İKALE SÖZLEŞMESİ

ikale

İkale, işçi ile işverenin karşılıklı anlaşarak iş sözleşmesini feshetmelerine verilen addır. Son dönemde uygulamada işçi ve işverenin aralarındaki sözleşme ilişkisini karşılıklı irade beyanları ile sona erdirdikleri sıklıkla görülmektedir. İş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesine ilişkin bu sözleşmeye ikale sözleşmesi denilmektedir. İkale kelimesi Arapça kökenlidir ve bozma anlamına gelmektedir. Bu sebeple Yargıtay ikale sözleşmesi için bozma sözleşmesi terimini de kullanmaktadır.

İkale Sözleşmesine İlişkin Kanuni Düzenleme

Yargıtay’ın pek çok kararında ve uygulamada sıklıkla görülmesine karşın mevzuatımızda iş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesini düzenleyen bir hükme rastlanmamaktadır. Yasal olarak düzenlenmemiş ikale sözleşmesinin hukuki kaynağı, TBK uyarınca sözleşme serbestisidir. Tarafların kendi iradeleriyle yaptıkları sözleşmeyi yine karşılıklı birbirine uygun iradeleriyle bozmalarına engel bir durumun bulunmadığı düşüncesi, ikale sözleşmesinin hukuki temelini oluşturmaktadır.  Bozma sözleşmesinin kanun koyucu tarafından düzenlenmemiş olması özellikle işçilerin iş güvencesine dayanan haklarından mahrum kalmalarına, bu da işçinin işveren karşısında zayıf duruma düşmesine sebebiyet vermektedir. İşveren karşısında zayıf ve güçsüz duruma düşen işçinin, ikale sözleşmesi yoluyla haklarından ve alacaklarından mahrum kalması hukukun temel ilkeleriyle de bağdaşmadığından, işçinin korunması amacıyla ikale sözleşmesinin geçerliliği için birtakım ölçütlerin getirilmesi son derece önemlidir.

Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/34332 E., 2018/771 K., sayılı ilamında bu hususu; “İş ilişkisi taraflardan birinin fesih yoluna gitmeyerek karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşmasıyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 Sayılı İş Kanunu öncesinde uygulamada olmadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesinin ardından giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı anlaşma yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin bertaraf edilmesi şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla, tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, sözleşme yapma konusundaki icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi gibi özellikler dikkate alınarak ele alınmalıdır.” diyerek belirtmiştir.

Tüm bu sebeplerden ötürü eğer ki iş sözleşmesini karşılıklı feshederek işten çıktıysanız veya çıkarıldıysanız iş hukuku avukatı ile iletişim kurmanız son derece elzemdir. Alanında bilgi ve deneyime sahip iş hukuk avukatı ile anında iletişim kurmak için sitemizde bulunan avukata sor sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

İş Sözleşmesinin Karşılıklı Sona Erdirilmesi Geçerlilik Şartları Nelerdir?

İşveren karşısında zayıf duruma düşen işçinin korunması amacıyla Yargıtay kararlarından yola çıkılarak öngörülen geçerlilik şartları şöyledir;

  1. İş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesi mevzuatta düzenlenmediğinden, ikale sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’ndaki sözleşmenin geçerlilik şartlarına dair genel hükümlere tabidir. Keza ikale sözleşmesinin kurulması ve geçerliliği Borçlar Kanunu hükümlerine göre saptanır.
  2. Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen irade bozuklukları (hata, hile, ikrah) ikale sözleşmesinde de uygulama alanı bulur.
  3. İş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesi, iş hukukunu ilgilendirdiğinden ikale sözleşmesinin yorumunda İş Hukuku’ndaki işçi yararına yorum ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır.

Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2019/3089 E., 2019/19463 K. sayılı ilamında bu hususu; “Bozma sözleşmesiyle iş sözleşmesi sona eren işçi, iş güvencesinden yoksun kaldığı gibi, feshe bağlı haklar olan ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacaktır. Yine 4447 sayılı Yasa kapsamında işsizlik sigortasından da yararlanamayacaktır. Bu hususlar, iş hukukunda hâkim olan ibranamenin dar yorumu ilkesi gibi, hatta daha ötesinde, ikale sözleşmesinin geçerliliği noktasında işçi lehine değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.” diyerek belirtmiştir.

İkale sözleşmesi makul yarar ölçütüne aykırı olmamalıdır.

İş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesi, işveren feshi olmadığından, işçi ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanamayacak, iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacak ve işsizlik ödeneği de alamayacaktır. Bu nedenden ötürü hayatın olağan akışı içerisinde hiçbir işçi makul yararı olmadan ikale sözleşmesini yapmayacaktır. İkale sözleşmesinin geçerliliğinde, makul yararın işçi lehine gerçekleştiğinin kabulü için, işverenin öncelikle işçinin maddi kayıplarını karşılamış olması gerekmektedir. Makul yarar değerlendirilmesinde, bozma sözleşmesi yapma konusundaki icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi gibi özellikler dikkate alınarak ele alınmaktadır.

Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2019/3894 E., 2019/22092 K. sayılı ilamında makul yarar ölçütünü somut olaya göre şöyle belirlemiştir; “Somut olaya gelindiğinde; iş sözleşmesinin işverenden gelen teklif üzerine imzalanan ikale sözleşmesi ile sona erdirildiğinden, işçiye kıdem ve ihbar tazminatlarının yanısıra üç maaş tutarında ilave ödeme yapılması, asıl uyuşmazlığın imzalanan ikale sözleşmesinin geçerlilik şartlarından kabul edilen makul yarar koşulunun gerçekleştiği görülmektedir.

İkale Sözleşmesi Davetinin İşçiden Gelmesi

İşçi, işverene karşı; “Hak ve tazminatlarımın ödenmesi koşulu ile işten ayrılabilirim.” tarzında bir yaklaşım içindeyse, ikale sözleşmesi davetinin işçiden geldiği kabul edilmelidir. Sözleşmenin karşılıklı sona erdirilmesi konusunda talepte bulunan işçi olması halinde, işçiye ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret alacakları, işçi açısından makul yarar olarak kabul edildiğinden ayrıca ek menfaat sağlanması gerekmez. Bu sebeple yapılan ikale sözleşmesi geçerli kabul edilir. Uygulamada sıklıkla karşılaşılan işçinin tazminatını talep ederek istifası, ikale sözleşmesine icap (davet) olarak kabul edilmektedir. Keza istifa bildiriminden sonra işçinin belirli süre daha işyerinde çalışması durumunda, sürenin sonunda iş akdinin feshedilmesi ikale yoluyla fesih olarak kabul edilmektedir.

Burada önemli bir hususa değinmek gerekir ki sanılanın aksine istifa eden işçinin hakları da bir çok kalemden oluşmaktadır. Konu ile ilgili makalemize göz atmayı unutmayın.

Nitekim Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/25614 E., 2019/23988 K. sayılı ilamında yukarıdaki hususları; İşçinin kendisine ihbar ve kıdem tazminatı ödemesi şartıyla istifa etmek istediğini işverene iletmesi, şartlı istifa olarak değil işçinin ikale sözleşmesi yapmaya yönelik icabı olarak değerlendirilmelidir. İşçinin haksız ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir.” diyerek belirtmiştir.

İkale Sözleşmesi Davetinin İşverenden Gelmesi

İkale talebinin işverenden geliyor olması halinde, işverenin normal şartlarda işçinin iş akdini feshetmiş olması halinde vereceği kıdem ve ihbar tazminatından daha fazla bir ödeme yapması gerekmektedir. Çünkü işçi zaten iş akdinin işverence feshinde kıdem ve ihbar tazminatını alabilecekken, iş güvencesi hükümlerinden yararlanma hakkını elinden alan ikale sözleşmesini imzalaması için makul bir yarar elde etmesi gerekir. İşten çıkarılan işçinin hakları konulu makalemizi okuyarak, işten çıkarılan işçinin neler talep edebileceğini öğrenebilirsiniz.

Ayrıca uygulamada sıklıkla, ikale sözleşmelerine işçinin işvereni ibra ettiğine ilişkin hükümler konulduğu görülmektedir. Ancak ikale sözleşmesine konulan bu ibra hükümleri geçersizdir. Zira, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren bir ay geçmedikçe ibra sözleşmesi yapılması mümkün değildir.

Normal şartlarda talep edebileceğiniz tazminat kalemlerini anında hesaplamak için sitemizde bulunan tazminat hesaplama sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

İş Sözleşmesinin Karşılıklı Sona Erdirilmesi Nasıl Yapılmalıdır?

Türk Hukukuna göre ikale sözleşmesine ilişkin bir düzenleme olmadığından ikalenin geçerliliği herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Taraflar bu sözleşmeyi diledikleri gibi yapabilirler. Zira ikale sözleşmesinin sözlü veya yazılı, açık ya da örtülü olarak yapılması mümkündür. Uygulamada genellikle iş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesinin yazılı olarak yapıldığı görülmektedir. Bu husus ikale sözleşmesinin ispatı açısından kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli veya belirsiz nitelikte olması iş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesine engel teşkil etmemektedir. İş kazası nedeniyle ikale yoluna başvurulması halinde de özel bir şekil şartı söz konusu değildir.

Geçersiz İkale Sözleşmesine Karşı Ne Yapılabilir?

Yukarıda ifade edildiği gibi iş sözleşmesinin karşılıklı sona erdirilmesi geçerlilik şartlarını taşımayan ikale sözleşmeleri geçersiz olacağından mahkemeye iş akdinin feshinin geçersizliği ve işçi alacaklarının tazmini talebiyle dava açılabileceği gibi işçi alacaklarının tazmini yerine işten çıkışından itibaren 30 gün içinde işe iade davası da açılabilir. Ancak işe iade davalarında, işveren nezdinde en az 30 kişinin çalışıyor olması gerektiği gibi işçinin de işyerinde en az 6 aylık kıdemi olması gerekir. Aksi takdirde, sadece ihbar ve kıdem tazminatı gibi işçi alacaklarının tazmini için dava açılabilir. İşe iade davası hakkında daha fazla bilgi almak için işe iade davası konulu makalesini okuyabilirsiniz.

İş Hukuku kapsamında arabuluculuk çok önemli bir yere sahiptir. Nitekim çoğu alacak kalemi için dava şartı olarak arabuluculuk safhasının sona ermiş olması aranmaktadır. İş davalarında arabuluculuk ile ilgili sitemizde bulunan makale ile konunun detaylarını öğrenebilirsiniz.

MİRASTAN FERAGAT

Mirastan Feragat Sözleşmesi

 

Mirastan feragat, mirasbırakan ile gelecekteki muhtemel mirasçısı arasında yapılan, ileride doğacak miras hakkına yönelik beklentiden bir karşılık alınarak veya karşılık alınmadan vazgeçmeyi amaçlayan bir sözleşmedir. Bu sözleşmeye mirastan feragat sözleşmesi denir. Feragat sözleşmesinin konusu miras hakkına ilişkin beklentidir. Miras hakkı ve mirasçılık sıfatı ancak miras bırakanın ölümü ile doğduğundan feragat sözleşmesinin yapılmasıyla mirastan vazgeçen mirasçı, miras hakkını değil buna ilişkin beklentisini kaybetmiş olmaktadır.

Mirastan vazgeçme, maddi ve manevi birçok amaca hizmet etmektedir. Özellikle ülkemizde karşılaşılan ikinci evlilikler de mirasbırakan, önceki evliliklerinden olan çocuklarının haklarını korumak amacıyla eşleri ile yapacakları evlilik ilişkisindeki maddi meseleleri mirastan feragat sözleşmesine konu edebilmektedir. Ayrıca mirasbırakanın amaçlarından biri de saklı pay mirasçılık sistemini esneterek tasarruf özgürlüğünü artırmak istemesidir. Örneğin çocuklarından biri tarafından yardım ve destek gören mirasbırakan diğer çocuklarına nazaran bu çocuğuna daha çok miras bırakmak istediğinde diğer çocuklarıyla mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir. Çünkü mirastan vazgeçmemiras bırakanla saklı paylı mirasçısı arasında yapılır ve mirastan vazgeçme hüküm ve sonuçlarını doğurmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 528. Maddesinde “Mirastan vazgeçme” kanun koyucu; “Miras bırakan, bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Feragat eden mirasçılık sıfatını kaybeder.” ifadeleriyle tanımlamıştır. Mirastan vazgeçmek için yapılan sözleşme, miras sözleşmesi şeklinde yapılmalıdır. Miras sözleşmelerinin geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerektiğinden sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar. Böylece mirastan feragat sözleşmesi vücut bulur. Sözleşme resmi vasiyetname şeklinde düzenlenebileceğinden vasiyetname hakkında detaylı bilgi almak için bu konudaki makalemizi okuyabilirsiniz.

Mirastan vazgeçme sözleşmelerini değişik türlere ayırmak mümkündür. Türk Medeni Kanunu’nun 528. Maddesinde de ifade edildiği gibi mirastan vazgeçme, ivazlı (karşılığında bir bedel alınarak) ya da ivazsız (bir bedel olmaksızın) yapılabilmektedir. Bunların birbirinden farklı hukuki sonuçları olduğundan ayrı ayrı incelemekte fayda vardır.

Mirastan Feragat Türleri Nelerdir?

Mirastan feragat sözleşmesi ivazlı (bir bedel alınarak) veya ivazsız (bir bedel olmaksızın) yapılmaktadır;

  • Bir Karşılık (İvazlı) Alınarak Yapılan Feragat Sözleşmesi

Bir karşılık (ivazlı) alınarak yapılan mirastan vazgeçme sözleşmesinde, mirasçı mirasbırakan hayattayken aldığı bir karşılık sonucu mirastan vazgeçmesidir. Mirastan vazgeçmede bu ivaz günümüzde taşınmaz ve bir miktar para olarak karşımıza çıkmaktadır. Mirasbırakan bu borçların altına girmektedir. Mirasbırakan tarafından mirasçıya bir karşılık (ivazlı) sağlandığından, mirasından vazgeçme mirasçının altsoyu yani çocukları ve onların çocukları bakımından da sonuç doğurur.  Bu kişiler de bu feragat sözleşmesinden etkilenirler. Tabi ki sözleşme özgürlüğü çerçevesinde taraflar bu durumun aksini de öngörebilirler.

Nitekim Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/18198 E., 2014/17271 K. sayılı ilamında; “TMK’nın 528/2, 3. maddesinde düzenlenen “… feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder. Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur” hükmü uyarınca mirastan feragatte miras paylarının diğer mirasçılara intikal şekli kararda gösterilmelidir.” İfadelerine yer vermiştir.

  • Bir Karşılık Alınmadan (İvazsız) Yapılan Feragat Sözleşmesi

İvazsız (karşılıksız) yapılan mirastan vazgeçme sözleşmesinde, muhtemel mirasçı, miras bırakandan bir karşılık almadan muhtemel mirasçılık sıfatından vazgeçmektedir. Bu sebeple mirasbırakan bir boş altına girmez, yalnızca feragati kabul eder. Mirasçılar da hiçbir menfaat almadan, miras hakkından vazgeçmektedir.

Mirastan Feragatin Sonuçları Nelerdir? 

Mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile mirasçı arasında yapılan, mirasçının mirastan vazgeçmesi sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Mirastan vazgeçme sözleşmesinin mirasçı ve tereke alacaklıları açısından bazı hukuki sonuçları vardır.

A. Mirasçılar Bakımından Sonuçları

Mirastan vazgeçmenin karşılıklı (ivazlı) veya karşılıksız (ivazsız) yapılması mümkün olmakla birlikte uygulamada genellikle karşılıklı (ivazlı) yapılmaktadır. Geçerli bir feragat sözleşmesi yapılmasıyla mirasçının tereke ile olan ilişiği kesilir. Mirastan vazgeçmeyle mirasçı artık miras açıldığında mirasçı olamayacaktır. Bu durumda mirastan vazgeçen sanki mirasbırakandan önce ölmüş gibi miras dışı kalır. Karşılıklı (ivazlı) feragatte mirasçının aldığı karşılık, Türk Medeni Kanun’un 565. maddesinde “Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar” olarak ifade edilmektedir. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere, feragatin bu türünde mirastan vazgeçen ileride doğması muhtemel olan miras hakkını peşinen almış olmaktadır. Bu noktada, mirasçının aldığı karşılığın ileride doğması muhtemel saklı payından az olmasının da bir önemi yoktur. Böylece mirastan vazgeçen mirasçı, aldığı karşılığın saklı payından daha az olduğuna ilişkin bir itirazda bulunamaz. Mirasbırakan da verdiği karşılığı daha sonra, mirasçının mirasçı olmasını engelleyen şartlar meydana geldiğinde geri isteyemez.

Mirastan vazgeçmenin altsoyu etkileyip etkilemediği konusunda mirastan feragat sözleşmesinin bir karşılık (ivazlı) sağlanarak ya da karşılıksız (ivazsız) yapılmış olmasına göre ayrıma gidilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 528. Maddesine göre “bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurur.” Görüldüğü üzere bir karşılık (ivazlı) sağlanarak yapılan feragat sözleşmesinde mirasçı miras hakkından bir menfaat karşılığı vazgeçtiğinden feragat mirasçının altsoyu için de hüküm ve sonuç doğurur. Mirastan vazgeçmesiyle birlikte mirasçının altsoyu da miras dışı kalır. Karşılıksız (ivazsız) yapılan feragat sözleşmesinde ise mirastan vazgeçme, sözleşmede aksi öngörülmemişse mirasçının altsoyu etkilenmez. Mirastan vazgeçenin miras payı altsoyuna geçer. Böylece geride kalanlar miras payını iktisap etmiş olur.

Mirastan vazgeçme sözleşmesinde, mirastan vazgeçenin yerine bir veya birden fazla kişi mirasçı olarak gösterilebilir. Bu durumda, mirastan vazgeçme belirli bir kişi lehine yapıldığından mirastan feragat edenin payı bu kişi ve kişilere ait olur. Şayet bu kişiler mirastan çıkarma veya mirasbırakandan önce ölmek gibi nedenlerle mirasçı olamazlarsa mirastan vazgeçme hükümsüz olur. Böylece mirastan feragat eden yeniden mirası iktisap etmiş olur.

B. Tereke Alacaklıları Bakımından  Sonuçları

Miras, sadece mirasbırakandan kalan aktif malları (taşınmaz, araba, para…) değil, tereke borçlarını da kapsamaktadır. Mirasbırakan ile mirasçı mirastan feragat sözleşmesi yaptığında miras hakkından vazgeçen mirasçı tereke borçlarından sorumlu olmaz. Miras açıldığı zaman, miras bırakanın tereke borçları mevcudundan fazla olsa bile, mirasçı tereke borçlarından sorumlu değildir. Fakat bu hallerde mirasbırakanın alacaklılarının zarar görme ihtimali vardır. Bu gibi durumları önlemek için kanun koyucu, mirasbırakandan bir karşılık (ivazlı) alarak mirastan vazgeçen mirasçıları, mirasbırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde almış oldukları menfaatleri, halen ellerinde bulunan miktar oranında, geri vermekle yükümlü tutmaktadır. Görüldüğü üzere mirastan vazgeçen kişi mirasbırakanın alacaklılarına karşı ivazlı feragatten sorumludur. Bir karşılık alınmadan (ivazsız) yapılan feragatte sorumluluk gündeme gelmeyecektir.

Mirasbırakanın alacaklıları böyle bir durumda alacaklarını talep edebilmeleri için bazı şartlar aranmaktadır. Bunlar;

  1. Mirasbırakanın ölümü anında, borçlarının tereke mevcudundan fazla olması yani borçları ödemeden aciz halinde olması,
  2. Mirastan feragat etmemiş olan diğer mirasçıların bu borçları ödememiş olması,
  3. Mirasın açılması bir diğer deyişle mirasbırakanın ölümünden önceki son beş yıl içinde mirastan vazgeçenin bir ivaz almış olması gerektiğidir.

Mirastan Vazgeçme Sözleşmesinden Dönme Mümkün Müdür?

  • MirasBırakanın Sözleşmeden Dönme Hakkı

Mirastan feragat sözleşmesinin taraflarından biri olan mirasbırakana, feragat sözleşmesinden dönme hakkı tanınabilir. Mirastan feragat sözleşmesi niteliği gereği olumsuz miras sözleşmesi olduğundan sözleşmeden dönmek için miras sözleşmesine ilişkin kurallar uygulanması gerekir. Bir başka sebep olarak da miras sözleşmesi ile atanan veya kendisine belirli bir mal bırakılan kişi, miras bırakana karşı miras sözleşmesinin yapılmasından sonra mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşturan bir davranışta bulunursa mirasbırakan sözleşmeden tek taraflı olarak dönebilir. Bu dönme tek taraflı ortadan kaldırma vasiyetnameler için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır. Böylece mirasbırakan yaptığı mirastan feragat sözleşmesine olan bağlılığından kurtulur.

  • Mirastan Vazgeçenin Sözleşmeden Dönme Hakkı

Mirastan vazgeçme sözleşmesi gereğince sağlar arası edimleri yani ivazı isteme hakkı bulunan mirastan vazgeçen mirasçı, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmesi ve güvenceye bağlanmasını isteyebilir. Lakin mirasbırakanın bu talebi yerine getirmemesi halinde mirasçı borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir. Bu kural bir karşılık (ivazlı) alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesinde uygulanır. Çünkü ivaz bir edimi yerine getirme yükümlülüğü yüklemektedir.  Miras bırakan ivazı yerine getirmiyorsa feragat eden Türk Medeni Kanunu’nun 547. Maddesi uyarınca feragat sözleşmesinden dönebilir. Dönme mirasbırakılana yapılacak bir dönme beyanı ile gerçekleşir.

Bunun yanı sıra mirastan vazgeçme sözleşmelerinde, feragat edenin aldığı ivaz, yasal mirasçıların saklı payları ihlal edilmişse, bu takdirde, bu kişilerin tenkis talebi hakkı doğar. Kanun gereğince, tenkis yükümlülüğü karşısında, mirastan vazgeçmiş bulunan mirasçı bir seçim hakkına sahiptir. İsterse tenkisi gereken miktarı saklı paylı mirasçıya verir, isterse mirastan feragat dolayısıyla miras bırakandan daha önce almış olduğu ivazı tamamıyla iade eder ve sanki hiç feragat etmemiş gibi mirasın taksimine katılır.

Mirastan Feragat Sözleşmesinin İptali Davası

Mirastan feragat sözleşmeleri miras bırakanın feragat sözleşmesi yapılırken ehliyetsizliği, sözleşme şekil şartlarına uyulmaması, irade sakatlıkları veya hukuka ve ahlaka aykırılık nedenleriyle iptal edilebilir. Bu davayı, tasarrufu iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından mirastan vazgeçen aleyhine açmalıdır. İlgili kişiler miras bırakan öldükten sonra ancak iptal sebebini öğrenmelerinden itibaren bir yıl içerisinde iptal davası açma haklarını kullanabilirler. Bir yıllık süre hak düşürücü süredir. Mirastan feragat sözleşmesi iptal davası miras bırakanın son ikametgâhı adresinde açılır. Muvazaa, zihni kayıt veya latife beyanı (şaka) bulunması durumunda mirastan feragat sözleşmesi kesin hükümsüzdür.

REDDİ MİRAS

Reddi Miras Süresi

 

Mirasın reddi diğer bir deyişle reddi miras; mirasçıların kendilerine geçmiş olan mirası kabul etmediklerine ilişkin iradelerini hukuki sonuç doğuracak şekilde açıklamalarıdır. Mirasın reddi ancak mirasın intikali sonrası mümkündür. Miras bırakanın ölümü üzerine miras kendiliğinden mirasçılara geçeceğinden ancak bundan sonra miras reddedilebilir. Miras bırakanın ölümü üzerine yasal veya atanmış mirasçılar, miras bırakanın her türlü hak ve borçlarıyla birlikte oluşan mirasını reddetmek istemeleri üzerine reddi miras kurumu gündeme gelmektedir. Bu sebeple mirasın reddi hakkına sahip olanlar, kanuni ve atanmış mirasçılardır.

Türk Medeni Kanunu’nun 599. maddesi gereği miras, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Bunun için kural olarak mirasçıların bir irade açıklamasında bulunmalarına gerek yoktur. Miras hukukunda geçerli olan külli halefiyet ilkesi gereği, yasal ve atanmış mirasçılar miras bırakanın ölümüyle kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanırlar. Külli halefiyet ilkesi gereği miras bir bütün olarak ve kendiliğinden mirasçılara geçtiğinden mirasçılık sıfatı kazanılmasıyla birlikte mirasçılar, miras bırakanın borçlarından yalnız tereke ile değil kendi şahsi malvarlıklarıyla da sorumlu hale gelirler.

Günümüzde miras bırakan ardında borca batık bir tereke bırakabilmektedir. Bu durumda mirasçılar, tereke borçlarından yalnız tereke ile değil kendi şahsi mal varlıklarıyla da sorumlu olduklarından, güç durumla karşılaşabilmektedirler. Bu gibi sebeplere istinaden kanun koyucu mirasçıların borca batık terekeden sorumlu olmamaları için “Mirasın Reddi diğer bir ifadeyle Reddi Miras” müessesini düzenlemiştir. Mirasın reddi, Türk Medeni Kanunu’nun 605-618 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre atanmış veya yasal mirasçılar iki şekilde “reddi miras” talebinde bulunabilirler:

  1. Mirasın Gerçek Reddi
  2. Mirasın Hükmen Reddi

Mirasın Gerçek Reddi Nedir?

Türk Medeni Kanunu’nun 609. maddesine göre mirasın reddi, ayırt etme gücüne sahip ve ergin olan mirasçıların yazılı veya sözlü olarak mirası reddettikleri yönündeki kayıtsız ve şartsız beyanlarını sulh mahkemelerine ifade etmeleridir. Mirasçıların bu haklarını kullanabilmeleri için miras bırakanın vefat etmesi ve nihayetinde mirasın intikal etmiş olması gerekir. Mirasın reddi beyanı herhangi bir şekil şartına tabi değildir. Yazılı veya sözlü olarak mahkemeye bildirilmesiyle miras reddedilmiş sayılacaktır.

Mirasın reddi diğer bir ifadeyle reddi miras yapıldığında, ret beyanıyla birlikte mirasçılar tereke borçlarından sorumluluktan kurtulurlar. Bunun yanı sıra reddi miras beyanı mirasçılık sıfatını da ortadan kaldırır. Bu sebeple mirasçının mirası reddedebilmesi için fiil ehliyetine sahip olması gerekmektedir. Fiil ehliyetine sahip olan mirasçılar mirasın reddedildiğine ilişkin irade beyanlarını bizzat yapması gerekirken, fiil ehliyetine sahip olmayanlar (18 yaşını doldurmamış küçükler, kısıtlılar gibi sınırlı ehliyetsizler) yasal temsilcileri (veli, vasi) aracılığıyla bu hakkı kullanabilirler. Örneğin, velayet altında bulunan çocuğun ret hakkı velileri tarafından kullanılır. Vesayet altındaki kimseler adına ise bu hak, sulh hukuk mahkemesi ve sonrasında asliye hukuk mahkemesinden izin alınarak vasileri tarafından kullanılır. Ayırt etme gücü olmayanların (tam ehliyetsiz) ret beyanı ise yasal temsilcileri tarafından kullanılır.

Bunun yanı sıra mirasın reddi beyanının kayıtsız ve şartsız olması gerekmektedir. Kayda ve şarta bağlanmış ret beyanı geçersiz olacağından mirasçı mirası reddetmemiş sayılır. Bundan dolayı mirasçı mirası külli halef olarak kazanır. Ayrıca, kısmi ret beyanı da külli halefiyet ilkesine aykırılık oluşturacağından yapılan beyan geçerli olmaz. Örneğin mirasın yarısını reddettiğine ilişkin beyan geçersiz sayılacaktır.

Reddi Miras Süresi Ne Kadardır?

Türk Medeni Kanunu’nun 606. Maddesi gereği mirasçılar mirası üç ay içinde reddedebilirler. Bu süre içinde reddedilmeyen miras, kanun gereği kabul ve kesin kazanılmış olur. Buna istinaden mirasçılar, mirası kabul etmek istemiyorlarsa bu süre içinde ret beyanında bulunmaları gerekir aksi takdirde ret hakkını kaybeder. Bu sebeple ret beyanı için öngörülen üç aylık süre niteliği gereği hak düşürücü süredir. Bu süre zarfında ret beyanı yapıldığında hakim takdir yetkisi olmadan mirasın reddini tescil eder. Reddi miras hakkına sahip olanlar yasal ve atanmış mirasçılardır. Bu sebeple sürelerin başlangıcını ayrı ayrı değerlendirmekte fayda vardır.

Yasal Mirasçılar için, mirasın reddi süresi, miras bırakanın ölümünü öğrendiği tarihten itibaren başlar. Kanuni mirasçılar şayet mirasçılık sıfatını daha sonra kazandığını öğrenmişlerse işbu üç aylık süre, ispat edilmek şartıyla, mirasçı olduğunu öğrendiği andan başlar. Mirasın reddi sonucunda miras daha önce mirasçı olmayanlara geçerse, bunlar için reddi miras süresi, önceki mirasçıların mirası reddettiklerini öğrendikleri tarihten işlemeye başlar.

Atanmış mirasçılar için, mirasın reddi süresi ise vasiyetname ile mirasçı atandıklarının kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren üç aylık süre içinde mirası reddetmelidirler. Miras sözleşmesi ile atanan mirasçılar için bu süre yasal mirasçılarla aynı şekilde işler.

Görüldüğü üzere mirasın reddi hakkının başlangıç süreleri yasal ve atanmış mirasçılar için farklılık göstermektedir. Bu sebeple hakkın düşmemesi için gerekli işlemlerin zamanında yapılması gerekir. Fakat kanun koyucu reddi miras süresi için istisna bir durum düzenlemiştir. O da terekenin borca batık olması yani mirasın hükmen reddidir. “Mirasın Hükmen Reddi” konusu aşağıda işleneceğinden bu hususa orada değinilecektir.

Reddi Miras Nasıl Yapılır?

Mirasın reddi beyanı, miras bırakanın son yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesi hakimine sözlü veya yazılı olarak yapılması gerekir. Reddi miras beyanı kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Bu kurala aykırı bir beyan ret beyanını geçersiz kılacağı gibi mirasçı da mirası kabul etmiş sayılır. Süresi içinde yapılan ret beyanı mahkemece tutulan özel kütüğe işlenir. Reddeden mirasçı isterse mirası reddettiğine ilişkin bir belge verilir. Ret beyanıyla birlikte mirasçılar tereke borçlarından sorumluluktan kurtulmanın yanı sıra mirasçılık sıfatlarını da kaybederler.

“Mirasın Reddi” Hakkı Düşer Mi?

Mirası ret hakkı bazı hallerde düşmektedir. Bunlar;

  • Reddi miras süresinin dolması

Yasal süresi içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası bütün olarak kazanmış olmaktadır. Üç aylık yasal süreyi geçiren mirasçı artık mirası reddedemez. Bu durumda mirasçı terekenin borçlarından da sorumlu olur.

  • Mirasçının tereke işlerine karışması

Türk Medeni Kanunu’nun 610. Maddesinde, mirasçılardan biri terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan ve murisin terekesinin işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yaparak terekenin işlerine karışması durumunda mirasçının mirası kabul etmiş sayılacağını belirtmiştir. Bu sebeple mirasçının tereke işlerine olağandan fazla karışması mirası ret hakkının düşme sebebi olarak düzenlenmiştir. Görülmektedir ki olağan yönetimi aşan işlemler yapan mirasçının mirası örtülü olarak kabul ettiği varsayılmaktadır. Aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince de mirasçının zamanaşımı ve hak düşümü sürelerinin dolmasını engellemek için dava açması ya da icra takibi yapılmasını, ret hakkını ortadan kaldırmadığını ifade etmiştir. Örneğin, miras bırakanın başkasından olan alacağı zamanaşımına uğrama tehlikesi gösterdiğinde mirasçının bu alacak için dava açması, mirasçının ret hakkını ortadan kaldırmayacaktır.

Yargıtay’ın uygulamalarında; “mirasçılık belgesi almak, SGK’dan dul ve yetim maaşı alınması veya destekten yoksun kalma tazminatının talep edilmesi” tereke işlerine karışmak olarak nitelendirilemeyeceği, eylemin mirası örtülü kabul anlamına gelmeyeceği ifade edilmiştir. Nitekim Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2018/1018 E. 2019/2436 K. sayılı ilamında; mirasçılardan birinin tereke işlerine gereğinden fazla karışmasının mirası örtülü kabul anlamına geleceğini ve tıpkı açık kabulde olduğu gibi, ret hakkının bu mirasçı bakımından sona ereceğini düzenlemiştir. Açıklanan nedenlerle  mirasçı, kesin şekilde mirasa sahip çıkıp terekeye ait aracı noterde devretmek suretiyle tereke üzerinde tasarrufta bulunduktan sonra mirastan ret talebinde bulunamaz.” demektedir.

  • Mirasçının terekeye ait bir malı kendine mal etmesi veya gizlemesi

Türk Medeni Kanun’un 610. Maddesinde, tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçının mirası reddedemeyeceği düzenlenmiştir. Örneğin miras bırakandan kalan çok değerli bir kolyeyi diğer mirasçılardan gizleyen ya da miras bırakandan kalan dükkanı üzerine alan mirasçının ret hakkı düşer ve mirası kabul etmiş sayılır.

Mirasın Hükmen Reddi Nedir? Nasıl Yapılır?

Türk Medeni Kanunu’nun 605. Maddesi uyarınca, ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmişse, miras reddedilmiş sayılır. Burada kanun koyucu mirasın reddi konusunda kanuni karine kabul etmiştir. Bu kabul gereğince mirasçılar mirası reddettiğini beyan etmek zorunda olmadıkları gibi ret süresini susarak geçirmeleri halinde de mirası reddettikleri kabul edilmiştir. Ancak mirasçılar ilerde doğabilecek ihtilafları önlemek için mahkemede reddi miras beyanında bulunabilir. İfade edilen sebepler dolayısıyla mirasın hükmen reddi, mirasın gerçek reddine yani mirasın açık irade beyanı ile reddedilebileceği şeklindeki asıl kurala getirilen bir istisnadır. Aşağıda açıklanacak olan mirasın hükmen reddi şartlarının mevcut olması halinde, miras kendiliğinden reddedilmiş sayılır.

Mirasın hükme reddi durumunun meydana geldiği birinci durum, miras bırakanın ödemeden aczinin resmen tespit edilmiş olmasıdır. Örnek verecek olursak; miras bırakanın alacaklısının ödemeden aciz belgesi almış olması veya miras bırakanın iflasına karar verilmiş olması hallerinde hükmen reddin sonuçları meydana gelecektir.

Hükmi ret durumunun meydana geldiği ikinci durum ise miras bırakanın ödemeden aczinin açıkça belli olmasıdır. Bu durumu miras bırakanın borçlarını ödeyecek mallarının olmaması ve bunun da çevresinden anlaşılabilmesi şeklinde açıklayabiliriz. Miras bırakanların yakınları özellikle mirasçıları bu durumu biliyorsa hükmi rettin şartları oluşmuş demektir.

Yukarıda ifade edilen hükmi ret şartlarının varlığı halinde mirasçıların karine olarak mirası reddettikleri kabul edilir. Bunun için ayrıca Sulh Hukuk Mahkemesine reddi mirasa ilişkin bir beyanda bulunmalarına gerek yoktur. Fakat mirasçılar karşılarına çıkacak ihtilaflarda hükmi rettin şartlarının oluştuğunun tespitini “Mirasın Hükmen Tespiti Davası” yoluyla her zaman isteyebileceği gibi açılmış olan dava veya yapılan icra takiplerinde itiraz olarak ileri sürebilirler. Bu imkanlar herhangi bir süreye tabi değildir. Mirasın hükmen tespiti davasında, dava tereke alacaklılarına husumet yöneltilerek açılır. Görevli mahkeme alacaklıların davanın açıldığı zamanki yerleşim yeri mahkemesidir. Yetkili mahkeme 6100 sayılı HMK’ya göre belirlenir ve aksine bir düzenleme olmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.

Mirasın Reddinin Hukuki Sonuçları Nelerdir?

Türk Medeni Kanunu’nun 611. Maddesinde mirasçılardan biri tarafından ret yapıldığında mirasçılık sıfatının geçmişe etkili olarak sona erdiği ifade edilmiştir. Bu durumda mirasçının mirasçılık sıfatı miras bırakanın ölümü anından itibaren sona erer. Mirasın reddi imkanı yasal ve atanmış mirasçılara tanındığından, mirasın reddinin sonuçlarını da ayrı ayrı değerlendirmekte fayda vardır.

  • Yasal Mirasçılar Bakımından Reddi Mirasın Hukuki Sonuçları

Mirasın retti yasal mirasçılık sıfatını geçmişe etkili olarak sona erdirir. Bu sebeple miras, yasal mirasçı sanki miras açıldığında sağ değilmiş gibi değerlendirerek ona göre paylaştırılır. Bu sebeple mirası ret beyanı, yalnızca reddeden mirasçı açısından sonuç doğurur. Miras diğer hak sahiplerine geçeceğinden mirası reddedenin altsoyu varsa miras payı onlara geçer. Altsoyun tamamının mirası reddetmesi halinde miras sağ kalan eşe geçer ve eş tek başına mirasçı olur. Sağ kalan en yakın yasal mirasçıların tamamının mirası reddi halinde, Sulh mahkemesince miras iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonucunda artı bir değer kalması durumunda, kalan değer mirası reddetmemişler gibi mirasçılara paylaştırılır. Miras Paylaşımı hakkında daha detaylı bilgi almak için bu konudaki makalemizi okuyabilirsiniz

  • Atanmış Mirasçılar Bakımından Reddi Mirasın Hukuki Sonuçları

Atanmış mirasçıların mirası reddetmeleri durumunda aksine bir düzenleme yoksa reddedilen miras payından sadece yasal mirasçılar yararlanır. İşbu hükümle atanmış mirasçı mirası reddederse payı, miras bırakanın en yakın yasal mirasçılarına geçer demek istemektedir.