NAFAKA NEDİR?

Nafaka nedir

Nafaka nedir

Nafaka nedir? Nafaka hepimizin hayatının bir noktasında karşı karşıya kalabileceğimiz bir olgudur. Kısaca tanımlamak gerekirse nafaka; birini geçindirmekle yükümlü bulunan kimsenin, o kimseye ödemekle yükümlü olduğu, mahkeme kararıyla bağlanan aylıktır. Nafaka borcu kanundan kaynaklanan bir borçtur. Nafaka düzenlemesi denilince akla sadece boşanma davasıyla bağlantılı olan nafaka türleri gelmektedir. Fakat bunun yanında Türk Medeni Kanununda boşanma davasıyla alakası olmayan nafaka türleri de mevcuttur. Bu yazımızda ise somut olay sayısının çokluğu nedeniyle ağırlıklı olarak boşanma davasıyla bağlantılı olan nafaka türlerine ve bunlara ilişkin merak edebileceğiniz diğer konulara odaklanacağız. Konuya ilişkin makalemizde cevabını bulamadığınız sorularınızı sayfanın en altında bulunan forum kısmından bizlere iletebilirsiniz.

Nafaka Ne Demek?

Giriş kısmında nafakanın ne olduğundan, kelime anlamından kısaca bahsettik. Gelin bir de nafaka alacaklarının özelliklerine bakalım. Öncelikle nafaka kamu düzenine ilişkindir. Nafaka alacakları haczedilemez.  Takası mümkün değildir. Üzerinde rehin tesis edilemez. Üçüncü kişilere devri mümkün değildir. Vasiyetname düzenlemek suretiyle dahi devredilemez. Miras yoluyla geçmez, miras paylaşımına konu edilemez. Tüm bu özellikleri bünyesinde barındıran nafaka, daha önce de belirttiğimiz gibi mahkemenin vereceği hüküm dahilinde mümkündür. Bu hüküm de yasal düzenlemelerin cevaz verdiği ölçüde hakimin takdir yetkisini kullanması suretiyle ortaya konacaktır. Bunun dışında nafakaya ilişkin ayrıntılı bilgileri alt başlıklarımızda sizlerle paylaşacağız.

Nafaka Türleri Nelerdir?

TMK kapsamında evlilik birliği içerisinde veya evlilik birliği sona erdikten sonra istenebilecek nafaka çeşitleri mevcuttur. Bunun yanında TMK; yakın hısımlar arasında, zaruret halindeki aile bireylerine yardım edilmesini öngören nafaka çeşidini de bünyesinde bulundurmaktadır.

Ayrıca Türk Medeni Kanunu, bakım nafakası ve yardım nafakası şeklinde bir gruplandırma yolunu seçmiştir. Bakım nafakaları; evlilik birliğinden kaynaklı eşlerin birbirine ve ortak çocuklarına bakma, geçindirme yükümlülüğünden kaynaklamaktadır. Bu gruba; tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası dahildir. Bunun dışında evlilik birliği kaynaklı olmayan; yardıma muhtaç altsoy, üstsoy ve kardeşlerin birbirlerinden talep edebileceği nafaka türü ise yardım nafakasıdır. Bahsi geçen nafaka türlerine alt başlıklarda detaylı olarak değinilecektir.

İştirak Nafakası Nedir?

Evlilik birliğinin doğurduğu sonuçlardan biri; çocukların bakım, eğitim ve gözetim gibi sorumluluklarının eşler tarafından birlikte üstlenilmesidir. Bu hususlarda her iki eş de çocukların maddi giderlerini karşılamadan sorumludurlar. Bu husus, TMK m. 185/2 ve 327’de hüküm altına alınmıştır. Boşanma durumunda ise çocuğun velayetini elinde bulunduran eşin, çocuğa ait tüm giderleri tek başına üstlenmek zorunda kalması gibi bir durum söz konusu değildir. Bu sebeple TMK m. 182/2 ile velayet kendisinde olmayan eşe, çocuğun maddi giderlerine gücü oranında katılması sorumluluğu yükletilmiştir. Bu maksatla velayet kendisinde olmayan eşe yükletilecek aylık ödemeye iştirak nafakası adı verilir.

Yoksulluk Nafakası Nedir?

TMK m. 175 ile düzenlenen yoksulluk nafakası, boşanma davası sonucunda yoksulluğa düşecek olan eşin diğer taraftan maddi gücü oranında isteyebildiği nafaka türüdür. Sanılanın aksine bu nafakadan sadece kadınlar değil, erkekler de yararlanabilir. Önemli olan husus tarafın boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olmasıdır.

Çok karıştırılan diğer bir konu ise boşanma sırasında edinilmiş malların paylaşımı hususunda  hakim tarafından belirlenen katılma alacağı tazminatının yoksulluk nafakası zannedilmesidir. Fakat bu iki konu birbirinden bağımsızdır. Katılma alacağı tazminatına ilişkin merak ettiğiniz soruların cevabına  boşanmada mal paylaşımı adlı yazımızdan ulaşabilirsiniz.

Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için erine gelmesi gereken bazı şartlar vardır. Bu şartların hepsinin gerçekleşmiş olması gerekir:

  • Taraflardan birinin istemde bulunması gerekir.
  • Yoksulluk nafakası talep eden tarafın boşanma sonucu yoksulluğa düşecek olması gerekir.
  • Boşanmaya sebep teşkil eden olaylarda; nafaka talebinde bulunan kişinin, nafaka yükümlüsü olan taraftan daha ağır kusurunun bulunmaması gerekir.
  • Nafaka miktarının diğer eşin mali gücü ile orantılı olması gerekmektedir.

Süresiz Nafaka Nedir?

Halk arasında süresiz nafaka olarak bilinen nafaka türü, yoksulluk nafakasıdır aslında. Ayrıca yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için evlilik birliğinin boşanma davası sonucunda ortadan kalkması gerekmektedir. Süresi belirli sınırlarla çizilmemiş olduğundan süresiz nafaka olarak adlandırılmaktadır. Genel durum bu şekilde olsa da bazı durumlarda hakim, nafakanın hükümsüz kılınmasına karar verebilir. Yani süresiz nafakanın ortadan kaldırılması aşağıda sayılan durumlarda mümkün olabilir:

  • Bunlarda ilki nafaka alacaklısının veya yükümlüsünün ölümüdür.
  • İkinci olarak, nafaka alacaklısı olan tarafın evlenmesi veya evlenmese bile fiilen evliymiş gibi hayat sürdürmesidir.
  • Üçüncü durum da nafaka alacaklısının yoksulluk halinin ortadan kalkmasıdır.
  • Yoksulluk nafakasını sona erdiren son hal ise nafaka alacaklısının haysiyetsiz bir yaşam sürmesidir.

Tedbir Nafakası Nedir?

Özellikle uzun süren boşanma davalarında, dava süresince yukarıda bahsi geçen nafaka türlerinden yararlanmak mümkün olmayacaktır. Bu sebeple dava devam ederken; eşlerden birinin veya çocuğun muhtaç duruma düşmemesi ve hayatlarını idame ettirebilmesi amacıyla gerekli olan maddi imkanların sağlanabilmesine yönelik TMK m. 169 düzenlemesi getirilmiştir. Anılan düzenlemeye ilişkin tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için tarafların talebi gerekmemekte, uygun görürse hakim kendiliğinden buna karar verebilmektedir.

Adından da anlaşılacağı üzere tedbir amaçlı hükmedilen bir nafakadır. Bu sebeple mevcut davanın sonuçlanmasıyla beraber hükmedilen bu nafaka da etkisini ortadan kaldıracaktır. Yani tedbir nafakası süresiz nafaka değildir. Davanın sonuçlanmasıyla beraber son bulur.

Yardım Nafakası Nedir?

Yardım nafakası; kişinin altsoyu, üstsoyu ve kardeşlerinden talep edebileceği bir nafaka türüdür. Diğer aile bireyleri, maddi yardımda bulunmamaları halinde yoksulluğa düşecek olan kişiye nafaka vermek zorundadırlar. Kişiyi yoksulluğa düşmekten kurtaracak ölçüde mahkemece takdir edilen ve aile bireylerince ödenmesi gereken nafakaya yardım nafakası denir. Bu konuya ilişkin hükümler TMK m. 364 – 366 arasında düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 364. Maddesine göre bu nafakayı ödemekle yükümlü kişiler; altsoy, üstsoy ve kardeşlerdir. Bununla birlikte kardeşlerin yükümlülüğü; altsoy ve üstsoya nazaran daha sıkı şartlara bağlanmıştır. Örneğin yükümlü kardeşler için refah içinde yaşama şartı aranırken, altsoy ve üstsoyda bu şart aranmaz.

Yardım nafakası ödeme yükümlülüğü, mirasçılık ilişkisi ile değil soy bağı ile ilgilidir. Bu sebeple; mirasçılıktan çıkarma(evlatlıktan red), mirasın reddi vb. durumların bulunması aile bireylerinin nafaka ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır.

Boşanma durumunda, çocuk ergin oluncaya kadar (kural olarak 18 yaş) ödenen iştirak nafakası, ödenmeye devam etmesini gerektirecek koşullar mevcutsa, ergin olduktan sonra yardım nafakası adı altında ödenmeye devam etmektedir.

Yardım nafakasının şartları ise şu şekildedir:

  • Yardıma muhtaç kişinin bu konuda isteminin bulunması gereklidir.
  • Yardım nafakası alacaklısının yoksulluk hali içerisinde olması gerekmektedir. Aile bireylerinin maddi yardımı olmaksızın temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor olması gerekmektedir. Yoksulluk halinin tam olarak ne olduğu kanunda açıklanmamakla beraber Yargıtay kararlarında bu husus şu şekilde vurgulanmıştır: ““yoksulluğa düşmenin açıkça çok sıkıntılı ve ağır ekonomik koşulları ifade ettiğini”
  • Söz konusu nafaka borçlusunun ödeme gücünün bulunması gerekir. Ödeme gücü kıstası ile ödeyeceği nafaka karşılığı aile bireyinin kendisinin ve ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılamada zor duruma düşmemesi ifade edilir.
  • Nafaka borçlusu kardeş ise altsoy ve üstsoydan farklı olarak bir de refah hali içerisinde bulunma şartı aranır. Refah halinin ne olduğu kanundan açıkça anlaşılmamakla beraber Yargıtay kararlarında şu şekilde ifade edilmiştir: “…geliri, çevresine ve sosyal durumuna göre lüks sayılabilecek şeyleri sağlamaya elverişli bulunan ve ihtiyaçları dışında bir bolluk ve zenginlik içinde olan kimse refah halinde sayılır”

Yardım Nafakasında Sıralama Nasıl?

Yardım nafakasında sıra meselesi önemlidir. İstediğimiz kişiye başvurma gibi bir seçimlik hakkımız bulunmamaktadır. Dava açılabilmesi için bir sıra takip edilmelidir. Yani dava kişinin dilediği herhangi bir kişiye açılamayacaktır. Bu sıralama miras hukukundaki “mirasçılık sırası” şeklinde olacaktır. Türk Hukukunda kabul edilen miras paylaşımında zümre sistemi uygulanmaktadır. Buna göre zümreler; 1. zümre, 2.zümre ve 3.zümre şeklinde ilerlemektedir. 1. zümrede kişinin altsoyu bulunmaktadır. Yani kişi yardım nafakası için dava açmak istiyorsa önce altsoyuna gitmelidir. 2. zümreye gidilmesi durumu ise kişinin altsoyunun olmaması veya reddi miras yapılması durumunda mümkün olacaktır.2. zümre ile belirtilmek istenen kişinin üstsoyu yani anne ve babasıdır. 3. sırada ise kardeşleri bulunmaktadır. Yani kişi ilk 2 zümreyi takip ettikten sonra kardeşlerine yardım nafakası için başvurabilecektir.

Nafaka Süresi Ne Kadar?

A) Tedbir nafakasında ödeme sürenin ne kadar olduğundan kısmen bahsetmiştik. Tedbir niteliğinde olduğunu ve yalnızca yargılama süresince ödendiğini belirtmiştik. Bu azami sınır olmakla beraber mutlak sınır değildir. Yargılamanın sona ermesi dışında 3 halde de ödeme yükümlülüğü sona erebilir. İlk olarak eşlerden birinin ölümü ile bu yükümlülük sona erer. İkinci olarak nafaka alacaklısının bu hakkından feragat etmesi ile yükümlülük sona erer. Son olarak da hakimin hükmetmiş olduğu nafaka kararına karşın yeni bir ara kararla nafaka kararının kaldırılmasına hükmederse hakim, bu halde de ödeme yükümlülüğü sona erecektir.

B) Yoksulluk nafakasının diğer adının süresiz nafaka olduğundan bahsetmiştik. Bahsedeceğimiz 5 halden birinin gerçekleşmemesi durumunda herhangi bir süre sınırı bulunmamaktadır. Sona erme halleri: 1) Alacaklının yeniden evlenmesi. 2) Eşlerden birisinin ölümü. 3) Alacaklının yoksulluk halinin ortadan kalkması. 4) Alacalı tarafın fiilen evlenme olmaksızın evliymiş gibi bir başkasıyla hayat sürmesi. 5) Alacaklının haysiyetsiz hayat sürmesi. İlk iki durumda yükümlülük kendiliğinden sona ermektedir. Diğer üç durumda ise mahkeme kararı gerekmektedir.

Nafaka Süresi Ne Zamana Kadar?

C) İştirak nafakasındaki sürelere iki aşamalı olarak bakmamız gerekmektedir. Başlama zamanı 5 farklı şekilde olabilir: 1) Boşanma kararının kesinleşmesiyle başlaması. 2) Boşanma kararından sonraki ayrı bir karar ile başlaması. 3) Soy bağının kurulması ile başlaması. 4) Doğum ile başlaması. 5) Velayetin değiştirilmesi ile başlaması. Başlangıç halleri somut olaya ve verilen mahkeme kararına göre değişmektedir. Karar boşanmadan ile verilebileceği gibi boşanma sonrasında açılacak ayrı bir dava sonucunda da verilebilir. Ödeme süresinin sona ermesi ise 3 şekilde olabilir: 1) Çocuğun erginliğe ulaşması sonucunda. 2) Çocuğun ölümü halinde. 3) Çocuğun evlatlık olarak verilmesi halinde.

D) Yardım nafakasının şartlarından bahsetmiştik. Ödeme süresinin başlangıcı da mahkeme kararı itibariyle olacaktır. Sona erme halleri ise şu şekildedir: 1) Nafaka alacaklısının veya ödeme yükümlüsünün vefat etmesi. 2) Yoksulluk halindeki kişinin evlenmesi. 3) Kişinin yoksulluk halinin sona ermesi. 4) Nafaka ödeme yükümlüsü altsoy veya üstsoysa ödeme gücünün ortadan kalkması, kardeşse refah halinin sona ermesi. İlk iki durumda yükümlülük kendiliğinden sona ererken, diğer iki durumda mahkemenin bu yönde karar vermesi gerekmektedir.

Nafaka Hesaplama Nasıl Olur?

Nafaka hesaplama konusuna ilişkin bir formül, sabit bir hesap yöntemi bulunmamaktadır. Kanun bu konuda kesin miktarlar belirtmemiş ve bir hesaplama yöntemi sunmamıştır. Bu konuda tamamen hakimin takdir yetkisi söz konusudur. Nafaka miktarı tespit edilirken detaylı bir araştırma yapılması gerekmektedir. Her somut olaya göre ortaya çıkacak nafaka miktarı değişkenlik gösterecektir. Hesaplama sürecinde tarafların sosyal, ekonomik vb. bir çok yönden şartları gözetilecektir. Hakimler genelde bu süreçte birçok uzman ve bilirkişiden destek almaktadırlar.

Bunun dışında kanun, ortaya konacak nafaka miktarına da herhangi bir alt ve üst sınır çizmemiştir. Yani bu konuda, haliyle en çok şu kadar veya en az şu kadar nafaka miktarı olur gibi bir yorumda bulunamamaktayız. Bunun yanında, kişilerin aylık gelirlerinin ve malvarlıklarının hesaplama konusunda en önemli kriterler olduğunu söyleyebiliriz.

Mahkeme tarafından verilen kararda, nafakanın takip eden yıllarda yeniden hükme gerek kalmaksızın TÜİK tarafından belirlenecek ÜFE artış oranında arttırılması yönünde bir hükme varılabilir. Bu durumda nafakanın bağlandığı ve başlatıldığı tarih esas alınarak her yıl aynı ayda olmak üzere TÜİK tarafından belirlenecek ÜFE artış oranında geçerli nafaka miktarının artırılarak ödenmesi gerekecektir. Eğer bu yönde bir karar verilmediyse nafaka miktarında kendiliğinden bir artış olması mümkün değildir. Bu durumda nafaka artırım davası açılması gerekmektedir.

Nafaka Artırım Davası Nedir?

Daha önce hükmedilmiş olan nafaka miktarının nafaka alacaklısına yetmemesi durumunda veya nafaka yükümlüsüne maddi anlamda ağır gelmesi halinde; bireyler haklı gerekçelere dayanarak nafaka miktarının artırılması veya azaltılması için nafaka artırma davası açabilmektedirler.

TMK 176/4’te düzenlendiği üzere “tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” Bu maddeden anlaşılabileceği üzere nafakanın artırılması mümkün olduğu gibi nafakanın azaltılması da mümkündür. Böyle bir durumunuz varsa, bir boşanma avukatından destek almanız yararınıza olacaktır.

Hakimin nafaka artırımına yönelik karar verebilmesi için talepte bulunacak tarafın “nafaka artırım istemli dava” açması gerekmektedir. Bu davada yetkili mahkeme nafaka alacaklısının yerleşim yeri Aile Mahkemesidir. Hakim istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir. Yani nafaka artırım davasını açacak kişiler, mahkemeden ileriki yıllarda oluşacak artış miktarını belirlemesi şeklinde talepte bulunabilecektir. Böylece kişiler sürekli dava açmak zorunda kalmayacaklardır.

Nafaka ve Nafaka Türleri Hakkında Yargıtay Kararları

“…Böylece, öteden beri uygulanagelen bu hükme göre hakimin, bu konuda bir talebin varlığı aranmaksızın, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, malların yönetimine ilişkin geçici önlemleri resen alması gerekir. Bu geçici önlemlerden birisi de tedbir nafakasıdır. Tedbir nafakası, talebe bağlı olmaksızın resen takdir edilir ve geçici bir önlem olarak davanın başından itibaren karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Boşanma ve ayrılık davalarında, tarafların kusur durumu hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafında gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hal değildir. Ancak eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olmaması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/2-1891 E. 2018/1577 K.

“… Bu durumda, mahkemece; yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde olaylar değerlendirilip; davacı ile davalı tarafın boşanmaya karar verdiği tarih itibariyle ekonomik ve sosyal durumunun belirlenip, şimdiki durumları ile kıyaslanarak; boşanma kararından sonra tarafların mal varlığında ve gelirinde bir değişiklik olup olmadığı detaylı bir şekilde araştırılarak, değişiklik var ise, bunun kararlaştırılan nafaka miktarına ne ölçüde etkisi bulunduğu tartışılarak, başlangıçtaki denge gözetilerek, bununla birlikte “çoğun içinde azı da var” kuralı gereği, nafakanın tamamen kaldırılması yerine,  hakkaniyet ölçüsünde indirilebileceği de gözetilerek, yapılacak yargılama sonucunda hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bu hüküm bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3-1532 E. 2017/1465 K.

Nafaka nedir? Bu soruya ve bunla alakalı birçok konuya elimizden geldiğince değinmeye çalıştık. Bize bu konuda sormak istediğiniz her türlü soruyu aşağıdaki yorum kısmından sorabilirsiniz.

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ

Velayetin Değiştirilmesi Davası

 

Velayetin değiştirilmesi davası çocuk üzerinde yükümlülüğü bulunan anne veya babadan velayet hakkının alınıp diğer tarafa verilmesine ilişkin açılan davadır. Velayetin değiştirilmesi kanunda sayılan ve benzeri hallerde mümkündür.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Şartları

Söz konusu davanın açılabilmesi için velayetin daha önce anne veya babadan birine verilmiş olması lazımdır. Ayrıca çocuğun veya velayet hakkına sahip tarafın durumunda sürekli ve esaslı bir değişiklik meydana gelmelidir. Bu değişiklik dolayısıyla çocuğun menfaati zedelenmiş olmalıdır.

Velayetin Değiştirilmesinin Sebepleri

Medeni kanunumuzun 183. maddesinde velayeti değiştirilmesi sebepleri sayılmıştır. Bu maddeye göre velayet; ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde değiştirilebilir.

Maddenin metninden de anlaşılacağı üzere sayılan sebepler sınırlı sayıda değildir. Yani bu sebepler dışında başka bir sebeple de velayetin değiştirilmesine karar verilebilir. Örneğin velayet sahibi tarafın diğer tarafla çocuğun kişisel ilişki kurmasına engel olması, velayetin kötüye kullanılması, çocuğun menfaati için velayetinin değiştirilmesi gerekiyorsa velayetin değiştirilmesi davası sonucunda velayet değiştirilmesine karar verilebilir. Ancak ana ve babanın her ikisinden de velayet kaldırılırsa çocuğa vasi atanır.

Saydığımız sebeplerle velayetin değiştirilmesi için hakimin göz önünde bulundurması gereken temel husus çocuğun menfaatidir. Velayetin değiştirilmesi sebepleri olsa dahi çocuğun menfaati velayetin değiştirilmesini gerektirmiyorsa hakim tarafından ret kararı verilebilir.

Ayrıca velayetin kaldırılması kararı mevcut veya doğabilecek çocuklara etki eder. Zira bir çocuk hakkında velayet hakkının kaldırılmasına karar veren mahkeme, velayetin kaldırılması gerekmeyen diğer çocuklar hakkında velayetin kaldırılmasına yer olmadığına karar vermelidir, yoksa diğer çocuklar açısından da velayet kaldırılır.

Velayetin Değiştirilmesi Davası İle Anne veya Babanın Sorumlulukları Biter Mi?

Velayetin kaldırılması durumunda anne ve babanın, çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri aynen devam eder. Anne ve baba ile çocuğun, giderlerini karşılayacak ekonomik gücü yoksa bu giderler devlet tarafından karşılanır.

Anne veya Babanın Başkası İle Evlenmesi Durumunda Velayet

Velayete sahip anne veya babanın yeniden evlenmesi, tek başına velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebilir. Ayrıca şartlar gerektiriyorsa çocuğa vasi atanabilir.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Yetkili ve Görevli Mahkeme

Görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Yetkili mahkeme konusunda kanunda bir kesinlik bulunmamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2014 tarihli 2014/26169 Karar numaralı kararında davacının kendi oturduğu yer mahkemesinde bu davayı açabileceği belirtilmiştir. Söz konusu karar metni şöyledir. :

“Dava 17.7.2013 tarihinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır. Bu sebeple; artık davacının müşterek çocuğun velayetinin anneden alınıp kendisine verilmesi yönündeki talebi, bir “çekişmesiz yargı” işidir (6100 s. HMK. m. 382/2-13). Çekişmesiz yargı işlerinde de, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilmiştir (6100 s.HMK.m.384). Velayetin kaldırılması veya ebeveynlerden birinden alınarak diğerine verilmesine, yahut kaldırılan velayetin iadesine ilişkin davalardaki yetki konusunda, Türk Medeni Kanununda aksine bir düzenleme bulunmadığına göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki “çekişmesiz yargı ile” ilgili genel yetki kuralı burada da uygulanacaktır. O halde, davacı kendi oturduğu yer mahkemesinde de bu davayı açabilir. Öyleyse, yetki itirazının reddi ile velayetin değiştirilmesi ile ilgili talebin esasının incelenmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.”

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Süre

Velayet altındaki çocuk için diğer taraf çocuğun menfaatine aykırı bir durum olması halinde herhangi bir süreye tabi olmaksızın dava açılabilmektedir. Örneğin 5 yaşındaki çocuğun velayeti anneye verildi. Annesi 10 yıl boyunca çocuğu hakkında her türlü görevini yerine getirdi. Ancak annesi, çocuğu 5 yaşına geldikten sonra malvarlığını savurgan davranmaya başlamış ve uyuşturucu kullanmaya başlamış olabilir. Bu durum velayet altındaki çocuğun zararınadır. Böyle bir durumda baba tarafından velayetin anneye verilmesinden itibaren 10 yıl geçmiş olsa dahi velayetin değiştirilmesi davası açılabilir.

Velayetin Değiştirilme Davasının Niteliği Ve Amacı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382. maddesinin birinci fıkrasında çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir.

Velayetin değiştirilmesi isteği de Kanunun sözü edilen maddesinde bir “çekişmesiz yargı” işi olarak düzenlenmiştir. Çekişmesiz yargı işlerinde de aksine hüküm bulunmadıkça kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir.

Bu genel açıklamadan sonra bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca velayet; çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Aynı zamanda anne ve babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Boşanma sonrasında malların paylaşımı ve katılma alacağı ile ilgili bilgi almak için bu konudaki makalemizi inceleyebilirsiniz.

Velayetin Değiştirilmesi Davası ve İştirak Nafakası

İştirak nafakası, velayetin düzenlenmesine ilişkin davalarda bu davaların ferîsi niteliğindedir. Ferî talepler asıl talebin sonuca bağlıdır.

Velayet ve iştirak nafakası talebi arasında da bir öncelik ya da sonralık ilişkisi bulunmayıp aslilik ve ferîlik ilişkisi söz konusudur. Ferî talebin, asıl talepten bağımsız olarak istenmesi mümkün değildir bu yüzden velayetin değiştirilmesini konu alan bir davada da değiştirme talebinin reddi durumunda çocuk için iştirak nafakasına hükmedilmeyecektir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/2444 E., 2019/51 K. ve 31.01.2019 tarihli ilam)
Kısaca açıklamak gerekirse; ana ve babanın çocuğa bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yöneliktir ve kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle de hâkim, talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.

Önemle ifade etmeliyiz; velayetin değiştirilmesi kamu düzenine ilişkindir. Bu davada asıl talebin ferîsi niteliğindeki iştirak nafakası talebinin bağımsız bir dava olduğunu kabul etmek, usul ekonomisine aykırılık teşkil eder. Bununla birlikte iştirak nafakasına hak kazanması için velayetin değiştirilmesi davasının sonucunu beklemek çocuk yönünden haklarına geç ulaşması sonucunu doğuracağı için çocuğun hakkına geç kavuşması kamu vicdanının yaralanmasına sebebiyet verecektir.

Velayetin Değiştirilmesi ile İlgili Yargıtay Kararları

Velayetin değiştirilme davasında yetki ile alakalı örnek bir Yargıtay kararında şu görüş benimsenmiştir;” Velayetin değiştirilmesi davasında kesin ve özel yetki kuralı bulunmaz. Ancak davalılar tarafından bu hususun ilk itiraz olarak ileri sürülmesi durumunda yetki hususu dikkate alınır. Hâkim, yetkinin kesin olmadığı hallerde, bu durumu resen nazara alamaz.” (20. Hukuk Dairesi 2019/2220 E., 2019/4091 K. ve 17.06.2019 tarihli ilam) Zira velayetin düzenlenmesi kamu düzeninden ileri gelmektedir.

Anlaşmalı boşanma kararında, velayet hakkının bir tarafa verildiği ve çocukların özel giderlerinin çocukların velayetlerini alan tarafın karşılayacağı hususunda ana ve baba anlaşmıştır. Çocukların velayetlerinin değiştirilmesi durumunda söz konusu anlaşmanın infazında sıkıntı doğurmayacağı görüşü kabul edilmiştir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/1895 E., 2019/630 K. ve 30.05.2019 tarihli ilam) Yani kendisinden çocuğun velayeti alınan tarafın, velayetin değiştirilmesi davasını gerekçe göstererek ortak çocukların mağdur olmasına yol açacak şekilde velayet düzenlemesinden bağımsız olarak ödemeyi taahhüt ettiği çocuğun özel giderlerinden sorumlu olmadığını ileri sürmesi Yargıtay’a göre yasaya aykırı kabul edilmiştir.

Velayet değiştirme davasının çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmesinin bir sonucu da Bölge Adliye Mahkemesince çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar üzerinedir. Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararları kesin niteliktedir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Bu sebeple, davalı-davacının bu yöne ilişkin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.(2. Hukuk Dairesi 2019/3013 E., 2019/5474 K. ve 06.05.2019 tarihli ilam) Yani Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemez.

BOŞANMADA MAL PAYLAŞIMI NASIL OLUR?

Katılma alacağı

 

Boşanmada mal paylaşımı nasıl olur? Boşanmadan sonra, evlilik birliği içerisinde edinilmiş olan malların nasıl paylaşılacağı önemli bir sorundur. Eşler genellikle evlenmeden önce herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmazlar. Dolayısıyla yasal mal rejimine tabi olurlar. Eşler bu konuda seçimlik haklarının olduğunu da çoğu zaman bilmezler. Biz bu yazımızda günlük hayatta en sık karşılaşmış olduğumuz yasal mal rejimine dair, boşandıktan sonra mal paylaşımının ne şekilde olacağını inceleyeceğiz. Bu makalemizde sizlere bu süreç hakkında bilgi vermeye, merak ettiğiniz sorulara cevap vermeye çalıştık. Boşanma davası ve süreci hakkında daha fazla bilgiye boşanma avukatı sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Boşanmada mal paylaşımına ilişkin sorularınızı aşağı kısımdaki formu doldurmak suretiyle bizlere iletebilirsiniz.

2002 Öncesi Evliliklerde Mal Paylaşımı Nasıl?

Öncelikle şu hususu belirtmekte fayda var: Giriş kısmındaki bahislerimiz, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununu ve sonrası dönem için geçerlidir. Daha öncesinde geçerli olan 743 Sayılı Kanun döneminde eşler arasındaki yasal mal rejimi, Mal Ayrılığı Rejimidir.
4721 sayılı TMK yürürlüğe girmesi ile birlikte Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi yasal mal rejimi haline gelmiştir.

Dolayısıyla, yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam edecektir. Yani, 01.01.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler hakkında, başka bir mal rejimi seçilmemişse, evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi uygulanacaktır. Eşler TMK yürürlük tarihi olan 01.01.2002 tarihinden itibaren 1 yıl içerişinde, başka bir mal rejimi seçmemişlerse, yasal mal rejimi kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar. Yani, 01.01.2002 tarihinden tasfiye tarihine kadar yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanacaktır.

Mal Paylaşımı Nasıl Olur? (Katılma Alacağı)

Eşler evlenmeden önce herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmamış olabilirler. Bu durumda, yasal olarak, edinilmiş mallara katılma rejimini kabul etmiş sayılırlar. Bu rejimde, evlilik süresince kazanılan mallar boşanmada mal paylaşımı ile birlikte eşler arasında eşit şekilde paylaştırılır. Edinilmiş mallara katılma rejimi boşanma kararı veya evliliğin iptali hallerinde sona erer. Bu sona ermeden itibaren, halihazırdaki mal varlıkları belirlenir.

Örneğin bir müteahhit ile ev hanımı eşini ele alalım. Evlendikleri tarihten boşandıkları tarihe kadar elde ettikleri tüm mal varlıkları sadece müteahhit kocanın değildir. Aynı zamanda ev hanımı eşinin de kabul edilir. Bunun nedeni eşler arasında iş bölümü yapıldığının düşünülmesidir. Eşlerin, hayat akışı gereği zorlukların üstesinden birlikte geldikleri kabul edilir.  

Edinilmiş mallar, yani evlilik tarihinden itibaren elde edilen mal varlığı tespit edilir. Bundan sonra ise katılma alacağı tespit edilir. Katılma alacağının tespiti için öncelikle edinilmiş mallar ile kişisel mallar arasında hesap yapılır. Bu hesaba denkleştirme adı verilir. Eşlerin pasifleri, yani borçları varsa hesaptan çıkarılır. Sonrasında eşlerin aktifleri, yani alacakları varsa bu hesaba eklenir. Tüm bu işlemlerin sona ermesiyle ortaya çıkan değere artık değer denir. Bu değer, her iki taraf için de ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Peki düğün takıları kime aittir, bu sorunuza ilgili yazımızda cevap bulabilirsiniz.

Boşanmada Mal Paylaşımı Yarı Yarıya Mı Olur?

Hesaplanan artık değer; eşlerden biri ister çalışıyor ister çalışmıyor olsun, sözleşmeyle aksi kararlaştırılmamışsa, ikiye eşit olarak bölünecektir. Bu husus, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin bir gereğidir. Bununla birlikte eşlerden birinin tüm borçları toplamı, sahip olunan edinilmiş mallarının değerinin üzerinde olabilir. Bu durumda, bu eş atık eksidedir. Bunun gereği olarak, kanunda belirtildiği üzere diğer eşin artık değere katılma alacağı yok kabul edilir. Katılma alacağı, alacağın kesinleştiği tarihten itibaren bir başkasına devredilebilir. Aynı zamanda katılma alacağı, miras yoluyla mirasçıların hesabına da geçebilmektedir. 

Edinilmiş Mal Ne Demektir? 

Edinilmiş mal, eşlerin evlilikle beraber başlayan ve karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Mal varlığı değerinin kazanılmış mal sayılabilmesi için bir emek karşılığında elde edilmiş olması ve mal rejiminin devamı sırasında edinilmiş olması gereklidir. Edinilmiş mallara şunlar örnek olarak verilebilir:

-Kişisel malların gelirleri. (evlilikten önce sahip olunan evin kirası gibi) 

-Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminat, gelir.  (meslek hastalığı tazminatı gibi) 

-Çalışmalarının karşılığı olarak kazanılan ücretler. 

Boşanmada Hangi Mallar Paylaşılmaz? (Kişisel Mallar)

Türk Medeni Kanununda aksine karar verilmemişse eşlerin tüm malları edinilmiş mal kabul edilir. Fakat buna istisnalar getirilmiştir. Bu istisnalar, TMK m. 220’de sınırlı olarak ifade edilmektedir. Kanunda öngörülen istisnalar şu şekildedir:

  • Eşlerin evlenmeden önceki yani edinilmiş mallara katılma rejimi başlamadan önce sahip oldukları her türlü mal.
  • Eşlerin kişisel eşyaları yani örneğin cüzdanı, çantası, kol saati, ziynet eşyaları.
  • Eşlerden birine miras yoluyla geçmiş olan mal varlıkları
  • Manevi tazminat alacağı. Örneğin kendisine sosyal medya aracılığıyla hakaret suçu işlenen eşlerden birinin kazandığı tazminat.
  • Karşılıksız kazanma yoluyla kazanılan mal varlıkları. Örneğin bir alışveriş merkezinin yaptığı çekilişte araba kazanılması.
  • SGK tarafından yapılan ödemeler. Örneğin iş kaybından dolayı kurumca yapılan ödemeler. (sürekli iş göremezlik geliri gibi)

Ayrıca, kanunun saymış olduğu istisnalar dışında, eşler sözleşme ile aralarında kişisel mal olarak belirlenecek eşyaları tespit edebilmektedirler. Bazı durumlar içinse sözleşmeye dahi gerek yoktur. Örneğin evlenmeden önce doktor olarak muayenehanesi olan eşin muayenehanesinde bulunan tüm aletler, mesela ultrason cihazı, zaten kişisel mal kabul edildiğinden bunlar için ekstra sözleşmeye ihtiyaç yoktur.

Bir diğer önemli husus şudur ki, eşlerin kişisel mallarının gelirleri edinilmiş mal kabul edilmektedir. Fakat taraflar isterlerse aralarında yapacakları sözleşme ile bu gelirlerin kişisel mal olarak kabul edilmesine karar verme yetkisine de sahiptirler.

Anlaşmalı ve Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Olur?

Mal paylaşımı konusunda evliliğin nasıl sona erdiğinin bir önemi yoktur. Evlilik ister çekişmeli olarak ister anlaşmalı olarak sona ersin; mal paylaşımı konusunda uygulanacak TMK hükümleri yine aynıdır. Kanun koyucu burada evliliğin bitme şekline önem atfetmemiştir.

Bununla birlikte, eşler anlaşmalı boşanmada mal paylaşımına ilişkin, kanunun izin verdiği ölçüde, esaslar belirleyebilecektir. Örneğin uygulamada, değer artış payından feragat anlaşmalı boşanma protokolü kapsamında da düzenlenebilmektedir. Bunun dışında malların ne şekilde paylaşılacağı konusunda eşler aralarında mutabık kalabilirler. Fakat dikkat etmek gerekir ki tüm bunlar eşlerin aralarında mal paylaşımına ilişkin bir sözleşme akit etmelerinin sonucudur. Yoksa konun boşanma konusunda ikili bir ayrıma gitmemiştir.

Mal Rejimi Davası Nedir?

Mal rejimi davalarının çeşitleri mevcuttur. Bu davalar; olağanüstü mal rejimine geçiş davası, artık değere katılma alacağı davası, değer artış payı alacağı davası ve katkı payı alacağı davası şeklindedir.

Olağanüstü mal rejimine geçiş davası, bir alacak davası değildir. Eşler arasındaki mevcut mal rejimini, hakim kararı ile, mal ayrılığı rejimine dönüştürmeyi hedefleyen bir davadır. Diğer üç dava türü ise; kişisel hakka dayalı alacağın tahsilini amaçlamaktadır.

Mal Paylaşımı Davası Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

Katılma alacağı davalarında zamanaşımı süresi  boşanma davasının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl ile sınırlıdır. 10 yıl içinde mal paylaşımı davası açmayan tarafın bu hakkı zamanaşımına uğrayacaktır. Bu saatten sonra dava açılarak hak talep edilemeyecektir.

Mal Paylaşımı Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme Neresidir?

Katılma alacağına dayanan mal paylaşımı davasına bakmakla görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise TMK m.214′ e göre belirlenecektir.

-Eşlerden birinin ölümü nedeniyle mal rejimi sona ermiş ise; ölenin son ikametgahı mahkemesi; katılma, katkı payı ve değer artış payı alacağı davasına bakmakla yetkilidir.

-Evlilik mahkemenin boşanma kararı ile sona ermişse veya devam eden bir boşanma davası varsa; boşanma davasına bakmaya yetkili olan mahkeme mal rejiminin tasfiyesini yapmakla da yetkilidir.

-Yukarıdaki iki hal dışındaki diğer tüm hallerde davalı eşin ikametgahının bulunduğu yer mahkemesi, mal paylaşımı davasına bakmakla yetkilidir.

Boşanmada Aile Konutunun Paylaşımı Nasıl Olur?

Eşlerin boşanmadan önce oturmuş oldukları ev, ortak bir katkı ile alınmışsa, paylaşımı noktasında yine eşit olarak taraflara verilecektir. Yani ev satılarak emsal değeri taraflar arasında paylaşılacaktır. Bununla birlikte, aksi taraflar arasında kararlaştırılabileceği gibi, mahkeme tarafından yoksul durumdaki eş veya çocukların durumu da gözetilerek bir karar verilebilir.

Örneğin; kişisel mal niteliğindeki bir arsada, evlendikten sonra arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılabilir. Bu sözleşme neticesinde elde edilen daire, bu kapsamda kişisel maldır. Yani paylaşımı söz konusu değildir. Yine aynı şekilde üstsoydan miras kalan para ile alınan ev ikame değer olarak kişisel mal sayılacağından paylaşımı söz konusu olmayacaktır.

Eşin boşanmadan sonra katkı payı alacağını istemesi söz konusu olabilecektir. Bu noktada, eşlerden birinin emeğini ortaya koyması da katkı sayılacaktır. Örneğin; eşinin malik olduğu arsaya yaptığı inşaatta çalışmasında rol alan eş emek ortaya koymuştur ve katkı payı alacağını diğer eşten talep edebilecektir. Bununla birlikte eşin ev işlerine, çocuklara harcadığı emek katkı kabul edilmez. Dolayısıyla bu gerekçe gösterilerek evden katkı payı istenemez. Aynı şekilde eş, ev alımında arabasını satarak, ziynet eşyalarını vererek vs. katkıda bulunabilir. Boşanmada bu katkılarını talep edebilir.

Boşanmada Mal Kaçırma Durumunda Ne Olur?

Eşler, boşanmadan önce kötü niyetle hareket edip diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla mal kaçırma işlemine girişebilir. İşte bu sebeple kanun koyucu, bu durumda diğer eşi korumak adına TMK m. 229 hükmünü getirmiştir. Bu tip bir mal kaçırma eylemi söz konusuysa; bu işlemlere konu olan malvarlığı değerleri, söz konusu işlem hiç yapılmamış gibi tasfiye hesabına eklenecektir. Böylelikle kötü niyetli eylem savuşturulmuş olacaktır.

Yargıtay, bu konuda, uygulamaya içtihatlarıyla farklı bir yön vermiş durumdadır. Özellikle üçüncü kişilere devredilen malvarlıkları, eklenecek değerlerin ispatı ve eklenecek değerlere konu malvarlıklarının değer tespiti konularında Yargıtay tarafından ortaya konulmuş içtihatlar büyük önem arz etmektedir. Zira Kanunda yer almayan bazı durumlar, bu içtihatlar sayesinde çözüme kavuşturulmaktadır. Yine aynı şekilde Kanun maddelerinin de bu hususta Yargıtay tarafından farklı şekillerde yorumlandığını görmekteyiz.

Boşanmadan Önce Satılan Ev, Araba, Mallar Hakkında Yargıtay Kararları

“…Tasfiyeye konu her iki taşınmazın da, boşanma dava tarihinden yaklaşık 5,5 ay önce 15.11.2011 tarihinde aynı gün davalı eşin kardeşi olan diğer davalı …’ye tapuda satış yoluyla devredildiği anlaşıldığına göre, yapılan devirlerin davacının katılma alacağını azaltma kastıyla yapıldığının kabulü gerekir…”      (Yargıtay 8. HD. E. 2016/14281 K. 2018/17838 T. 24.10.2018)

“…Taraflar, …15.02.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne dair hükmün kesinleşmesiyle boşanmışlardır…Davalı erkeğin evliliğin devamı sırasında 17.12.2009 tarihinde bankada hesap açılarak 50.802 TL yatırdığı, 10.05.2010 tarihinde ise 61.499 TL. olarak davalı tarafından çekildiği anlaşılmaktadır. Kural olarak, boşanma davasının açıldığı tarihte eşlerin mevcut malları (TMK. 235 m.) göz önüne alınarak tasfiyeye tabi tutulacağı kabul edilmekte ise de, bu tarihten önceki 1 yıl içerisinde elden çıkarılan malların da tasfiyede gözetileceği öngörülmektedir… Bu itibarla banka hesabına dair hesap açma sözleşmesi vb. kayıt ve belgelerin ilgili bankadan getirtilmesi, tarafların gösterdiği delillerin eksiksiz olarak toplanması, ondan sonra elde edilecek sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.”        (Yargıtay 8. HD. E. 2014/1703 K. 2015/7288 T. 31.3.2015)

“… 34 J.K 36 plakalı araç da … mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihinden yaklaşık 2 yıl önce … tarihinde satılmıştır. Satılan araçlar mal rejiminin sona erme tarihinden uzunca bir süre önce elde çıkarılmış olup satış bedelinin mevcut olduğu veya araçların TMK 229. Maddesi koşullarında elden çıkarıldığı da kanıtlanamadığından tasfiyede göz önünde bulundurulmaması gerekir…”     (Yargıtay 8. HD. E. 2015/6194 K. 2016/15818 T. 21.11.2016)

Boşanmada mal paylaşımı nasıl olur, bu konuyu anlatmaya çalıştık sizlere elimizden geldiğince. Konuya ilişkin tüm sorularınızı aşağıdan bizlere iletebilirsiniz.