KENTSEL DÖNÜŞÜM NEDİR?

Kentsel dönüşüm, şehirleşmenin getirdiği olumsuz durumları şehirlerin üzerinden kaldırmak için yapılan bir dizi dönüşüm yoludur. Bu kapsamda şehirlerin tarihi ve kültürel dokusunu korumaya, afetlere karşı dirençli bir kent oluşturmaya yönelik güzelleştirme ve iyileştirme çalışmaları yapılır. Mümkün olan en kısa sürede büyük projeler ile dönüşümün nihayete erdirilmesi amaçlanır. Şehirler de bizler gibi yaşayan ve değişen organizmalardır. Dolayısıyla dünyanın değişen fiziksel şartlarına ve gelişen teknolojiye adapte olmaları gerekir. Aksi takdirde geçmişte sıkça karşılaştığımız gibi geri getirilemez kayıplar kaçınılmaz olur. Kentsel dönüşüm genel anlamda çarpık kentleşmenin ve gecekondulaşmanın ortadan kaldırılması için yapılan çalışmaları ifade etse de bünyesinde ekonomik ve sosyal gelişmeyi de barındırır.

Kentsel dönüşüm ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Kentsel Dönüşüm Projelerinin Amaçları Nelerdir?

Kentsel dönüşüm projeleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetiminde kamu ve özel sektörün bir arada gerçekleştirdiği projelerdir. Bu alanda en önemli aktörlerden biri TOKİ’dir. Ülkemizde kentsel dönüşümün başlıca amaçları şunlardır:

  • Çöküntü bölgelerini ve gecekondu alanlarını dönüştürmek,
  • Doğal afetlere karşı korunma sağlamak,
  • Dar gelirli ve ıssız kalmış bölgeleri soylulaştırmak,
  • İş merkezi alanlarını etkin hale getirmek,
  • Şehirlerin reklam yüzlerini güzelleştirmek,
  • Sit alanlarını korumak.

Bu ve benzeri amaçlara ulaşmak için kentsel dönüşüm ikinci plan olarak kalmalıdır. Yani ancak zorunluluk arz ettiği durumlarda bu dönüşüm yoluna başvurulabilir. Zira amaç yeni şehirler kurmak değil şehirlerin olumsuz yanlarını ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle kent halkının hakları, şehirlerin sosyal dokusu her daim korunmalıdır. Bu kapsamda dönüştürülen bölgeler ekonomik anlamda o yörede yaşayan kent halkını zor duruma sokacak ve ekonomik dengesizlik oluşturacak yerler haline gelmemelidir.

Kentsel Dönüşüm Faaliyetlerini Kimler Yapabilir?

Ülkemizde idare; yeni kimlik kazandırma, yenileme ya da yeniden yapma şeklinde kentsel dönüşüm faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sürecin ilgili bakanlığıdır. Bunun yanında belediyelere de kentsel dönüşüm faaliyetlerini yürütmelerini sağlayacak yetkiler verilmiştir. Her ne kadar mali yükü fazla olduğundan uygulamada pek rastlanmasa da kat malikleri tarafından da dönüşüm gerçekleştirilebilir. Ek olarak yap-işlet-devret gibi isimlerle sıkça duyduğumuz projelerin örnek olarak gösterilebileceği kamu-özel ortak çalışmaları da mümkündür.

Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı Kentsel Dönüşüm Sürecinde Ne Yapar?

Sürecin ve mevzuatın öngördüğü ilgili bakanlık olan bu bakanlık; riskli yapı tespiti, yıkım süreci, kamulaştırma işlemi, ilgililere bildirim yapma görevi, kira yardımı miktarının belirlenmesi ve bazı idarelerin süreçle ilgili yetkilendirilmesi gibi birçok yetki ve görevle donatılmıştır.

Riskli Yapı Nedir?

Kentsel dönüşüm projelerinin en hayati amacı, doğal afetler ya da olağanüstü durumlarda yapıların sağlam kalmasını sağlamak ve toplumu büyük yıkımlardan korumaktır. Bu kapsamda riskli yapıların tespiti ve hızlıca önlem alınması önemli bir husustur. Riskli yapı, riskli bölgelerde olsun ya da olmasın ömrünü tamamladığı, yıkılma tehlikesi altında olduğu veya ağır hasar alma ihtimalinin yüksek olduğu tespit edilen yapılardır. Riskli yapı tespit süreci ilgili yönetmelikle düzenlenmiştir.

Riskli Yapı Yönetmeliği Neleri Düzenler?

Öncelikle hangi yapıların riskli yapı tespitine konu edilebileceğini düzenler. Bu kapsamda kütüphane, ibadethane gibi ortak kullanım alanları ve konutlar genel anlamda riskli yapı tespitinin konusudur. Yönetmeliğe göre inşaat halindeki oturulmayan binalar ve bütünlüğü bozulmuş yapılar ise riskli yapı tespitinin konusu değildir.

Riskli Yapı Tespiti Süreci Nasıldır?

Riskli yapının tespit edilebilmesi için yapı malikleri ya da yasal temsilcileri ile ilgili bakanlık talepte bulunabilir. Ancak idare, gerek görürse her zaman talep olmaksızın kendiliğinden tespit yapabilir. Açıkça öngörülmüş olmamakla birlikte eğer paylı mülkiyet söz konusuysa oy çokluğunun ya da oy birliğinin aranması ilgili kanun ve yönetmeliğin amacına aykırı olacaktır. Dolayısıyla maliklerden birinin talepte bulunabileceği kabul edilmelidir. Elbirliği mülkiyetinde de aynı kabul gerekir. Çünkü kişilerin yaşam hakkı diğer maliklerin onayına tabi tutulmamalıdır. Yine aynı sebepten dolayı kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulmuş olan yapılarda da her bir irtifak sahibi ya da kat maliki tespit talebinde bulunabilmelidir. Eğer hiç kimse riskli yapı tespit talebinde bulunmamışsa ilgili bakanlık doğrudan kendisi ya da idare aracılığıyla talep olmaksızın tespit yapabilir. Yapının riskli yapı olduğu tespit edilirse tapuda beyan olarak işlenir ve ilgililere tebliğ edilir. İlgililer aksi kanaatte ise tebliğ yapıldıktan itibaren 15 gün içinde itiraz edebilirler. İtiraz tapu müdürlüğüne ya da bakanlıkça yetkilendirilen idareye yapılır ve teknik heyet itirazı inceleyip karara bağlar. Teknik heyetin itirazı reddetmesi halinde ilgililer bu idari işleme karşı dava açabilir.

Riskli Yapı Sorgulama İşlemi Nasıl Yapılır?

Riskli yapı tespit edilirse tüm hak sahiplerine tebliğ edileceğini belirtmiştik. Bunun yanında ilgililer her zaman tapu ile bağlı olunan belediyeye başvurarak yapıyla ilgili bilgi alabilir. Aynı şekilde ilgili bakanlığın müdürlüklerine de başvurulabilir. Ayrıca e-devlet üzerinden ya da tapu bilgilerinden de bu hususlar sorgulanabilir.

Riskli Bina Satılabilir Mi?

Riskli yapı tespit edildikten sonra tapuda beyanlar hanesine şerh düşülür. Dolayısıyla bu şerh binanın ekonomik değerini olumsuz etkileyecektir. Ancak yine de buna engel bir hukuki düzenleme mevcut değildir, riskli yapılar da satılabilir.

Riskli Bina Yıkım Süreci Nasıl İşler?

Riskli yapı tespit sürecinde kararların hızlı alınabilmesi için mevzuat üçte iki çoğunluğu yeterli görmüştür. Dolayısıyla yapının akıbetinin ne olacağı kat maliklerinin ya da paydaşların üçte iki çoğunluğuyla belirlenecektir. Temelde güçlendirme ve yıkım olmak üzere iki karar alınabilir. Diğer taraftan sadece teknik anlamda mümkünse güçlendirme kararı alınabilir. Yıkımı gerekecek yapılar için güçlendirme kararı alınması mümkün değildir. Riskli yapının yıkım sürecinde maliklerin anlaşması esastır. Ancak malikler süresinde yıkım işlemini gerçekleştirmezse bu işlemler ilgili bakanlık veya idare tarafından yapılır. Maliklere tahliye ve yıkım için en az altmış gün süre verilir. Yapı kiracı ve sınırlı ayni hak sahiplerince kullanılmakta ise onlara da bildirim yapılır.

Kentsel Dönüşüm Devlet Desteği Var Mıdır?

Maliklerin anlaşmasının esas alındığını, idarenin yıkım işlemini yapmasının istisna olduğunu belirtmiştik. Bu kapsamda devlet maliklerin anlaşmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle anlaşma yoluyla tahliye edilen binanın ilgililerine bazı yardımlar ve teşvikler öngörülmüştür.

Kentsel Dönüşümde Kira Yardımı Yapılır Mı?

Anlaşma yaparak binanın tahliyesini sağlayan ilgililere yapılan yardımlardan biri kira yardımıdır. Yani idarenin verdiği sürelere uygun olarak karar alınmış ve idarenin kendiliğinden işlem yapmasına sebep olunmamışsa devlet kira yardımı yapar.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Dışında Devlet Desteği Mevcut Mu?

Kira yardımı dışında geçici konut ya da işyeri tahsisi; kredi ve faiz desteği başta olmak üzere birçok yardım ve teşvik öngörülmüştür. Ayrıca bazı durumlarda vergi, harç ve ücret muafiyetleri de öngörülmüştür.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Şartları Nelerdir?

Kanun hükmü gereği anlaşma yoluyla tahliye gerçekleşmişse yapı maliklerine, kiracılara ve yapıda oturan sınırlı ayni hak sahiplerine kira yardımı yapılabilir. Yani kentsel dönüşüme giren binada yapı maliki, kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olma ve binanın tahliyesinin anlaşma yoluyla gerçekleşmesi şartı aranır. Aynı şartlar geçici konut ya da işyeri tahsisinde de aranır.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Kaç Ay Yapılır?

Yönetmeliğin son değişikliklerine göre yıkılan bina riskli alan dışındaki riskli yapılardansa 18 ay kira yardımı yapılır. Riskli alan içinde bir bina söz konusu ise 48 ayı geçmemek üzere ilgili kurumca kira süresi belirlenir. Bu yardımdan sadece yukarıda bahsi geçen hak sahipleri yararlanabilir. Yardımın miktarını ilgili bakanlık belirler. Kira yardımı yerine geçici konut ya da işyeri tahsisi yapılabilir.

Kentsel Dönüşüm Kira Yardımı Başvurusu Nasıl Yapılır?

Kira yardımı için başvuru, tahliye tarihinden itibaren bir yıl ya da binanın yıktırıldığı tarihten itibaren üç ay içinde bakanlıkça istenen belgelerle birlikte riskli alanlarda ilgili kuruma; riskli binalarda ise müdürlüğe ya da yetki verilen idareye yapılır.

Kentsel Dönüşüm Kredisi Destekleri Nelerdir?

İlgili mevzuat hükümlerine göre kredi konusundaki yardımlara şunlar örnek verilebilir:

  • Tahliyesi ve yıkımı anlaşma sonucu olan ya da kamulaştırılan yapılarda, maliklere ve en az bir yıldır ikamet eden ya da işyeri olan kiracı veya hak sahiplerine, özel hesaptan kredi verilebilir.
  • Konutunu veya işyerini kendi imkanlarıyla almak isteyenlere de kredi verilebilir.
  • Yoksul ve dar gelirli kabul edilenlere verilecek konut ve işyerleri, afetler dolayısıyla yapılan yardımlar kapsamında borçlandırma suretiyle de verilebilir.
  • Yıkımına gerek olmayan binalar için özel hesaptan güçlendirme kredisi verilebilir.
Kentsel Dönüşüm Kredisi Hesaplama Yapılırken Neler Dikkate Alınır?

Yukarıda bahsedilen özel hesap, dönüşüm projeleri özel hesabıdır. Kredi yardımlarının yanı sıra hak sahiplerinin bankalardan kullanacakları kredilere bu özel hesaptan karşılanmak üzere faiz desteği verilebilir.

Kentsel Dönüşüm Kredisi Ödeme Planı Nasıldır?

Kentsel dönüşüm kredisi ödeme planı için her duruma uygulanabilen genel bir hüküm yoktur. Kredinin türüne, kredi alınan kuruma ve belirlenen faiz oranlarına göre belirlenebilir.

Kentsel Dönüşüm Olacak Yerler Nerelerdir?

Yukarıda kentsel dönüşümün amaçlarından bahsetmiştik ve bu amaçlardan en hayati olanının afetlere ve olağanüstü durumlara dayanıklı yapıların oluşturulması olduğunu belirtmiştik. Bu kapsamda ülkenin neresinde olursa olsun riskli yapı niteliğindeki her yapı kentsel dönüşüme tabi olabilir. Bunun dışında idarenin yapılara yeni kimlik kazandırma, yenileme gibi güzelleştirme çalışmaları da dönüşüm kapsamındaki yerlere dahildir.

İstanbul’da Kentsel Dönüşüme Girecek Yerler Olacak Mı?

Fay hatlarına yakın ve ülkenin en kalabalık nüfusuna sahip olan İstanbul’un her ilçesinde mevcut toplam yüz binlerce binanın kentsel dönüşümü gerekmiştir. 1999 depreminden beri belediyeler on binlerce binayı dönüştürdü ve dönüştürmeye de devam ediyor. Kentsel dönüşüm süreci gündem olduğundan beri İstanbul her zaman bu sürece dahil oldu. Planlanan projeler henüz bitmeden yeni projeler sıraya giriyor. Bu nedenle İstanbul dönüştü, dönüşüyor ve dönüşmeye de devam edecek.

Kentsel Dönüşüm Sorgulama Nasıl Yapılır?

İlgili belediyeye veya bakanlığın ilgili müdürlüğüne giderek binanızın kentsel dönüşüm kapsamında olup olmadığını öğrenebilirsiniz.

Kentsel dönüşüm ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ İPTAL OLUR MU?

ölünceye kadar bakma sözleşmesi

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi diğer adıyla ölünceye kadar bakma akdi, bir tarafın diğer tarafa karşı ölünceye kadar ona bakmayı üstlendiği; diğer tarafın ise bunun karşılığında birtakım malvarlığı değerlerini sağlığında ya da öldükten sonra devretmeyi üstlendiği sözleşmedir. Diğer taraf ölünceye kadar ona bakmayı üstlenen kişiye bakım borçlusu; kendisine bakılan kişiye ise bakım alacaklısı denir. Bu sözleşmenin net bir vadesi yoktur. Temelde tesadüfe bağlı, sürekli borç ilişkisi doğuran ve iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesini bağışlama sözleşmesinden ayıran nokta sözleşmenin her iki tarafını da tam borç altına sokması iken; hizmet sözleşmesinden ayıran nokta ise hizmet ilişkisindeki işverene bağımlılık unsurunun bu sözleşmede mevcut olmamasıdır. Belirli bir süre bakımın üstlenildiği ya da alacaklının bütün bakımlarının değil de sadece belirli ihtiyaçlarının giderildiği sözleşmeler ölünceye kadar bakma sözleşmesi sayılmaz. Aynı şekilde bakım karşılığında maaş alınması da farklı bir sözleşmenin konusudur.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Kimlerce Yapılır?

Öncelikle bakım alacaklısının gerçek kişi olması gerekmektedir. Bu kişi tek başına yaşayan biri olabileceği gibi evli biri de olabilir. Ancak bakım alacaklısının evli olması durumunda aile düzeninin bozulduğu gerekçesiyle diğer eş bu hakkın sınırlandırılmasını isteyebilir. Aynı zamanda bakım alacaklısı üçüncü bir kişi de olabilir. Bu durumda üçüncü kişi yararına sözleşme kurulmuş olur. Son olarak bakım alacaklısı olarak birden fazla kişi belirlenebileceği gibi bakılacak kişinin gerçekten bakıma muhtaç olması gerekmez. Buna karşın bakım borçlusu olarak da birden fazla kişi belirlenebilir. Ayrıca hem gerçek hem de tüzel kişiler bakım borçlusu olabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Akdi Nasıl Kurulur?

Esasen iki tip ölünceye kadar bakma sözleşmesi vardır. Birinde borçlar hukukuna tabi olarak bakım alacaklısı henüz hayatta iken bakım borçlusuna kazandırmada bulundurulur. Diğerinde ise miras hükümlerine bağlı olarak bakım alacaklısı vefat ettiğinde kazandırma gerçekleşir. Ancak türü ne olursa olsun bu sözleşme aynı şekilde yapılır. Hukukumuzda kural sözleşme serbestisi olmakla birlikte bu kuralın bazı istisnaları mevcuttur. Ölünceye kadar bakma akdi de bu istisnalardan biridir ve şekil şartına bağlanmıştır. Öngörülen şekil şartı ise miras sözleşmesi şeklidir. Kanun gereği mirasçı atanması içermese bile bu şekilde yapılmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin tarafları resmi memur önünde aynı anda iradelerini açıklarlar, beyanları doğrultusunda düzenlenen belge resmi memur ve iki tanık huzurunda imzalanır. Bu sözleşmeyi yapmaya yetkili olan merciler kural olarak sulh hakimleri ve noterlerdir. Eğer sözleşme doğrultusunda bir taşınmaz devri söz konusu olacaksa, tapu sicil müdürlerinin de bu sözleşmeyi düzenleyebileceği söylenebilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Örneği İçeriğinde Neler Vardır?

Öncelikle sözleşme taraflarının kimlik bilgileri sözleşmeye konur ve ardından sözleşmenin konusu yazılır. Ardından uygulamada yaygın olan şekliyle noter onayı; tanık bilgileri ve onayları sözleşmeye dahil edilir. Son olarak tanık imzaları da dahil olmak üzere sözleşme imzalanır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinde Tapu Devri Ne Zaman Olur?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin sağlararası veya ölüme bağlı olarak kurulabileceğini belirtmiştik. Eğer malvarlığının devri borcu bakım alacaklısının ölümüne bağlı tutulmamışsa borç, sözleşmenin kurulduğu anda doğar ve malvarlığının hemen devri gerekir. Şayet bir taşınmaz borçlanılmışsa bakılan kişinin devir borcu sözleşme kurulduğu andan itibaren doğar ve kendisinin bu devir için tapuya tescil talebinde bulunması zorunludur. Eğer tapuyu devirden kaçınırsa bakım borçlusu tapu devrini mahkemeden isteyebilir. İradi devrin gerçekleştiği ya da mahkeme kararının kesinleştiği anda taşınmaz mülkiyeti geçmiş olur. Malvarlığı devir borcunun bakılan kişinin ölümünden sonra doğacağı kararlaştırılmışsa bakım borçlusu mirasçı olarak atanır. Malvarlığını devir borcu bakım alacaklısının ölümü anında muaccel olur. Atanan mirasçı ya da vasiyet alacaklısı sıfatıyla miras hükümlerine göre alacağını talep edebilir.

Ölünceye Kadar Bakma Akdi Bozulabilir Mi?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi bakılan kişinin ölümüyle kendiliğinden son bulur. Buna karşın taraflar her zaman karşılıklı irade beyanlarıyla sözleşmeyi sona erdirebilirler. Bu sözleşmenin feshi de mümkündür. Her ne kadar fesih ifadesi kullanılmış olsa da Yargıtay’ın katıldığı görüşe göre dönmeye ilişkin hükümler uygulanır. Yani şartlar gerçekleşirse sözleşme geçmişe etkili olarak son bulur. Sözleşme taraflarının kazançları arasında açıkça oransızlık varsa ve kazancı daha fazla olan taraf, karşı tarafın bağışlama amacıyla hareket ettiğini ispat edemezse, karşılıklı edimler arasında oransızlığı öğrenen taraf, her zaman fesih bildiriminde bulunabilir. Sözleşme, oransızlık sebebiyle fesih bildirimi yapıldıktan 6 ay sonra kendiliğinden geçmişe dönük olarak sona erer. Diğer bir ihtimalde ise sözleşmeden doğan borca aykırı davranılması sebebiyle sözleşme artık kendisi için çekilmez, imkansız ya da çok güç hale gelen bir taraf mevcutsa bu taraf her zaman sözleşmeyi sona erdirebilir. Sözleşme miras hükümlerine göre ölüme bağlı olarak yapılmışsa, mirasçılıktan çıkarma hükümlerinin her zaman uygulama alanı bulacağı belirtilmelidir. Bakım borçlusunun ölümü ve bakım alacaklısının malvarlığını başkasına devretmesi ya da devir borcunu yerine getirmemesi de fesih nedenleri arasında sayılabilir. Fesih bildirimi yazılı ya da sözlü yapılabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Feshi Sonuçları Nelerdir?

Sözleşme geçmişe dönük olarak sona erdiğinden tarafların o zamana kadar elde ettiklerini iade borcu doğar. Bu kapsamda bakım alacaklısının kendisine yapılan bakımı para olarak geri vermesi söz konusu olacaktır. Sözleşmenin başladığı günden sona erdiği güne kadar olan kısım için faiziyle birlikte tespit edilecek uygun bir bedelin bakan kişiye ödenmesi gerekir. Buna karşılık bakım borçlusu ise bir malvarlığı elde etmişse ve elde ettiği malvarlığı duruyorsa aynen, durmuyorsa maddi değerini o zamana kadar işlemiş faiziyle birlikte bakılan kişiye iade eder. Ancak tazminat hakkı noktasında bir ayrıma gidilir. Sözleşme eğer kazançlar arasındaki oransızlıktan dolayı sona erdirilmişse tazminat hakkı doğmaz. Karşı taraf kusurlu bile olsa fesheden taraf tazminat isteyemez. Buna karşılık önemli nedenle fesih yapıldığı takdirde fesheden taraf iade yükümlülüğünü yine yerine getirmekle birlikte uğradığı zarar için tazminat talep edebilir. Önemli sebeple fesih halinde fesih şartlarının oluşmadığı hakimce tespit edilirse bakım ve gözetim borcunun ömür boyu gelir borcuna çevrilmesi mümkündür. Bu durumda sözleşme sona ermez sadece borcun türü değişir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin İptali Mümkün Mü?

Bakılan kişi, sözleşme gereği üstüne düşen borcu yerine getirmesi halinde nafaka yükümlülüğünü yerine getiremiyorsa, nafaka alacaklısı sözleşmenin iptalini isteyebilir. Sözleşmenin iptaline yönelik dava açılabilmesi için yoksulluk nafakası gibi kanuni bir nafaka söz konusu olmalıdır. Ayrıca bakım alacaklısı, bakım borçlusuna devrettiği malvarlığı sebebiyle kendi alacaklılarını zor duruma düşürürse, bakılan kişinin alacaklıları da sözleşmenin iptalini isteyebilir. Bu kapsamda alacaklılar tasarrufun iptali davası açabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Saklı Pay Kurallarını İhlal Edebilir Mi?

Bilindiği üzere mirasçıların tereke üzerinde başkalarına devredilemeyecek saklı payları mevcuttur. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile bakım alacaklısı malvarlığının bir kısmını ya da tamamını devir borcu altına girdiği için mirasçıların saklı paylarını ihlal etmiş olabilir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Mirasçılar Tarafından İptali Mümkün Mü?

Bakım alacaklısı tarafından yapılan sözleşmenin saklı paylı mirasçıların paylarına zarar vermesi halinde mirasçılar miras hukuku hükümlerine göre paylarını talep edebilirler. Bu kapsamda açılacak bir dava ile bakım alacaklısının yaptığı sözleşme hükümlerinin iptali mümkündür.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Mirasçıların Dava Hakkı Ne Zaman Doğar?

Saklı paylı mirasçıların hakları muris ölmeden doğmayacağı için muris sağ iken yaptığı sözleşmelere ve girdiği borçlara müdahale edebilmeleri mümkün değildir. Ancak bakım alacaklısı öldükten sonra saklı paylı mirasçılar, ihlal edilen saklı payları oranında tenkis davası açabilir ve haklarının geri verilmesini isteyebilirler.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

KAT İRTİFAKI NEDİR?

kat irtifakı

Kat irtifakı, yapılacak olan ya da yapım aşamasındaki bir binanın bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, yapının tamamlanmasının ardından kat irtifakına konu olan taşınmaz malik ya da maliklerine kat mülkiyetine geçilmesi konusunda talep hakkı veren bir irtifak hakkıdır. Bu hak, paylı mülkiyete konu bir arsa üzerinde pay sahiplerine inşaat yapma, inşaatı tamamlama ve sonrasında kat mülkiyetine geçme yükümlülüğünü de yükler.

Kat irtifakı ile ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Kat İrtifakı Ne Demek?

Kat irtifakı sınırlı ayni hak kapsamındaki irtifak haklarından biridir. Ayni hak, kişiye malvarlığı üzerinde kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerinin tamamını veren ve herkese karşı ileri sürülebilen hak anlamına gelir. Sınırlı ayni haklarda ise bu yetkilerden sadece biri veya birkaçı kullanılabilir. Sınırlı ayni haklardan biri olan irtifak hakları, hak sahibine bir eşya üzerinde kullanma, yararlanma ya da malikin mülkiyet hakkını doğrudan kullanabilmesini kısıtlama hakkı verir. Kat irtifakı da bunlardan biridir ancak diğer irtifak haklarının aksine kişiye ya da eşyaya değil, arsa payına bağlı olarak kurulur. Dolayısıyla bu hak arsa payından ayrı olarak devredilemez ya da dışarıda tutularak arsa üzerinde sınırlı ayni hak kurulamaz.

Kat İrtifakı Nasıl Kurulur?

Kat irtifakı, kurmak isteyen kişi ya da kişilerce resmi senet düzenlenmesi ve tapuya tescille kurulabileceği gibi bir paydaşın paydaşlıktan çıkarılması yoluyla da kurulabilir. İlk yol tarafların iradeleriyle kurdukları bir sözleşmenin tescili şeklinde gerçekleşir. Diğer yol ise beş ya da daha çok kişinin yapı inşa etmek amacıyla bir arsa alması ve arsa sahiplerinin en az beşte dördü kat irtifakı kurulmasını istediği halde bu karara uyulmaması durumunda gündeme gelir. Bu durumda Sulh Mahkemesi karara uymayan paydaşın payının iptaline ve isterlerse diğer paydaşlar adına tesciline karar verir. Bu dava paydaşlıktan çıkarma davasıdır. Bu yolda da yine bir resmi senet sonrası tescil kurulması yöntemi izlenir.

Kat İrtifaklı Arsanın Tarafların İradesiyle Kurulmasının Koşulları Nelerdir?

Bir taşınmaz üzerinde kat irtifakının kurulabilmesi için her şeyden önce söz konusu taşınmazın tapu kütüğüne kayıtlı bir taşınmaz olması gerekir. Aksi durumda arsa üzerinde kat irtifakı kurulamaz. Bu irtifakın arsa payına bağlı olarak kurulduğunu belirtmiştik. Bu nedenle kat irtifakının kurulabilmesi için arsa paylarının net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda arsa payları, bağımsız bölümlerin (örneğin dairelerin) konum ve büyüklüğüne göre belirlenmemişse her bir hak sahibi bu oransızlığın giderilmesi için dava açabilir. Bu dava arsa payını düzeltme davasıdır. Diğer bir koşul, sözleşmeye konu olan her bir bağımsız bölümün tek başına ve diğerlerinden ayrı bir şekilde kullanılabiliyor olmasıdır. Yani ortak kullanılan yerler ve eklentiler kat irtifakına konu olamaz. Ayrıca yapının inşaatının henüz tamamlanmamış olması gerekir. Bu arada yapının tümünün kagir, yani taş ve tuğladan yapılmış olması şartı aranmaktadır.

Kat İrtifakı Tapusu Nasıl Alınır?

Kat irtifakının kurulabilmesi için tek kişi malik ya da paylı maliklerin istemde bulunması gerekir. Bu istemle birlikte kanunda belirtilen belgeler de istemin ekinde sunulmalıdır. Ek niteliğindeki bu belgeler proje ve yönetim planıdır. Usulüne uygun hazırlanmış ve malikler tarafından imzalanmış ana gayrimenkul projesi ile birlikte yapıyla ilgili zorunlu tüm diğer projeler de bu kapsamdadır. Yönetim planın istenme sebebi, kat irtifakının kat mülkiyetine dönüşeceği ihtimalidir. Uygulamada bu plan genelde kat mülkiyetinin yönetim kurallarına ilişkin hükümler içerir ancak kat irtifakının yönetimine dair hükümler de düzenlenebilir. Kat irtifakının yönetimi için zorunlu olmamakla birlikte pay sahipleri arasından ya da dışarıdan bir yönetici de tayin edilebilir. Yönetim planı da tüm maliklerin imzasını barındırmalı ve ana gayrimenkul üzerindeki yapı sayısınca düzenlenmelidir. Ekleriyle birlikte istem tapu memuruna sunulur. Tapu memuru talepte bulunanların gerçek malik olduğuna kanaat getirirse kat irtifakı kurulması için sözleşme düzenler. Bu sözleşme resmi senet şeklinde düzenlenir. Senet içeriğinde bağımsız bölümler ve bölümlerin sahipleri, ortak kullanım alanları, eklentiler, arsa payı oranları ve paydaşların birbirine karşı hak ve yükümlülükleri gibi hükümler yer alır. Ardından bu senet paydaşlar tarafından imza edilir. Son olarak kat irtifakı, tapu kütüğüne kayıtlı ilgili taşınmaz sicillerinin beyanlar hanesine işlenir.

Kat İrtifakı Sahibinin Hakları Ve Borçları Nelerdir?

Arsa maliki ya da üzerinde birden fazla paydaş malik varsa her bir paydaş, kendi payı oranında taşınmazdan yararlanma ve kendi payı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir, mülkiyet hakkının özünden gelen bu haklar zedelenmez. Bunun yanında her bir kat irtifakı sahibi yukarıda belirttiğimiz gibi yapının belirlenen sürede yapımına başlanmasını ve bitirilmesini, sonrasında ise kat mülkiyetine geçilmesini talep edebilir. Yine her bir hak sahibi irtifak konusunun yönetimine katılma hakkına sahiptir. Hak olarak değindiğimiz hususlar aynı zamanda hak sahipleri için birer yükümlülüktür. Her hak sahibi yapıyı vaktinde tamamlama ve diğer paydaşların haklarını kullanabilmesine engel olmama borcu altındadır. Yapının tamamlanmasını kolaylaştırıcı işlemleri yapmak ve vakti geldiğinde kat mülkiyetine geçmek, bu süreçte irtifakın sona ermesine kusurlu bir şekilde sebebiyet verirse diğer maliklerin zararını tazmin etmek zorundadır.

Kat İrtifaklı Tapu Riski Ne Boyuttadır?

Kat irtifaklı tapunun alınmasının ardından yüklenici binayı verilen projeye aykırı olarak tamamlayabilir. Dolayısıyla yapılan yapıyla ilgili yıkım kararı alınması ve ortak kullanım alanlarının yapıya dahil edilememesi gibi sorunlar baş gösterebilir. Bu durumda üzerinde irtifak bulunan bağımsız bölümü devralan malik zarara uğrayabilir. Binanın tüm bağımsız bölümler için projeye uygun olarak yapıldığının denetimini ve tespitini sağlayıp iskanın alınmasını sağlamak, hak sahiplerinin zarara uğramasını engelleyecektir.

Kat İrtifakından Kat Mülkiyetine Geçiş Süreci Nasıldır?

Kat irtifakından kat mülkiyetine geçiş mevzuatta iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Bunların ilki kat mülkiyetine geçişin resen yapılmasıdır. Tescil ettirilen resmi senede ve ekindeki projeye uygun yapıldığına belediye tarafından kanaat getirilen yapılar için yapı kullanım izin belgesi verilir. Bilinen ismiyle iskan, verildikten sonra hakkın kayıtlı olduğu tapu idaresine altmış gün içinde gönderilir ve kat irtifakı resen kat mülkiyetine çevrilir. İkinci olarak da tarafların istemiyle kat mülkiyetine geçilir. Tapu sicilinde irtifakın kat mülkiyetine çevrilmesi işlemi resen yapılabilmesinin yanında arsa maliki ya da kat irtifakına sahip maliklerinden herhangi birinin istemi üzerine de gerçekleştirilebilir. Böylece arsa ya da arsa paylarına ait tapu kütüğü ile kat mülkiyeti kütüğü arasında kat mülkiyetine geçildiği yazılarak bağlantı kurulur ve işlem sonuçlandırılır.

Kat İrtifakının Diğer Sona Erme Yolları?

Yukarıda bahsettiğimiz sebep kat irtifakının olağan sona erme sebebi idi. Bunun yanında bu irtifak taraflarca her zaman iradi olarak sona erdirilebilir. Tarafların tapu memuruna verecekleri yazılı beyanla sicilden bu kaydın silinmesini istemeleri yeterlidir. İradi sona erme dışında irtifakın kendiliğinden son bulması da mümkündür. Bu hakka konu arsanın tamamen yok olması, yok olmamakla birlikte üzerine artık yapı yapılamayacak halde olması ya da arsanın kamulaştırılması neticesinde kat irtifakı kendiliğinden son bulur.

Kat irtifakı ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ADİ ORTAKLIK NEDİR?

adi ortaklık

Adi ortaklık diğer adıyla adi şirket, temelini Roma Hukukundan alan, tarihi ise çok daha eski dönemlere dayanan bir kurumdur. Adi ortaklığın kurulabilmesi için sahip olması gereken unsurları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • İki veya daha çok kişi
  • Her ortak için müşterek bir amaç
  • Ortak amaç için birlikte gösterilen çaba
  • Emek veya araç katkısı
  • Sözleşme bağı

Adi ortaklıkla ilgili sıkça sorulan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir. Konu ile ilgili başkaca sorularınızın olması halinde sayfanın en altından sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

Adi Ortaklık Nedir?

İki veya daha çok kişinin emeklerini ya da araçlarını ortak bir amaç için birleştirmeyi ve bunları ortak amacı gerçekleştirmek için kullanmayı birbirlerine karşı taahhüt ettikleri ilişkiye adi ortaklık denir. İki veya daha çok kişinin gerçek kişi olması şart değildir. Tüzel kişiler de adi ortaklığa dahil olabilir.

Adi Ortaklık Sözleşmesi Nasıl Yapılır?

Adi ortaklık sözleşmesi kural olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Ortaklığın amacı ya da yaptığı işler şekil şartına tabi işler olsa bile ortaklığın kurulması şekil şartı olmadan gerçekleşir. Bu kuralın bazı istisnaları mevuttur. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

  • Ortaklar sözleşmenin belli bir şekle bağlı kalınarak yapılmasını aralarında kararlaştırabilirler. Eğer bu şekilde kabul edilen bir şekil şartı öngörüldüyse, bu şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler tarafları bağlamaz.
  • Devri kanunen şekle tabi olan mal ve haklar ortaklığa katılım payı olarak verilecekse, bu katkıya dair olan maddeler kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyularak yapılır. Sözleşmenin tamamının değil, sadece devri şekle tabi katılım payının yer aldığı hükümlerin şekle tabi olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin, taşınmaz mülkiyetinin ya da paylı mülkiyet söz konusu olan bir taşınmaz payının katılım payı olarak verilmesi taahhüdü söz konusu ise sadece devir sözünü içeren bu madde, kanun hükmü gereği resmi şekilde yapılmalıdır. Benzer şekilde bir alacak, ortaklığa katılım payı olarak verilecekse, alacağın temliki hükümleri gereği yazılı şekil şartına tabi olacaktır.
  • Tüzel kişiliği olan ticaret şirketleri, ticari işletme işletmek amacıyla bir adi ortaklık kurarsa ve bunu ticaret siciline tescil etmek isterse, ilgili sözleşmeyi yazılı yapmalı ve notere onaylatmalıdır. Bu ihtimalde şekil şartı sadece ticaret siciline tescil edilmek istenirse söz konusu olur. Yoksa adi ortaklığın kurulması için yine şekil şartı söz konusu olmayacaktır.

Adi Ortaklık Sözleşmesi Yazılı Yapılmazsa Ne Olur?

Her ne kadar şekil şartı öngörülmemiş de olsa, hukuki bir uyuşmazlık ortaya çıktığında bir ortaklığın varlığı ispatlanamadığı takdirde hak kayıpları yaşanabilecektir. Adi ortaklık sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması, ortaklara ispat kolaylığı sağlayacağından daha yerinde olacaktır. Unutulmamalıdır ki bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda ispat yükü, ortaklığın varlığını iddia eden kişinin üstünde olacaktır.

Adi Ortaklık Sözleşmesi Örneği İçeriğinde Neler Yer Alır?

Şekil şartı öngörülmediğinden taraflar, yazılı bir sözleşme yapmak isterse sözleşmenin içeriğini istedikleri gibi belirleyebilirler. Uygulamada birçok örnek sözleşmeyle karşılaşmak mümkündür. Yazılı sözleşme içeriğinde aşağıdaki hususların yer alması taraflar için faydalı olacaktır:

  • Taraflara ait bilgiler
  • Ortakların hangi oranda mülkiyet ve sermaye sahibi olacağı
  • Ortakların katılım payları
  • Varsa sözleşmenin geçerlilik süresi
  • Ortaklığın amacı ve konusu
  • Ortakların hakları ve yükümlülükleri
  • Ortaklığın nasıl idare edileceği ve temsili
  • Kazançların nasıl dağılacağı
  • Ortaklığın sona ermesi ve tasfiyesine yönelik hükümler.

Adi Ortaklık Özellikleri Nelerdir?

Adi ortaklık sözleşmesinin kural olarak şekle tabi olmadığından zaten bahsetmiştik. Bu özelliğinin yanında bir sözleşmenin geçersizliğine neden olan durumlar ortaklık sözleşmesini aynı şekilde etkilememektedir. Öngörülmüşse şekil eksikliği, ortakların ehliyetsizliği, ortaklığın amacının kanuna ve ahlaka aykırı olması gibi sözleşme geçerlilik şartlarının olmadığı varsayımında, adi ortaklığın geçersiz olduğu ileri sürülene kadar, ortakların hem kendi aralarında hem de üçüncü kişilere karşı sorumlulukları devam eder. Bu tür durumlarda geçersizlik ileri sürülene kadar yapılan işlemler hukuken geçerliliklerini koruyacaktır. Yani geçersizlik, ileri sürüldüğü ya da hâkim tarafından resen dikkate alındığı andan itibaren ileriye dönük olarak hüküm doğurur.

Adi Ortaklığın Tüzel Kişiliği Var Mıdır?

Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Bu kapsamda adi ortaklık tek başına bir hukuki ilişkiye taraf olamaz. Hukuki işlemin tarafı ortakların tümüdür. Bu nedenle hukuki bir işleme bütün ortaklar katılmalı ya da ortaklar temsil olunmalıdır. Dikkat edilirse temsil olunan adi ortaklık değil, ortaklardır. Aynı şekilde katılım payı olarak ortaklığa verilen malvarlığı da ortaklığa ait değildir. Tüm ortaklar ilgili malvarlığı üzerinde hak sahibidir. Yine ortaklığın tüzel kişiliği olmaması sebebiyle, dava ya da takip taleplerini tüm ortakların birlikte açması gerekmektedir.

Adi Şirket Kaç Kişi İle Kurulur?

Adi şirket kurulabilmesi için en az iki gerçek ya da tüzel kişinin ortaklığı gerekmektedir.

Adi Ortaklıkta Sorumluluk Kimdedir?

Ortaklığın bir tüzel kişiliği olmadığını belirtmiştik. Bu nedenle ortaklık işlemlerinden doğan borçlardan sorumluluk da ortaklığa değil, ortaklara aittir. Borçtan dolayı her bir ortak müteselsilen, birinci derecede ve tüm malvarlığıyla sorumludur. Ortaklardan birinin alacaklı olması halinde de diğer ortaklar açısından durum aynıdır. Ayrıca ortaklığı temsile yetkili olmayan bir ortak hem kendi hem de ortaklık hesabına hareket ederek bir borç altına girmişse, diğer ortaklar işleme onay vermedikleri takdirde, borçtan tek başına sorumlu olur.

Adi Ortaklık Vergilendirme Nasıl Olur?

Tüzel kişiliği olmaması nedeniyle ortaklık vergi mükellefi de olamaz. Her ortak ayrı ayrı vergi mükellefi olur ve vergi işlemleri her bir ortak için ayrıca yapılır. Aynı zamanda ortaklardan biri, temsile yetkili değilse ve vekaletnamesi de olmadığı halde vergi uzlaşmasına katılmışsa, bu uzlaşma sadece o ortağı bağlar. Diğer ortaklar herhangi bir yükümlülük altına girmez.

Adi Ortaklık Ortaklara Hangi Hak ve Yükümlülükleri Verir?

Ortaklığın unsurlarından biri olarak katılım payından bahsetmiştik. Ortaklığın kurulması için taahhüt edilen bu katılım payı, taahhüt eden ortağı diğer ortaklara karşı bir borç altına sokmaktadır. Ancak bu borç sadece iç ilişkide önemi olan bir borçtur, sorumluluk diğer ortaklara karşıdır. Bu nedenle katılım payını henüz ifa etmemiş bir ortak da üçüncü kişilere karşı sınırsız ve müteselsilen sorumlu olmaya devam eder. Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa her ortağın eşit katılım payı ile ortaklığa katıldığı varsayılır. Eşit kabul edilen şey katılım paylarının değeridir. Yoksa katılım paylarının aynı türden olması gerekmez. Para, alacak, mal, emek ve bunların dışında müşteri çevresi, itibar gibi iktisadi değeri olan her şey katılım payı olarak ortaklığa sunulabilir. Tüm ortaklar kural olarak katılım payları üzerinde elbirliğiyle maliktir. Bir diğer hak ve yükümlülük, ortaklık işinden kaynaklı kazancı veya zararı paylaşma borcudur. Bu kapsamda sadece finansal kazançlar ve kayıplar değil, somut ya da soyut tüm kazanç ve kayıplar aksine sözleşme yoksa ortaklar arasında eşit paylaştırılmalıdır. Bunların yanında her ortağın doğal olarak dürüstlük kurallarına uygun hareket ederek ortaklığa sadık olması ve ortaklık zararına hareket etmekten kaçınması gerekir.

Ortaklığın Karar Alması Ve İdaresi Ne Şekilde Olur?

Sözleşmede aksi bir düzenleme ortaklarca belirlenebileceği gibi, kural olarak ortaklıkla ilgili kararlar oybirliğiyle alınır. Ortaklar doğrudan konuyla ilgili oy verebileceği gibi alınan karara katılmak şeklinde de birliği sağlayabilir. Ortaklığın idaresi de olağan işler bakımından belirlenen idarecilere bırakılabilir. Ancak olağan dışı işler bakımından idareci olsun veya olmasın tüm ortakların oybirliği gerekir.

Adi Ortaklık Sona Ermesi Nasıl Gerçekleşir?

Ortaklık aşağıda sayılan hallerde kanun gereği kendiliğinden son bulur:

  • Ortak amacın gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin artık mümkün olmaması
  • Ortaklardan birinin ölmesi
  • Ortaklardan birinin iflası, kısıtlanması veya payının haczedilmesi
  • Sözleşmede belirlenmişse sürenin sona ermesi

Ancak kendiliğinden fesih durumlarına rağmen ortaklar, tasfiye süreci tamamlanmadığı sürece her zaman ortaklığın devam etmesine karar verebilir. Bu sebeplerin yanında ortaklar her zaman ortaklığın feshine oybirliğiyle karar verebilir. Bunun yanında ortaklardan birine fesih yetkisi verildiyse ya da sözleşme süreli bir sözleşme değilse ortaklardan her biri, tek taraflı olarak fesih beyanında bulunabilir. Son olarak ortaklığa devam etmesi artık kişiden beklenemez duruma geldiyse yani ortağın ya da ortakların haklı sebebi mevcutsa her zaman mahkemeden ortaklığın feshi istenebilir.

Adi Ortaklığın Tasfiyesi Süreci Nasıl İşler?

Ortaklığın tasfiyesi ortaklık payının tasfiyesiyle karıştırılmamalıdır. Ortaklardan birinin ortaklıktan çıkması ya da çıkarılması tek başına ortaklığı sona erdirmez. Çıkan ya da çıkarılan ortağın payları kanun hükmü gereği kendiliğinden diğer ortaklara payları oranında geçer. Ortaklığın sona erme sebeplerinden biri neticesinde sona ermesi durumunda ise ortaklık zorunlu olarak tasfiye sürecine girer. Bu süreçte ortaklığa ait malvarlığı artık paraya çevrilir ve ortaklığın borçları ödenir. Sonrasında katılım payları ortaklara iade edilir. Son olarak bir meblağ kalmış ise kazanç ve zarara katlanma yükümlülüğü çerçevesinde ortaklara paylaştırılır.

Adi ortaklık ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

DOĞUM İZNİ KAÇ GÜN SÜRER?

Doğum izni, diğer bir ifadeyle analık izni Türk hukukunda, doğumdan önceki ve sonraki süreci kapsayacak şekilde düzenlenen; doğacak olan çocuğun anne ile olan ilişkisini ve kadın çalışanın hamilelik halinin korunmasını esas alan izindir. Bu kapsamda analık kavramı bir bütün olarak hamilelik, doğum ve doğum sonrası süreçleri bünyesinde barındırır. Bu üç evre hukuken korunmaktadır. Kadınlara yönelik uygulanan çalıştırma yasağı ve izinler temelde Anayasa ve İş Kanunu’nda düzenlenmiştir. Anayasaya göre çalışma şartları ve dinlenme hakkı kapsamında kadın ve erkeğin kabul edilebilir farklılıkları eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmez. Analık izni de bunlardan biridir. Bunun yanında İş Kanunu hükümlerine tabi olmayan işçi kadınların da bu kanun hükümlerinden yararlanabileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla hangi mevzuata tabi olursa olsun, iş sözleşmesiyle çalışan her işçi bu izinden faydalanabilir.

Doğum İzni Ne Zaman Başlar?

Türk hukukunda kural olarak doğum izni, doğumdan 8 hafta önce başlar. Bu süre kadın işçinin sağlık durumuna ya da işin niteliğine göre doktor raporuyla arttırılabilir ancak koruma süresinin işveren tarafından azaltılabilmesi mümkün değildir. Eğer hamile işçi talep ederse ve çalışmasının sağlık durumuna zarar vermeyeceğine yönelik bir doktor raporu mevcutsa kadın işçi, doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışabilir. Kadın işçi, doğumdan önceki 3 hafta içerisinde çalışacağına dair bir taahhütte bulunsa dahi çalışmaktan kaçınabilir.

Doğum İzni Kaç Gün Sürer?

Doğum izninin doğumdan önceki 8 haftalık süreci kapsadığını söylemiştik. Aynı şekilde kural olarak doğumdan sonraki 8 haftalık süreçte bu izne dahildir. Yani temelde 16 haftalık bir analık izni süresi vardır. Yani işçinin doğum izni süresi 112 gündür. Bu sürelerin işveren tarafından kısaltılamayacağı unutulmamalıdır. Eğer kadın işçi doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışırsa, doğumdan önce kullanmadığı süreleri doğumdan sonraki 8 haftalık sürenin üstüne ekleyebilir. Bu düzenleme kadın işçi için bir haktır. Dolayısıyla doğumdan önce kullanmadığı süreleri doğumdan sonraki döneme eklemek zorunda değildir. Ayrıca analık izni, kesintisiz kullanılması gereken bir izindir.

Doğum İzni Hesaplama Nasıl Yapılır?

Doğum öncesi 8 haftalık doğum izni süresi, doğum gerçekleştiğinde sona erer. Tahmini doğumdan önce doğum gerçekleşirse, yani erken doğum söz konusuysa doğumdan önce kullanılamayan süreler doğumdan sonraki süreye eklenebilir. Bu süreler doktor raporuyla tespit edilmelidir. Diğer bir ihtimal ise doğumun, tahmini doğumdan sonra gerçekleşmiş olmasıdır. Bu ihtimalde kadın işçinin geç doğum yapmasına neden olabilecek sağlık sorunları da düşünülünce, doğum sonrası izin süresinin azaltılmaması gerekir. Başka açıdan çocuğun ölü doğması ya da doğumdan kısa süre sonra hayatını kaybetmesi durumu düşünülebilir. Bu durumda da doğum sonrası izin süresinin azaltılmaması gerektiği savunulabilir. Çünkü analık izninin koruma alanı sadece çocuk değildir. Sağlıklı bir doğum gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, annenin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı ve toparlanma süreci hesaba katılmalıdır. Son olarak düşük yapılması halinde, doğum olayı gerçekleşmediği için, doğum sonrası izinden de bahsedilemeyecek ve düşük sonrası doğum izni kullanılamayacaktır.

Çoğul Gebelik Doğum İzni Süresi Ne Kadardır?

Çoğul gebelikte yani birden fazla çocuğa gebe kalınması durumunda, doğumdan önceki 8 haftalık süreye 2 hafta daha eklenir. Bu durumda doğumdan önce 10, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere toplam 18 hafta, çoğul gebelikte doğum izni süresidir. İkiden fazla çocuk için süre değişmez. Çoğul gebelik durumunda da kadın işçinin talebi ve çalışmanın sağlığına zarar vermeyeceğine dair doktor raporu ile doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışılabilir. Bu durumda doğumdan sonraya eklenecek süreyle birlikte 15 haftaya kadar doğum sonrası izin kullanılabilir.

Memur Doğum İzni ve Öğretmen Doğum İzni Süresi Farklı Mıdır?

Memur kadınlar için doğum izni süreleriyle ilgili farklı süreler içeren bir hüküm düzenlenmemiştir. Dolayısıyla doğumdan önce ve sonraki 8 haftalık süreler, talep halinde doğumdan 3 hafta öncesine kadar çalışılabilme hakkı, kullanılmayan sürelerin doğum sonrası süreye eklenmesi ve çoğul gebelik süreleri memurlar için de aynıdır. Öğretmen doğum izni süreleri de bu şekildedir.

Memur Süt İzni Hesaplama Nasıl Yapılır?

Memurların süt izni 6111 sayılı yasada yapılan değişiklikle ilk 6 ay için süt izni süresi artırılmıştır. Buna göre doğum yapan kadın memur ilk 6 ayda 3 saat ve sonraki 6 ayda 1,5 saat süt izni kullanabilecektir.

Annenin Ölmesi Babaya Doğum İzni Hakkı Verir Mi?

Doğum sırasında ya da doğum sonrası izin süresi içerisinde anne hayatını kaybederse, babanın talep etmesi halinde doğum izni kullanması mümkündür. Babanın izin kullanabileceği süre, anne tarafından kullanılamayan izin süresi kadardır. Bu hakkın kullanılabilmesi için hayatını kaybeden annenin, doğum izni hakkına sahip olan bir işçi olması gerekir. Doğumdan önce hayatını kaybeden bir anne varsa bu hakkın kullanılması mümkün olmayacaktır.

Evlat Edinmede Analık İzni Mümkün Mü?

Analık iznini düzenleyen kanun hükümlerine göre, üç yaşından küçük bir çocuğu evlat edinen eşlerden birine ya da evlat edinene, 8 hafta analık izni verilir. Bu süre çocuğun fiilen teslim edildiği andan itibaren işlemeye başlar.

Doğum İzni Bitince Ne Olur?

Yukarıda anlatılan izin sürelerinin sona ermesiyle birlikte, kadın işçinin işe geri dönmesi gerekir. Ancak işçinin geri dönebilmesi için bir emziren olarak çalışmasına bir engel olmadığına ilişkin doktor raporu gerekmektedir. Analık izni sonrasında işçi eski işinde ya da ona eşdeğer bir işte çalışmayı talep edebilir. İşveren ise geri dönen işçiyi aynı ya da eşdeğer bir işte çalıştırmak zorundadır.

Doğum İzni Parası Ne Kadardır?

Üzerinde durduğumuz 8’er haftalık ve toplamda 16 hafta olan doğum izni süreleri ve çoğul gebelikteki ek 2 haftalık süre ücretli izin kapsamındadır. Bu sürelerde analık izni kullanan işçiye ücreti tam olarak ödenmeye devam edilecektir. Daha sonraki süreçler için talep edilmesi halinde ücretsiz izin hakkı da öngörülmüştür.

Doğum Raporu Parası Ne Zaman Yatar?

Doğum raporu parası SGK tarafından doğum sebebiyle geçici olarak iş göremeyen işçiye ödenen tutardır. Doğum raporu parası tek çocuk için 112 gün, çoğul gebeliklerde ise 126 gün üzerinden hesaplanır ve işçi adına PTT hesaplarına yatırılır. İşveren tarafından doğum raporunun SGK’ya bildirilmesiyle birlikte 15 gün içerisinde doğum raporu parası yatırılacaktır.

Süt İzni Nasıl Kullanılır?

Süt izni, doğumdan sonra doğal olarak çocuğunu emzirmek durumunda olan anne işçiler için tanınmış bir haktır. Kanun hükmü gereği kadın işçi, doğumdan sonra çocuk 1 yaşına gelene kadar, günde toplam 1,5 saat süt izni kullanabilir. Bu sürenin günün hangi saatlerinde ve kaç parçaya bölünerek kullanılacağına işçi karar verir. Süt izni süresi günlük çalışma süresinden sayılır ve İş Kanunu kapsamında çalışmayan kadınlar da bu haktan yararlanabilir.

Doğum Sonrası Ücretsiz İzin Süresi Ne Kadardır?

Analık izni sürelerinin sona ermesinden sonra talep etmesi halinde kadın işçiye, 6 aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu hak 3 yaşından küçük bir çocuğun evlat edinilmesi halinde de evlat edinen eşlerden birine ya da evlat edinene tanınmıştır. Analık izni süresinin ardından istenen ücretsiz izin süresi, yıllık izin süreleri hesaplanırken dikkate alınamaz.

Babalık İzni Kaç Gündür?

Babalık izni, eşi doğum yapan babanın doğum sonrası süreçte kullanabileceği izindir. Bu izin babaya verilmiş bir haktır. Mazeret izni olarak düzenlenen bu izin, ücretli izindir. Eşi doğum yapan baba eğer işçiyse bu izin doğumdan itibaren 5 gündür. Babanın memur olması halinde söz konusu izin talep halinde doğumdan itibaren 10 gündür. Eğer bir işçi babanın evlat edinmesi söz konusuysa ve evlat edinilen çocuk 3 yaşından küçükse, talebi halinde işçi babaya 3 gün ücretli mazeret izni verilir.

Doğum izni ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdaki form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

YAPI DENETİM ÜCRETİNİ KİM ÖDER?

yapı denetim hizmet bedeli

Yapı denetim, bilimsel ve estetik kurallara bağlı kalınarak güvenli yapılar inşa edilmesini sağlayan kontrol uygulamasıdır. Yapı inşasında proje ve uygulama konusunda teknik hizmet alınarak inşaatların denetlenmesi şeklinde gerçekleşir. Kurallara uygun yapılmayan yapılar, kullanıma uygun olmamakta ve beraberinde güvenlik açısından birçok ciddi sorun getirmektedir. Bu nedenle yapı denetimin doğru uygulanması son derece önemlidir. Yapı denetimi ve yapı denetim ücreti hesaplama ülkemizde, ilgili kanun, yönetmelik ve tebliğlerle düzenlenmiş oldukça teknik, kapsamlı ve karmaşık bir konudur. Türkiye’de yapı denetim usullerine uygun yapılar, deprem ve diğer doğal afetlerin yıkıcı etkilerini önemli oranda azaltabilecek etkidedir. Dolayısıyla yapı denetimi konusu bir deprem ülkesinde yaşayan insanlar olarak özellikle bizler için son derece hayatidir.

Yapı Denetim Nedir?

Yapı denetim firması, inşa sürecinde yapının hukuk kurallarına, proje ve imar planlarına uygunluğunu; mühendislik ve mimari standartları taşıdığını ve güvenli olduğunu kontrol etmek için müteahhidi denetleyen kuruluştur. Yapı denetimi işi arsa maliki olan yapı sahipleri adına yapılmaktadır. Firma, denetim faaliyeti gösterebilmek için Merkez Komisyonundan izin almalıdır. Bakanlıktan izin alma şartı, ilgili şirketin bir nevi kamu yararına hareket etmesi gerektiğini göstermektedir. Kuruluşun görev ve sorumlulukları, yapı henüz proje halindeyken başlamakta ve yapım sürecinin her aşamasında yapının hukuka, bilimsel ölçülere ve sağlığa uygun olduğu denetlenmektedir. Dolayısıyla firmanın görevi, ruhsat alınması ve ardından yapım sürecinde de iskan alınıncaya kadar devam eder.

Yapı Denetim Sistemi Nasıl İşler?

Yapılacak yapının sahibi, inşaat yapım işi için bir müteahhitle anlaşmakta ya da kendileri bu görevi üstlenmektedir. Daha sonra yapının sahibi bir yapı denetim firması ile anlaşır. Uygulamada genellikle arsa sahiplerinin vermiş olduğu vekaletle müteahhitler tarafından yapı denetim sözleşmesi yapılmaktadır. Firma, yapının inşasının başından sonuna kadar müteahhidi yapının sahibi adına denetler.

Yapı Denetçisi Kimdir?

İlgili meslek odalarına üye ve Bakanlıkça denetçi belgesi verilen mimar ve mühendislere denetçi mimar ve mühendis denir. Yapı denetçisi, daha önceden müellif tarafından hazırlanan projelerin, mevzuatta aranan şartlara uygunluğunu denetler ve projedeki hesapların doğruluğunu değerlendirir. Bu değerlendirme sonrasında bir eksik tespit ederse bu eksikliği giderir. Eksik bir hususu kalmayan projeler, denetçi mimar ve denetçi mühendis tarafından onaylanır. Daha sonrasında yapının inşaat sürecinde kurulacak şantiye, temel kalıp, taşıyıcıların uygun yerleştirilmesi gibi teknik konular da denetçilerin onayına sunulur. Kısacası yapı denetim kuruluşları, görevlerini ve sorumluluklarını bünyesinde yer alan proje ve uygulama denetçisi mimar ve mühendisler eliyle yerine getirir. Bu denetçiler, görevlerini ifa sırasında Bakanlığa bağlı kamu görevlisi sayılırlar ve işledikleri suçlarda kamu görevlisine özgü usullere göre yargılanırlar.

Yapı Denetim Hizmet Sözleşmesinde Neler Yer Alır?

Yapının sahibi ile yapı denetim şirketi arasında yapılan sözleşmeye yapı denetim hizmet sözleşmesi denmektedir. Yapının sahibi, vekili aracılığıyla da bu sözleşmeyi kurabilir. Sözleşmenin içeriği ve şekli ilgili yönetmelikte düzenlenmiştir. İçeriğinde sözleşmenin tarafları olan yapının sahibi ve yapı denetim kuruluşunun adı, sözleşmenin konusu, yeri ve miktarı, bunların yanında hizmet süresi ve son olarak en önemli hususlardan biri olan denetim ücreti yer almaktadır. Uygulamada bakanlık tarafından düzenlenen matbu sözleşmeler yapı denetim hizmet sözleşmesi olarak kullanılmaktadır.

Yapı Denetim Ücretini Kim Öder?

Yapının sahibi ve denetim şirketi arasında yapılan yapı denetim hizmet sözleşmesi sonucu yapı sahibinin firmaya ücret ödemesi gerekmektedir. Ücret ödeme borcu kural olarak yapı sahibinin üzerinde olsa da müteahhit, aralarında yapacakları sözleşme ile yapı denetim hizmet bedelini üstlenebilir. Uygulamada müteahhidin kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yapının denetim ücretinin ödenmesini üstlendiği görülmektedir. Zira kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde müteahhit, yapıyı oturmaya hazır halde anahtar teslim olarak yapı sahibine teslim etmeyi taahhüt eder. Uygulamada ücreti müteahhidin ödediği sıkça görülür. Ancak ödenmeyen yapı denetim ücretinden hukuken yapı sahibi yani arsa sahipleri sorumlu olmaktadır. Bu nedenle yapı denetim firmaları ücretlerini tahsil edemediklerinde yapı sahiplerine karşı dava ve icra takibi başlatmaktadır. Yapı denetim şirketi ile ilk kez karşı karşıya gelen yapı sahipleri ödeme emri kendilerine tebliğ edildiğinde oldukça şaşırmaktadır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi kanunen yapı denetim ücretini yapı sahipleri ödemek durumundadır. Yapı sahipleri yapı denetim ücretini ödedikten sonra, müteahhit ile aralarındaki sözleşme ilişkisine dayanarak ödedikleri bedeli müteahhide rücu edebilirler.

Yapı Denetim Ücreti Hesaplama Nasıl Yapılır?

Yapı denetim ücreti hesaplama uygulamada çokça sorun teşkil eden bir durumdur. Denetim şirketleri de dahil mahkemeler ve bilirkişiler, yapı denetim ücretini doğru şekilde belirlemek konusunda problem yaşayabilmektedir. Yapı denetim ücreti hesaplamada inşaat alanı, yapı sınıfı, yapı yaklaşık maliyeti vb. birçok faktör rol oynamaktadır. Yapı denetim hizmet sözleşmesinde yapılan hesaplama, süresi içerisinde tamamlanan inşaatlar için belirlenen hizmet bedelidir. İnşaat süresinin uzaması halinde her yıl yapı yaklaşık maliyetleri arttığından ilave hizmet bedeli hesaplanmaktadır. Yapı denetim ücreti doğru hesaplanmadığında çok ciddi farklar oluşabildiğinden, zarar görmemek adına yapı denetim alanında uzman bir hukukçudan destek almanızda fayda vardır.

Yapı Denetim Havuz Sistemi Nedir?

Yapı denetim firmasının doğrudan müteahhit tarafından seçilmesinin önüne geçmek için 01/01/2019 tarihinden itibaren havuz sistemi getirilmiştir. Bu değişiklikten sonra müteahhitin hangi yapı denetim firmasıyla çalışacağı sistem üzerinden otomatik olarak belirlenmeye başlamıştır. Yapının sahiplerinin hizmet sözleşmesini yapacakları denetim şirketinin elektronik ortamda belirlenmesi hususunun nasıl uygulanacağına yönelik bakanlıkça bir tebliğ düzenlenmiştir. Bu tebliğ hükümlerine göre yapılar dört temel gruba ayrılır. Denetim şirketleri ise belirlenen puan sistemi ölçütlerine göre puanlandırılır. Yapı grupları ve puanlamaya göre yer sahibine sözleşme yapması için elektronik ortamda bir yapı denetim şirketi belirlenir. Belirlenen şirket, yeni iş almaktan men cezası almamış olması şartıyla ona verilen sürede yapının sahibi ile hizmet sözleşmesi kurabilir.

Yapı Denetimi Yargıtay Kararları

“Yapı denetim sözleşmesinin tarafları davacı ile davalılar olduğuna göre sözleşmenin nispiliği ilkesi gereği yapı denetim ücret alacağının borçlusu sözleşmenin karşı tarafı olan davalı borçlulardır. Davalılar ile dava dışı yüklenici arasında yapılan daire karşılığı inşaat sözleşmesinde yüklenicinin yapı denetim ücretiniödeyeceğini taahhüt etmesi, yapı denetim kuruluşunun ücretini yükleniciden talep edebilmesine imkan vermediği gibi yapı sahiplerine de bunu ileri sürerek borcunu ödemekten kaçınma hakkı vermez. Zira yapı denetim kuruluşu ile yüklenici arasında bir borç ilişkisi bulunmamaktadır. Yapı denetim kuruluşunun tek muhatabı onunla borç ilişkisine girmiş davalılardır. Daire karşılığı inşaat sözleşmesi ile ücretten sorumluluğun yükleniciye verilmiş olması davalılar için sadece yapı denetim kuruluşuna ödediği ücreti yükleniciden talep edebilme imkanı tanır .
Mahkemece, yapı denetim sözleşmesinin tarafı olan davalıları bağladığı dikkate alınarak davacının bu sözleşme nedeniyle alacağının bulunup bulunmadığı konusunda inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davalılara husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/6052 E. 08.03.2021 T.)

“… Yapı denetim hizmet bedelinin ödenmesinden arsa sahibi sorumludur. Mahkemece, itirazın iptali davası olan asıl davada verilen red kararı, ölü kişi aleyhine icra takibi başlatılamayacağının da kabulü nedeniyle yerindedir. Birleşen alacak davasında ise, yapı denetim hizmet bedelinden davalı arsa sahiplerinin sorumlu olduğu gözetilerek ve taraflar arasındaki sözleşme hükümleri bir bütün halinde değerlendirilerek, yapılan keşif ve sonrasında alınan bilirkişi raporlarına istinaden davacının yapı denetim hizmeti verdiği açık olmakla, davalıların delil ve savunmaları, davacının ne kadar yapı denetim hizmet bedeline hak kazandığı hususunda gerektiğinde bilirkişiden yargı ve taraf denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/10923 E. 2021/9901 K.)

Yapı denetimi ile ilgili merak ettiğiniz soruları aşağıdan bizlere iletebilirsiniz.