ECRİMİSİL NEDİR?

Ecrimisil Davası

 

Ecrimisil diğer bir ifadeyle haksız işgal tazminatı, bir taşınmazın zilyetliğini izin ve yetkisi olmayarak tasarrufta bulunan kimseye karşı görülecek dava neticesinde hüküm altına alınan bir tazminattır. Bu tazminata hükmedilmesinin nedeni haksız şekilde malı kullanan kişinin davacının rızası dışında malı kullanması ve iyiniyetli olmamasıdır. Taşınmazın kullanılmasında malikin bir zarara uğrayıp uğramadığı veya işgal edenin kusurlu olup olmadığı tazminat açısından önem arz etmez.

Günümüzde daha çok mirasçılar arasında yaşanan sorunlarda karşımıza çıkan ecrimisil, mirasın mirasçılara geçmeden veya paylaşım yapılmadan önce mirasın bazı mirasçılar tarafından kullanılması sonucu diğer mirasçıların bundan faydalanamaması durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu durumda miras konusu taşınmazları kullanamayanların fiilen kullananlardan, haksız işgal bedelini talep etmeleri gerekmektedir.

Ecrimisil talebi ileri sürülebilmesi için haksız işgalde bulunan kişinin mutlaka 3.kişi olması gerekmemekte mirasçılar arasında dahi ecrimisil talebi söz konusu olmaktadır.

Haksız İşgal Tazminatının Şartları Nelerdir?

  • Davalı yani taşınmazı haksız işgal eden kimse, davacının rızası olmadan taşınmazdan yararlanmış olmalıdır. Haksız işgal, karşımıza çeşitli şekillerde çıkmaktadır. Bunlardan bazıları; kira süresinin dolmasına rağmen taşınmazın kullanılmaya devam edilmesi, izinsiz arsaya inşaat yapma, taşınmazın malikin rızası dışında kullanılması vd. haksız işgalin meydana geldiği en yaygın durumlardır.
  • Davalı, kötü niyetli olmalıdır. Kötü niyetli olma şartı Türk Medeni Kanunu’nun 995. Maddesinde “iyi niyetli olmayan zilyet” olarak tanımlanmıştır.
  • Davalıya dava açılmadan önce durumun ihbarname ile bildirilmesi gerekir. Kural olarak, intifadan men yani haksız işgalin varlığı ihbar edilmeden ecrimisil talep edilememektedir.

Ecrimisil Davasında İhtar Nedir?

Ecrimisil yani haksız işgal davalarında, davacının dava açabilmesi için önceden intifadan men şartı gerçekleşmiş olmalıdır. İntifadan men, o taşınmazdan yararlanma isteğinin, taşınmazdan fiili olarak yararlanana iletilmesidir. Bu günlük hayatta, muhataba burayı kullanmasını kabul etmediğinizi, rıza göstermediğinizi ve rızanız olmadan kullandığı için haksız işgal bedeli talep ettiğinizi bir ihtarname yoluyla bildirmeniz şeklinde karşımıza çıkar. Bu şartın yerine getirilmesi herhangi bir şekle tabi değildir. Sözlü veya yazılı olarak yerine getirilebilir. Lakin intifan men şartının yazılı olması davacının iddiasını ispat bakımından kolaylık sağlayacaktır.

Her ne kadar davacının haksız işgal tazminatı talep edebilmesi intifadan men şartının gerçekleşmiş olması şartına bağlı olsa da bu kuralın bazı istisnaları vardır. İşbu istisnalar Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 24.12.2019 tarihli 2018/1026 E. ve 2019/1174 K. sayılı ilamında şu şekilde açıklanmıştır: Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. Ancak, bu kuralın yerleşik uygulamalarla ortaya bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut murisin kurduğu işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.

Yine davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması hallinde de intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır. İntifadan men koşulunun istisnalarından biri olan ortaklığın giderilmesi davası hakkında bilgi almak için Ortaklığın Giderilmesi Davası makalemizi okuyabilirsiniz.

Haksız İşgal Tazminatında Zamanaşımı Süresi Nedir?

Ecrimisil yani haksız işgal tazminatında zamanaşımı süresi 5 (beş) yıldır. İşbu davanın açılması ile taşınmazı izniniz dışında kullanan kişiden geriye dönük olarak 5 yıllık bir bedel talep etme hakkınız bulunmaktadır. İşbu davalarda dava tarihine kadar gerçekleşmiş zarar talep edilebilir. Dava tarihinden sonra gerçekleşmesi olası zarar talep edilemediği gibi ıslah yolu ile de olsa talepte bulunulamaz.

Haksız işgal tazminatı niteliği itibariyle haksız fiildir. Haksız eylem olmasından dolayı haksız işgal neticesinde oluşan zararın tazmin edilmesi gerekir.  Haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Haksız işgal tazminatı birer yıllık dönemler halinde hesaplanır ve bu şekilde karara bağlanır. Her dönemdeki miktar için dönem sonu itibariyle faize hak kazanılır.

Nitekim, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 16.01.2019 tarihli 2018/2813 E. ve 2019/416 K. sayılı ilamında ; “Ecrimisil davalarında; alacağa dava tarihine kadar geçen süre için hükmedilebilir. Dava tarihinden sonraki dönem için, yeni bir dava açılmadıkça; ıslah yolu ile de olsa talepte bulunulamaz. Ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih ve 22/4 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler.” demek suretiyle açıklamıştır.

Ecrimisil Davasının Açılması ve İspatı

Ecrimisil diğer bir değişle haksız işgal tazminatı davası, işbu davaya konu haksız fiilin önlenmesi yani müdahalenin men’i davası veya tapu iptal davalarıyla birlikte açılabileceği gibi dava dilekçesinde tek talep olarak da açılabilir.

Ecrimisil davalarında davacı davasını ispat etmek zorundadır. Yani ispat külfeti davacının üzerindedir. Davacı, taşınmazının davalı tarafından haksız olarak işgal edildiğini, kısmi işgal söz konusu ise, taşınmazın ne miktarının işgal edildiğini ve bunun işgal müddetini ispat etmek zorundadır.

Ecrimisil Davasında Hangi Giderler Talep Edilebilir?

Türk Medeni Kanunu’nun 995. maddesince iyiniyetli olmayan zilyed, hak sahibi için de zorunlu olan giderlerinin karşılığını talep edebilir. Fakat yapmış olduğu lüks ve yararlı giderlerin karşılanmasını talep edemez. Buna karşılık yararlı ve lüks giderleri dava konusu taşınmaz üzerinden ona zarar vermemek üzere ayırmak mümkün ise kötü niyetli zilyed bunları ayırıp alma yetkisine haizdir. Yapılan giderin hak sahibi için de zorunlu olduğunu hâkim objektif esaslara göre takdir eder. Giderleri talep hakkı, haksız işgalin iadesi ile doğduğundan zamanaşımı da bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.

Ecrimisil Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Ecrimisil bir diğer deyişle haksız işgal tazminatı davası, davaya konu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılmalıdır. Görevli mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

EVLATLIKTAN RED

Mirasçılıktan Çıkarma

 

Kimi zaman en yakınımızdaki insanların davranışları bizi üzmektedir. Çoğu zaman bu tür davranışlar anne, baba, eş veya çocuklar tarafından yapılmakta bunun kişi üzerinde mazur görülemeyecek derecede ağır sonuçları olabilmektedir. Bunun üzerine miras bırakan kişiyi cezalandırmak istemekte, bu çoğu zaman mirastan mahrum etme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Günümüzde biz bunu daha çok evlatlıktan ret olarak halk arasında kullanıldığını görüyoruz. Mirasçılıktan çıkarma hakkı ile kanun koyucu, miras bırakana, yapacağı ölüme bağlı tasarrufla, saklı pay sahibi mirasçısının mirasından pay almasını engelleyebilme imkânı vermiş olmaktadır. Bu düzenleme kanunda sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde mümkün olabilmekte buna istinaden sınırlı olarak bu kuruma başvurulabilmektedir.

Kanunda sayılan mirasçılıktan çıkarma hallerini belirtmeden önce saklı pay mirasçılarının kimler olduğunu belirtmekte fayda vardır. Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesinde bu kimseler; “miras bırakanın” anne, baba, çocukları, çocukların altsoyları ve eşi olarak ifade edilmiştir. Bunun haricindeki kimseler miras bırakanın saklı paylı mirasçısı olmadığından, miras bırakan onların miras payı üzerinde tasarruf ederek mirastan mahrum bırakabilir. Saklı paylı mirasçıların miras paylarına ilişkin detaylı bilgi almak için Miras Paylaşımı makalemizi inceleyebilirsiniz.

Mirasçılıktan Çıkarma Sebepleri Nelerdir?

Kanun koyucu mirasçılıktan çıkarma sebeplerini Türk Medeni Kanunu’nun 510. Maddesinde sınırlı olarak belirtmiştir. Bu sebepler;

  1. Mirasçının, “miras bırakana” veya “miras bırakanın” yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemesidir.

Şunu belirtmek gerekir ki, ağır suç kelimesi ceza hukuku anlamında kullanılmış değildir. Bu hususta bir ceza davasının varlığı veya mahkumiyet hükmü yani kişinin ceza alması aranmamaktadır. Ağır suç kelimesinden, söz konusu hukuka aykırı fiilin aile hukukundan doğan ilişkileri zedelemesi, aile bağlarını koparacak nitelikte olması ve buna istinaden de somut olayda aile bağlarını koparmış olmalıdır. Miras bırakan sosyal ve ailevi olarak değerlendirdiğinde aile bağlarının koptuğu inancını taşımalı ki kişiyi mirasçılıktan çıkarabilsin. Yargıtay kararlarında, “miras bırakanın” dövülüp hakarete uğraması, eşi tarafından aldatılması, iftiraya uğraması mirasçılıktan çıkarma (ıskat) sebepleri olarak görülmüştür.

Söz konusu maddeye göre, aile bağlarını koparacak bu fiil, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine yönelmelidir. “Miras bırakanın yakını” ifadesinden miras bırakanla arasında sıkı bağ ilişkisi dolayısıyla onlara karşı işlenmiş fiilden miras bırakanın sanki kendisine karşı işlenmiş gibi etkilendiği kişiler anlaşılmaktadır. Bunun kapsamına hiç kuşkusuz miras bırakanın eşi, çocuğu, kan ve sıhri hısımları girmektedir. Lakin miras bırakanla hısımlık bağı olmaya kişiler de onun yakını sayılabilirler. Miras bırakanın gece gündüz birlikte olduğu arkadaşı, çocuğu gibi sevdiği kişiler onun yakını sayılırlar. Burada önemli olan miras bırakanın bunlara karşı işlenen suçtan etkilenmesidir.

  1. Mirasçının, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesidir.

Aile hukukundan doğan yükümlülükler Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerince düzenlenmiştir.  Bunlardan biri 364. Maddede düzenlenen nafaka yükümlülüğüdür. Kanun koyucu burada herkesin, yardım etmemesi durumunda yoksulluğa düşecek olan üstsoy ve altsoy ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlü olduğunu ifade etmiştir. Bir diğer yükümlülük 322. Maddesinde yer alan karşılıklı dayanışma yükümlülüğüdür. Bu maddede kanun koyucu, ailedeki ana, baba ve çocukların ailenin huzur ve bütünlüğünün sağlanması için birbirlerine karşı yardım etme, saygı ve anlayış gösterme yükümlülüklerinin olduğunu ifade etmiştir.

Mirasçılıktan Çıkarma Nasıl Yapılmalıdır?

Mirastan çıkarma(ıskat), ölüme bağlı bir tasarruftur. Bu sebeple mirastan çıkarma ölüme bağlı bir tasarrufla gerçekleştirilebilir. Ölüme bağlı tasarruf, vasiyetname olabileceği gibi miras sözleşmesi de olabilir. Günlük hayatta daha çok karşımıza vasiyetname çıkmaktadır.

Miras bırakan tercih ettiği ölüme bağlı tasarrufu yaparken, saklı pay mirasçısını hangi sebeple mirasçılıktan çıkardığını açıkça belirtmelidir. Bu sebep açık olmalı, somut olaylara ve delillere dayanmalıdır.

Mirasçılıktan Çıkarmanın Sonuçları Nelerdir?

Mirasçılıktan çıkarılan kimse mirasa ilişkin haklarını kaybetmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 511. Maddesi bunu, mirastan çıkarılan kimse mirastan pay alamadığı gibi tenkis davası da açamayacağı şeklinde ifade etmiştir. Miras bırakan saklı pay mirasçısını payının tamamı için ıskat edebileceği gibi mirasın bir kısmı üzerinde de yapabilmektedir. Mirasçılıktan çıkarılma sonucu miras hakkını kaybeden kimse “miras bırakandan” önce ölmüş gibi muamele görür. Bu şu açıdan önemlidir: Miras bırakan başka türlü tasarrufta bulunmadıkça, mirastan çıkarılan kimsenin yasal payı, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu (çocuğu) varsa o kimselere şayet yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalmaktadır. Örneğin, miras bırakan çocuklarından birini mirasçılıktan çıkarırsa, mirastan çıkarılan kimsenin çocuğu olması halinde bu kişiler babası ölmüş gibi mirastan pay alabilirler.

Nitekim Yargıtay 14.Hukuk Dairesi, mirastan çıkarma (ıskat) sebeplerine ilişkin 2019/805 E., 2019/7396 K. Sayılı kararında; “Mirastan çıkarmada miras bırakan; mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir. Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamaz. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir” diyerek ıskat hallerini ifade etmiştir.

Mirastan Çıkarmaya İtiraz Edilebilir Mi?

Mirastan çıkarma(ıskat), haksız veya yanılmaya dayalı olabileceği gibi mirasçının korunmaya değer menfaati de bulunabilir. Kendisine hakaret edenin, oğlu olduğu yanılgısına kapılan miras bırakanın ıskatı yanılmaya dayandığından yasamız saklı paylı mirasçıya itiraz imkânı vermiştir. Bu imkanlar Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerince; “Mirasçılıktan Çıkarmanın İptali” ve “Tenkis Davasıdır.”

Mirasçılıktan Çıkarmanın İptali Nedir?

Miras bırakan saklı pay mirasçısını, mirasçılıktan çıkarmak için ölüme bağlı tasarruf yapmışsa da bu tasarruf iptalden muaf değildir. Mirasçılıktan çıkarma, yasanın ölüme bağlı tasarruf için aradığı şartları taşımadan ya da yanılma, aldatma, korkutma, zorlama sonucunda yapılmışsa, tasarrufun içeriği bağlandığı koşullar ya da yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırıysa aynı zamanda miras bırakan tasarrufun yapılması esnasında ehliyetsiz ise bu ıskatın iptali istenebilir. Keza miras bırakanın açık yanılgısı da ölüme bağlı tasarrufun iptaline sebebiyet verir. Bu halde ölüme bağlı tasarruf mahkeme kararı ile hükümsüz hale geleceğinden çıkarma tasarrufu da bununla birlikte hüküm ve kıymetini kaybeder. İptal kararı ile mirasçı, mirasçılıktan hiç çıkarılmamış gibi miras payını alır. Bu açıdan iptal kararı geçmişe etki eder. Mirasçılıktan çıkarmanın iptali dava edildiğinde ıskat sebeplerinin doğru olduğunun ispat yükü ıskattan yararlanan davalı mirasçıya aittir. Bu sebeple ölüme bağlı tasarrufta ıskat sebebinin açıkça ve delilleriyle birlikte açıklanması gerekir.

Tenkis Davası Nedir?

Miras bırakan ölüme bağlı tasarrufta mirasçılıktan çıkarma sebebini belirtmez ya da gösterilen sebep mirasçılıktan çıkarmayı gerektirecek önemli bir sebep değilse mirasçı saklı payının tenkisini isteyebilecektir. Bu durumda ölüme bağlı tasarruf saklı payın üzerindeki miras payı açısından geçerli sayılır. Bu sebeple mirasçı tenkis davası açarak saklı payını talep edebilir.

Miras Bırakanın Affı

Miras bırakan mirasçısını mirasçılıktan çıkardıktan sonraki süreçte affetmiş olabilir. Af, kendiliğinden ölüme bağlı tasarrufu hükümsüz hale getirmez ancak miras bırakan iradesini başka bir ölüme bağlı tasarrufla açıklarsa bu durum mirasçılıktan çıkarmayı hükümsüz hale getirir. Miras bırakanın bunun dışındaki affa yönelik davranışları hukuki sonuç doğurmaz. Mirasçılıktan çıkarma tasarrufundan vazgeçen miras bırakan daha sonra aynı sebebe dayanarak mirasçıyı mirastan çıkaramaz.

İŞE İADE DAVASI

işe iade davası şartları

 

İşe iade davası çoğu işçinin geçimini sağladığı ücretinin güvencesidir. Normal şartlarda işveren tarafından işçinin sözleşmesi, haklı veya haksız olarak sonlandırılabilir. Her somut olayın özelliğine göre de bu durum farklı sonuçlar yani farklı tazminat kalemlerinin talep edilebilmesine olanak sağlar. Ancak işyerinde iş güvencesi var ise, işveren yalnızca haklı bir nedenin varlığı halinde iş sözleşmesini feshedebilir. İş güvencesi esas itibariyle işverenin fesih hakkını sınırlandıran bir işlemdir ve Anayasa’mızda düzenlenen çalışma hakkının mevzuatımıza yansımasıdır.

İşe İade Davası Nedir

İşe iade davası ise tam bu noktada yani işverenin iş güvencesinin düzenlendiği hükme aykırı hareket ettiği durumda açılabilen ve işçinin, aynı işyerinde aynı koşullar altında tekrar çalışmayı talep edebileceği dava türüdür. Ancak bu dava her halükarda açılabilen bir dava değildir ve bazı şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ayrıca diğer işçi taleplerinin aksine bazı sürelere riayet edilmiş olması da şart olarak aranmıştır.

İşten çıkarılan işçinin hakları bir çok kalemden oluşmaktadır ve işe dönüşü talep etme hakkı bunlardan yalnızca bir tanesidir. Diğer kalemler ile ilgili bilgi almak için sitemizde bulunan iş hukuku makalelerine göz atmanızı tavsiye ederim.

İşe İade Davası Şartları

İşe iade davasında ilk şart, işyerinde iş güvencesinin olmasıdır. İş Kanunu madde 18 uyarınca, otuz veya daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde, iş güvencesi bulunmaktadır. Bu sayı işverenin aynı iş kolundaki bütün iş yerlerini kapsar. Örneğin işveren aynı ad altında birden fazla giysi mağazası işletiyor ise 30 işçi çalıştırma şartı bütün mağazalarda çalışanların sayısı toplanarak hesaplanacaktır.

İşyerinde alt işveren bilinen adıyla taşeron firmada faaliyet gösteriyorsa, bu durumda asıl işverene bağlı işçi sayıları ile alt işverene bağlı işçi sayıları ayrı ayrı değerlendirilir. Şayet işveren çalışan işçi sayısını az göstermek dolayısıyla iş yerini iş güvencesi kapsamından çıkarmak için görünürde alt işveren ilişkisi kurmuşsa, bu durumda işyerinde asıl işveren ile alt işverene bağlı işçi sayıları birlikte değerlendirilir.

İşyerinde çalışan işçi sayısı şartı sağlansa bile, çalışanın iş güvencesinden yararlanması için ayriyeten 6 aylık kıdem şartını da yerine getirmiş olması ve iş sözleşmesinin belirsiz süreli sözleşme niteliğinde olması gerekmektedir. 6 aylık süre hesaplanırken aynı işverene ait tüm iş yerlerinde geçirilen çalışma süresi göz önüne alınır. Ancak bunun da bir istisnası vardır. Yer altında çalışan işçiler bakımından 6 aylık kıdem şartı aranmaz.

İşveren vekili veya yardımcısı, iş güvencesinden yararlanmamakta dolayısıyla işe iade davası açamamaktadır. Yani işyerine işçi alma, işçiyi işten çıkarma, işletmenin bütününü sevk ve idare etmeye yetkisi olan kişi, iş güvencesinden yararlanamaz.

Fesih Usulüne İlişkin Şartlar

İşe iade davası açabilmek için, iş sözleşmesinin, işveren tarafından ve geçerli bir sebebe dayanmadan feshedilmiş olması gerekmektedir. İlgili kanun hükmünde ayrıca hangi durumların geçerli sebep sayılamayacağı örnek olarak belirtilmiştir. Özellikle şu hususlar dikkat çekmektedir ki; hastalık veya kaza nedeniyle işe gelemeyen işçinin devamsızlık yaptığını iddia ederek işten çıkartmak ve sendika faaliyetlerinde bulunan işçiyi bu sebeple işten çıkartmak sözleşmenin geçersiz bir sebebe dayanılarak feshedildiğini gösterir.

İşçi ve işveren tarafı iş sözleşmesini karşılıklı sona erdirebilir. İkale sözleşmesi yapılması durumunda yapılan anlaşmanın bazı şartları taşıması gerekmektedir. Eğer ki şartlar yerine getirilmemişse, işçi işe iade talebinde bulunabilir. Konu ile ilgili kaleme alınmış makaleyi okumak için, sitemizde bulunan iş hukuku makaleleri sekmesini ziyaret edebilirsiniz.

İşveren, iş sözleşmesini feshettiğine dair bildirimi işçiye yazılı olarak vermeli ve bu bildiride fesih sebebini açık ve net bir şekilde belirtmelidir. Aksi taktirde yapılan fesih geçerli bir sebebe dayansa bile işçi işe iade talebinde bulunabilir.

İşe İade Davası Arabuluculuk

İş davalarında arabuluculuk dava şartı olarak düzenlenmiştir. Hangi işçi veya işveren talepleri için arabuluculuğun zorunlu olduğunu ilgili makalemizden detaylı bir şekilde öğrenebilirsiniz. Konumuza dönersek işe iade davası için de arabuluculuk safhasının işletilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde dava usulen reddedilecektir.

İşveren tarafından iş sözleşmesi sona erdirilen çalışan, işe iade davası açmadan önce fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin gerçeği yansıtmadığı iddiasını ileri sürerek işe iade talebi ile arabulucuya başvurmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, işe iade davası açmadan önce başvurulması zorunlu olan arabuluculukta diğer iş davalarının aksine ayrıca süre sınırlaması da vardır. İşçi eğer ki işe iade talebinde bulunacaksa, fesih bildirimini takip eden 30 gün içerisinde arabulucuya başvurması zorunludur. Eğer ki bu süre içerisinde işe iade talebiyle arabuluculuk süreci başlatılmamışsa işçi işe iade talebinde bulunamaz ve dolayısıyla işe iade davası açamaz.

İşe İade Davası Açma Süresi

İşe iade talebinde bulunmak isteyen işçinin 30 gün içerisinde arabulucuya başvurması da tek başına yeterli değildir. Arabuluculuk iki şekilde son bulur. Taraflar ya uzlaşırlar ya da uzlaşamazlar. Eğer ki arabuluculuk aşamasında taraflar kısmen veya tamamen uzlaşamazlar ise bu hususu belirten son tutanağın düzenlendiği tarihi takip eden 2 hafta içerisinde işçinin işe iade talebiyle dava açması gerekmektedir. 2 haftalık süre içerisinde dava hakkı kullanılmaz ise işe iade davası açma hakkı düşecektir. Yalnız şu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir ki hem dava hem de arabuluculuk için belirttiğimiz süreler yalnızca işe iade talebine ilişkindir. Diğer işçi alacakları zamanaşımı süresi içerisinde arabuluculuk ve dava yoluyla talep edilebilir.

İşe İade Davası Nasıl Açılır?

İşe iade davası, dava dilekçesinin yetkili ve görevli mahkemeye sunulması ile açılır. Bu konuyu ayrı başlık olarak açmamızda ki sebep ise önemli bir noktaya değinmektir. Dava dilekçesine ayrıca arabuluculuk safhasının sona erdiğini ve bu süreçte kısmen veya tamamen uzlaşılamadığını gösteren arabuluculuk son tutanağının da eklenmesi gerekmektedir. Eğer ki arabuluculuk aşamasında talep edilen tüm hususlar bakımından işçi ve işveren anlaşmışsa artık dava açılamayacaktır. Arabuluculukta talep edilmeyen bir hususun ise direk dava yoluyla talebi mümkün değildir. Arabuluculukta bazı alacak kalemlerini yazmayı unuttuğunuz veya bilmediğiniz için yazamadığınız durumunda, bu kalemler için arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği söylenemez ve bu yüzden yazılmayan alacak kalemlerini dava yoluyla talep etmek istiyorsanız tekrar arabuluculuk sürecinin başlatmanız gerekmektedir.

İş mahkemelerinde açılacak işe iade davalarında birden fazla yetkili mahkeme bulunmaktadır ve bunlardan hangisinde dava açılacağı davacının seçimine bağlıdır. İş Muhakemeleri Kanunu uyarınca, karşı taraf olan davalı gerçek veya tüzel kişinin yerleşim yeri ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemeleri, iş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkilidir. Yerleşim yerinin tespiti davanın açıldığı tarih esas alınarak yapılır. Eğer ki birden fazla davalı varsa bunlardan herhangi birinin yerleşim yeri de yetkili mahkemedir.

İş kazası davaları ise veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yerinde de açılabilir.

İşe İade Davasının Sonuçları

İşe iade davasında işçinin haklı görülmesi yani açtığı davasının kabul edilmesi durumunda işverenin geçersiz sebebe bağlı olarak yaptığı iş sözleşmesi feshi geçersiz sayılır ve işçinin işe iadesine karar verilir. Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren işçinin 10 gün içerisinde işverene başvurması gerekmektedir. İşçinin süresi içinde işe başlatma talebinde bulunması durumunda işveren bir ay içinde işçiyi işe başlatmalıdır. Lakin bu konuda bir zorunluluk yoktur yani işveren bu halde de işçiyi geri almak zorunda değildir. İşverenin yasal süresinde işçiyi işe başlatmaması durumunda bazı yükümlülükleri doğar. Bunlar; boşta geçen 4 aylık süreye ilişkin ücret ve işe başlatmama tazminatıdır.

İşverenin, işçiyi işe başlatma zorunluluğu olmadığı gibi işçinin de işe başlatma talebinde bulunma zorunluluğu yoktur. İşe iade kararına rağmen işçi talepte bulunmaz veya işverenin çağrısına rağmen çağrıya kulak vermezse işverenin geçersiz feshi geçerli hale gelir. Bu durumda işçi, boşta geçen 4 aylık süreye ilişkin ücret ve işe başlatmama tazminatını isteyemez. Fakat kıdem ve ihbar tazminatını talep edebilir. Tazminat hesaplama sayfamızı ziyaret ederek hak kazandığınız alacak tutarını anında öğrenebilirsiniz.

İşe İade Davası Tazminatı

İşe iade davası sonucunda işe iade edilen ve gerekli sürede işe başlatma talebinde bulunan işçiyi işe almayan işveren, işe başlatmama tazminatı ödemekle yükümlü olur. Bir ay içinde işçiyi işe başlatmayan işveren, işçiye en az 4 aylık ve en çok 8 aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

İşe başlatmama tazminatı ve ayrımcılık tazminatı ilişkisi hakkında özellik arz eden bilgileri, ayrımcılık tazminatını konu alan makalemizde bulabilirsiniz.

Tazminat Aldıktan Sonra İşe İade Davası

İşçinin işten çıkarılırken tazminat haklarının ödenmesi haklı bir sebebe dayanmayan feshi geçerli hale getirmez. Yani işçi tazminatını almış olsa dahi işe iade talebinde bulunabilir. Ancak açılan dava sonucu işe tekrar başladığında, işten çıkarılırken aldığı tazminatı işverene geri vermelidir. Dava sonucu işçi ayrıca boşta geçen süreye ilişkin ücret almaya hak kazanmışsa bu ücret işverene vereceği tutardan mahsup edilir ve işçi geri kalan kısmı işverene öder.

Haklı Nedenle Fesihte İşe İade Davası Açılabilir Mi?

İşe iade talebi, işveren tarafından yapılan ve haklı sebebe dayanmayan fesih halinde söz konusu olur. Buna ek olarak feshe ilişkin şekil şartları da yerine getirilmemiş ise işçi yine işe iade talebinde bulunabilir. Ancak işveren tarafından yapılan ve hem şekil şartlarına hem de haklı nedene dayanan fesih halinde, işçi, işe iade talebinde bulunamaz.

İstifa Eden İşçi İşe İade Davası Açabilir Mi?

Eğer ki iş sözleşmesi işçi tarafından haklı veya haksız olarak feshedilmişse işe iade talebi söz konusu olamaz. Ancak bu halde de talep edilebilecek bir çok hak bulunmaktadır. İstifa eden işçinin hakları konusunda detaylı bilgiye değindiğimiz makaleyi okumayı unutmayın.