oranında geçer. Ortaklığın sona erme sebeplerinden biri neticesinde sona ermesi durumunda ise ortaklık zorunlu olarak tasfiye sürecine girer. Bu süreçte ortaklığa ait malvarlığı artık paraya çevrilir ve ortaklığın borçları ödenir. Sonrasında katılım payları ortaklara iade edilir. Son olarak bir meblağ kalmış ise kazanç ve zarara katlanma yükümlülüğü çerçevesinde ortaklara paylaştırılır.

Adi ortaklık ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

DOĞUM İZNİ KAÇ GÜN SÜRER?

 

Doğum izni, diğer bir ifadeyle analık izni Türk hukukunda, doğumdan önceki ve sonraki süreci kapsayacak şekilde düzenlenen; doğacak olan çocuğun anne ile olan ilişkisini ve kadın çalışanın hamilelik halinin korunmasını esas alan izindir. Bu kapsamda analık kavramı bir bütün olarak hamilelik, doğum ve doğum sonrası süreçleri bünyesinde barındırır. Bu üç evre hukuken korunmaktadır. Kadınlara yönelik uygulanan çalıştırma yasağı ve izinler temelde Anayasa ve İş Kanunu’nda düzenlenmiştir. Anayasaya göre çalışma şartları ve dinlenme hakkı kapsamında kadın ve erkeğin kabul edilebilir farklılıkları eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmez. Analık izni de bunlardan biridir. Bunun yanında İş Kanunu hükümlerine tabi olmayan işçi kadınların da bu kanun hükümlerinden yararlanabileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla hangi mevzuata tabi olursa olsun, iş sözleşmesiyle çalışan her işçi bu izinden faydalanabilir.

Doğum İzni Ne Zaman Başlar?

Türk hukukunda kural olarak doğum izni, doğumdan 8 hafta önce başlar. Bu süre kadın işçinin sağlık durumuna ya da işin niteliğine göre doktor raporuyla arttırılabilir ancak koruma süresinin işveren tarafından azaltılabilmesi mümkün değildir. Eğer hamile işçi talep ederse ve çalışmasının sağlık durumuna zarar vermeyeceğine yönelik bir doktor raporu mevcutsa kadın işçi, doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışabilir. Kadın işçi, doğumdan önceki 3 hafta içerisinde çalışacağına dair bir taahhütte bulunsa dahi çalışmaktan kaçınabilir.

Doğum İzni Kaç Gün Sürer?

Doğum izninin doğumdan önceki 8 haftalık süreci kapsadığını söylemiştik. Aynı şekilde kural olarak doğumdan sonraki 8 haftalık süreçte bu izne dahildir. Yani temelde 16 haftalık bir analık izni süresi vardır. Yani işçinin doğum izni süresi 112 gündür. Bu sürelerin işveren tarafından kısaltılamayacağı unutulmamalıdır. Eğer kadın işçi doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışırsa, doğumdan önce kullanmadığı süreleri doğumdan sonraki 8 haftalık sürenin üstüne ekleyebilir. Bu düzenleme kadın işçi için bir haktır. Dolayısıyla doğumdan önce kullanmadığı süreleri doğumdan sonraki döneme eklemek zorunda değildir. Ayrıca analık izni, kesintisiz kullanılması gereken bir izindir.

Doğum İzni Hesaplama Nasıl Yapılır?

Doğum öncesi 8 haftalık doğum izni süresi, doğum gerçekleştiğinde sona erer. Tahmini doğumdan önce doğum gerçekleşirse, yani erken doğum söz konusuysa doğumdan önce kullanılamayan süreler doğumdan sonraki süreye eklenebilir. Bu süreler doktor raporuyla tespit edilmelidir. Diğer bir ihtimal ise doğumun, tahmini doğumdan sonra gerçekleşmiş olmasıdır. Bu ihtimalde kadın işçinin geç doğum yapmasına neden olabilecek sağlık sorunları da düşünülünce, doğum sonrası izin süresinin azaltılmaması gerekir. Başka açıdan çocuğun ölü doğması ya da doğumdan kısa süre sonra hayatını kaybetmesi durumu düşünülebilir. Bu durumda da doğum sonrası izin süresinin azaltılmaması gerektiği savunulabilir. Çünkü analık izninin koruma alanı sadece çocuk değildir. Sağlıklı bir doğum gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, annenin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı ve toparlanma süreci hesaba katılmalıdır. Son olarak düşük yapılması halinde, doğum olayı gerçekleşmediği için, doğum sonrası izinden de bahsedilemeyecek ve düşük sonrası doğum izni kullanılamayacaktır.

Çoğul Gebelik Doğum İzni Süresi Ne Kadardır?

Çoğul gebelikte yani birden fazla çocuğa gebe kalınması durumunda, doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 hafta daha eklenir. Bu durumda doğumdan önce 10, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 18 hafta, çoğul gebelikte doğum izni süresidir. İkiden fazla çocuk için süre değişmez. Çoğul gebelik durumunda da kadın işçinin talebi ve çalışmanın sağlığına zarar vermeyeceğine dair doktor raporu ile doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışılabilir. Bu durumda doğumdan sonraya eklenecek süreyle birlikte 15 haftaya kadar doğum sonrası izin kullanılabilir.

Memur Doğum İzni ve Öğretmen Doğum İzni Süresi Farklı Mıdır?

Memur kadınlar için doğum izni süreleriyle ilgili farklı süreler içeren bir hüküm düzenlenmemiştir. Dolayısıyla doğumdan önce ve sonraki 8 haftalık süreler, talep halinde doğumdan 3 hafta öncesine kadar çalışılabilme hakkı, kullanılmayan sürelerin doğum sonrası süreye eklenmesi ve çoğul gebelik süreleri memurlar için de aynıdır. Öğretmen doğum izni süreleri de bu şekildedir.

Memur Süt İzni Hesaplama Nasıl Yapılır?

Memurların süt izni 6111 sayılı yasada yapılan değişiklikle ilk 6 ay için süt izni süresi artırılmıştır. Buna göre doğum yapan kadın memur ilk 6 ayda 3 saat ve sonraki 6 ayda 1,5 saat süt izni kullanabilecektir.

Annenin Ölmesi Babaya Doğum İzni Hakkı Verir Mi?

Doğum sırasında ya da doğum sonrası izin süresi içerisinde anne hayatını kaybederse, babanın talep etmesi halinde doğum izni kullanması mümkündür. Babanın izin kullanabileceği süre, anne tarafından kullanılamayan izin süresi kadardır. Bu hakkın kullanılabilmesi için hayatını kaybeden annenin, doğum izni hakkına sahip olan bir işçi olması gerekir. Doğumdan önce hayatını kaybeden bir anne varsa bu hakkın kullanılması mümkün olmayacaktır.

Evlat Edinmede Analık İzni Mümkün Mü?

Analık iznini düzenleyen kanun hükümlerine göre, üç yaşından küçük bir çocuğu evlat edinen eşlerden birine ya da evlat edinene, 8 hafta analık izni verilir. Bu süre çocuğun fiilen teslim edildiği andan itibaren işlemeye başlar.

Doğum İzni Bitince Ne Olur?

Yukarıda anlatılan izin sürelerinin sona ermesiyle birlikte, kadın işçinin işe geri dönmesi gerekir. Ancak işçinin geri dönebilmesi için bir emziren olarak çalışmasına bir engel olmadığına ilişkin doktor raporu gerekmektedir. Analık izni sonrasında işçi eski işinde ya da ona eşdeğer bir işte çalışmayı talep edebilir. İşveren ise geri dönen işçiyi aynı ya da eşdeğer bir işte çalıştırmak zorundadır.

Doğum İzni Parası Ne Kadardır?

Üzerinde durduğumuz 8’er haftalık ve toplamda 16 hafta olan doğum izni süreleri ve çoğul gebelikteki ek 2 haftalık süre ücretli izin kapsamındadır. Bu sürelerde analık izni kullanan işçiye ücreti tam olarak ödenmeye devam edilecektir. Daha sonraki süreçler için talep edilmesi halinde ücretsiz izin hakkı da öngörülmüştür.

Doğum Raporu Parası Ne Zaman Yatar?

Doğum raporu parası SGK tarafından doğum sebebiyle geçici olarak iş göremeyen işçiye ödenen tutardır. Doğum raporu parası tek çocuk için 112 gün, çoğul gebeliklerde ise 126 gün üzerinden hesaplanır ve işçi adına PTT hesaplarına yatırılır. İşveren tarafından doğum raporunun SGK’ya bildirilmesiyle birlikte 15 gün içerisinde doğum raporu parası yatırılacaktır.

Süt İzni Nasıl Kullanılır?

Süt izni, doğumdan sonra doğal olarak çocuğunu emzirmek durumunda olan anne işçiler için tanınmış bir haktır. Kanun hükmü gereği kadın işçi, doğumdan sonra çocuk 1 yaşına gelene kadar, günde toplam 1,5 saat süt izni kullanabilir. Bu sürenin günün hangi saatlerinde ve kaç parçaya bölünerek kullanılacağına işçi karar verir. Süt izni süresi günlük çalışma süresinden sayılır ve İş Kanunu kapsamında çalışmayan kadınlar da bu haktan yararlanabilir.

Doğum Sonrası Ücretsiz İzin Süresi Ne Kadardır? 

Analık izni sürelerinin sona ermesinden sonra talep etmesi halinde kadın işçiye, 6 aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu hak 3 yaşından küçük bir çocuğun evlat edinilmesi halinde de evlat edinen eşlerden birine ya da evlat edinene tanınmıştır. Analık izni süresinin ardından istenen ücretsiz izin süresi, yıllık izin süreleri hesaplanırken dikkate alınamaz.

Babalık İzni Kaç Gündür?

Babalık izni, eşi doğum yapan babanın doğum sonrası süreçte kullanabileceği izindir. Bu izin babaya verilmiş bir haktır. Mazeret izni olarak düzenlenen bu izin, ücretli izindir. Eşi doğum yapan baba eğer işçiyse bu izin doğumdan itibaren 5 gündür. Babanın memur olması halinde söz konusu izin talep halinde doğumdan itibaren 10 gündür. Eğer bir işçi babanın evlat edinmesi söz konusuysa ve evlat edinilen çocuk 3 yaşından küçükse, talebi halinde işçi babaya 3 gün ücretli mazeret izni verilir.

Doğum izni ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

YAPI DENETİM ÜCRETİNİ KİM ÖDER?

yapı denetim hizmet bedeli

 

Yapı denetim, bilimsel ve estetik kurallara bağlı kalınarak güvenli yapılar inşa edilmesini sağlayan kontrol uygulamasıdır. Yapı inşasında proje ve uygulama konusunda teknik hizmet alınarak inşaatların denetlenmesi şeklinde gerçekleşir. Kurallara uygun yapılmayan yapılar, kullanıma uygun olmamakta ve beraberinde güvenlik açısından birçok ciddi sorun getirmektedir. Bu nedenle yapı denetimin doğru uygulanması son derece önemlidir. Yapı denetimi ve yapı denetim ücreti hesaplama ülkemizde, ilgili kanun, yönetmelik ve tebliğlerle düzenlenmiş oldukça teknik, kapsamlı ve karmaşık bir konudur. Türkiye’de yapı denetim usullerine uygun yapılar, deprem ve diğer doğal afetlerin yıkıcı etkilerini önemli oranda azaltabilecek etkidedir. Dolayısıyla yapı denetimi konusu bir deprem ülkesinde yaşayan insanlar olarak özellikle bizler için son derece hayatidir.

Yapı Denetim Nedir?

Yapı denetim firması, inşa sürecinde yapının hukuk kurallarına, proje ve imar planlarına uygunluğunu; mühendislik ve mimari standartları taşıdığını ve güvenli olduğunu kontrol etmek için müteahhidi denetleyen kuruluştur. Yapı denetimi işi arsa maliki olan yapı sahipleri adına yapılmaktadır. Firma, denetim faaliyeti gösterebilmek için Merkez Komisyonundan izin almalıdır. Bakanlıktan izin alma şartı, ilgili şirketin bir nevi kamu yararına hareket etmesi gerektiğini göstermektedir. Kuruluşun görev ve sorumlulukları, yapı henüz proje halindeyken başlamakta ve yapım sürecinin her aşamasında yapının hukuka, bilimsel ölçülere ve sağlığa uygun olduğu denetlenmektedir. Dolayısıyla firmanın görevi, ruhsat alınması ve ardından yapım sürecinde de iskan alınıncaya kadar devam eder.

Yapı Denetim Sistemi Nasıl İşler?

Yapılacak yapının sahibi, inşaat yapım işi için bir müteahhitle anlaşmakta ya da kendileri bu görevi üstlenmektedir. Daha sonra yapının sahibi bir yapı denetim firması ile anlaşır. Uygulamada genellikle arsa sahiplerinin vermiş olduğu vekaletle müteahhitler tarafından yapı denetim sözleşmesi yapılmaktadır. Firma, yapının inşasının başından sonuna kadar müteahhidi yapının sahibi adına denetler.

Yapı Denetçisi Kimdir?

İlgili meslek odalarına üye ve Bakanlıkça denetçi belgesi verilen mimar ve mühendislere denetçi mimar ve mühendis denir. Yapı denetçisi, daha önceden müellif tarafından hazırlanan projelerin, mevzuatta aranan şartlara uygunluğunu denetler ve projedeki hesapların doğruluğunu değerlendirir. Bu değerlendirme sonrasında bir eksik tespit ederse bu eksikliği giderir. Eksik bir hususu kalmayan projeler, denetçi mimar ve denetçi mühendis tarafından onaylanır. Daha sonrasında yapının inşaat sürecinde kurulacak şantiye, temel kalıp, taşıyıcıların uygun yerleştirilmesi gibi teknik konular da denetçilerin onayına sunulur. Kısacası yapı denetim kuruluşları, görevlerini ve sorumluluklarını bünyesinde yer alan proje ve uygulama denetçisi mimar ve mühendisler eliyle yerine getirir. Bu denetçiler, görevlerini ifa sırasında Bakanlığa bağlı kamu görevlisi sayılırlar ve işledikleri suçlarda kamu görevlisine özgü usullere göre yargılanırlar.

Yapı Denetim Hizmet Sözleşmesinde Neler Yer Alır?

Yapının sahibi ile yapı denetim şirketi arasında yapılan sözleşmeye yapı denetim hizmet sözleşmesi denmektedir. Yapının sahibi, vekili aracılığıyla da bu sözleşmeyi kurabilir. Sözleşmenin içeriği ve şekli ilgili yönetmelikte düzenlenmiştir. İçeriğinde sözleşmenin tarafları olan yapının sahibi ve yapı denetim kuruluşunun adı, sözleşmenin konusu, yeri ve miktarı, bunların yanında hizmet süresi ve son olarak en önemli hususlardan biri olan denetim ücreti yer almaktadır. Uygulamada bakanlık tarafından düzenlenen matbu sözleşmeler yapı denetim hizmet sözleşmesi olarak kullanılmaktadır.

Yapı Denetim Ücretini Kim Öder?

Yapının sahibi ve denetim şirketi arasında yapılan yapı denetim hizmet sözleşmesi sonucu yapı sahibinin firmaya ücret ödemesi gerekmektedir. Ücret ödeme borcu kural olarak yapı sahibinin üzerinde olsa da müteahhit, aralarında yapacakları sözleşme ile yapı denetim hizmet bedelini üstlenebilir. Uygulamada müteahhidin kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yapının denetim ücretinin ödenmesini üstlendiği görülmektedir. Zira kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde müteahhit, yapıyı oturmaya hazır halde anahtar teslim olarak yapı sahibine teslim etmeyi taahhüt eder. Uygulamada ücreti müteahhidin ödediği sıkça görülür. Ancak ödenmeyen yapı denetim ücretinden hukuken yapı sahibi yani arsa sahipleri sorumlu olmaktadır. Bu nedenle yapı denetim firmaları ücretlerini tahsil edemediklerinde yapı sahiplerine karşı dava ve icra takibi başlatmaktadır. Yapı denetim şirketi ile ilk kez karşı karşıya gelen yapı sahipleri ödeme emri kendilerine tebliğ edildiğinde oldukça şaşırmaktadır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi kanunen yapı denetim ücretini yapı sahipleri ödemek durumundadır. Yapı sahipleri yapı denetim ücretini ödedikten sonra, müteahhit ile aralarındaki sözleşme ilişkisine dayanarak ödedikleri bedeli müteahhide rücu edebilirler.

Yapı Denetim Ücreti Hesaplama Nasıl Yapılır?

Yapı denetim ücreti hesaplama uygulamada çokça sorun teşkil eden bir durumdur. Denetim şirketleri de dahil mahkemeler ve bilirkişiler, yapı denetim ücretini doğru şekilde belirlemek konusunda problem yaşayabilmektedir. Yapı denetim ücreti hesaplamada inşaat alanı, yapı sınıfı, yapı yaklaşık maliyeti vb. birçok faktör rol oynamaktadır. Yapı denetim hizmet sözleşmesinde yapılan hesaplama, süresi içerisinde tamamlanan inşaatlar için belirlenen hizmet bedelidir. İnşaat süresinin uzaması halinde her yıl yapı yaklaşık maliyetleri arttığından ilave hizmet bedeli hesaplanmaktadır. Yapı denetim ücreti doğru hesaplanmadığında çok ciddi farklar oluşabildiğinden, zarar görmemek adına yapı denetim alanında uzman bir hukukçudan destek almanızda fayda vardır.

Yapı Denetim Havuz Sistemi Nedir?

Yapı denetim firmasının doğrudan müteahhit tarafından seçilmesinin önüne geçmek için 01/01/2019 tarihinden itibaren havuz sistemi getirilmiştir. Bu değişiklikten sonra müteahhitin hangi yapı denetim firmasıyla çalışacağı sistem üzerinden otomatik olarak belirlenmeye başlamıştır. Yapının sahiplerinin hizmet sözleşmesini yapacakları denetim şirketinin elektronik ortamda belirlenmesi hususunun nasıl uygulanacağına yönelik bakanlıkça bir tebliğ düzenlenmiştir. Bu tebliğ hükümlerine göre yapılar dört temel gruba ayrılır. Denetim şirketleri ise belirlenen puan sistemi ölçütlerine göre puanlandırılır. Yapı grupları ve puanlamaya göre yer sahibine sözleşme yapması için elektronik ortamda bir yapı denetim şirketi belirlenir. Belirlenen şirket, yeni iş almaktan men cezası almamış olması şartıyla ona verilen sürede yapının sahibi ile hizmet sözleşmesi kurabilir.

Yapı Denetimi Yargıtay Kararları

“Yapı denetim sözleşmesinin tarafları davacı ile davalılar olduğuna göre sözleşmenin nispiliği ilkesi gereği yapı denetim ücret alacağının borçlusu sözleşmenin karşı tarafı olan davalı borçlulardır. Davalılar ile dava dışı yüklenici arasında yapılan daire karşılığı inşaat sözleşmesinde yüklenicinin yapı denetim ücretini ödeyeceğini taahhüt etmesi, yapı denetim kuruluşunun ücretini yükleniciden talep edebilmesine imkan vermediği gibi yapı sahiplerine de bunu ileri sürerek borcunu ödemekten kaçınma hakkı vermez. Zira yapı denetim kuruluşu ile yüklenici arasında bir borç ilişkisi bulunmamaktadır. Yapı denetim kuruluşunun tek muhatabı onunla borç ilişkisine girmiş davalılardır. Daire karşılığı inşaat sözleşmesi ile ücretten sorumluluğun yükleniciye verilmiş olması davalılar için sadece yapı denetim kuruluşuna ödediği ücreti yükleniciden talep edebilme imkanı tanır .
Mahkemece, yapı denetim sözleşmesinin tarafı olan davalıları bağladığı dikkate alınarak davacının bu sözleşme nedeniyle alacağının bulunup bulunmadığı konusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davalılara husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/6052 E. 08.03.2021 T.)

“… Yapı denetim hizmet bedelinin ödenmesinden arsa sahibi sorumludur. Mahkemece, itirazın iptali davası olan asıl davada verilen red kararı, ölü kişi aleyhine icra takibi başlatılamayacağının da kabulü nedeniyle yerindedir. Birleşen alacak davasında ise, yapı denetim hizmet bedelinden davalı arsa sahiplerinin sorumlu olduğu gözetilerek ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri bir bütün halinde değerlendirilerek, yapılan keşif ve sonrasında alınan bilirkişi raporlarına istinaden davacının yapı denetim hizmeti verdiği açık olmakla, davalıların delil ve savunmaları, davacının ne kadar yapı denetim hizmet bedeline hak kazandığı hususunda gerektiğinde bilirkişiden yargı ve taraf denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/10923 E. 2021/9901 K.)

 

Yapı denetimi ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdan bizlere iletebilirsiniz.

TENFİZ NE DEMEK?

tanıma ve tenfiz

 

Tenfiz, kelime anlamı itibariyle hükmü yürütmek, infaz etmek demektir. Hukuki bir terim olarak ise, bir hükmü yerine getirmek, uygulanabilir hale getirmek demektir. Türk hukukunda, icrai nitelik taşıyan yabancı mahkeme kararlarının hukuk sisteminde uygulanabilir hale gelmesini sağlamak için hükümle ilgili karar verilmesi şeklinde karşımıza çıkar. Gerçekten de yabancı mahkemelerin verdikleri kararlar ister icrai, ister tespit ya da yenilik doğurucu bir hüküm olsun doğrudan Türk hukukunda uygulanabilir olma özelliğine sahip değildir. Bu kapsamda yabancı bir mahkeme tarafından verilen icrai nitelikteki bir hüküm, tenfizine karar verilmesiyle Türk hukuk sisteminde uygulanabilir hale gelir.

Tanıma ve tenfiz, Türk hukukunda hüküm doğurması istenen yabancı mahkeme kararları için söz konusu olabilecektir. Kural bu olmakla birlikte MÖHUK m. 60 kapsamında kesinleşmiş ve icra edilebilir kabiliyette veya tarafları bağlayıcı yabancı hakem kararlarının da tenfizi istenebilir. Hem tanıma hem de tenfiz kararlarının verilebilmesi yabancı mahkeme kararlarının kesinleşmiş kararlar olmasına bağlıdır. Bir kararın kesinleşmiş bir karar olup olmadığı o yabancı devletin hukukuna göre belirlenir. Bu iki kavram, alt başlıklar halinde aşağıda detaylı olarak incelenecektir.

Tanıma Nedir?

Yabancı bir mahkeme kararının tanınması, kararın kesin delil ya da kesin hüküm olarak Türk hukukunda kabul görmesi anlamına gelir. Örnek vermek gerekirse; soybağının reddi, babalığın tespiti, boşanma veya miras sözleşmesinin iptali gibi yabancı mahkeme kararlarının Türk hukukunda kesin hüküm olarak kabul edilmesi tanıma davasının konusudur.

Tanıma şartları, MÖHUK m. 58 uyarınca tenfizin şartlarının taşınmasına bağlanmıştır. Tenfizin şartları, aşağıda detaylıca incelenecektir. Bu başlık altında belirtilmesi gereken önemli bir husus ise, tenfizin şartlarından olan karşılıklılık ilkesi tanıma kararı verilebilmesi için şart koşulmamış olmasıdır. Yani Türkiye ile kararın verildiği yabancı mahkemenin devleti arasında bir anlaşma bulunmasa ve ilgili yabancı devletin hukukunda tanıma kurumu olmasa dahi tanıma işlemi yapılabilecektir.

Tenfiz Nedir?

Yabancı devlet kanunlarına göre kesinleşmiş ve icra edilebilir nitelikte olan yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de icra edilebilmesi, yetkili Türk mahkemesinin vereceği karara bağlıdır. Tenfiz kararı verilebilecek olan hükümlerin hangi sıfatlı yabancı mahkeme tarafından verildiği önemli değildir. Önemli olan tek husus, kararın bir özel hukuk uyuşmazlığı neticesinde verilmiş olmasıdır. Ceza hükümleri kural olarak bu kapsamda değildir ancak yine m. 50’ye göre ceza kararlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümlerin bu kapsamda değerlendirilmesi mümkündür.

Tenfiz Şartları Nelerdir?

Tenfiz şartları MÖHUK m. 54’te düzenlenmiştir. Bu şartları maddeler halince inceleyecek olursak:

  • Türk mahkemeleri tarafından yabancı mahkeme kararlarının tenfiz edilebilmesi karşılıklılık ilkesine bağlanmıştır. Yani yabancı bir mahkeme kararının Türk hukuku kapsamında uygulanabilir hale gelmesi için Türkiye ile ilgili yabancı mahkeme kararını veren mahkeme devleti arasında bir anlaşma olmalı ya da söz konusu devlet kanunlarında veya fiili uygulamalarında Türk mahkemelerinin kararlarının tenfiz edilebilmesi mümkün kılınmış olmalıdır.
  • Yabancı mahkeme kararının Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konuda verilmemiş olması veya aslında yetkisi olmayan bir yabancı mahkemenin yetkilendirilmiş olması ve buna davalı tarafından itiraz edilmemiş olması da aranan şartlar arasındadır.
  • Hükmün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması şartı da aranan şartlardan biridir. Kamu düzeni kavramı her devlet bakımından değişkenlik gösteren bir kavramdır. Dolayısıyla kararı veren yabancı mahkemenin kamu düzenine aykırılık teşkil etmeyen bir mahkeme kararı Türk kamu düzenine aykırı olabilir. Bu durumda ilgili kararın tenfiz edilmesi mümkün olmayacaktır.
  • Mahkeme kararının verildiği ülkenin yasaları uyarınca kesinleşmiş olması gerekmektedir.
  • Son olarak aranan şart ise, hukuki dinlenilme hakkı zedelenerek hakkında ve gıyabında yani usulüne uygun bir şekilde mahkemeye çağrılmadan karar verilen kişinin bu hususlara dayanarak Türk mahkemelerine itiraz etmemiş olmasıdır.

Tanıma ve Tenfiz Davası Arasındaki Fark Nedir?

Tanıma davası ile tenfiz davası arasındaki en önemli fark; yabancı mahkeme tarafından verilen kararın icrai nitelikte olup olmadığı hususundadır. Tenfizden farklı olarak tanımada kararın uygulanması için devlet organlarının aktif olarak icrai işlemler yapması gerekmez. Örneğin yabancı mahkeme tarafından hükme bağlanan para alacağının ilişkin bir kararın Türkiye’de uygulanabilmesi için icra müdürlüklerince işlemler yapılması gerekecektir. Bu nedenle bu tür kararlar için tenfiz davası açılması gerekmektedir. Ancak bir boşanma kararı söz konusu ise bu kararın yalnızca Türkiye’deki kurumlarca kabul görmesi yeterli olacağından tanıma davası açılmalıdır.

Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi İçin Hangi Mahkemeye Başvurulmalıdır?

Tanıma ve tenfiz davaları hakkında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir. Boşanma, velayet, nafaka gibi aile hukukuna ilişkin davalarda ise aile mahkemeleri görevli olacaktır. Yetkili mahkeme ise, tenfiz isteminin karşı tarafı olan kişinin Türkiye’deki yerleşim yeri, yoksa sakini olduğu yer, o da mevcut değilse Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden biridir. Konusu belirli bir değerle ilgili olan davalarda, uyuşmazlık konusu değer üzerinden harç belirlenir. Kararın tenfiz edilmesinde hukuki yararı bulunan herkes tenfiz davası açılmasını isteyebilir. Kanunda belirtilen unsurları içeren bir dilekçe ile tenfiz isteminde bulunulabilir. Dilekçeye ek olarak yabancı mahkeme ilamının usulen onaylı aslı, bir örneği, onanmış tercümesi ve ilamın kesinleştiğini gösteren onanmış yazı ve noter onaylı tercümesi eklenir.

Tanıma Tenfiz Nüfus Müdürlüğü’nden Yapılabilir Mi?

Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle boşanma, evliliğin butlanı, iptali veya mevcut olup olmadığına dair kararların mahkeme kararına gerek olmaksızın tanınması imkanı getirilmiştir. Buna göre yabancı mahkeme kararlarının kamu düzenine aykırı olmaması ve kesinleşmiş olması halinde tanıma davası açmaya gerek olmadan nüfus kayıtlarında değişiklik yapılabilecektir.

Yabancı Mahkeme Boşanma Kararının Tanınması İçin Dava Açılabilir Mi?

Nüfus Müdürlüğü’ne başvurarak yabancı mahkemelerde verilen boşanma kararlarının tanınması mümkündür. Ancak talebin nüfus müdürlüklerince reddedilmesi halinde ya da doğrudan boşanma kararının mahkemece tanınması için dava da açılabilir.

Tanıma ve Tenfiz Davası Yargıtay Kararları

“İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, mahkemece davaya konu hakem kararının tenfizine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmasa da davanın dava açılırken alınan maktu harçla sonuçlandırılmasına rağmen kararda nispi harç ve vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.” (Yargıtay 11. HD 2020/4516 E. 2021/6853 K.)

“…davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verildiği, bu karar sonrasında mahkemece, tanıma ve tenfiz davalarında yetkili mahkemenin kendisine karşı tanıma ve tenfiz istenenin Türkiye’deki ikametgahı yer mahkemesinin olması, kendisine karşı tanıma ve tenfiz istenen kişinin Türkiye’deki ikametgahının Gebze olması bu yerin de Gebze ilçesi sınırları içinde olması nazara alınarak davalı vekilinin yetki itirazı yerinde görülmekle yetkisizlik kararı verildiği, hüküm 27/09/2019 tarihinde kesinleştiği ve dosyanın Gebze Aile Mahkemesine gönderildiği,Gebze 5. Aile Mahkemesince, davanın kabulüne karar verildiği, bu kararın istinaf edilmesi üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 2.Hukuk Dairesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi arasında yargı yerinin belirlenmesi açısından uyuşmazlığın ortaya çıktığı anlaşılmaktadır…Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE…”  (Yargıtay 5. HD 2021/9487 E. 2021/14016 K.)

Tanıma ve tenfiz ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ŞİRKET AVUKATI

Hukuki danışmanlık

 

Şirketler ve ticari işletmeler kuruluşundan başlayarak ticari hayatlarının tamamı boyunca hukukla iç içe faaliyet göstermektedir. Sürekli olarak değişen ve gelişen iş dünyasında şirketler çok detaylı mevzuat hükümlerine tabi tutulmakta ve bu hükümlere uymamanın ağır sonuçları olmaktadır. Şirketler diğer özel hukuk tüzel kişileri ile yaptıkları sözleşmelerde ciddi taahhütler altına girmektedir. Sözleşme hükümlerinin hukuki çerçevesinin doğru çizilmemesi halinde ciddi zararlar doğabilmektedir. Bu nedenle şirketlerin ve ticari işletmelerin gerek kamu gerek özel hukuk tüzel kişileriyle hukuki uyuşmazlıklar yaşaması kaçınılmazdır. Bu gibi durumlarda etkin ve verimli bir hukuki destek alabilmek için bir şirket avukatı ile düzenli olarak çalışmak son derece önemlidir.

Şirket Avukatı Kimdir?

Şirket avukatı, şirketlerin iş hayatında karşılaştığı hukuki sorunlara ilişkin olarak danışmanlık hizmeti veren ve yargılama konusu olan uyuşmazlıklarda şirketleri temsil eden kişilerdir. Şirket avukatları Ticaret Hukuku alanında uzmanlaşmış avukatlardır. Şirket avukatı bir şirketin tarafı olabileceği hukuki uyuşmazlıklarda ortaya çıkabilecek hukuki sorunları öngörerek, sözleşmelerin müzakere aşamasında müvekkillerini bilgilendirir ve gerekli hukuki korumaları sağlar. Dava veya icra takibine konu işlerde ise müvekkillerini yargı mercileri önünde temsil ederek, haklarını elde etmelerine yardımcı olur.

Hukuki Danışmanlık Neden Gereklidir?

Şirketlerin bir hukuk danışmanı ile düzenli olarak çalışması halinde, hukuki ilişkiyi doğuran sözleşmenin düzenlenmesi, yargılama aşaması ve icrası tek bir hukuk bürosu tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu da şirketlerin kurumsal hafızasının gelişmesine önemli katkılar sağlamaktadır. Şirketin karşılaşabileceği hukuki uyuşmazlıkları daha önce takip ettiği davalardan tecrübe eden şirket hukuk danışmanı, sonrasında hazırlayacağı sözleşmelerde daha iyi hukuki koruma sağlayacaktır. Şirketin hukuki işlerini sürekli yaptıkça şirketin faaliyet gösterdiği sektörün tabi olduğu mevzuata daha hakim olacaktır. Şirketle sürekli olarak iş yapan ticari işletmelerin motivasyonlarını ve gerçek amaçlarını daha iyi kavrayacak, bu da sözleşme müzakerelerinin daha verimli bir şekilde gerçekleştirilmesine neden olacaktır. Tüm bu nedenlerle düzenli bir şekilde hukuki danışmanlık alınması hem şirketin verimliliğini artıracak, hem de ciddi zararlara uğramasının önüne geçecektir.

Hukuk Müşaviri Ne İş Yapar?

Hukuk müşaviri; kamu tüzel kişileri bünyesinde oluşturulan hukuk birimlerinde, hukuki danışmanlık hizmetleri sunan, kurum içi düzenlemeleri ve sözleşme metinlerini hazırlayan, yargılama aşamasında kurumu temsil eden kişilerdir. Zaman zaman şirketlere hukuki danışmanlık hizmeti sunan avukatların da hukuk müşaviri olarak ifade edilmesi söz konusu olabilmektedir.

Anonim Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğu Var Mıdır?

Avukatlık Kanunu’na 2008 yılında eklenilen hükümle; 250.000 TL ve üzerinde esas sermayesi olan anonim şirketlerin bir avukatla sözleşme yapması zorunludur. Bahsi geçen hüküm dışında kalan şirketlerin hukuki danışmanlık hizmeti almaları zorunlu olmamakla birlikte, yukarıda belirtilen faydaları nedeniyle bir şirket avukatı ile düzenli olarak çalışmaları yerinde olacaktır.

Şirket Avukatı Tarafından Sağlanacak Hizmetler Nelerdir?

  • Kuruluş sürecinde esas sözleşmenin düzenlenmesi ve işlemlerin takibi
  • Şirket yetkililerinin her türlü hukuki sorularını cevaplandırma
  • Sözleşme taslaklarının düzenlenmesi ve değiştirilmesi
  • Gerektiğinde sözleşme müzakerelerine katılmak
  • Önleyici hukuk tedbirleri ile doğabilecek hukuki ihtilaflarla ilgili bilgilendirmelerde bulunmak
  • Yönetim kurulu ve genel kurul toplantı tutanaklarının düzenlenmesi
  • Sermaye artırımı veya azaltılması için gerekli işlemlerin yapılması
  • Pay devir sözleşmelerinin düzenlenmesi ve esas sözleşme değişikliklerinin yapılması
  • Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilanı gereken metinlerin düzenlenmesi ve gerekli işlemlerin yapılması
  • Şirket iç yönergesinin ve organizasyon şemasının düzenlenmesi
  • Şirket birleşme ve devralmalarında gerekli sözleşmelerin hazırlanması
  • Personellerin iş sözleşmelerinin, gizlilik ve rekabet yasağı sözleşmelerinin düzenlenmesi
  • İşyeri içi uyulması gereken kurallara ilişkin talimat metinlerinin hazırlanması
  • İşçilerin savunmalarının alınmasına ilişkin tutanakların hazırlanması, fesih bildirimlerinin yapılması
  • Maaş haciz müzekkerelerine cevap verilmesi
  • Hukuka aykırı vergi cezalarına ilişkin itirazların yapılması ve iptali için davaların açılması
  • İhtarname ve ihbarnamelerin düzenlenmesi, gelen ihtarnamelere cevap verilmesi
  • İdari para cezalarının iptali için Sulh Ceza Mahkemeleri’nde gerekli davaların açılması
  • Arabuluculuk ve uzlaşma görüşmelerine katılma
  • Şirketin tarafı olduğu her türlü davalarda avukatlık hizmetleri sunulması
  • İcra takipleri başlatılması ve alacağın tahsili için gerekli işlemlerin yapılması

Şirket avukatı ile hukuki danışmanlık sözleşmesi yapılması halinde yukarıda belirtilen tüm hizmetler, anlaşılan hukuk bürosu tarafından aylık sabit bir ücret karşılığında sunulacaktır. Bahsi geçen hizmetler için avukatlarla ayrı ayrı anlaşma yapılması halinde şirket tarafından çok yüksek ücretler ödenecektir. Bir şirket avukatı ile düzenli bir hukuki danışmanlık anlaşması yapılması halinde ise çok daha az maliyetle çok daha verimli bir hizmet alınabilecektir. Bu nedenle şirketlerin alanında uzman bir avukatla hukuki danışmanlık ilişkisi kurması, kurumsal yapıya geçmeleri açısından son derece önemli bir adım olacaktır.

SOYBAĞININ REDDİ DAVASI NASIL AÇILIR?

Soybağının Reddi Davası Hangi Mahkemede Açılır

 

Soybağının reddi davası, kanunda düzenlenen kocanın babalığı olarak da adlandırılan; başka bir deyişle babalık karinesinin aksini ispatlamak maksatlı açılan bir dava türüdür. Soybağı, çocuklar ile anne baba arasındaki bağlantıyı ifade eder. Soybağının kurulması bakımından analık karinesi kesin olup, babalık karinesi yani kocanın babalığının aksi ispatlanabilir. Bu nedenle soybağının reddi davası, babalık karinesinin aksini ispat için açılır. Soybağının reddi miras ve babalık görevleri açısından kocanın menfaatlerini korumaktadır. Aksi taktirde koca gerçekten babası olmadığı çocuğa bakmak yükümlülüğünde olacak ve şartlara göre mirasçılar değişebilecektir. Babalık karinesine dayanmaksızın kocanın nüfusuna kaydedilen çocuk ile baba arasında soybağı olmadığı için soybağının reddine dair bir dava konusu oluşmaz. Bu durumda açılacak dava durumun tespitine yönelik yanlış nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır.

Babalık karinesine göre evlenmeden itibaren 180 gün, evliliğin sona ermesinden itibaren 300 gün içinde doğan çocuklar evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır. Çocuk ana rahmine evlilik sırasında veya evlilik öncesi ya da ayrılık sonrası düşmüş olabilir.

Evlilik sırasında çocuk ana rahmine düşmüşse davacı çocuğun babası olmadığını iki şekilde ispatlayabilir; (1) Koca, eşinin hamile kalması muhtemel olan dönemde herhangi bir nedenle cinsel ilişkiye girmediğini ispatlayarak iddiasını kanıtlayabilir. (2) Kocanın iktidarsız olması, eşinin zaten hamile olması veyahut bilimsel yollarla babalık karinesi çürütülebilir. Bu nokta da bilimsel yollar DNA testi ve kan testidir. Hâkimin bu yollara başvurması için kocanın çocuğun kendisinden olmadığını maddi olgularla ortaya koyması gerekir.

Çocuk ana rahmine evlilik öncesi ya da ayrılık sonrası düşmüşse babalık karinesi daha zayıf konumdadır. Evlilik sırasında 180 günden daha kısa bir sürede çocuk doğmuşsa ya da ayrılıktan sonra kadın hamile kalmışsa babalık karinesini çürütmek için başkaca kanıt gerekmez. Burada belirtmek gerekir ki bu süreler içerisinde kocanın eşiyle cinsel ilişkiye girdiğine dair kuvvetli deliller varsa babalık karinesi geçerlidir. Bu durumda ise ilk ihtimalde geçerli olan koşullarda babalık karinesinin çürütülmesi aranacaktır. Konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

 

Soybağının Reddi Davasını Kimler Açabilir?

 

Kural olarak soybağının reddi davası koca tarafından açılır ancak her kuralda olduğu gibi bu kuralında istisnası mevcuttur. Bu nedenle çocuğa ve şartların oluşması halinde kocanın alt ve üst soylarına son olarak da baba olduğunu iddia eden kişiye dava açma hakkı tanınmıştır.

(1) Koca: soybağının reddi davasını açma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı olduğu için koca; sınırlı ehliyetsiz olsa dahi bu davayı yasal temsilcisinin iznine bağlı kalmaksızın açabilir. (2) Çocuk: yeni medeni kanunla birlikte çocuğa bu davayı açma hakkı tanınmıştır. Çocuk eğer reşit değilse dava kayyım tarafından açılır. Eğer kayyım atanmamışsa reşit olduktan sonra bir yıl içinde bu davayı açabilecektir. (3) Kocanın alt ve üst soyu ve gerçek baba olduğunu iddia eden kimse: Bu durumda bu ilgililerin dava açabilmesi için kocanın ölmesi, gaipliğine karar verilmesi ya da ayırt etme gücünü kaybetmesi gerekir. Kısacası kocanın dava açması mümkün olmamalıdır. Ayrıca kocanın dava açmasının mümkün olmamasının yanında dava açma süreside geçmemelidir. Tüm bu şartların varlığı halinde diğer ilgililer dava açabilir. Şartlar gerçekleşir ancak koca dava açma süresi dolmadan çocuğun kendisinin olduğunu kabul etmişse diğer ilgililer dava açamaz.

Soybağının reddi istemi ancak ve ancak dava yoluyla ileri sürülebilecektir. Bu kapsamda herhangi bir irade beyanı veyahut sözleşme yoluyla soybağının reddi söz konusu olamaz. Bu davada davacı taraf; koca ve çocuk, şartların gerçekleşmesi halinde kocanın alt ve üst soyu ve son olarak baba olduğunu iddia eden kimse olabilir.

  • Dava koca tarafından açılmışsa davalı konumunda ana ve çocuk birlikte bulunur. Çocuğun ölümü halinde ana ve çocuğun mirasçıları davalı olur. Annenin ölümü halinde ise davalı yalnızca çocuk olur.
  • Davacı çocuk olursa davalı taraf ana ve baba olur.
  • Dava kocanın alt veya üst soyu tarafından açılırsa davalı ana ve çocuktur.
  • Davayı baba olduğunu iddia eden kimse açarsa davalı ana, çocuk ve baba olur.

Soybağının Reddi Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Bu konuda yetkili mahkeme taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki ikamet ettiği yer mahkemesinde açılır. Tarafların Türkiye’de ikameti bulunmaması halinde; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun madde 41’e göre yetkili mahkeme belirlenir. Görevli mahkeme ise aile mahkemeleridir. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.

 

Soybağının Reddi Davası Hak Düşürücü Süreler

 

Hak düşürücü süreler nitelik itibariyle re’sen hâkim tarafından da dikkate alınır. Yani hak düşürücü sürelerin dolması itibariyle artık taraflarca ileri sürülmese dahi hâkim tarafından gözetilecektir. Koca çocuğun babası olmadığını öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde soybağının reddini dava etme hakkına sahiptir. Kocanın hak düşürücü süreler içinde dava açmamasını geciktirecek haklı sebepler varsa; bir yıllık süre geciktirici sebebin ortadan kalkmasıyla başlar. Çocuğa kayyım atandıysa atama kararının tebliğinden itibaren herhalde doğum tarihinden itibaren 5 yıl içinde soybağının reddini dava edebilecektir. Çocuk ergin olmuş ve bu zamana kadar dava açılmamış ise; ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl içinde soybağının reddini mahkemeden talep edebilir.

 

Soybağının Reddi Davası Dilekçe Örneği

 

…….. AİLE MAHKEMESİNE

DAVACI  : Koca

VEKİLİ    : Av. Caner Besler

DAVALI  : Ana ve Çocuk

KONU      : Soybağının reddi talebimizden ibarettir.

AÇIKLAMALAR:

1- Müvekkilim davalı anne ile 2018 tarihinde evlenmiştir. 2019 yılı yaz aylarında birlikte geçirdikleri tatilin ardından; aralarında sorunlar çıkmaya başlamış olup Ekim 2019’dan bu yana ayrı yaşamaktadırlar.

2- Terk etmenin ardından yaklaşık bir sene sonra davalı anne bir bebek dünyaya getirmiştir. Müvekkilim Kasım 2019’da yurtdışına çıkmıştır. Bir yıl üç ay sonra barışma ümidiyle eşinin yanına döndüğünde onu kucağında bir bebekle görmüştür.

3- Daha sonra nüfus kayıtlarında çocuğun babası olarak kaydedildiğini öğrenmiştir. Müvekkilim bu çocuğun babası olduğunu kabul etmemektedir. Zira müvekkilimin çocuğun babası olması fiilen imkânsız, anılan tarihlerde yurtdışında olduğu pasaport kayıtlarınca mevcuttur.

4- Bu nedenlerle soybağının reddi talebimizin yanında; ayrıca çocuğun menfaatinin korunması için kayyım atanması maksadıyla sayın mahkemenizde dava açma mecburiyetimiz hasıl olmuştur.

HUKUKİ NEDENLER     : Türk Medeni Kanunu ve ilgili mevzuat

DELİLLER                          : Pasaport kayıtları, bilirkişi

NETİCE VE SONUÇ        : Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle soybağının reddini, çocuğa kayyım tayin edilmesini, vekalet ücreti ve dava masraflarının davalı anne üzerine bırakılmasını sayın mahkemenizden arz ve talep ederiz.

Davacı Vekili

Av. Caner Besler

Soybağının Reddi Davası Sonuçları

 

Soybağının reddi davasında ret kararı kesinleşince koca ile çocuk arasındaki soybağı ortadan kalkar. Eski kanun döneminde kararın kesinleşmesiyle çocuğun babaya karşı soybağının ortadan kalkar, bunun yanında anaya karşı soybağı da gayrisahih (evlilik dışı) olarak değişirdi. Yeni kanunla birlikte bu husus ortadan kaldırıldı. Çocukla ana arasındaki soybağı artık değişmemektedir. Ret talebinin kabulüyle çocuk lehine geçerli olan babalık karinesi artık geçersiz olacaktır. Bu kararla soybağı, geçmişe dönük olarak, çocuğun doğum tarihinden itibaren ortadan kalkar. Soybağının reddi herkese karşı etkilidir. Bununla birlikte çocuk kocanın soyadını taşıyamaz, kocanın mirasçısı olamaz. Bu karar geçmişe dönük etkili olduğundan dolayı; kocanın soybağından doğan bakım ve eğitim harcamaları, nafaka yükümlülüğü de ortadan kalktığından koca geçmişe dönük harcamalarını sebepsiz zenginleşmeye dayanarak talep edebilir. Talep edilebilecek kimseler ana ve soybağı kurulması halinde gerçek babadır. Çocuktan bu edimlerin sebepsiz zenginleşme yolu ile talep edilmesine TBK 63/1 hükmü engeldir. Bu nedenle koca çocuğa karşı sebepsiz zenginleşmeye dayanarak yerine getirdiği edimleri talep edemez.

Soybağının reddi davasıyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

İDARİ PARA CEZASI NEDİR?

İDARİ PARA CEZASI NEDİR?

 

İdari para cezası, Kabahatler Kanunu ve diğer özel kanunlarda düzenlenen kabahatler kapsamında öngörülen ve kamu kurumlarınca uygulanan idari yaptırım türüdür. 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’yla suçlar ve kabahatler olarak ayrım yapılmıştır. Suç teşkil eden fiiller hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılır. Kabahat, kanunun karşılığında idari para cezası veya idari tedbir, başka bir deyişle idari yaptırım öngördüğü haksızlık olarak ifade edilir. Kanunda açıkça gösterilen idari makam, kurul veya kamu görevlileri, görevli oldukları kamu kurumlarının görev alanına giren yerlerde idari para cezası vermeye yetkilidir. Bunun yanında Cumhuriyet savcıları ya da mahkeme tarafından da kanunda öngörülen hallerde idari para cezasına karar verilebilir.

İdari para cezaları nispi veyahut maktu olabilir. Ayrıca kanunda alt ve üst sınırları belirlenerek düzenlenmesi mümkündür. İdari para cezasını ihdas eden makam kabahate karşılık failin kusuru ve bunun yanında ekonomik durumunu gözeterek cezayı belirler. Konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

 

İdari Para Cezası Nereye Ödenir?

Kişiye tebliğ edilen para cezası tutanağında paranın nereye ödeneceği gösterilmelidir. Bazı kurumlar ödemeleri kendi tahsil etmektedir. Bununla birlikte bazen ödenecek yer tutanaklarda belirtilmemektedir. Para cezasının ödeneceği yerin gösterilmemesi halinde ilçelerde mal müdürlüklerine, illerde ise vergi dairelerine ödeme yapılmalıdır.

 

İdari Para Cezası Tutanağı

Karar verilen idari para cezasına ilişkin tutanakta, kişinin kimlik bilgileri ve adresi, kabahat fiili, buna ilişkin deliller, karar tarihi ve kararı veren görevlilerin kimliği ve kabahatin işlendiği yer ve zaman açık bir şekilde yazılır. Ayrıca karar tutanağı kişiye Tebligat Kanunu uyarınca tebliğ edilir ve karara karşı başvurulacak yol ile itiraz süresi belirtilir.

 

İdari Para Cezası Zamanaşımı Ne Kadar?

Bu nokta da değerlendirilmesi gereken iki husus vardır: Bunlar soruşturma zamanaşımı ve yerine getirme zamanaşımıdır.

Soruşturma zamanaşımı; elli bin Türk Lirasından az olan cezalarda üç, elli bin ila yüz bin Türk Lirası arasındaki cezalarda dört, yüz bin Türk Lirasından fazla cezalarda beş yıldır. Nispi idari para cezası tatbik edilen hallerde sekiz yıldır. Kabahat aynı zamanda suç teşkil eden bir fiil ise suça ilişkin zamanaşımı süreleri uygulanır. Ayrıca zamanaşımı süresi kabahat teşkil eden fiilin işlenmesinden itibaren başlar. Bu sürelerin dolması ile artık kişiye karşı idari para cezasına karar verilemez.

Yerine getirme zamanaşımı süresi; on bin Türk Lirasından az olan cezalarda üç, on bin ila yirmi bin Türk Lirası arasındaki cezalarda dört, yirmi bin ila elli bin Türk Lirası arasındaki cezalarda beş, elli bin Türk Lirası ve daha üzeri cezalarda yedi yıldır. Yerine getirme zamanaşımı süresi idari para cezası kararının kesinleştiği takvim yılının ertesi yılı başlar.

Burada belirtmek gerekir ki kanunda belirtilen bu sınırlar her yıl yeniden değerleme oranlarına göre değişir.

 

İdari Para Cezasını Taksitlendirme

Kabahatler Kanununca öngörülen düzenlemeye göre kişinin ekonomik durumunun uygun olmaması halinde; ilk taksiti peşin olmak kaydıyla bir yıl içinde 4 eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir. Taksitlerin gecikmesi veya eksik ödenmesi halinde kalan kısım tamamıyla tahsil edilir.

 

İdari Para Cezasında İndirim

Adınıza karar verilen idari para cezalarının indirimli ödenmesi mümkündür. Bu kapsamda kanun yoluna başvurmadan önce idari para cezasına itiraz süresi içerisinde ödeme yapmanız halinde belirlenen ceza tutarında %25 indirim yapılarak tahsil edilecektir. İndirimden yararlanmak için itiraz süresi içerisinde her ne kadar ödemeyi dava açmadan yapmak gerekse de bununla birlikte ödeme yapmanız cezayı kesinleştirmez. Ödemeyi yaparak hem indirimden yararlanırsınız hem de olası itirazın reddi kararı halinde idari para cezasına işleyecek faizi önlemiş olursunuz. Para cezasına yapacağınız itirazın haklı bulunması halinde ise ödediğiniz para faiziyle geri iade edilecektir.

 

İdari Para Cezalarını Yapılandırma

Dönem dönem TBMM tarafından çıkarılan yasalar ile idari para cezaları ve sair kamu alacaklarının yapılandırılması mümkün olmaktadır. Bu nedenle çıkarılan bir kanun ile adınıza karar verilen idari para cezalarını yapılandırabilirsiniz.

 

Polis İdari Para Cezası Kesebilir mi?

İlk olarak belirtmek gerekir ki idari para cezası kesme görevi kanunda belirtilen makamlara haizdir. Polis memurlarına açıkça verilmiş bir idari para cezası kararı verme yetkisi yoktur. Polis, bir kabahati tutanak altına alır ve tutanağı idari para cezası kararı almaya yetkili yere gönderir.

 

İdari Para Cezası Sorgulama Nasıl Yapılır?

Tatbik edilen idari para cezasına müteakiben tarafınıza tebligat yapılacaktır bunun yanında internet ortamı üzerinden de para cezalarını kontrol edebilirsiniz. Adınıza karar verilmiş idari para cezalarını İnternet Vergi Dairesi veya E-Devlet üzerinden sorgulayabilirsiniz.

 

İdari Para Cezasına İtiraz Mümkün müdür?

Kararın tebliği ya da tefhimin ardından 15 gün içinde Sulh Ceza Hakimliğine itirazda bulunulabilir. Süresinde yapılmayan itirazlara müteakiben kararlar kesinleşir. Mücbir sebep dolayısıyla karara itiraz edilemezse ortadan kalkmasından itibaren 7 gün içinde itiraz mümkündür.

Bazı özel hallerde idari para cezasına itiraz süresi ve başvuru makamı değişiklik göstermektedir.

  • 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında verilen idari para cezalarına itiraz süresi tebliğ veya tefhim tarihinden itibaren 60 gün ve başvuru makamı İdare Mahkemesidir.
  • SGK tarafından verilen idari para cezalarına karşı ise tebliğ veya tefhimden itibaren 15 gün içinde öncelikle kurum içerisinde İdari Para Cezası Komisyonuna başvurulmalıdır. Bu komisyon itirazı reddederse; bu kararın tebliğ veya tefhiminden itibaren 30 gün içinde İdare Mahkemesinde dava açılmalıdır.
  • 2872 sayılı Çevre Kanunu’na istinaden verilen para cezası kararlarına karşı ise tebliğ veya tefhimin ardından 30 gün içinde idare mahkemesinde dava açılmalıdır.

Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki; trafik cezasıyla birlikte aracın trafikten men edilmesine karar verilirse itiraz edilecek yer İdare Mahkemesidir ve dava açma süresi tebliğ veya tefhimden itibaren 60 gündür.

 

İdari Para Cezasına İtiraz Dilekçesi

……. Sulh Ceza Hakimliğine

İTİRAZ EDEN: Hasan ……..

(Adres)

VEKİLİ: Av. Caner Besler

Atalar Mah. Üsküdar Cad. No:164/4 Kartal/İstanbul

KONU: ……… Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğünün  ……… tarih …./…. sayılı idari para cezasının iptali talebimizdir.

AÇIKLAMALAR:

1- ………. tarihinde saat …… sıralarında … İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince, müvekkilim sahibi olduğu …. marka …… plakalı araca …………. güzergahında ………. gerekçesi ile idari para cezasına karar verilmiştir. Karar verilen idari para cezası hukuka aykırı olup, cezanın iptali gerekmektedir.

2- Müvekkilim o tarihlerde belirtilen adresten hiçbir şekilde geçmemiş, aracı ile farklı bir şehirdedir. Bu nedenle idari para cezasına kanıt teşkil eden kolluk tutanağı hukuka aykırı olarak düzenlenmiştir.

HUKUKİ NEDENLER: Kanun ve sair mevzuat hükümleri.

DELİLLER:

1- …….. Tarihli idari para cezası kararı

2- Kamera kayıtları

3- Yasal ve ikamesi mümkün her türlü delil

NETİCE VE TALEP         : Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle hukuk ve hakkaniyete aykırı olarak düzenlenen idari para cezasının iptaline karar verilmesini arz ve talep ederiz.

İtiraz Eden Vekili

Av. Caner Besler

İdari Para Cezasına İtiraz Yetkili Mahkeme Hangisidir?

İdari para cezasına itiraz halinde yetkili mahkeme konusunda ikili bir ayrıma gitmek gerekir. Kanun idari para cezalarına itirazda Sulh Ceza Hakimliğini görevli kılmıştır. Bunun yanında bazı hallerde ise İdare Mahkemesi görevlidir. Sulh Ceza Hakimliği görev alanına giren bir uyuşmazlık söz konusu ise CMK hükümlerine bakmak gerekir. Bu noktada davaya bakma genel yetkisi suçun işlendiği yer mahkemesindedir. Başka bir deyişle kabahatler sonucu tatbik edilen cezalara karşı itirazda, kabahatin işlendiği yer mahkemesi genel yetkilidir. Kanunda aksine bir düzenleme öngörülmediyse genel yetkili mahkemeye başvurulmalıdır. İdare Mahkemesi görev alanına giren idari para cezalarının iptali davasında yetki İYUK’a göre belirlenmelidir. Buna göre kanunda aksine bir hüküm öngörülmemişse; dava konusu idari para cezasına kararı veren idari kurumun bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

 

KAT MÜLKİYETİ NEDİR?

Kat Mülkiyeti Ne Demek

 

Kat mülkiyeti, inşaatı biten bir yapının birbirinden ayrı ve kullanılmaya elverişli bölümlerine diğerlerinden bağımsız mülkiyet hakkı kurulmasını ifade eder. Bir binada bulunan daire, dükkân, depo gibi alanlar bağımsız bölümlerdir. Sanayileşme dolayısıyla şehirleşmenin artması ile konut ihtiyacı artırmıştır.  Bu yüzden bir yapıda birden fazla malik olması sonucunu doğurmuştur. Gelişen toplumsal olayları hukuki düzenleme altına almak gerekir. Bu nedenle ülkemizde kat mülkiyetini düzenleyen Kat Mülkiyeti Kanunu 23/06/1965 yılında çıkartılmıştır. Bu konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

Kat Mülkiyeti Ne Demek?

Bir yapının birbirinden ayrılabilir ve bunun yanında tek başına kullanıma elverişli olan belirli bir hacme sahip alanları kat mülkiyetine konu edinilebilir. Kat malikleri kendilerine ait bağımsız bölümler üzerinde Medeni Kanun’un sağladığı tüm hak ve yetkilere haizdir. Ayrıca bağımsız bölümün maliki arsa payına ve ortak yerlerdeki paylı mülkiyet hakkına da sahiptir. Her bağımsız bölüm tescil işlemlerinin sağlanmasıyla tapu kütüğünde ayrı birer sayfa açılarak taşınmaz sıfatı kazanır. Bağımsız bölümler tahsis edildiği amaca elverişli olduğu halde kat mülkiyeti kazanır. Kanunda bağımsız bölümler örneklenerek sayılmıştır; kat, dükkân, mağaza, daire, depo, büro. Bu sayma sınırlayıcı bir sayma değildir. Önemli olan ayrı ayrı ve tahsis edildiği amaca göre kullanıma elverişli olmasıdır. Başka bir deyişle tahsis edilme şekline göre kendi kendine yetebilen alanlar bağımsız bölümlerdir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bir mülkün kat mülkiyetine tabi olması için tamamen betonarme olması gerekir. Kısmen beton ve kısmen ahşap olan ya da tümüyle ahşap olan yapılar üzerinde kat mülkiyeti kurulamaz.

Bağımsız bölümlerin eklentileri vardır. Eklentiler, o bölüme tahsis edilmiş olmalı ve bağımsız bölümün dışında kalmalıdır. Su deposu, garaj, kömürlük, havagazı veya su saati yuvaları bağımsız bölüm eklentilerine örnek gösterilebilir. Kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümlerin arsa payı vardır. Arsa payları ayrı ayrı mülkiyete tabi olmayıp ortak mülkiyete tabidir. Her bağımsız bölümün arsa payı, bağımsız bölümün ana taşınmazdaki oranı kadardır. Bağımsız bölümün satılması halinde ona bağlı eklentiler ve arsa payı mülkiyet ile devredilir. Kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler hep birlikte ana yapıyı ifade eder. Ana yapı ve diğer eklentiler ise ana gayrimenkuldür. Kat mülkiyetinde, kat malikleri arasında yapılan ve sözleşme hükmü taşıyan yönetim planı mevcuttur. Yönetim planı, yönetim şekli, kullanım amacı; yönetici ve denetçilerin alacağı ücret ve diğer hususları düzenler. Kat malikleri, kat mülkiyetini kurarken yönetim planını düzenleyip, imza altına alarak tapu idaresine teslim eder. Son olarak kat malikleri paylı mülkiyete tabi ortak yerleri kullanma hakkına sahiptir.

Kat Mülkiyeti Nasıl Alınır?

Resmi senet, mahkeme kararı ve kat irtifakına dayalı olarak kat mülkiyeti kurulabilir.

(1) Resmi senetle kat mülkiyeti kurulması: malik ya da paydaşların resmi sözleşme düzenleyip, tapu kütüğüne tescil etmesiyle kat mülkiyeti kurulur. Düzenlenecek resmi sözleşme ile birlikte verilmesi gereken belgeler; yapı veya yapıların dış cepheleri, bağımsız bölüm, ortak yerler ve eklentilerin ölçüleri, bağımsız bölümlerin numaraları, bağımsız bölümlere düşen arsa payı oranları, mimari proje, yapı kullanım izin belgesi ve yönetim planıdır. Tapu memuru sayılan bu belgelerin eksiksiz teslim edilmesi halinde resmi senet düzenler. Ana gayrimenkulün tek bir maliki var ise talep halinde resmi senet düzenlenmesi gerekmemektedir.

(2) Mahkeme kararı ile kat mülkiyetinin kurulması iki durumda mümkündür: Bunlar; kat mülkiyetinin kurulmasını amaçlayan sözleşmelerin ifası için açılan davalar ve ortaklığın giderilmesi davasıdır. Bu davalar da kat mülkiyetinin kurulması için gereken belgeler ile kat mülkiyeti kurmaya elverişli bir yapı olması durumunda mahkemeden kat mülkiyeti kurulması talep edilebilir.

(3) Son olarak kat mülkiyeti kat irtifakına dayanarak kurulur. Yapı kullanma izin belgesine dayanarak KMK’da belirlenen şartlara göre kat mülkiyeti kurulabilir. Arsa sahibi ya da kat  irtifakı tapusuna sahip olan kimseler de kat mülkiyetinin kurulması isteminde bulunabilir.

Kat Mülkiyeti Tapusu Nedir?

Tapu siciline tescil işlemi tamamlandıktan sonra artık kat mülkiyeti tapusundan söz edilir. Kat mülkiyeti tapusuna konu her bir bağımsız bölüm için kat mülkiyeti kütüğünde ayrı sayfa açılır. Kat mülkiyeti kütüğü, tapu kütüğü gibi ana sicillerden birisidir. Ana gayrimenkule ait sınırlı ayni haklar ve beyanlarda bulunan kayıtlar bağımsız bölüme ayrılan sayfaya geçirilir. Bunun yanında ana gayrimenkulün bilgileri ile birlikte hangi ada parselden geldiği yazılır. Ana gayrimenkulden gelen sınırlı ayni haklar arsa payı oranınca belirlenir ve bağımsız bölüm tescil edilir. Böylelikle bağımsız bölümün sahibi kat mülkiyeti tapusuna sahip olur.

Kat Malikleri Kurulu Nedir?

Bu kurul kat maliklerinden oluşmaktadır. Ana gayrimenkul, kat malikleri kurulunca alınan kararlar ile yönetilir. Ana gayrimenkulün yönetimi ile ilgili ortaya çıkan anlaşmazlıklar kat malikleri kurulunca karara bağlanır. Kurul karar verirken kanunun emredici hükümleri ve yönetim planı kuralları ile bağlıdır. Kat malikleri kurulunca alınan kararlar tüm kat malikleriyle onların haleflerini, yönetici ve denetçileri bağlar. Kurul kararları yönetici tarafından yerine getirilir.

Yargıtay Karar I

“Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilecektir (3194 s.K. geçici m.16/5). Görüldüğü gibi, Kanun aslında yapı kayıt belgesini, kat mülkiyeti kurulabilmesi için gerekli olan “Yapı Kullanma İzin Belgesi” yerine kabul etmekte aynı fonksiyonu yüklemektedir. Bir başka değişle yapı kayıt belgesi sahibi bu belgeye istinaden imara aykırı olan yapıyı-hiçbir aykırılık yokmuş gibi- hatta, imara uygun yapı yapan bir kişiden daha az harç ve vergi ödemek suretiyle kat mülkiyetine dönüştürebilmekte her bağımsız bölümü kat mülkiyeti kütüğüne kaydedebilmekte ve bu mülkiyet üzerinde bir malikin kullanabileceği tüm hakları kullanabilmektedir.”

(6. HD. 2021/521 E. 2021/1734 K.)

Yargıtay Kararı II

“634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 29 – “Kat malikleri kurulu, yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim planında gösterilen zamanlarda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde toplanır. (Ek cümle: 14/11/2007-5711/14 md.) Toplu yapılarda ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse, ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır. Önemli bir sebebin çıkması halinde, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinden üçte birinin istemi üzerine ve toplantı için istenilen tarihten en az onbeş gün önce bütün kat maliklerine imzalattırılacak bir çağrı veya bir taahhütlü mektupla, toplantı sebebi de bildirilmek şartiyle, kat malikleri kurulu her zaman toplanabilir. İlk çağrı yapılırken, birinci toplantıda, yeter sayının sağlanamaması halinde, ikinci toplantının nerede ve hangi tarihte yapılacağı da belirtilir. (Ek cümle: 14/11/2007-5711/14 md.) İlk toplantı ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi günden az olamaz.” demektedir.

Madde metninde geçen toplantılardan önce 15 gün evvel çağrı yapılması ve her iki toplantı arasında 7 gün bulunması zorunluluğu kat maliklerinin yasal hakları olan Kat Malikleri Kurulu toplantısına katılmalarını kolaylaştırmak ve bunu sağlamak için getirilmiş düzenlemelerdir. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre; davacıya usulüne uygun toplantı çağrı belgesi tebliğ edilmemiş olsa bile toplantıya katılmış olması nedeniyle bu usulsüzlükten söz edilerek toplantının iptalini isteyemeyeceği kabul edilmiştir.

(5. HD 2021/1469 E. 2021/13201 K.)

Kat mülkiyetiyle ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

PAYLI MÜLKİYET NEDİR?

 

Paylı Mülkiyette Ortaklığın Giderilmesi

 

Paylı mülkiyet, birden çok kimsenin bir eşyanın tamamı üzerinde, aynı zamanda ve oranları belirli olmak üzere malik olmalarını ifade eder. Başka bir deyişle, en az iki kişinin aynı sürede bölünmemiş bir eşya üzerindeki mülkiyeti anlamına gelmektedir. Burada önemli olan mülkiyete konu eşyanın bölünmemiş olmasıdır. Paylı mülkiyette paylar haline bölünmüş ve birlikte mülkiyeti ifade eden tek bir mülkiyet söz konusudur. Fiilen bölünmüş ve birbirinden bağımsız mülkiyete konu olmuş eşya üzerinde paylı mülkiyetten söz edilmez. Paylı mülkiyetin en önemli unsurlardan biride pay oranlarının belirlenmiş olmasıdır. Her malik payı oranında hak ve yükümlülüklere sahiptir. Aynı eşya üzerinde farklı mülkiyetlerin kurulması paylı mülkiyet oluşturmaz, aynı zamanda tek ve birlikte mülkiyet olması gerekir. Paylı mülkiyetten söz edebilmek için önemli bir kıstasta öncelikle mülkiyetin doğmuş olmasıdır. Ortada bir mülkiyet yokken paylı mülkiyetten söz etmek mümkün değildir.

Paylı mülkiyete konu eşya bölünmez ancak mülkiyetten doğan bazı hak ve yükümlülükler bölünebilmektedir. Paydaşlar bölünebilen haklar ve yükümlüklere payları oranında sahiptir. Bölünemeyen hak ve yükümlülüklere ise birlikte sahip olurlar.

Paylı mülkiyetin doğması hukuki işlemden, mahkeme kararından veya kanundan kaynaklanabilir. Birden fazla kişi bir araya gelerek taşınır veya taşınmaz bir eşyaya hukuki işlem yoluyla paylı malik olabilirler. Hukuki işlem ile paylı mülkiyet tahsisi ölüme bağlı hukuki işlemle de söz konusu olabilir. Bir kimse örneğin vasiyetname düzenleyerek; bir şeyin birden fazla kişiye bırakılması yoluyla paylı mülkiyet kurulmasına sebep olabilir. Birden fazla kişinin yetkili mahkemede tescile zorlama davası açması ve hâkimin bu yönde karar vermesi halinde mahkeme kararı ile paylı mülkiyet kurulur. Miras ortaklığı bulunan bir durumda mahkemeden elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesinin talep edilmesi halinde de mahkeme kararıyla paylı mülkiyet kurulur. Son olarak da kanundan kaynaklı birçok nedenle paylı mülkiyet ilişkisi kurulabilmektedir. Bu konuda sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

Paylı Mülkiyet Satılır mı?

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere eşya üzerindeki mülkiyetin bölünebilir kısımları bakımından pay sahiplerinin hak ve yükümlülükleri söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan her paydaş, payı üzerinde diğer paydaşlardan bağımsız bir şekilde tasarruf hakkına sahiptir. Dolayısıyla da her paydaş payını diğer paydaşlardan bağımsız bir şekilde devredebilir ancak her paydaş bağımsız tasarruf yetkisine sahip olsa da bu konuda bazı sınırlamalar mevcuttur. Bu sınırlamalar kanundan veyahut paydaşlar arasında kurulacak bir anlaşmadan doğabilir. Kanundan kaynaklanan sınırlamalardan biri; diğer paydaşların yasal önalım hakkıdır. Yani paydaşlardan biri payını satmak istemesi halinde diğer paydaşların kanundan kaynaklanan önalım hakkı söz konusudur. Burada belirtilmesi gereken bir husus ise yasal önalım hakkı yalnızca paylı mülkiyete tabi taşınmazlar için geçerlidir. Taşınır mallar bakımından böyle bir durum söz konusu değildir.

Yasal önalım hakkı sözleşme ile tanınan önalım hakkından önce gelir. Payını satmak isteyen paydaş diğer paydaşlara bildirim yaptıktan sonra 3 ay, herhalde satıştan itibaren 2 yıl geçmesi itibariyle yasal önalım hakkı düşer. Yasal önalım hakkı, alıcıya karşı yalnızca dava yoluyla ileri sürülebilir. Bir diğer sınırlama ise evlilik hukukundan doğar. Edinilmiş mallara katılım rejimi ve paylaşmalı mal ayrılığı rejimine tabi evlilikler bakımından eşlerin hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar paylı mülkiyette sayılır. Bu bakımdan bu tür mallarda diğer eşin rızası olmaksızın pay üzerinde tasarruf yapılamaz. Dolayısıyla da bu tür payların satışı da diğer eşin rızasına bağlıdır. Son olarak paydaşlar kendi aralarında yapacağı sözleşme yoluyla pay satışı hakkında sınırlamalar getirebilir. Paydaşlar belirli süre ile paylarını devretmeyeceğine dair sözleşme yapabilirler. Böyle bir sözleşme yapılması halinde bu tapu siciline şerh verilmelidir. Aksi taktirde sözleşme ileri sürülemez.

Paylı Mülkiyetin İcra Yoluyla Satışı

Bilindiği üzere muaccel olmuş bir borcun yerine getirilmemesi halinde borçlu icra yoluyla takip olunabilir. Bu yolla borcun takibi halinde borçlunun paylı mülkiyete tabi bir payı var ise alacaklı bunu haczedebilir, iflas masasına kaydedebilir ve icra yoluyla satışını isteyebilir.

Paylı Mülkiyette Ortaklığın Giderilmesi

Bu noktada iki yol mevcuttur: Ortaklar yapacakları sözleşme ile ortaklığın giderilmesine karar verebilir ya da ortaklığın giderilmesini dava yoluyla gerçekleştirebilir. Kural olarak her paydaş ortaklığın giderilmesini isteyebilir. Ortaklığın giderilmesi ile paylı mülkiyet sona erer. Paylı mülkiyete konu mal bölünebilir ise bölünerek, bölünemez ise satılıp paraya çevrilerek ortaklık giderilir. Bölünerek ortaklığın giderilmesi halinde her pay ayrı ayrı mülkiyete konu olabilecektir. Mal bölünemez ise satılıp paraya çevrilerek her paydaşa payı oranında paylaştırılır. Paydaşların anlaşarak sözleşme ile malı paylaşmaları halinde rızai paylaşım; paydaşlardan birinin istemi ile mahkeme kararıyla paylaştırmanın yapılması halinde kazai paylaşım söz konusu olur. Rızai ya da kazai paylaşım malın bölünerek paylaşılması veya paraya çevrilerek paylaşılması şeklinde olabilir.

Ortaklığın giderilmesi herhangi bir sınırlamaya tabi olmadıkça, herhangi bir paydaş paylaştırma isteminde bulunabilir. Paylaşmayı isteme hakkı yalnızca paydaşlara aittir. Bu nedenle mal üzerinde sınırlı ayni hak ya da kişisel hak sahibi olanlar paylaştırma isteyemez. Paydaşlar yapacakları sözleşme ile paylaştırma isteme hakkını en fazla 10 yıl süreyle sınırlandırabilir. Yapılacak bu sözleşme taşınmazlar bakımından tapuya şerh verilebilir; böylece bu sınırlama yeni paydaşları da bağlayacaktır. Taşınırlar bakımından ise böyle bir şerh söz konusu olmadığı için paylaştırma isteme hakkının sınırlandırılması yeni paydaşı bağlamaz.

Mirasta Paylı Mülkiyet

Miras yoluyla paylı mülkiyet kurulabilmesi için tüm mirasçıların elbirliğini bozduğuna dair yazılı istemi olmalı ya da bu yönde mahkeme kararı olmalıdır.

Elbirliği Mülkiyeti Nedir?

Kanun ya da kanunda öngörülen sözleşmeler ile oluşturulan topluluklar sebebiyle malların mülkiyetine birlikte sahip olunması elbirliği mülkiyetidir. Bir diğer ifadeyle, birden çok kişinin aralarında önceden mevcut olan topluluk ilişkine bağlı olarak mal ya da mallar üzerindeki mülkiyete sahip olmasıdır. Bu topluluk ilişkisi ancak kanunun öngördüğü şekillerde olmalıdır. Yani kanunda öngörülen haller dışında sözleşme ile elbirliği mülkiyeti kurulamaz. Bu topluluk ilişkileri; mal ortaklığı, aile malları ortaklığı, miras ortaklığı ve adi ortaklıktır.

Elbirliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Çevrilmesi

Ortaklardan herhangi birinin istemi üzerine elbirliği mülkiyeti paylı mülkiyete çevrilebilir. Bu istem ile paylı mülkiyete dönüştürülmesi talep edilen eşya üzerinde paylı mülkiyet tahsis edilir. Elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi istemi Sulh Hukuk Hakimliğine yapılır.

Elbirliği Mülkiyeti Paylı Mülkiyet Arasındaki Fark

  • Paylı mülkiyette, paydaşlar arası ortaklık mülkiyet ilişkisinden doğmaktadır. Elbirliği mülkiyetinde ise ortaklar arasındaki mülkiyet ilişkisi elbirliği mülkiyeti kurulmadan önceki kişisel bir ilişkiye dayanmaktadır
  • Elbirliği mülkiyetinde ortakların hepsinin hakkı, birlikte mülkiyete konu eşyalar üzerinde yaygınken; paylı mülkiyette ortakların her birinin belirli oranda payları söz konusudur.
  • Paylı mülkiyette malın yönetimi bakımından ortakların tek başına yapabileceği ve birlikte yapabileceği işler vardır. Elbirliği mülkiyetindeki malın yönetimi konusunda ortakların oybirliği aranmaktadır.
  • Elbirliği mülkiyeti kanundan ya da kanun kaynaklı hukuki işlem veya olaylardan doğabilir. Yani kanunun öngördüğü haller ile sınırlıdır. Paylı mülkiyette böyle bir sınırlama söz konusu değildir.

Paylı mülkiyet konusunda sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

İRTİFAK HAKKI NEDİR?

İRTİFAK NEDİR

 

İrtifak hakkı, esasen sınırlı ayni hak olup, sahibine taşınmaz üstünde yararlanma ve kullanma hakkı sağlar. Bu hakkın kurulduğu taşınmaz, malikin mülkiyet hakkından doğan bazı haklarını kullanamamasını veya irtifak hakkı lehine kurulanın hakkını kullanmasına katlanmak zorundadır. Konuya ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

İrtifak Hakkı Ne Demek ?

Taşınmaz üzerinde irtifak hakkının tesis edilmesi ile taşınmaz malikinin, taşınmaz üstünde sahip olduğu hakların kullanımı sınırlanır veya taşınmazı kullanım şekli kısıtlanır. İrtifak hakkı iki şekilde kurulur: taşınmaz lehine veya şahıs lehine; taşınmaz lehine kurulan irtifak hakkı eşyaya bağlı irtifak olarak ifade edilirken; şahıs lehine kurulan irtifak hakkı şahsa bağlı irtifak olarak adlandırılır. Eşyaya bağlı irtifak hakkında haktan yararlanan hâkim, hakka katlanan ise yükümlü taşınmazdır. Taşınmaz lehine kurulan irtifakta iki ayrı taşınmaz hukuki ilişkinin konusunu oluşturmaktadır. Aksi kararlaştırılmaz ise taşınmaz mülkiyetini kazanan kimse irtifak hakkına da sahip olur. Şahsa bağlı irtifak hakkında haktan yararlanan gerçek/tüzel kişi ve hakka katlanan taşınmaz vardır.

İrtifak Hakkı Çeşitleri Nelerdir?

İntifa Hakkı: Sahibine yararlanma hakkı sağlar; devredilemez, miras yoluyla intikal etmez. Hak tanınmadan önce süresi belirlenmelidir. Süreler gerçek kişilerde ömür boyu, tüzel kişilerde ise en çok 100 yıl olarak belirlenebilir.

Oturma Hakkı: Tapu kütüğünde konut olarak geçen taşınmazlar bakımından söz konusudur. Tanınan kimseye oturma hakkı sağlamaktadır ve yalnızca gerçek kişiler için kurulabilen bir irtifak hakkıdır.

Üst Hakkı: Bu hak ile taşınmazın altında veya üstünde yapı inşa etme imkânı sunulmaktadır. Üst hakkı sahibi kimse başkasına ait taşınmaz da inşa edeceği yapının mülkiyet hakkına sahip olur. En az otuz, fazla yüz yıl için kurulabilir, kurulan sürenin yüzde %75 i dolduktan sonra yüz yıl kadar uzatılabilir. Üst hakkının devri ve miras yoluyla intikali mümkündür.

Kaynak Hakkı: Bu irtifak hakkında mülkiyet kaynak hakkı sahibi üstünde olabileceği gibi üzerinde bulunduğu taşınmazın malikine de ait olabilir.

Çeşitli İrtifak Hakları (Geçit, Spor Alanı, atış eğitimi)

İrtifak Hakkı Devredilebilir mi? 

Türk Medeni Kanunu, Eşya Hukuku kısmında düzenleme altına alınan irtifak hakkının, genel olarak devrinin yasaklandığına dair bir düzenleme yoktur. Bu bakımdan düzenlemeleri tek tek inceleyip irtifak hakkı türüne göre değerlendirme yapmakta fayda vardır. İntifa hakkının devrine dair düzenlenen TMK madde 806 sözleşme ile aksi kararlaştırılmamış ise devredilebileceğinden bahsetmektedir. TMK madde 826’da üst hakkı aksi sözleşme ile kararlaştırılmamışsa devredilebilir ve mirasçılara geçer. Yine kaynak hakkı TMK madde 837’de devredilebileceği ve miras yoluyla geçebileceği düzenlenmiştir. Oturma hakkı TMK madde 823’e göre başkasına devredilemez, miras yolu ile intikal etmez. Son olarak diğer irtifak hakları başlıklı TMK madde 838’de aksi kararlaştırılmamışsa başkasına devredilemez, mirasçılara geçmez.

İrtifak Hakkı Süresi Ne Kadar?

İrtifak hakkı 30 yıl süre ile tapuya tescil ettirilebilir ancak süresiz değildir. En çok 100 yıl olarak tescil ettirilebilmekle birlikte 75’inci yılında süresi 100 yıl daha uzatılabilir.

İrtifak Hakkı Olan Taşınmazın Satışı Mümkün mü?

Yukarıdaki açıklamalarımızda da görüldüğü üzere taşınmaz üzerinde kurulan irtifakla mülkiyet hakkı kısıtlanmaktadır. Peki irtifak hakkının varlığı satışa engel mi? Bahsettiğimiz üzere irtifak hakkıyla mülkiyet hakkının kullanımını kısıtlanır. Yani tasarruf yetkisinin kullanımına engel teşkil etmez. Bu nedenle irtifak tahsis edilen taşınmazlar satılabilir ancak tapu üzerinde şerh sütununda bir irtifak hakkı şerh verilmiş ise taşınmaz satılsa da irtifak hakkı süresi dolana kadar devam eder. Dolayısıyla da yeni malikin de kullanım hakkı kısıtlı olacaktır.

Hayvancılık Amaçlı İrtifak Hakkı Nedir?

Âtıl durumda bulunan hazine arazilerinin ekonomiye kazandırılması için devlet tarafından hayvancılık faaliyetleri kapsamında kullanılmak maksadıyla vatandaşlara irtifak hakkını tanımaktadır. Bu haktan yararlanmak için irtifak tesisi kurulmak istenen hazine arazisinin bulunduğu il, çevre ve şehircilik il müdürlüğüne başvurulmalıdır. Bu kapsamda kurulacak irtifak hakları 30 yıl süre ile tesis edilmektedir. Bu yolla irtifak hakkı kurulacak taşınmazda yapılacak yatırımın tamamlanmasıyla irtifak hakkı sahibine doğrudan satışı mümkündür.

Tapuda İrtifak Hakkı

İrtifak hakkı, sahibine mülkiyete yakın derecede hak sağladığı için tapu kütüğünde taşınmazın sayfasından ayrı bir sayfada düzenlenebilir.

Kat İrtifakı Ne Demek?

Artan konut ihtiyaçları ve teknolojik gelişmeler ile maliyetler artmaktadır. Bu nedenle müteahhitler arsa almaktansa, arsa payı karşılığı inşaat işlerine girişmektedir. Bu kapsamda ortaya çıkan mülkiyet hakkı ihlallerini gidermek ve oluşabilecek hak kayıplarını önlemek için hukuki bir müesseseye ihtiyaç duyulmaktadır. Kat irtifakı düzenlemesi bu ihtiyacı karşılamaya yönelik düzenlemeler içermektedir. Buna göre kat mülkiyetine konu edilmek üzere yapılan veya ileride yapılacak olan bir yapının bağımsız bölümleri için arsa maliki ya da ortak malikleri arasında kurulan irtifak hakkına kat irtifakı denmektedir. Yani inşaat başlangıcından bitişine kadar hak sahipleri kat irtifakı sahibi olmaktadır. Halk arasında topraktan daire almak olarak ifade edilen ve henüz yapım aşamasında olan bir yapıdan alınan kat irtifakı hakkıdır.

Kat İrtifakı Nasıl Kurulur?

Bu irtifakın kurulması için Tapu Sicil Müdürlüğünce resmi senet düzenlenmelidir. Kat irtifakı arsa payı oranı kadar arsa malikleri lehine kurulur. Kat irtifakı kurulması için tüm paydaşlar birlikte tapu idaresine başvurmalıdır. Başvuruda bağımsız bölümlerin, ortak yerlerin ve eklentilerin yüz ölçümleri belirtilmelidir. Ayrıca mimari proje ile birlikte tüm paydaşların imzasının bulunduğu yönetim planı verilmelidir. Tapu memuru başvuruya istinaden resmi senedi düzenler ve tescil işlemleri gerçekleştirilerek kat irtifakı kurulur.

Kat İrtifakı Kat Mülkiyetine Nasıl Çevrilir?

Yapı kullanma izin belgesine dayalı olarak Kat Mülkiyeti Kanununda belirlenen şartlara göre kat irtifakı kat mülkiyetine re’sen çevrilebilir. Arsa sahibi ya da kat irtifakı hakkına sahip kimselerin istemiyle de gerçekleşebilir. Yapı tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin 2/3’ünün kullanımına başlanmış ise kat mülkiyeti kurulmamış olsa dahi kat mülkiyeti hükümleri uygulanır.

Kat Mülkiyeti ile Kat İrtifakı Arasındaki Fark Nedir?

İkisi de tapu olmakla birlikte kat irtifakı sahibi arsa payı kadar arsa tapusuna sahiptir; kat mülkiyeti sahibi gayrimenkul tapusuna sahiptir.

İrtifakın kurulması mimari projenin onaylanması; kat mülkiyetinin kurulması, yapının kat irtifakının kurulmasıyla onaylanan projeye uygun meydana geldiğini ifade etmektedir.

Kat irtifakı tapusuna kredi almak zorken, kat mülkiyetinin kurulduğu yapılarda kredi almak daha kolaydır. Bunun nedeni ise proje tamamlanmaması dolayısıyla yapının riskli olabilmesidir.

Yargıtay Kararları

“Geçit hakkı, yenilik doğuran bir hak olup, bu hak, geçit ihtiyacı bulunan taşınmazın mülkiyetine bağlıdır. Hak sahibinin, bu hakkını kullanarak irtifak hakkı kurulmasını istemesi ile yükümlü taşınmaz maliki irtifak hakkı kurma borcu altına girmektedir. Taşınmazın bu borçla yükümlü olma durumu, mülkiyetin dolayısıyla kısıtlanmasını teşkil etmektedir. Bu borç yerine getirilince, ortaya geçit irtifakı çıkmaktadır” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1826 E. 2021/991 K.)

“Zorunlu su mecra irtifakı kurulmasına ilişkin istemlerde, isteği öne süren kişinin, zorunlu su mecra hakkı kurulmasına ihtiyacı olup olmadığının belirlenmesi, taşınmazının bu ihtiyacını karşılama olanağı olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması, su ihtiyacı varsa bunu kendisinin aşırı zahmet ve gidere katlanarak başka yoldan sağlayıp sağlamayacağının araştırılması, bütün bunların yanında da zorunlu su irtifakı kurulacak kaynak sahibinin menfaatinin gözetilip gözetilmediği hususları üzerinde durulması gerekmektedir. O yüzden bu tür davalarda zorunlu su irtifakı kurulacak güzergâhtaki bütün taşınmaz malikleri ile kaynak sahibi davada taraf olarak yer almalıdır. Çünkü bu tür irtifakın da kesintisizlik ilkesine göre tesisi gerekir. Ayrıca mecranın niteliği, nasıl ve hangi araçlarla geçirileceği de belirlenerek kararda gösterilmelidir.(Yargıtay 14. HD 2021/1459 E. 2021/3275 K.)

İrtifak hakkı ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

 

ESER SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Eser sözleşmesi örneği

 

Eser sözleşmesi, yol, köprü, otoban; gömlek, elbise gibi eserlerin meydana getirilmesi için yapılan hukuki mukaveledir. Herhangi bir eserin onarımı, değiştirilmesi, bakımı da eser meydana getirme anlamındadır. Eser kavramını geniş anlamda yorumlayan hâkim görüşe göre; fotoğraf/film çekimi, yabancı dilde yazılan bir metnin çevrilmesi, proje çizimi, reklam çekimi gibi fiiller de eser kapsamında değerlendirilir. Yargıtay,  gazinoda bedel karşılığı şarkı söyleyen solist ile mekân sahibi arasında yapılan mukaveleyi eser sözleşmesi olarak değerlendirmiştir. Sözleşmenin taraflarını yüklenici (işi yapan) ve iş sahibi (işi yaptıran) oluşturmaktadır. Ayrıca her iki tarafa da borç yükleyen ve tarafların karşılıklı iradeleri ile kurulan bir sözleşmedir.

İş sahibi, eserin meydana getirilmesi için bir bedel ödeme borcu altına girer. Eser meydana getirilmesi karşısında bir bedel ödeme veya başka karşılığı olmaması halinde eser sözleşmesinden bahsedemeyiz.   Yüklenicinin borcu ise eseri meydana getirmektir. Bunun yanında meydana getirme eylemi bir sonuç edimini ifade eder. Eser meydana getirilerek vaktinde teslim edilmelidir. Konu ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile iletebilirsiniz.

Eser Sözleşmesi Özellikleri

Sözleşme konusu eser doğrudan yüklenici tarafından ya da onun gözetimi altında meydana getirilmelidir. Eserin yapılması için yükleniciye bireysel özellikleri sebebi ile başvurulmuş ise eser yüklenici tarafından bizzat meydana getirilmelidir ancak yüklenicinin kişisel özellikleri önem arz etmiyorsa eser başkasına yaptırılabilir. Meydana getirilecek eserin inşasında kullanılacak araçlar, sözleşme ile farklı bir düzenleme getirilmemiş ise yüklenici tarafından sağlanır. Eserin meydana getirildiği malzeme yüklenici tarafından sağlanmışsa, malzemenin ayıplı olması halinde yüklenici ayıptan satıcı gibi sorumlu olur. İş sahibi tarafından sağlanmış ise de yüklenici malzemeyi özenle kullanıp artanı geri vermekle yükümlüdür. İşe başlanması ve işin yürütülmesi de önem arz etmektedir.

İlk olarak yüklenici, eser sözleşmesiyle yerine getirmeyi taahhüt ettiği eseri haklı menfaatlerini de gözeterek sadakat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde yerine getirmelidir. Yüklenicinin özen yükümlülüğünde baz alınan kriter benzer işlerle uğraşan basiretli bir yüklenicinin sergilemesi gereken mesleki ve teknik şartlara uygun davranıştır. Anılan bu özen kriteri “objektif kriter” olarak adlandırılmaktadır. Yüklenici eseri meydana getirdiği sırada özen kriterine aykırı davranarak iş sahibine zarar verirse; yardımcı kişiler veya alt yüklenici zarar verici davranışlar sergiler ise yüklenici bu zararları gidermekle yükümlüdür. Yüklenici işe zamanında başlamaz, sözleşme hükümlerine aykırı davranarak işi geciktirir ya da iş sahibine yüklenemeyecek bir sebepten ötürü işin gecikeceği ortaya çıkarsa, iş sahibi sözleşmeden dönebilir. Eserin meydana getirilmesi sırasında yüklenici kusuruyla eser ayıplı olarak meydana getirilir ya da sözleşmede belirlenenden farklı olursa; iş sahibi belirli bir süre verip bu süre içerisinde kusur giderilmezse masraflarını yükleniciye ödetmekle birlikte işi üçüncü kişiye devredeceği ihtarını çekebilir.

İş sahibinin borcu ise bedel ödemedir. Bedel önceden kararlaştırılır veya sonradan da tespit edilebilir. Burada önemli olan sözleşme ile bedel ödeneceğinin kararlaştırılmış olmasıdır. Bedel önceden kararlaştırılmamış ise TBK m. 481 gereği meydana getirilen eserin değeri ve yüklenicinin masraflarına göre belirlenir.

Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Ayıptan Sorumluluğu

Eser, iş sahibine yüklenecek bir sebep olmaksızın ayıplı teslim edilmiş ise yüklenicinin ayıptan sorumluluğu doğar. İş sahibi teslimden sonra eseri gözden geçirme ve ayıp varsa bunu uygun sürede yükleniciye bildirmekle yükümlüdür. Ayıp var ve uygun sürede yükleniciye bildirilmişse iş sahibi; bu nedenle sözleşmeden dönebilir, bedel indirimi veya bedelsiz onarım isteyebilir ve son olarak genel hükümlerce tazminat talep edebilir.

Eser Sözleşmesi Şekil Şartı Nedir?

Eser sözleşmesinin yapılabilmesi açısından Borçlar Kanunu’nda herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Yani sözleşmenin geçerli olarak kurulması için öngörülmüş bir şekil şartı söz konusu değildir. Sözlü olarak yapılabileceği gibi yazılı olarak da yapılabilir. İspat edilebilmesi açısından yazılı olarak yapılmasında yarar vardır. Eser sözleşmesi özelliklerini büyük ölçüde içinde barındıran kat karşılığı inşaat sözleşmesinde ise kanun nitelikli şekil şartları öngörmüştür. Bu nedenle sözleşmenin resmi şekilde yapılması gerekir.

Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak Davası

Bu davanın konusu eser sözleşmesinin feshi ya da sözleşmenin usul ve esaslara aykırı bulunması halinde taraflar arasında ortaya çıkacak alacaktır.

Eser Sözleşmesi Zamanaşımı Ne Kadar?

Sözleşme ile kararlaştırılan eserin ayıplı olması halinde taşınırlar bakımından teslim tarihinden itibaren iki yıllık; taşınmazlar bakımından ise 5 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur. Oysa yüklenici ağır kusurluysa eserin niteliğinin bir önemi olmaksızın 20 yıllık zamanaşımı süresi mevcuttur.

Eser Sözleşmesi Örneği

Eser Sözleşmesi

 

  1. İşbu sözleşmenin tarafları ………… (iş sahibi) ile ……….. (yüklenici) dir.
  2. Yüklenici bu sözleşme ile doğa manzaralı bir resim çizilmesini taahhüt eder.
  3. İş sahibi kararlaştırılan eser karşılığı ………. bedel ödemeyi kabul eder.
  4. Eserin meydana getirilmesi için öngörülen süre, sözleşmenin imzalanmasının ardından 30 gündür.

 

Yüklenici                                                                                               İş sahibi

…………                                                                                                   …………

 

Burada belirtmek doğa manzaralı resmi örnek aldık bu nedenle sözleşme konusu eser farklılık gösterebilir.

Eser Sözleşmesi Hizmet Sözleşmesi Farkı

İki sözleşme arasında ilk fark zaman bakımından önümüze çıkmaktadır. Eser sözleşmesinde belirlenen süre içerisinde eser meydana getirmek için emek sarf edilirken; hizmet sözleşmelerinde belirlenen süre (örneğin bir aylık) içerisinde sürekli emek harcanması söz konusudur. Eser sözleşmesinde süre sonunda eserin meydana getirilmesi beklenmekte iken hizmet sözleşmesinde verilen süre içerisinde emek sarf edilmesi beklenir. Başka bir deyişle eser sözleşmesinde belirli sürede belirli miktarda eserin meydana getirilmesi söz konusu iken; hizmet sözleşmesinde belirli sürede belirli olmayan sayıda eserin meydana getirilmesini bekler. Bir diğer önemli fark ise bağımsızlık bakımından söz konusudur. Hizmet sözleşmelerinde emir, talimat ve denetleme söz konusudur. Eser sözleşmesinde yüklenici iş sahibinden emir veya talimat almaz. Yani yüklenici daha bağımsız bir konumdadır. Diğer bir konu ise hizmet sözleşmesinin ifasına karşılık kanun “ücret” kelimesinden bahsetmektedir. Eser sözleşmesinde “bedel” den söz etmektedir. Bu iki kelime arasında anlam bakımından farklılıklar vardır.

Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulu eser-hizmet sözleşmelerinin farklarını ücret, bağımlılık ve zaman olarak ifade etmiştir.

Eser Sözleşmesi İş Sözleşmesi Farkı

İş sözleşmesi esasen bir hizmet sözleşmesidir. Dolayısıyla eser-hizmet sözleşmesi arasındaki farklılıklar iş sözleşmesi bakımından da geçerlidir.

Eser Sözleşmesi Yargıtay Kararları

“Yüklenicinin iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; iş sahibi, açık ayıplarda 6098 sayılı TBK’nın 474 ( 818 sayılı BK’nın 359); gizli ayıplarda ise 6098 sayılı TBK’nın 477. ( 818 sayılı BK’nın 362.) maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, 6098 sayılı TBK’nın 475. ( 818 sayılı TBK’nın 360.) maddesinde tanınan hakları kullanabilir. Eksik iş, sözleşme ve eklerine göre yapılması kararlaştırıldığı halde tam yapılmayan iştir. Ayıplı eser sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir. Diğer anlatımla ayıp, bir malda ya da eserde sözleşme ya da yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. Ancak, kasten sakladığı bozukluklarla, usulüne uygun yapılan gözden geçirmede fark edilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin, teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile var olan bozukluğu görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir.

Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz bizzat yapılan veya uzmanına yaptırılan gözden geçirme sonucu saptanınca, uygun sürede (TBK m.474); gizli ayıplar da ortaya çıkar çıkmaz, gecikmeksizin yükleniciye bildirilmelidir “

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2020/1263 E. 2021/3148 K.

“Bu tür davalarda mahkemece öncelikle yüklenicinin edimini (eseri meydana getirme ve teslim borcunu) yerine getirip getirmediğinin, ardından sözleşme hükümlerindeki iskan koşulu (oturma izni) v.s. diğer borçlarını ifa edip etmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur. Bunun için de arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yüklenicinin borçlarının neler olduğunun sözleşme hükümleri çerçevesinde incelenip değerlendirilmesi, yüklenicinin dava konusu bağımsız bölüme hak kazanıp kazanmadığı ve buna bağlı olarak bu hakkı temlik alan üçüncü kişinin tapu iptali tescil isteminin yerinde olup olmadığı incelenmelidir.”

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/1018 E. 2021/956 K.

Eser sözleşmesi ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile iletebilirsiniz.

KEFALET SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Kefalet Sözleşmesi

 

Kefalet sözleşmesiyle, sözleşmenin alacaklısına teminat veren kefilin kişisel malvarlığına başvurmaya yönelik bir kişisel teminat hakkı tanınmaktadır. Böylelikle kefil, kefalet sözleşmesine taraf olarak bir alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkiden doğan bir borcun ifa edilememesinin riskini alacaklıya karşı üstlenmektedir. Yani kefilin üstlendiği, borçlunun borcunun ifasını sağlamak değil; aksine borçlunun borcunu ifa etmemesi yüzünden meydana gelecek sonuçlardan kendi malvarlığı ile sorumlu tutulmasıdır. Kefalet sözleşmesi gereği kefilin sorumluluğunu üstlendiği borç doğmuş bir borç olabileceği gibi, ileride de doğabilir. Kefalet sözleşmesinin taraflarını asıl borç ilişkisinden doğan borcun alacaklısı ile kefil oluşturmaktadır. Asıl borçlu bu sözleşmenin tarafı değildir. Kefalet sözleşmesi ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

Kefalet Sözleşmesinin Özellikleri Nedir?

Bu sözleşme türü tek tarafa (kefile) borç yükleyen bir borç sözleşmesidir. Kefalet sözleşmesi uyarınca her zaman için borç altına giren kefildir. Fakat taraflar arasında bu yönde bir anlaşmanın varlığı halinde kefilin borcuna karşılık olarak bir ivaz kararlaştırılmış olabilir;

 

 

Kefilin Kefalet Borcunun Özellikleri

Fer’ilik: Kefalet sözleşmesiyle doğan kefalet borcu, fer’i niteliktedir. Zira asıl borcun varlığı olmaksızın kefalet borcundan söz edilemez. Başka bir deyişle, kefilin borcu, asıl borçluya ait bir borcun varlığını şart kılar. Sözleşmenin devamı sırasında asıl borç sona erdiği takdirde, kefalet borcu da sona erer. İstisnalar saklı kalmak kaydıyla, tarafların kefalet sözleşmesinin bu fer’i niteliğini ortadan kaldıran anlaşmalar hükümsüzdür. Kefalet borcunun fer’ilik niteliğine bağlanan diğer bir sonuç ise, kefaletin teminat altına aldığı alacak devredilirse, kefalet sözleşmesinin sağlamış olduğu haklar da kendiliğinden yeni alacaklıya geçer. Kefalet sözleşmesinin bir diğer sonucu ise kefilin sorumluluğunun asıl borçlunun sorumluluğundan daha fazla olamamasıdır.

Talilik: Kefalet sözleşmesi her zaman için ikincil niteliktedir. Alacaklı için önemli olan asıl borçlu ile arasındaki borç ilişkisinde kararlaştırılan edimi elde etmektir; kefilin edimi ise ancak borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde, boşa çıkan ifa menfaatinin karşılanması bakımından bir önem taşımaktadır. Kefaletin ikincil niteliğinin diğer bir anlamı adi kefalet sözleşmesi bakımından söz konusu olmaktadır. Adi kefalette alacaklının kefile başvurabilmesi için öncelikle asıl borçluyu takip etmiş olması ve alacağını ondan elde edememiş olması gerekir.

Farklılık Kefalet sözleşmesi ile kefilin girdiği borç, asıl borç ilişkisindekinden farklıdır. Kefilin borcunun konusu, teminat altına alınan borcun yerine getirilmemesi yüzünden alacaklının uğrayacağı zararın nakdi karşılığıdır. Bu nedenle, kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları asıl borç ilişkisinden ayrı olarak değerlendirilir. Yine kefilin borcu için asıl borçtan farklı bir vade kararlaştırılabilir ve bu borç asıl borçtan farklı bir zamanaşımı süresine tabi olabilir.

Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları Nelerdir?

Bir kefalet sözleşmesinden bahsedebilmek için öncelikle kanunda öngörülen şartlar mevcut olmalıdır. (1) Öncelikle geçerli bir asıl borç olması ve bu borcun parasal değeri olması gerekir. Gelecekte doğacak borçlar içinde kefalet söz konusu olabilir ancak bu durumda borç belirli olmalıdır. (2) Kefilin: ergin, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlanmamış olmalıdır. Sınırlı ehliyetsize bir meslek ve sanat icra etmesi için izin verilmişse ve bu meslek ile sanatın icrası için gerekli olduğu takdirde sınırlı ehliyetsiz kefalet sözleşmesi yapabilir. Yasal danışman atanmış kişiler yasal danışmanın rızası ile kefalet sözleşmesi yapabilir. Aynı zamanda kayyım atanan kimseler de kayyım onayıyla kefil olabilir. (3) Kanunda öngörülen nitelikli yazılı olma şekil şartlarına uyulmalıdır. (4) Resmi olarak evli olan ve evlilik birliği içerisinde yaşayan eşler olması halinde; diğer eşin kefaletine rıza göstermesi gerekir.

Kefalet Sözleşmesi Şekil Şartları Nelerdir?

Kefalet sözleşmesinin geçerliliği mutlaka yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Yazılı şekil şartına uymayan kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür. Baştan itibaren hüküm doğurmaz ve her zaman ileri sürülebilir. Hâkim bu durumu re’sen gözetir. Sözleşmede kefilin sorumlu olduğu en yüksek miktar, kefalet tarihi ve kararlaştırılmış ise müteselsil kefalet elle yazılmalıdır. Azami miktar ve kefalet tarihinin yazılmamış olması sözleşmeyi geçersiz kıla ancak kefaletin türünün elle yazılmamış olması sözleşmeyi geçersiz kılmaz; adi kefalet olarak hüküm doğurur. Diğer hususların elle yazılması zorunlu değildir.  Kefilin sorumluluğu, kefalet sözleşmesinde belirlenen azami miktar ile sınırlıdır. Ayrıca kefalet ile teminat altına alınan asıl borç yeterli açıklıkla belirlenebilir olmalıdır. Kefalet sözleşmesinin sonradan değiştirilmesi halinde değişiklik kefilin sorumluluğunu artırıyorsa bu değişiklik kefalet sözleşmesi şekil şartına bağlı olarak yapılmalıdır. Kefilin sorumluluğunu daraltan değişiklik halinde şekil şartına uyulmasına gerek yoktur.

Kefalet Sözleşmesinde Eşin Rızası gerekli midir?

Evli olan kimseler bakımından kefalet sözleşmesinin geçerli olması, eşin rıza göstermiş olmasına bağlıdır. Rızanın adi yazılı şekil verilmesi gerekir.  Mahkeme tarafından eşler hakkında ayrılık kararı verilmiş ya da eşler ayrı yaşama hakkına sahiplerse, diğer eşin rızası aranmaz. Eşin rızası sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir. Sözleşme de sonradan yapılacak değişikliklerin geçerliliği eşin rızasına tabidir. Fakat kefilin lehine olan, değişiklikler bakımından rıza aranmaz.

 

 

Kefalet Sözleşmesi Örneği

 

KEFALET SÖZLEŞMESİ

                        Sözleşme Tarihi

                                                                                                                                   /    /             

                                                                                                                          (El yazısı ile) 

 

 

…………………’nın …./…./20…. tarihli borç ilişkisinden doğan …………………’ya olan ……………….. TL (Yazı ile Türk Lirası) borcunu ödememesi halinde ……………… (el yazısı ile) azami miktar ile sınırlı olmak kaydıyla mahkeme kararına gerek kalmaksızın yukarıda miktarı belirtilen borcu kefil sıfatıyla ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt ederim.

 

Ad Soyad/İmza

………………

 

Kefalet Sözleşmesinin Sona Ermesi

– Kefaleti doğuran sözleşmede belirlenen asıl borcun sona ermesiyle kefalet de sona erer.

– Kefalet sözleşmesi, kurulduğu tarihten itibaren on yıl geçmesiyle sona erer. Sözleşmede daha uzun bir süre kararlaştırılmışsa, bu karar sözleşmeyi hükümsüz kılmaz. On yılın geçmesiyle sözleşme yine sona erer. Kefalet sözleşmesi on yıllık yapılmışsa, on yıl daha uzatılabilir ve süre yirmi yıl olur.

– Gelecekte doğacak bir borca kefil olunması ve borçlunun malı durumunun, sözleşmenin yapılmasından sonra bozulması ya da sözleşme yapılırken kefilin sanılan mali durumundan daha kötü bir durumda olduğu öğrenilirse; kefil, alacaklıya yazılı bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir.

– Belirli bir süre için kefil olunmuşsa, sürenin sonunda kefil borcundan kurtulur.

– Kefalet belirsiz süreli ise, asıl borcun vadesi geldikten sonra adi kefalette her zaman; müteselsil kefalette, bir ay içinde kefilin alacaklıya başvurarak alacağını mahkeme ya da icra yoluyla takip etmesini, varsa rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve bu takibi, aralıksız sürdürmesini isteme hakkı vardır. Eğer alacaklı kefilin bu istemlerine uymazsa, kefil kefaletten kurtulur.

– Çalışanlara belirsiz süre kefil olunursa, kefil her üç yılın dolmasıyla ve ertesi yılın sonunda geçerli olmak üzere kefaletin feshini bildirebilir.

Kefilin ya da Asıl Borçlunun Ölümünün Kefalet Sözleşmesine Etkisi

Asıl borçlunun ya da kefilin ölmesi, kefalet sözleşmesini sona erdirmez.

Kefalet Sözleşmesi ile Teminat Altına Alınan Asıl Borcun Özellikleri

Kefil kendisine ait olmayan bir borca kefil olur. Kefalet sözleşmesinin geçerliliği kefalet sözleşmesinin teminat altına aldığı borcun belirli veya belirlenebilir olmasına bağlıdır.

Nitekim kefilin kefil olduğu asıl borç belirli veya belirlenebilir olmadığı takdirde, kefalet sözleşmesi geçersizdir. Bir borç ilişkisinden doğan birden fazla veya sürekli bir borç ilişkisi çerçevesinde farklı zamanlarda doğan birden fazla borç tek bir kefalet sözleşmesi ile teminat altına alınabilir.

Kefalet Sözleşmesinin Türleri

Kefalet sözleşmesi ile ilgili önemli bir husus kefaletin türleridir. Alacaklı ile kefil aralarındaki kefalet sözleşmesinde taraflar, borçlunun borcu ödememesi ya da borçludan borcun elde edilmesinin olanaksız olması halinde alacaklının kefile başvurabileceğini kararlaştırmışlarsa, ortada bir adi kefalet vardır. Alacaklı, asıl borçlunun ödeme de gecikmesi halinde doğrudan kefile başvurduğu halde müteselsil kefalet vardır. Bir asıl borca birden fazla kefalet halinde birlikte kefalet olur. Asıl borcun kefilinin, ödeme yapamamasına kefil olunması haline kefile kefalet denir. Rücua kefalette borcu ödemek durumunda kalan kefilin, ödediği borç için asıl borçluya rücu etmesi halinde ondan ödediği kısmı alabileceği; alamaması halinde ise ödemeyi üstlenen konumundadır. Kefalet sözleşmesi ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.