ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda korunmak istenen kişinin özel hayatıdır. Özel hayatının gizliliğinin korunması anayasamızın 20. maddesinde teminat altına alınmıştır. Bu maddeye göre herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Anayasamızın koruma altına aldığı özel hayatın gizliliğini ihlal eden kişiler ise Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca cezalandırılır.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Özellikleri

Bu suçta korunan hukuki değer kişinin mahrem olmasını istediği yaşam alanıdır. Suçun faili herkes olabilmektedir. Fail herkes olabileceği gibi mağdur da herhangi bir kişi olabilmektedir. Özel hayatın gizliliği suçu serbest hareketli bir suçtur. Yani kanunda suçun işleniş şekline ilişkin bir sınırlama getirilmemiştir. Bu sebeple suç herhangi bir hareketle işlenebilmektedir. Özel hayatın gizliliği suçu, kişinin başkalarının duymasını, görmesini veya bilmesini istemediği şeylerin saptanmasını veya kaydedilmesini cezalandırır.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası

  • Türk Ceza Kanunu madde 134/1’e göre kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
  • Türk Ceza Kanunu madde 134/2’ye göre kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden, dağıtan kimse 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de yine 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Görüntü ve seslerin kasıt sonucunda ifşa edilmelidir, kanun koyucu suçun taksirli halini düzenlememiştir.
  • Failin hem kişiye ait özel ses ve görüntüleri kayıt altına alması hem de bu kayıtları ifşa etmesi durumunda fail her iki maddeden de cezalandırılması gerekmektedir.

Fail aynı zamanda bilişim suçu da işlediyse, bu suçtan da ayrıca cezalandırılır.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Nitelikli Halleri

  • Söz konusu suçun kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle.;
  • Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Kişiyi bir soruşturma sebebiyle takip eden polisin, kişinin özel hayatına ilişkin bilgileri sosyal medya aracılığıyla paylaşması.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Şikayet, Uzlaşma ve Zamanaşımı Süresi

Suçun cezalandırılması mağdurun şikayetine bağlıdır. Şikayet süresi, fiilin işlendiğinin ve failin mağdur tarafından öğrenilmesinden itibaren 6 aydır. Ayrıca uzlaştırma prosedürüne tabi bir suç olması sebebiyle öncelikli olarak uygulanmalıdır.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adli Para Cezası veya Cezanın Ertelenmesi

Yargılamanın sonucunda faile hapis cezası verilmemesini olanak sağlayan bu üç seçeneğe de şartlarının sağlanması halinde hakim tarafından karar verilebilmektedir.

Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Sanığın mağdureyle sevişirken onun rızasıyla çektiği görüntüleri, sonradan rızası dışında alıkoymaya devam etmesi ve yine yağma suçunu işlerken.: “Ben geçimimi senin gibi orospulardan sağlıyorum” demek suretiyle, özel hayatın gizliliğini ihlal ve hakaret suçlarını işlediği. Ele geçen telefon görüntüleri, mağdurenin aşamalardaki anlatımı ve sanığın yakalanma biçimiyle sübuta erdiği gözetilmeden, dosya içeriğiyle uyumlu olmayan gerekçeyle yazılı biçimde beraat kararı verilmesi. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda kullanılan ve içinde görüntüler bulunan telefonun zor alımı yerine sanığa iadesine karar verilmesi, bozmayı gerektirmiş, … ” Yargıtay 6. Ceza Dairesi Esas No: 2013/30189 Karar No: 2016/2019

“… isimli derginin Temmuz 2005 sayısının ön kapağında, bilgisi ve izni olmadan yayınlandığı olayda, özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında. dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen. tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında, kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik”. prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin, bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün

mümkün bulunmadığı nazara alınmadan; plajda mayolu olmakla, bir dergi kapağında mayolu fotoğrafın yayınlanmasının aynı kapsamda değerlendirilemeyeceği ve olayda kamu yararı da bulunmadığı gözetilmeden. “plajın kamuya açık alan olup, gizli alan olmadığı” şeklindeki, özel hayatı salt mekana indirgeyen ve yasal olmayan gerekçe ile sanıkların beraatlerine karar verilmesi kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup… isteme uygun olarak (BOZULMASINA)… karar verildi.” Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas No: 2011/7345 Karar No: 2012/8936

İŞ DAVALARINDA ARABULUCULUK

işe iade davasında arabuluculuk

İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca, bireysel veya toplu iş sözleşmelerine dayanan işçi veya işveren alacaklarının ve/veya tazminatlarının talebi için açılan davalarda arabuluculuk sürecinin sona ermiş olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Aynı husus işe iade talebiyle açılan davalar için de geçerlidir. Bu makalemizde iş davalarında arabuluculuk sürecine değineceğiz.

İş Davalarında Arabuluculuk Zorunluluğu

Arabuluculuk sürecinin zorunlu olduğu fakat arabuluculuğa başvurmadan veya süreç bitmeden açılan davalar, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilecektir. İş davalarında arabuluculuk süreci işletilmeden açılan davalar zaman ve maddiyat kaybına dolayısıyla menfaatlerinizin zedelenmesine neden olacaktır. Mağduriyet yaşamamanız adına, alanında uzman iş hukuku avukatı ile iletişime geçmeniz yararınıza olacaktır. Arabuluculuk aşamasında talep edebileceğiniz haklar hakkında bilgi almak için istifa eden işçinin hakları ve işçi hakları konulu makalelerimizi okumanızı tavsiye ederiz.

Hangi Davalarda Arabuluculuk Zorunlu

  • Kıdem Tazminatından Doğan Davalar
  • İhbar Tazmiatından Doğan Davalar
  • İşe İade Davası
  • Fazla Mesai Ücretinden Doğan Davalar
  • Sendikal Tazminatından Doğan Davalar
  • Ücret Alacağından Doğan Davalar
  • Yıllık İzin Ücretinden Doğan Davalar
  • Boşta Geçen Süre Tazminatından Doğan Davalar
  • İşe Başlatmama Tazminatından Doğan Davalar
  • Kötü Niyet Tazminatından Doğan Davalar
  • Bakiye Süre Ücreti Alacağından Doğan Davalar
  • Ayrımcılık Tazminatı Talepli Davalar
  • Yol ve Yemek Ücretinden Doğan Davalar
  • Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücretinden Doğan Davalar
  • Prim veya İkramiye Ücretinden Doğan Davalar

Talep edebileceğiniz kalemlerin tam ücretine erişmek isterseniz, sitemizde bulunan ve son kanun değişikliklerine göre güncellenmiş tazminat hesaplama hizmetimizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.

Zorunlu Arabuluculuk Kapsamına Girmeyen Davalar

  • Meslek Hastalığı Nedeniyle Maddi Tazminat Davaları
  • Meslek Hastalığından Doğan Manevi Tazminat Davaları
  • Meslek Hastalığından Doğan Maluliyet ve İş Göremezlik Oranının Tespiti Davaları
  • İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat Davaları
  • İş Kazasından Doğan Manevi Tazminat Davaları
  • İş Kazasından Doğan Maluliyet ve İş Göremezlik Oranının Tespiti Davaları
  • İş Kazasından Doğan Maluliyet Oranına İtiraz Davaları
  • İş Kazası Nedeniyle İşverene ve Sair Kusurlu Kişilere Karşı Açılan Rücu Davaları
  • Hizmet Tespit Davası

Arabuluculukta Yetki ve Yetki İtirazı

Arabuluculuk işlemi için gerekli başvuru, karşı tarafın (birden fazla karşı taraf varsa herhangi birinin) yerleşim yerindeki veya iş yapılan yerdeki arabuluculuk bürosuna eğer bu büro yoksa sulh hukuk mahkemesine yapılır. Yetki incelenmesi arabulucu tarafından resen dikkate alamaz ancak karşı taraf en geç ilk toplantıda ilgili belgelerle birlikte itirazda bulunabilir. İtirazın kabulü halinde, kararın tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde yetkili büroya başvurulabilir. Bu ihtimalde yetkisiz büroya başvurma tarihi yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edilir.

İş Davalarında Arabuluculuk Başvuru Dilekçesi

İş davalarında arabuluculuk sürecinin başlaması, yetkili arabuluculuk bürosuna dilekçe verilmesi ile başlar. Bu dilekçe tarafınızca doldurulabileceği gibi avukatınız tarafından da yapılabilir. Ancak konunun önemi nedeniyle işlemlerinizi avukat aracılığıyla yapmanız sizin yararınıza olacaktır. İş davalarında arabuluculuk başvuru formu içeriğinde tarafların adı ve soyadı ya da unvanı, tarafların adresleri ve iletişim bilgileri son olarak ise başvuran tarafın talep ettiği haklar yazmaktadır.

Arabuluculuk başvuru dilekçesinde talep edilmeyen haklar daha sonra arabuluculuk şartı gerçekleştiği gerekçesiyle dava yoluyla talep edilemez. Bunun anlamı ise şudur ki, arabuluculuk başvuru dilekçesinde bazı haklarınızı unuttuğunuz, vazgeçtiğiniz veya bilmediğiniz sebebiyle yazmadıysanız, bu hak talepleri için arabuluculuk aşamasının son bulduğu söylenemez ancak bu hakların ortadan kalktığı da söylenemez. Yazmadığınız alacak kalemleri için tekrar arabuluculuk sürecini başlatmanız gerekecektir. Aksi taktirde açılan davada arabuluculuk sürecine konu edilmeyen alacak kalemlerinin reddine karar verilecektir.

Ayrıca başvuru dilekçesinde, arabuluculuk başvurusunun dava şartı nedeniyle yapıldığının belirtilmesi gereklidir. Nitekim bu durumda arabulucu taraflardan ücret isteyemeyecektir ve masraf Bakanlık bütçesinden ödenecektir.

İş Davalarında Arabuluculuk Başvuru Süresi

Arabulucuya başvuru süresi için tek önem arz eden konu işe iade talebidir. Diğer kalemler için ise arabulucuya başvuru süresi öngörülmemiştir dolayısıyla kanunda öngörülen zamanaşımı veya hak düşürücü süre boyunca arabulucuya başvurulabilir.

Eğer ki işe iade talebinizi yargılama ve arabuluculuk aşamasında ileri sürmek istiyorsanız, fesih bildiriminin tarafınıza tebliğinden itibaren bir ay içerisinde arabulucuya başvurmak zorundasınız. Eğer bu bir aylık süre içerisinde arabuluculuk sürecini başlatmazsanız, ne yazık ki işe iade talebinizi dava yoluyla da ileri süremeyeceksiniz. Önemli bir detay daha var ki işe iade talebi için fesih tarihinden itibaren 1 ay içinde arabulucuya başvurmak zorunda olduğunuz gibi, arabuluculuk son tutanağının imzalandığı tarihten 2 hafta içinde de işe iade talebiyle dava açmanız gerekmektedir. Aksi takdirde işe iade talebinizi dava yoluyla ileri süremeyeceksiniz.

İş Davalarında Arabuluculuk Süreci

Arabulucu görevlendirildikten itibaren 3 hafta içerisinde süreci sonuçlandırır, bu süre yalnızca zorunlu hallerde 1 hafta uzatılabilir. Taraflardan yalnızca bir tanesinin toplantıya katılmaması sebebiyle sürecin sona ermesi halinde daha sonra açılacak davada kısmen veya tamamen haklı olup olmaması fark etmeksizin yargılama giderlerinden sorumlu tutulur ve lehine vekalet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da katılmaması halinde ise yaptıkları yargılama giderleri kendileri üzerinde bırakılır.

Arabuluculuk aşaması sonucu talep edilen haklar üzerinde anlaşma sağlanabileceği gibi, bazı konularda anlaşılması ve bazılarında anlaşılmaması da mümkün olabilir. Anlaşılan ve anlaşılmayan konular arabuluculuk son tutanağında belirtilir.

İş Davalarında Arabuluculuk Ücretini Kim Öder?

Arabuluculuğun zorunlu olduğu davalarda, taraflar arabulucuya herhangi bir ücret ödemezler. Ancak diğer hallerde arabuluculuk ücreti taraflar arasında eşit şekilde bölüşülür. Arabuluculuk ücret tarifesi her yıl güncellenmektedir. Tarafların işçi ve işveren olduğu arabuluculuk sürecinde, taraf sayısı ve görüşme saati baz alınarak ücret hesaplanmaktadır. Arabuluculuk masrafının tamamını taraflardan biri üstlenebilir.

Arabuluculuk Görüşmelerinde Tarafların Uzlaşması, Uzlaşma Sağlanamaması ve Dava Süreci

Görüşmelerde uzlaşma sağlanması halinde arabulucu tarafından uzlaşma tutanağı düzenlenir. Sulh hukuk mahkemesinden bu tutanak için icra edilebilirlik şerhi alınabilir ve anlaşma yerine getirilmemesi halinde icra takibi başlatılabilir. Uzlaşılan hususlar hakkında dava açılması halinde reddedilmesi gerekmektedir.

Uzlaşma sağlanamaması halinde ücret alacakları için 5 yıl, işe iade için ise 2 hafta içerisinde arabulucu tutanağı ile birlikte dava açılabilmektedir. Arabuluculuk görüşmeleri sırasında elde edilen bilgi ve belgeler aksi kararlaştırılmadığı sürece gizlilik kapsamındadır ve dava konusu edilemezler.

Arabuluculuk görüşmelerinde haklarınızı tam olarak bilmek ve menfaatlerinizi korumak için iş hukuku konusunda uzman bir avukat tarafından hem arabuluculuk sürecinde hem de uzlaşma olmaması durumunda dava sürecinde temsil edilmeniz faydanıza olacaktır.

Arabuluculuk ile İlgili Yargıtay Kararları

Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince davacı vekiline Mahkememizce 01/10/2019 tarihli celsede verilen kesin süreye rağmenarabuluculukson tutanağının aslını veyaarabulucutarafından onaylanmış örneğini sunmamış olduğu belirtilerek davanın usulden reddine karar verilmiş ise de; davacı vekili tarafından 08.10.2019 tarihinde Uyap üzerindenarabuluculuk son tutanağının aslının dosyaya gönderildiği anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince Uyap kayıtları dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2020/5349 E., 2020/7421 K. ve 14.09.2020 tarihli ilam)

TAŞINMAZ SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ

satış vaadi sözleşmesi

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, sözleşmede yazılı şartların gerçekleşmesi halinde sözleşmede yazılı gayrimenkul hakkında sözleşme yapılması konusunda taraflara talep hakkı tanıyan bir sözleşmedir. Bu sözleşmedeki taraflardan biri, taşınmazı devretmeyi, diğer taraf ise taşınmazı devralmayı taahhüt eder. Gayrimenkul avukatlık hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye Gayrimenkul Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Özellikleri

Bu tip sözleşmeler yapılacak olan satış sözleşmesinin yapılmasını amaçlayan bir ön sözleşme niteliğindedir. Sözleşmede, her iki tarafa da borç yüklenmektedir. Bir taraf şartların gerçekleşmesi halinde söz konusu taşınmazın kararlaştırılan bedelini karşı tarafa ödeyerek devre hazır bulunduğunu bildirmeli diğer taraf ise taşınmaz satış bedelini aldıktan sonra taşınmazı devretmelidir. Taraflardan birinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde diğer tarafın ifayı talep hakkı doğmaktadır. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, tarafları açısından herhangi bir ayni hak tesis etmemektedir, yalnızca kişisel hak sağlamaktadır. Sözleşmedeki hükümler sebebiyle yalnızca taraflara ve haleflerine karşı hak iddia edilebilmektedir. Üçüncü kişilere karşı hak iddia edilebilmesi için tapuda şerh edilmesi ile mümkündür. Şerhin etkisi ise yalnızca 5 yıldır. Beş yıl içerisinde satış gerçekleşmezse şerh etkisini kendiliğinden kaybeder yani üçüncü kişilere karşı hak iddia edilirken hiçbir etkisi bulunmaz.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Geçerlilik Şartları

Bu sözleşme ancak resmi şekilde yapılırsa geçerlidir. Yani söz konusu sözleşmeyi iki taraf birlikte noter huzurunda imzalamalıdır.

Hakkında sözleşme imzalanacak taşınmaz tapulu olmalıdır. Tapuda kayıtlı olmayan gayrimenkul hakkında satış vaadi sözleşmesi imzalanamaz.

El birliği mülkiyeti tesis edilmiş bir gayrimenkul hakkında tüm ortaklar ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzalanmalıdır. Ortaklardan biri veya bir kaçı ile böyle bir sözleşme düzenlenmesi halinde taşınmazın satışı talep edilemez yalnızca Borçlar Kanunu kapsamında sözleşmenin tarafı olan ortaktan talepte bulunulabilir. Ancak paylı mülkiyeti tabi taşınmazlarda her bir pay sahibi bu sözleşmeyi yapabilir, bu sözleşmeler geçerlidir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde taşınmazı devralacak olan tarafın ödeyeceği meblağ ve ne şekilde ödeyeceğinin belirtilmesi zorunludur.

Taşınmazın sahibi olmayan kişi tarafından bu sözleşme düzenlenebilir ancak daha sonra yapılacak olan satış sırasında sözleşmenin tarafı olan kişinin taşınmazın sahibi olması zorunludur.

Sözleşmenin Sona Ermesi ve Zamanaşımı Süresi

Sözleşmenin ifa edilmesi, feshedilmesi ve belirlenen edimin ifasının zamanaşımına uğraması halinde sözleşme sona erer. Zamanaşımı süresi ise ifa olanağının olduğu tarihten itibaren 10 yıldır.

Bu sözleşme, mülkiyetin devrini sağlayacak olan satış sözleşmesini yapmayı amaçlayan bir ön sözleşme olması sebebiyle sözleşmede yazılı hususlar dikkatle incelenmeli ve hak kaybına uğramamak için de hem sözleşmeyi yaparken hem daha sonrasında bir anlaşmazlık çıkması halinde bu alanda uzman bir avukat tarafından temsil edilmeniz size çok önemli faydalar sağlayacaktır.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi ile İlgili Yargıtay Kararları

“Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesine dayanan tescil isteminin hüküm altına alınabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan bedel ödenmiş olmalıdır. Ancak, bedelden ödenmeyen bir kısım var ise, bu bedel Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca depo ettirilmelidir.” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/11330 Karar No: 2019/1029)

ŞANTAJ CEZASI

Tehdit ve Şantaj Suçu Arasındaki Farklar

Şantaj cezası ağır olan bir suçtur. Tehdit suçunun özel bir şeklidir ve Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir suç tipi olarak tanımlanmıştır. Şantaj suçu kanunumuzda iki ayrı işleniş biçimi ile ele alınmıştır:

  • Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamak
  • Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunmaktır.

Şantaj Cezası ve Görevli Mahkeme

Şantaj suçunun her iki halinde de faile verilecek olan ceza aynıdır. Şantaj cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıdır. Bu suç nedeniyle yapılacak olan yargılamalar da asliye ceza mahkemeleri görevlidir.

Şantaj Suçunda Şikayet ve Zamanaşımı Süresi

Bu suç hakkında soruşturma açılması şikayet şartına bağlı değildir. Dolayısıyla suçun işlendiğine ilişkin bilgi adli makamlara ulaştığı anda soruşturma resen başlatılır. Dava zaman aşımı süresi ise 8 yıldır. Bu süre içerisinde dava açılmalıdır.

Şantaj Suçunda Uzlaşma, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Erteleme ve Adli Para Cezasına Çevirme

Şantaj suçu nedeniyle verilecek olan ceza hakim tarafından adli para cezasına çevrilebilir veya ertelenebilmektedir. Bu suç tipi uzlaşma prosedürüne tabidir. Mahkeme tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilebilir.

Tehdit ve Şantaj Suçu Arasındaki Farklar

Şantaj suçunda failin amacı haksız çıkar sağlamaktır, tehdit suçunda ise böyle bir amaç yoktur. Şantaj suçunda mağdur üzerinden haksız çıkar sağlamak amacıyla bir şeyi yapmaya veya yapmamaya yönelik tehditte bulunulur. Tehdit suçunda ise mağdurun mal varlığına, bedenine, cinsel dokunulmazlığına yönelik tehditte bulunulmaktadır.

Şantaj suçu, ağır sonuçları olan ve mağdur bakımından da büyük maddi ve manevi zararlara yol açan bir suçtur. Bu sebeple her iki tarafın da uzman bir avukat tarafından temsil edilmesi gerekmektedir. Tehdit suçu hakkında detaylı bilgiye tehdit nedir konulu makalemizden ulaşabilirsiniz.

Şantaj Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Sanığın, kendini “Murat” olarak tanıtıp yakınanlardan 50.000 dolar para almak amacıyla değişik zamanlarda mağdurların ev, iş ve cep telefonlarını arayarak “parayı vermedikleri takdirde çocuklarına zarar vereceğini, elinde bulunan uygunsuz fotoğrafları yakınlarına göndereceğini ve ayaklarına sıkacağı” biçiminde tehditlerde bulunduğunun ve yakınan Kemal’in cep telefonuna kayıtlı “bugün ölmek için güzel bir gün”, “ben ölmeden önce güldürürüm”, “senin için vur emri verildi”, “50 bin dolar” biçimindeki sanığın kabullendiği ses kayıtlarından anlaşılması karşısında; eyleminin bir bütün halinde yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden kanıtların takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde uygulama yapılması, bozmayı gerektirmiş..” (Yargıtay 6. Ceza Dairesi Esas No: 2009/11754 Karar No: 2010/7967)

“Dosya kapsamına göre, mağdure, eşi ve sanığın aynı kurumda ça­lıştıkları, mağdureyle eşi arasında boşanma davası açıldığı dönemde, sanık ile mağdurenin arkadaşlık yaptıkları bu süreçte mağdurenin çıplak vaziyetteki görüntü ve fotoğraflarını elde eden sanığın, boşanmaktan vazgeçip, resmi nikahlı eşiyle beraber yaşamaya devam eden mağdureye, işyerinden ayrılmaz ve A… ilini terk etmezse, görüntü ve fotoğraflarını içerir kayıtlardan oluş­turduğu CD’yi çalıştıkları kurumun genel müdürlüğüne göndereceğini belirtip, “A…’yı terk edin gidin, sizi burada yaşatmam” şeklinde sözler söylemesi şeklinde gelişen olayda, sanığın kendisine veya başkasına yarar sağlamaya yönelik hareket ettiğine dair delil bulunmaması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 107/2. maddesinde tanımlanan şantaj suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemin bu haliyle genel kast ile işlenebilen ve 5237 sayılı TCK’nın 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle, sanık hakkında yazılı şekilde şantaj suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,….bozmayı gerektirmiş.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi Esas No: 2012/17703 Karar No: 2012/18222)

VASİYETNAME NEDİR?

vasiyet nedir

İnsanlar, öldükten sonra mirasının paylaştırılmasının ve çeşitli isteklerinin kendi iradesine bağlı olarak gerçekleştirilmesini isteyebilir. Medeni kanunumuza göre kişi belirli kurallar çerçevesinde düzenlemiş olduğu vasiyetname ile belirli sınırlar dahilinde mirasını paylaştırabilir, ölümüne bağlı tasarruflar tayin edebilir. Miras avukatı hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye Miras Avukatı sayfasından ulaşabilirsiniz.

Vasiyetname Düzenleme Şartları

Vasiyetçi olacak kişi kişi ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmalıdır. Mirasını paylaştırmak üzere hazırlayan kişi mirasçılarından saklı pay sahibi olanların saklı paylarının sınırını ihlal etmemek şartıyla tasarrufta bulunabilir. Örneğin üç çocuğu olan bir baba vasiyetname ile çocuklarından yalnızca bir tanesine tüm mirasını bırakamaz. Diğer çocuklarının saklı payı gözetilmelidir.

Vasiyetname vekil veya yasal temsilci tarafından düzenlenemez, bizzat kişinin kendisi tarafından düzenlenmesi gerekmektedir. Kendini bir şekilde ifade edebilen engelli insanlar tarafından da vasiyetname düzenlenebilir.

Her kağıda yazılı şey veya söylenen söz vasiyetname niteliği taşımamaktadır ve hukuki sonuç doğurmamaktadır. Medeni kanunumuzda vasiyetname düzenleme şekilleri sayılmıştır. Buna göre vasiyetname çeşitleri şu şekildedir:

Resmi Vasiyetname

Resmi memur tarafından iki tane tanıdığın da katılması şeklinde düzenlenir. Resmi memur olarak nitelendirilen kişiler, noterler, konsoloslar, sulh hakimi veya kendisine kanunla bu konuda yetki verilmiş memurlardır.

Miras bırakan yazılı veya sözlü olarak isteklerini resmi memura bildirir. Resmi memur bu istekleri içeren belgeyi hazırlar, daha sonra vasiyetçi tarafından hazırlanan okunur ve imzalanır. Resmi memur tarafından da tarih yazılarak imzalanır. İmzalanan vasiyetnameyi okuduğunu vasiyetçi tanıklara bildirir, tanıklar da vasiyetnamenin kendi huzurlarında yapıldığını ve vasiyetçinin ehil olduğunu belirterek imzalar. Vasiyetname bu şekilde düzenlenmiş olur. İmzalar, vasiyetnamenin okunması ve tarih geçerlilik için şarttır.

Vasiyetçinin okuma yazma bilmemesi durumunda ise isteklerini sözlü olarak resmi memura iletir ve resmi memur bu isteklere göre vasiyetnameyi düzenler. Düzenlenen vasiyetname resmi memur tarafından iki tanığın da huzurunda vasiyetçiye okunur. Tanıklar tarafından vasiyetin okunduğu ve vasiyetçinin iradesiyle örtüştüğü beyan edilerek hem resmi memur hem de tanıklar tarafından imzalar atılır.

Resmi vasiyetnameyi düzenleyen resmi memur tarafından vasiyetnamenin aslı muhafaza altına alınır.

El Yazılı Vasiyetname

Vasiyetini el yazısı ile düzenlemek isteyen kişi vasiyetinin tamamını kendi el yazısı ile yazmalıdır. Bilgisayara, daktilo gibi aletler ile yazılan yazılar el yazılı vasiyetname niteliğini taşımamaktadır. El yazısı ile yazıldıktan sonra vasiyetçi tarafından imza ve tarih atılmalıdır. Tarih, gün, ay ve yıl olarak belirtilmelidir. Parmak izi veya kaşe imza yerine sayılmamaktadır. El yazısı ile imza atılmalıdır.

El yazılı vasiyetnamenin yazıldığı şey, dil, yazı tipi için herhangi bir şart bulunmamaktadır. Okunaklı olması daha sonra geçersiz sayılmaması açısından önem arz etmektedir. Düzenlendikten sonra eklemeler de belirtmiş olduğumuz şartlara uygun olarak yapılabilmektedir.

Muhafazası için herhangi bir şart bulunmamaktadır, kişi istediği şekilde saklayabilir.

Sözlü Vasiyetname

Olağan yöntemler el yazılı ve resmi şekilde düzenlemedir ancak bu ikisinin düzenlememesi durumunda yani olağanüstü durumlarda sözlü olarak düzenlenebilmektedir. Bu şekilde hazırlanması çok sıkı şartlara bağlanmıştır. Öncelikle iki şart, vasiyetin yapıldığı anda olağanüstü durumun varlığı söz konusu olması ve diğer yöntemlerle düzenlenmesi imkanının bulunmamasıdır.

Sözlü vasiyetname, vasiyetçi tarafından iki tanığa anlatılır ve vasiyeti belgelendirmeleri istenir. Tanıklar bu isteği kabul ederlerse bu aşamadan sonra iki yöntem vardır. Birincisi, tanıklar vasiyeti yazıya döker, tarih ve yer de yazılarak tanıklar tarafından imza atılır. Tanıklar tarafından oluşturulan bu belge sulh veya asliye hukuk mahkemesine götürülerek durum ve vasiyetnamenin düzenlediği koşullar anlatılır. İkinci yöntem ise tanıklar tarafından dinlenen istekler gecikmeksizin sözlü olarak hakime iletilir ve hakim tarafından tutanak tutularak istekler belgelenmiş olur.

Hakim tarafından onaylanmaya karşılaşılabilecek durumlar için istisnalar getirilmiştir. Sağlık kuruluşlarında böyle bir durum gerçekleşmesi durumunda o kuruluşun en yetkili kişisi hakim yerine geçebilmektedir, savaş gibi durumlarda sözlü düzenleme ihtiyacı olabileceği için teğmen veya daha üst rütbeli askeri personeller hakim yerine geçebilmektedir son olarak ülke sınırlarımız dışında seyreden bir ulaşım aracında örneğin gemide böyle bir durumla karşılaşılması halinde o araçtan sorumlu kişi hakim yerine geçebilir.

Olağanüstü durum ortadan kalktıktan itibaren 1 ay içerisinde vasiyetçi yaşamaya devam ettiyse sözlü vasiyetname kendiliğinden geriye dönük olarak hükümsüz hale gelmektedir. Vasiyetname düzenlenirken şekil şartlarına aykırı veya kanunu emredici hükümlerine aykırı işlemler yapmamak için uzman bir avukatla birlikte işlemleri gerçekleştirmeniz faydanıza olacaktır.

Vasiyetnamenin Düzenlenmesine İlişkin Yargıtay Kararları

“Somut olayda, mütevaffanın bilinen tüm mirasçılarına, ve vasiyet alacaklılarına vasiyetname ekli duruşma gününü bildirir tebligatın yapılmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 596/2.maddesi uyarınca bilinen tüm mirasçılar ve diğer ilgililer usulüne uygun çağrılmadan, vasiyetnamenin açılıp okunması doğru değildir. Mahkemece, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/19530 Karar No: 2014/16709)

“Somut olayda; mirasbırakanın okur yazar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda vasiyetçinin, düzenlenen vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğunu beyan etmesi yeterli değildir. Tanıkların da, vasiyetçinin kendi önlerinde beyanda bulunduğunu ve onu tasarrufa ehil gördüklerini ifade edip, bu sözlerin yazılması ile de yetinilmeyip vasiyetnamenin kendi yanlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini de belirtmeleri ve bu beyanlarının altını imzalamaları gerekmektedir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/4647 Karar No: 2016/2487)

HABERLEŞMENİN GİZLİLİĞİNİ İHLAL

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu, iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmeyeceği inancıyla belli iletişim kanallarıyla (internet, telefon, mektup vb.) gerçekleştirdiği haberleşmenin dinlenmesi, okunması, kaydedilmesi ve ifşa edilmesiyle şeklinde oluşur. Bu suç tipi, özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı işlenen suçlardandır.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Şartları

Her suç gibi haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun oluşması için de bazı şartlar gereklidir.

  • İki ya da daha fazla kişinin belli iletişim kanallarıyla gerçekleştirilen bir haberleşme olmalıdır. Örneğin telefon ile konuşulması da elektronik posta ile haberleşme bu iletişim kanallarına örnektir. Yüz yüze konuşmanın kayda alınması, ifşa edilmesi bu suça değil kişiler arasındaki konuşmanın dinlenmesi ve kayda alınması suçunu oluşturur.
  • Haberleşme kamuya açık olmamalıdır. Örneğin herkese açık sosyal medya hesabı üzerinden yayınlanan mesajın paylaşılması bu suçu oluşturmaz.
  • Bu suçun oluşması için haberleşme içerisinde illa sır niteliği taşıyan bir unsur olmasına gerek yoktur. Her türlü haberleşme, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçuna konu olabilir.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Nitelikleri

Bu suçun faili haberleşmenin tarafı olmayan diğer kişi veya kişiler olabilirler. Suçun mağduru ise haberleşmeyi gerçekleştiren kişi kişi veya kişilerdir.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu seçimli hareketli bir suçtur yani farklı fiiller sonucunda işlenebilir.

  • Gizlilik okunarak, dinlenerek gibi şekillerde
  • Haberleşmenin kayda alınmasıyla
  • Haberleşmede paylaşılan resim, bilgi, video gibi içeriklerin ifşa edilmesiyle
  • Haberleşmenin taraflarından birinin diğerinin rızası olmadan haberleşmeyi paylaşması, ifşa etmesiyle de haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu oluşur.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası

  • Suçun temel şeklini iki veya daha fazla kişi arasındaki gizli haberleşmenin üçüncü kişi tarafından okunması veya dinlenmesi şeklinde oluşturur. Fail, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Örnek olarak telefonda yapılan bir konuşmanın herhangi bir uygulama veya araç marifetiyle dinlenmesi verilebilir.
  • İki veya daha fazla kişi arasındaki kamuya açık olmayan haberleşmenin üçüncü bir kişi tarafından herhangi bir şekilde kayıt altına alınması halinde haberleşmenin kayıda alınmak suretiyle gizliliğin ihlal edilmesi suçu oluşur. Bu sebeple faile 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası verilir. Kayıdın hangi yolla alındığı, kullanılıp kullanılmaması veya kullanmaya elverişsiz olup olmaması bu suçun oluşması açısından bir önem arz etmemektedir.
  • İki veya daha fazla kişi arasındaki haberleşmenin bu kişilerden biri tarafından diğerlerinin rızası olmadan ifşa edilmesi, içeriklerin paylaşılması halinde bir yıl ile üç yıl arasında cezaya hükmolunur. İçeriklerin basın yoluyla ifşa edilmesi halinde de aynı cezaya hükmolunur.

Bilişim suçunun da bu suçlar birlikte işlenmesi halinde ayrıca ceza verilecektir.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçunun Cezasını Ağırlaştırıcı Nedenler

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu, kamu görevlisi tarafından, kendisine verilen yetkiyi kötüye kullanarak veya bir meslek veya sanatın sağlamış olduğu kolaylıklardan faydalanmak suretiyle işlenirse verilecek olan ceza yarı oranında artırılır.

Şikayet, Zamanaşımı, Uzlaştırma, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Adli Para Cezası

Bu suç şikayete tabi bir suçtur yani failin ceza alması için şikayet şartı aranmaktadır. Şikayet, fail ve fiil öğrenildikten itibaren 6 aylık süre içerisinde edilmelidir. Dava zaman aşımı süresi suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıldır. Suç uzlaştırma prosedürüne tabidir. Yargılamanın her aşamasında öncelikli olarak uzlaştırma prosedürü uygulanıp uygulanmadığı gözetilmelidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması genel şartları sağlanmakta ise bu suç bakımından da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmektedir. Söz konusu suçun yaptırımları arasında adli para cezası sayılmamıştır. Dolayısıyla bu suç sebebiyle fail hakkında adli para cezasına hükmedilemez.

Sonuç olarak haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kişinin mahrem hayatına karşı işlenen, çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir suçtur. Fiil sebebiyle mağdur büyük zararlara uğrayabilir, fail ise ağır bir hapis cezası ile karşı karşıya kalabilir. Her iki tarafın da uzman bir avukat tarafından temsil edilmesi çok önemlidir.

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Dosya kapsamına göre, sanığın, emri altında çalışan kardeşine disiplin cezası vermesi nedeniyle kendisini telefonla arayarak hakaret ve tehdit eden katılanla olan konuşmasını kayda aldığı ve telefonun hoparlörünü açarak odasında bulunanlara dinlettiği, sonrasında konuşmaya ilişkin seslerin bulunduğu CD’yi Cumhuriyet Başsavcılığına vererek şikayetçi olduğu olayda; sanığın başka şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken kendisine yönelik hakaret ve tehdit içeren görüşmeyi kayda aldığı, sanığın eyleminin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu halde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği, sanığın, katılanı tehdit ettiği iddiasının başkaca bir delille desteklenmediği anlaşılmakla, yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu ile haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği, sanığa yüklenen tehdit suçunun ise, sanık tarafından

işlendiğinin sabit olmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle beraata ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 09.06.2014 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2013/30383 E., 2014/14161 K.)

“Oluşa ve dosya kapsamına göre; katılanın erkek arkadaşı ile yapmış olduğu içeriği özel mesajlarını ele geçiren sanığın, bu mesajları katılana göndermek yerine yetkisiz üçüncü kişi olan tanık …’ya göndermesi nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 132/2. madde ve fıkrasında düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyete hükmedilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraate karar verilmesi, kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA karar verilmiştir.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/4806 E. , 2018/10736 K.)

ÖDEME EMRİNE İTİRAZ

Ödeme Emrine İtiraz Süresi

Ödeme emrine itiraz, borçlunun borcunu ödemesi için alacaklının talebi üzerine icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emrine ilişkin itirazdır. Ödeme emri, ilam yani mahkeme kararı üzerine gönderilebilir. Bu durumda itiraz mümkün değildir. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip veya ilamsız takiplere itiraz edilebilir.

Ödeme Emrine İtiraz Nereye ve Nasıl Yapılır?

Öncelikle şunu belirtelim ki ödeme emrinde borcun yazılması borcun kesinleştiği anlamına gelmemektedir. Ödeme emri tebliğ edilen kişi böyle bir borç olmadığını iddia ediyorsa ödeme emrine itiraz etmesi gerekmektedir. İtiraz, dosyanın bulunduğu yerdeki icra dairesine yapılmalıdır. İtiraz dilekçesinde itiraz gerekçesi açık ve net bir şekilde belirtilmelidir. İtiraz genellikle imzaya, icra dairesinin yetkisine veya borca edilebilir. Dosyanın bulunduğu icra dairesinin müdürü tarafından itirazın zamanında yapılıp yapılmadığına karar verilir. Söz konusu icra dairesi yerine masrafların karşılanması şartıyla muhabere yoluyla da itiraz edilebilir.

Ödeme Emri İle İlgili Nelere İtiraz Edilebilir?

Ödeme emrine edilecek itirazları genel başlıklar altında şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Borca itiraz
  • Yetki itirazı
  • İmza itirazı
  • Zaman aşımı itirazı

Ödeme Emrine İtiraz Süresi

İtiraz kesinlikle kanunla belirlenmiş süreler içerisinde yapılmalıdır. İlamsız takiplere ilişkin itirazlar ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 (yedi) gün içerisinde yapılmalıdır. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip halinde ise ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 (beş) gün içerisinde itiraz edilmelidir. Ödeme emriyle birlikte daha uzun bir itiraz süresi bildirilmişse o süre içerisinde itiraz edilebilir. Ödeme emrine saymış olduğumuz süreler içerisinde itiraz edilmemesi halinde takip kesinleşir ve borç kabul edilmiş sayılır. Mücbir sebeple itiraz edilememesi sebebiyle takibin kesinleşmesi halinde mücbir sebep veya etkisi ortadan kalktıktan sonra 3 (üç) gün içerisinde itiraz edilebilir.

Ödeme Emrine İtiraz Sonucunda Ne Olur?

Ödeme emrine yapılan itiraz ile takip kendiliğinden durur. İtiraz edilmesi halinde alacaklı, ya itirazın kaldırılması yada itirazın iptali davası açma yoluna gidebilir. Borçlu, haksız yere itiraz etmesi halinde %20 oranında icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilecektir. Ayrıca açıla dava sebebiyle ortaya çıkan yargılama giderleri ve vekalet ücreti de borçluya yükletilecektir.

Ödeme emrine bir dilekçe ile itiraz edilebilirse de icra hukuku alanında uzman bir avukat tarafından yapılması faydanıza olacaktır. Aksi halde icra inkar tazminatı, yargılama giderleri ödenmesi ve itiraz süresinin geçirilmesi gibi hak mağduriyetleri yaşanabilmektedir.

Ödeme Emri Hakkında Yargıtay Kararları

“Alacaklı banka vekilinin icra takibine dayanak yaptığı kredi kartına ilişkin hesap kat ihtarı ve hesap özetinin, ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmediği anlaşılmıştır. İİK’nun 58/3. maddesi gereğince; alacak, bir belgeye dayanmakta ise, belgenin aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine verilmesi ve ayrıca Hukuk Genel Kurulu’nun 2.2.2000 tarih ve 2000/12-50 Esas, 2000/47 sayılı kararında da açıklandığı üzere İİK.nun 61/l. maddesi (2). cümlesi gereğince de takip bir belgeye dayanıyor ise, belgenin onaylı bir örneğinin ödeme emri ile birlikte borçluya gönderilmesi zorunludur.

Borçlunun takibin şekline göre yasal sürede icra dairesine itiraz etmiş olması, şikayet yoluyla icra mahkemesinden ödeme emrinin iptalini istemesine engel teşkil etmez. Zira, hakkında yeniden ödeme emri tebliği gerekeceğinden, borçlunun ödeme emrinin iptalini talep etmekte hukuki yararı bulunmaktadır. O halde mahkemece, şikayetin kabulü ile ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. ” (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas No : 2011/1057 Karar No : 2011/16502 Tarih : 22.09.2011)

MALA ZARAR VERME SUÇU NEDİR?

mala zarar verme cezası

Mala zarar verme suçu Türk Ceza Kanunu’nda başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkmak, tahrip etmek, yok etmek, bozmak, kullanılmaz hale getirmek veya kirletmek olarak tanımlanmıştır. Başkasına ait bir hayvanı öldürmek, eşyayı kullanılamayacak hale getirmek veya değerinin azalmasına sebep olacak davranışlar da bulunmak da mala zarar verme suçu kapsamında değerlendirilmektedir.

Mala Zarar Verme Suçu Şartları

Mala zarar verme suçunda korunan hukuki değer, mülkiyet hakkıdır. Suçun konusu menkul ve gayrimenkul her türlü mal olabilir. Mağdurun telefonu, tarlası ya da arabası örnek verilebilir. Mağdurun tarlasındaki ürünü, telefon kulaklığı gibi malın yan ürünlerine verilen zarar da bu suç kapsamındadır.

Mala zarar verme suçunun oluşması için fiili gerçekleştirmede kast bulunmalıdır. Yani başkasına ait mala taksirle zarar verilmesi halinde mala zarar verme suçunu oluşturmaz. Fiil bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmelidir. Zarar verilen şey başkasına ait bir mal veya hayvan olmalıdır. Kişinin kendisine ait bir mala zarar vermesi halinde söz konusu suç oluşmaz.

Bu suç, seçimlik hareketlerle işlenir. Yani birden çok hareket seçenek olarak gösterilmiştir. Bunlardan birinin yapılması halinde suç meydana gelir.

Mala Zarar Verme Suçu İşlenme Şekilleri

Mala zarar verme suçunun işlenme şekilleri kanunda yer alan tanım içerisinde tek tek sayılmıştır. Bu tanıma göre mala zarar verme suçu şu şekillerde işlenir:

  • Yıkmak
  • Tahrip etmek
  • Yok etmek
  • Bozmak
  • Kullanılamaz hale getirmek
  • Kirletmek
  • Sahipli hayvana zarar vermek veya öldürmek

Basit Mala Zarar Verme Suçunun Cezası

Mala zarar verme suçunun basit şekilde işlenmesi halinde mağdurun şikayeti üzerine faile 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezası verilir. Aynı zamanda yağma suçunun işlenmesi halinde fail ayrıca cezalandırılır.

Mala Zarar Verme Suçunun Nitelikli Halleri ve Cezası

  • Kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamu yararlanmasına ayrılmış her türlü mala,
  • Doğal afetlere karşı kullanılması amacıyla ayrılmış her türlü mala,
  • Devlet orman statüsündeki yerler hariç olmak üzere, her türlü dikili ağaç, fidan veya bağ çubuğuna,
  • Grev veya lokavt hallerinde işçi veya işverenlerin yada sendikalarının veya konfederasyonlarının sahibi olduğu veya kullanıma tahsis edilen her türlü tesis veya eşyaya
  • Siyasi partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve üst kuruluşlarının sahibi olduğu tesis veya eşyaya,
  • Kamu görevi sona ermiş olsa bile kamu görevlisinden öç almak maksadıyla malına zarar verilmesi halinde;

bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.

Malı Zarar Verme Suçunun Cezasını Ağırlaştırıcı Sebepler

Mala zarar verme suçunun, yakarak, yanıcı veya patlayıcı madde kullanılarak ya da daha vahim sonuçlara maruz bırakmak suretiyle işlenmesi halinde verilecek olan ceza bir kat oranında artırılır. Suç sonucunda kamu hizmetinde, haberleşmede veya ulaşımda aksama olması halinde verilecek olan ceza arttırılır.

Mala Zarar Verme Suçunun Hırsızlık Suçuyla İşlenmesi

Bu iki suçta konu aynıdır, korunan hukuki değer de aynıdır. İki suçun da aynı mala işlendiği durumlarda fail, hırsızlık suçundan yargılanır. Ancak suçlar farklı mallara karşı işleniyorsa, fail her iki suçtan yargılanacaktır.

Mala Zarar Verme Suçunda Ceza İndirimi ve Şahsi Cezasızlık Halleri

Mala zarar verme suçunun cezası bazı durumlarda yarıya indirilerek verilir. Ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenirse bu suç sonucunda verilecek olan ceza, yarısı oranında indirilir.

Eşlerden birinin, üst soy veya alt soyun veya bu derece kayın hısımlarından birinin, evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta yaşanan kardeşlerden birinin zararına işlenmesi halinde fail akraba hakkında ceza verilmez.

Mala Zarar Verme Suçunda Uzlaştırma, Etkin Pişmanlık ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adli Para Cezası

Mala zarar verme suçunun temel hali uzlaştırma prosedürüne tabidir. Bu sebeple öncelikli olarak uzlaştırma yoluna gidilmektedir. Söz konusu suçu işleyen kişi kovuşturma başlamasından önce pişmanlık göstererek mağdurun zararını karşılaması halinde verilecek olan cezanın üçte ikisine kadar indirim yapılır.

Faile 2 yıldan az hapis cezası verilmiş ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Suç kapsamında adli para cezasına hükmedilmesi de mümkündür. Bu durumda ayrıca hapis cezası verilmez.

Mala Zarar Verme Suçunda Şikayet ve Zamanaşımı

Mala zarar verme suçunun temel şeklinin takibi şikayet şartına bağlanmıştır. Fail ve zararın öğrenilmesinden itibaren mağdur tarafından 6 (altı) ay içerisinde şikayette bulunulma hakkına sahiptir. Mala zarar verme suçu hakkında uygulanan zamanaşımı süresi 8 (sekiz) yıldır.

Mala Zarar Verme Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları

TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’ nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre sanığın farklı katılan X ’e yönelik işlediği mala zarar verme suçundan uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması nedenleriyle kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmüş olduğundan KABULÜ ile mala zarar verme suçundan sanık A hakkında Zara Asliye Ceza Mahkemesinin 25/11/2019 tarihli ve 2019/92 esas, 2019/195 sayılı sayılı kararı ile verilen hükümlerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA..”(Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2020/10563 E. 2020/11582 K.)

Mala zarar verme suçu çok rastlanılan bir suç tipidir. Bu suçun yargılaması sırasında hak kaybına uğramamak için uzman bir avukata danışmak yararınıza olacaktır. Konu ile alakalı sorularınızı formun altından bize iletebilirsiniz.