TASARRUFUN İPTALİ DAVASI

tasarrufun iptali davası şartları

Tasarrufun iptali davası, borçlunun alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla üçüncü kişilerle birlikte yapmış olduğu hukuki işlemlerin iptali için açılan davadır. Tasarrufun iptali davası, İcra İflas Kanunu 277. madde ve devamındaki maddelerde düzenlenmiştir.

Tasarrufun İptali Davası Tarafları

Tasarrufun iptali davası alacağını icra takibi ile tahsil edemeyen ve borçlu hakkında aciz vesikası alan alacaklı tarafından açılır. Yani davacı taraf alacaklıdır. Davalı taraf ise alacaklıdan mal kaçırma saiki ile hareket eden borçlu ve mallarını devrettiği üçüncü kişidir.

Tasarrufun İptali Davasının Şartları

  • Alacaklı ve borçlu arasında gerçek bir borç ilişkisi olmalıdır. Gerçek borç ilişkisinin şart olmasının sebebi iyi niyetli olarak malı devralan üçüncü kişiyi hukuki olarak koruma altına almaktır.
  • Borç hakkında icra takibi başlatılmış ve kesinleşmiş olması gerekmektedir. Ödeme emrine itiraz edilmişse itirazın iptali davası açılmadan bu yola başvurulamaz.
  • Borçlu hakkında aciz vesikası bulunması da dava şartlarındandır. Aciz vesikası davanın her aşamasında alacaklı tarafından mahkemeye sunulabilir. Eğer hacize çıkılmış fakat hacze kabil mal olmadığına ilişkin tutanak tutulmuşsa bu da aciz vesikası yerine geçmektedir. Dava başında geçici aciz vesikası sunulması durumunda daha sonraki aşamalarda kesin aciz vesikası sunulması zorunludur.
  • Tasarrufun iptali davasına konu olacak hukuki işlemin söz konusu borcun doğduğu tarihten sonra yapılması gerekmektedir.

Tasarrufun İptali Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Söz konusu davalarda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir.

Bu davalarla ilgili herhangi bir özel yetki kuralı getirilmemiştir. Dolayısıyla genel yetki kuralları uygulanacaktır. Borçlu veye üçüncü kişinin kişinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilmektedir.

Tasarrufun İptali Davasında Süre

Tasarrufun iptali davası, dava konusu işlemin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir.

Tasarrufun İptali Davası ile İlgili Yargıtay Kararları

“Aciz belgesinin dava açılmadan dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay’ca onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı vardır. Somut olayda davacı Halk Bankası 04.12.2007 tarihli kredi sözleşmesine dayanarak Gaziantep 9. icra müdürlüğünün 2010/15056 sayılı takip dosyası ile icra takibi başlatmıştır. Böylece davanın dayanağı olan kredi sözleşmesinin 04/12/2007 tarihli olduğu nazara alındığında davacının 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesine göre 26/12/2003 tarihinden önce doğmuş bir kredi alacağı olmadığından aciz belgesi sunma zorunluluğu bulunmaktadır. Dosyaya kesin veya geçici aciz belgesi sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece dava şartı olan kesin veya geçici aciz belgesi sunulmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/2516 E. , 2013/224 K..

“Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir.

Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Somut olayda mahkemece dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığından taraf delilleri toplanarak delillerin TBK’nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yapılan hata sonucu davanın reddi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/17449 E., 2016/9073 K.

KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

kişiyi hürriyetinden yoksun kılma cezası

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu diğer adıyla hürriyeti tahdit suçu, kişilerin özgürlüklerini kısıtlayanları cezalandırır. Söz konusu suç, Türk Ceza Kanunu’nun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar başlığı altında 109.madde kapsamında düzenlenmiştir.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun Unsurları

Kişilerin özgürlüğüne müdahale etmek bu düzenleme ile suç olarak kabul edilmiştir.

  • Söz konusu suç seçimlik hareketlidir. Kişinin bir yere gitmesine engel olmak veya bir yerde kalmasına engel olmak üzere iki şekilde bu suç işlenebilmektedir.
  • Faili suçu işleyen herkes olabilir.
  • Mağdur, hareket yeteneğine sahip herkes olabilmektedir.
  • Suç, kasten işlenebilmektedir.
  • Suçun meydana gelebilmesi için hareketin engellenmesi belirli bir süreye tabi tutulmamakla birlikte engelleme bir süre devam etmelidir.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Cezası

  • Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya kalmaya zorlayan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Fail, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Bu suçun silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi halinde yukarıda belirttiğimiz olan cezalar bir kat artırılır.
  • Mağdurun ekonomik olarak önemli bir kayba uğraması halinde verilecek olan hapis cezasından ayrı olarak bin güne kadar adlî para cezası verilir.
  • Söz konusu suç, cinsel amaçla işlenmesi halinde verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
  • Bu suçu işlemek amacıyla veya suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen cezalar haricinde kasten yaralama suçundan da ceza verilir.

Ayrıca tehdit suçunun işlenmesi halinde, fail bu suçtan dolayı da ayrıca cezalandırılır.

Hürriyeti Tahdit Suçunda Şikayet, Zamanaşımı, Uzlaşma ve Görevli Mahkeme

Söz konusu suç, soruşturulması şikayete tabi suçlardan değildir. Dolayısıyla savcılık tarafından resen veya şikayet üzerine soruşturma başlatılabilir. Suçun temel şekli için dava zamanaşımı süresi 8 yıl, nitelikli halleri için dava zamanaşımı süresi ise 15 yıldır. Bu süreler içerisinde mağdur tarafından şikayette bulunulabilir.

Hürriyeti tahdit suçu uzlaşma prosedürüne tabi değildir. Bu suçla ilgili görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.

Hürriyeti Tahdit Suçunda Etkin Pişmanlık, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Adli Para Cezasına Çevirme

Failin söz konusu suç sonucunda alacağı cezada etkin pişmanlık kapsamında indirim yapılabilmesi için hürriyetini kısıtladığı kişiye herhangi bir zararı dokunmaksızın güvenli bir yere bırakması gerekmektedir. Faile verilecek olan ceza etkin pişmanlık kapsamında 2/3 oranında indirilir.

Faile verilecek olan ceza 2 yıl ve altında olması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmektedir. Suçun basit halinde cezanın alt sınırdan verilmesi halinde, cezanın adli para cezasına çevrilmesi mümkündür. Bu suç ile ilgili yapılacak yargılamalarda alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmesi faydanıza olacaktır.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu ile İlgili Yargıtay Kararları

“Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Oluş ve kabule göre; mağdur …’ın yanında mağdur olarak geçen … bulunduğu halde kullandığı araç ile olay günü gece saat 23: 00 sıralarında … Köyünden … Köyüne doğru gitmekte iken yol kenarında ateş yakıp içki içmekte olan sanıklardan … tarafından durdurulduğu, sanık … ile mağdur … arasında birkaç ay önceye dayanan husumet bulunduğu, bu sebeple …’in araç sürücüsü …’ın yanına gelerek “benim mahallemde gezemezsiniz, buradan gidin” dedikten sonra …’ı araçtan indirip tekme ve tokat vurmaya başladığı, bu sırada …’ın araçtan inip sanıkları ikna etmeye çalıştığı, bir ara …’ın …’den kurtularak aracına bindiği olayda kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık … ile müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2014/3407 E., 2016/3067 K.

ÖNALIM HAKKI NEDİR?

hagb nedir

Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazdaki herhangi bir paydaşın, payını kısmen veya tamamını üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara satılan payı öncelikle satın alma yetkisi verir. Bu hak, paylı mülkiyetin kurulmasıyla doğar ve pay satışı yapılması halinde kullanılabilir hale gelmektedir. Önalım hakkı ve şufa hakkı aynı anlama gelmektedir. Gayrimenkul avukatlığı hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye Gayrimenkul Avukatı sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

Yasal Önalım Hakkı

Adı üzerinde yasal önalım hakkı kanun ile paydaşlara verilen bir haktır. Bu hakkın kullanılması için öncelikle paylı mülkiyete tabi bir taşınmaz bulunması gerekmektedir. Paydaşlardan birinin payının bir kısmını veya tamamını üçüncü bir kişiye satması halinde her bir paydaşın şufa hakkı kullanılabilir hale gelmektedir. Bu hak kişiye değil paya özgüdür yani herhangi bir kişiye değil pay sahibine tanınmış bir haktır. Pay sahibi kim ise şufa hakkını o kullanabilmektedir. Yasal önalım hakkı payın devrini engellememekle birlikte ortaklığa yabancı bir paydaşın girmesini engelleme yetkisi vermektedir. Üçüncü kişiye satış yapıldıktan sonra alıcı tarafından tüm paydaşlara taşınmazı satın aldığını noter aracılığıyla bildirmesi gerekmektedir.

Sözleşmeden Doğan Önalım Hakkı

Taşınmaz sahibi tarafından bir sözleşme ile herhangi bir kişi ile yapılmış sözleşme sonucunda doğan önalım hakkıdır. Sözleşme noterde yapılmalıdır. Önalım hakkı tanınan sözleşme tapuda şerh edilmesi gerekmektedir. Şerh edilen hak, her malike karşı ileri sürülebilir. Şerhin etkisi 10 yıldır.

Önalım Hakkının Kullanılması

Bu hakkın kullanılması için satış veya satışa eşdeğer bir durum olması gerekmektedir. Satış vaadi sözleşmesi, satışa eşdeğer bir durum olarak değerlendirilmemektedir. Söz konusu hak, hak sahibi tarafından ancak dava yoluyla kullanılabilmektedir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi alıcı tarafından noter aracılığıyla satışın bildirilmesi halinde 3 ay, bildirim yapılmaması halinde ise 2 yıl içerisinde hak sahibi tarafından dava açılmalıdır. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir. Kanundan doğan şufa hakkı sebebiyle açılacak olan davada davalı taraf alıcıdır. Sözleşmeden doğan şufa hakkı sebebiyle dava açılması halinde de sözleşme tapuya şerh edilmiş ise alıcıya, şerh edilmemiş ise satıcıya karşı dava açılmalıdır. Açılacak dava ile hak sahibi, taşınmazın satış bedelini ödeyerek hükmen kendisine geçirilmesini talep eder. Paydaşların birden fazlasının şufa hakkını kullanmak istemesi halinde satılmış olan pay kendi payları oranında paylaştırılır.

Şufa Hakkı Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Hak sahibi tarafından açılacak davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Örneğin Kadıköy’de bulunan bir taşınmazdaki hakkını kullanmak isteyen kişi İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmalıdır.

Şufa Hakkından Feragat

Feragat satıştan önce veya sonra yapılabilir. Hak sahibi yalnızca bir satış için hakkından feragat etmek istiyorsa adi yazılı bir sözleşme ile bu hakkından bir defaya mahsus feragat edebilir. Eğer hak sahibi, tamamen feragat etmek istiyorsa bu feragat resmi şekilde yapılan bir sözleşme ve bu sözleşmenin tapuya şerh edilmesi ile mümkündür.

Önalım Hakkı ile İlgili Yargıtay Kararları

“Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiiye satıması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
TMK’nın 733. maddesi gereğince yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi zorunludur.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirdiği tarihin üzerinden üç ay ve herhalde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.
Diğer taraftan, aynı yargı çevresinde yer alan, aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış, aralarında bağlantı bulunan davalar hakkında birleştirme kararı verilebileceği 6100 sayılı HMK’nın 166. maddesinde düzenlenmiştir. Birleştirme kararı yargılamanın her aşamasında hüküm altına alınabilir. Birleştirme kararı tarafların talebi ya da mahkemece kendiliğinden değerlendirmeye alınabilir.

Paylı mülkiyet şeklinde tapuya kayıtlı bir taşınmazın paydaşlarından birinin payının tamamını ya da bir kısmını üçüncü bir şahsa satması halinde satıcı dışında kalan diğer paydaşların ayrı ayrı dava açmalarında kanuni bir engel yoktur. Bütün paydaşların birlikte dava açması da mümkündür. Ayrı açılan davaların birleştirilmesinde yarar vardır. Paydaşların birlikte açtıkları davanın yargılaması sonunda dava kabul edilirse pay iptal edilerek pay nispetleri ne olursa olsun eşit olarak davalılar adına tescile karar verilir. Eşit oranda tescil 11.06.1946 gün ve 5/18 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğidir.

YASA DIŞI BAHİS CEZASI

Yasadışı Bahis Oynama Cezası

Günümüzde teknolojinin ilerlemeye başlamasıyla birlikte artan suçlardan biri de yasadışı bahis oynama suçudur. Resmi kuruluş olan Spor Toto Teşkilat Başkanlığı’nın lisans verdiği internet sitelerinde, sokak bayilerinde yasal olarak bahis oynanabilmektedir. Bunlar dışında kalan türlü yollardan bahis oynamak, yasa dışı bahis oynama olarak değerlendirilir.

Yasadışı Bahis Cezası Ne Kadardır?

  • Yasadışı yollarla bahis oynatma veya bahis oynatılmasına yer veya imkan sağlama halinde 3 ile 5 yıl arasında hapis cezası ve ayrıca on bin güne kadar adli para cezası verilir. Suçun işlendiği yer bir iş yeri ise 3 ay süre ile mühürlenecektir. Eğer bu işyeri ruhsatlı ise 5 gün içerisinde ruhsatı iptal edilecektir.
  • Günümüzde farklı yollarla yurtdışındaki internet siteleri üzerinden bahis oynatılmaktadır. Bu durumda kişi 4 ile 6 yıl arasında hapis cezası ile cezalandırılır.
  • Yasadışı bahis ile alakalı suçlardan biri de bahis parasına aracılık etmektir. Bu aracılık bahis parasının bahis oynatan kişiye ulaştırılması veya bahisten kazanılan paranın bahis oynayan kişiye ulaştırılması şeklinde olabilir. Yasadışı bahis parasına aracılık eden kişiler 3 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
  • Yasadışı bahise kişileri teşvik etmek amacıyla özellikle internet sitelerinde reklam yapılmaktadır. Bu şekilde veya benzer şekillerde yasadışı bahis reklamı yapılarak yasa dışı bahise teşvik edilmesi halinde kişi 1 ile 3 yıl arasında hapis cezası ve üç bin güne kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yasadışı Bahis Oynama Suçu ve Cezası

Söz konusu suç, özellikle yasa dışı bahis sitelerinde bahis oynanarak işlenir. Bu şekilde yasa dışı bahis oynama suçunu işleyen kişiler için adli olarak herhangi bir ceza öngörülmemiştir. Yani yasadışı bahis oynayan kişi herhangi bir hapis cezası veya adli para cezası almamaktadır. Bu da yasadışı bahis oynatma, aracılık etmek gibi suçlara nazaran daha hafif bir ceza öngörülmüştür. Yasadışı bahis oynayan kişiye 5.000 ile 20.000 TL arasında idari para cezası verilmektedir. Ceza idari nitelikte olduğu için illerde vali ilçelerde kaymakam tarafından verilmektedir. İdari para cezasının miktarı konusundaki takdir yetkisi mülki amirlere aittir. Bu suçla beraber farklı suçların örneğin bilişim suçunun işlenmesi halinde bu suçtan da ayrıca ceza verilir.

Yasadışı Bahis Oynama Cezasına İtiraz

Yasadışı bahis oynandığının tespit edilmesi halinde verilecek olan idari para cezasına itirazlar sulh ceza hakimliğine yapılacaktır.

Yasadışı Bahis Soruşturması Sebebiyle Uygulanan Ekonomik Yaptırımlar

Yasadışı bahis oynatmak, aracılık etmek ve reklamını yapmak suçları sebebiyle adli yaptırımlar olması sebebiyle savcılık tarafından ceza soruşturması yürütülmektedir. Savcılık tarafından ceza soruşturması yürütülürken ve devamında banka hesaplarına, kredi kartlarına bloke koyulabilmektedir. Ayrıca gerekli görülmesi halinde yurtdışına çıkış yasağı da koyulabilmektedir.

Yasadışı Bahis Oynama Suçunun Memuriyete Etkisi

7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında Kanun’un ilgili hükümleri gereğince kanunun verdiği yetkiye dayalı olmaksızın spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis veya şans oyunlarını oynamak disiplinsizliğini işleyen Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelleri 20 ay uzun süreli kıdem durdurma cezası ile cezalandırılırlar. Ancak yasadışı bahis oynatmaktan ceza alınması durumunda ise meslekten ihraç cezası ile cezalandırılır.

Yasadışı bahis ile ilgili suçlardan birinin mağduru veya zanlısı olmanız halinde alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmeniz faydanıza olacaktır.

Yasadışı Bahis Suçları ile İlgili Yargıtay Kararları

“Yapılan aramada bilgisayar, kupon yazıcısı, oynanmış kuponlar, not kağıtları ve bültenler ele geçtiği, bilgisayarda yapılan incelemede www.sanslibet.net ve www.superbwin.net isimli sitelere binlerce defa bağlantı yapıldığı ve kupon yatırma ve yazdırma işlemlerinin yapıldığının tespit edildiği, suça sürüklenen çocuğun aşamalarda alınan savunmalarında arkadaşlarına bahis oynattığını kabul ettiği, gerek suç tarihindeki düzenlemede gerekse 6495 sayılı Kanunun 3. maddesi ile yapılan değişiklikten sonraki hali ile 7258 sayılı Kanunun 5. maddesinde tanımlanan suçun unsurları arasında menfaat temin edilmesinin bulunmadığı anlaşılmakla, yasadışı bahis oynattığı sübut bulan suça sürüklenen çocuğun müsnet suçtan cezalandırılması yerine yerinde görülmeyen gerekçe ile beraatine karar verilmesi, kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet savcısının temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 27/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/34596 E., 2017/10121 K.

MİRASTAN MAL KAÇIRMA

mal kaçırma davası

Mirastan mal kaçırma davası muris muvazaası sebebiyle açılır. O yüzden öncelikle muris muvazaasının ne demek olduğunu açıklayalım. Muvazaa, tarafların görünüşte geçerli olmasına rağmen gerçek iradeleri dışında olması sebebiyle kendi aralarında hüküm doğurmayan bir sözleşme yapma konusunda anlaşmaları olarak tanımlanabiilir. Muvazaa, muris yani bırakan ile herhangi bir taraf arasında mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirilebilir. Bu tarz mal kaçırmak amacı bulunan muvazaalı işlemlerdeki muvazaa çeşidine de muris muvazaası denmektedir. Muvazaalı işlemler geçersizdir. Miras hukuku ile ilgili detaylı bilgiye Miras Avukatı makalesinden ulaşabilirsiniz.

Mirasta Mal Kaçırma Davası Şartları

Muris muvazaası nitelikli muvazaadır. İki türlü işlem gerçekleştirilir. Birincisi diğer tarafları aldatmak amacıyla yapıla sadece görünürde var olan işlemdir. Diğer işlem ise muris ile taraf arasında gerçekleşen gerçek iradelerine dayalı sözleşmedir. Örneğin muris A’nın üç çocuğu ve iki evi bulunmaktadır. A, çocuklardan biri olan B’ye evlerinden birini bedelsiz bir şekilde vermiştir. Ancak diğer mirasçılar C ve D hak iddia edemesinler diye sanki satış yapılmış gibi göstermişlerdir. İşte bu durumda mirastan mal kaçırma davası açılmalıdır çünkü ortada muris muvazaası vardır.

Mirastan Mal Kaçırmanın Unsurları

Mirastan mal kaçırma davasında karar verilebilmesi için muris muvazaasının olup olmadığı incelenir. Muris muvazaası var denilebilmesi için şu unsurların varlığı gerekmektedir.

  • Görünüşteki işlem; bu işlem mirastan mal kaçırma amacaıyla yapılan esas işlemi gizlemek için, hüküm ve sonuç doğurmayacak şekilde yapılan işlemdir.
  • Muvazaa anlaşması; bahsettiğimiz görünüşteki işlemin taraflar arasında gerçek anlamda hüküm doğurmayacağına ilişkim muris ve diğer taraf arasında yapılan anlaşmadır. Bu anlaşma yazılı olabileceği gibi sözlü de olabilir.
  • Aldatma amacı: yapılan muvazaalı işlemle mirasçılardan mal kaçırma amacı güdülmüş olmalıdır.
  • Gizli sözleşme; görünüşteki işlemin arkasına saklanılarak yapılan tarafların gerçek iradelerini ortaya koyduğu sözleşmedir. Örneğin satıldı gösterilen dairenin aslında bağışlanması.

Mirastan Mal Kaçırma Davasını Kimler Açabilir?

Muvazaalı işlem sebebiyle muris tarafından kendisine kalacak miras payı azalan kısacası mirasta hakkı olan tüm mirasçılar tarafından mirastan mal kaçırma davası açılabilir. Her bir mirasçı tek başına bu davayı açabilir. Dava açan mirasçı yalnızca kendi payının tescilini isteyebileceği gibi taşınmazın terekeye dönmesini isteyebilir. Bu durumda dava dışındaki diğer mirasçıların da oluru alınmalıdır.

Mirastan Mal Kaçırma Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleridir. Dava konusu şey eğer taşınmaz ise taşınmazın bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesi görevli ve yetkili mahkemedir.

Mirastan Mal Kaçırma Davasında Süre

Söz konusu dava mirasbırakanın ölümünden sonra istenilen tarihte açılabilmektedir. Dava hakkında herhangi bir hak düşürücü veya zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Mirastan mal kaçırma davasında alanında uzman bir avukat tarafından temsil edilmek muris muvazaasını net bir şekilde ispat edebilmek açısından size büyük fayda sağlayacaktır.

Mirastan Mal Kaçırma Davası ile İlgili Yargıtay Kararları

“Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.” Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/12665 Karar No: 2014/14001

“……….’in taşınmazı temellük ettiği tarihte 19 yaşında olduğu ve alım gücünün bulunmadığı, mirasbırakanın yaptığı temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Esasen bu yön mahkemenin de kabulündedir.
Hâl böyle olunca, birleştirilen tapu iptal tescil davasında tapunun iptali ile ………’in miras payı oranında tescile karar verilmesi, elatmanın önlenmesi konusunda da tarafların paydaş duruma geldikleri, TMK 683 ve devamı maddeleri gözetildiğinde, ……….’in krokide B ile, ………’in de krokide A ile gösterilen bölümleri kullandıkları saptandığından elatmadan söz edilemeyeceği gözetilerek elatmanın önlenmesi ve yıkım istemli asıl davanın bu gerekçe ile reddi gerekir.” Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/131 Karar No: 2016/5444

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ

Velayetin Değiştirilmesi Davası

Velayetin değiştirilmesi davası çocuk üzerinde yükümlülüğü bulunan anne veya babadan velayet hakkının alınıp diğer tarafa verilmesine ilişkin açılan davadır. Velayetin değiştirilmesi kanunda sayılan ve benzeri hallerde mümkündür.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Şartları

Söz konusu davanın açılabilmesi için velayetin daha önce anne veya babadan birine verilmiş olması lazımdır. Ayrıca çocuğun veya velayet hakkına sahip tarafın durumunda sürekli ve esaslı bir değişiklik meydana gelmelidir. Bu değişiklik dolayısıyla çocuğun menfaati zedelenmiş olmalıdır.

Velayetin Değiştirilmesinin Sebepleri

Medeni kanunumuzun 183. maddesinde velayeti değiştirilmesi sebepleri sayılmıştır. Bu maddeye göre velayet; ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde değiştirilebilir.

Maddenin metninden de anlaşılacağı üzere sayılan sebepler sınırlı sayıda değildir. Yani bu sebepler dışında başka bir sebeple de velayetin değiştirilmesine karar verilebilir. Örneğin velayet sahibi tarafın diğer tarafla çocuğun kişisel ilişki kurmasına engel olması, velayetin kötüye kullanılması, çocuğun menfaati için velayetinin değiştirilmesi gerekiyorsa velayetin değiştirilmesi davası sonucunda velayet değiştirilmesine karar verilebilir. Ancak ana ve babanın her ikisinden de velayet kaldırılırsa çocuğa vasi atanır.

Saydığımız sebeplerle velayetin değiştirilmesi için hakimin göz önünde bulundurması gereken temel husus çocuğun menfaatidir. Velayetin değiştirilmesi sebepleri olsa dahi çocuğun menfaati velayetin değiştirilmesini gerektirmiyorsa hakim tarafından ret kararı verilebilir.

Ayrıca velayetin kaldırılması kararı mevcut veya doğabilecek çocuklara etki eder. Zira bir çocuk hakkında velayet hakkının kaldırılmasına karar veren mahkeme, velayetin kaldırılması gerekmeyen diğer çocuklar hakkında velayetin kaldırılmasına yer olmadığına karar vermelidir, yoksa diğer çocuklar açısından da velayet kaldırılır.

Velayetin Değiştirilmesi Davası İle Anne veya Babanın Sorumlulukları Biter Mi?

Velayetin kaldırılması durumunda anne ve babanın, çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri aynen devam eder. Anne ve baba ile çocuğun, giderlerini karşılayacak ekonomik gücü yoksa bu giderler devlet tarafından karşılanır.

Anne veya Babanın Başkası İle Evlenmesi Durumunda Velayet

Velayete sahip anne veya babanın yeniden evlenmesi, tek başına velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebilir. Ayrıca şartlar gerektiriyorsa çocuğa vasi atanabilir.

Velayetin Değiştirilmesi Davası Yetkili ve Görevli Mahkeme

Görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Yetkili mahkeme konusunda kanunda bir kesinlik bulunmamaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2014 tarihli 2014/26169 Karar numaralı kararında davacının kendi oturduğu yer mahkemesinde bu davayı açabileceği belirtilmiştir. Söz konusu karar metni şöyledir. :

“Dava 17.7.2013 tarihinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır. Bu sebeple; artık davacının müşterek çocuğun velayetinin anneden alınıp kendisine verilmesi yönündeki talebi, bir “çekişmesiz yargı” işidir (6100 s. HMK. m. 382/2-13). Çekişmesiz yargı işlerinde de, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu kabul edilmiştir (6100 s.HMK.m.384). Velayetin kaldırılması veya ebeveynlerden birinden alınarak diğerine verilmesine, yahut kaldırılan velayetin iadesine ilişkin davalardaki yetki konusunda, Türk Medeni Kanununda aksine bir düzenleme bulunmadığına göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki “çekişmesiz yargı ile” ilgili genel yetki kuralı burada da uygulanacaktır. O halde, davacı kendi oturduğu yer mahkemesinde de bu davayı açabilir. Öyleyse, yetki itirazının reddi ile velayetin değiştirilmesi ile ilgili talebin esasının incelenmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.”

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Süre

Velayet altındaki çocuk için diğer taraf çocuğun menfaatine aykırı bir durum olması halinde herhangi bir süreye tabi olmaksızın dava açılabilmektedir. Örneğin 5 yaşındaki çocuğun velayeti anneye verildi. Annesi 10 yıl boyunca çocuğu hakkında her türlü görevini yerine getirdi. Ancak annesi, çocuğu 5 yaşına geldikten sonra malvarlığını savurgan davranmaya başlamış ve uyuşturucu kullanmaya başlamış olabilir. Bu durum velayet altındaki çocuğun zararınadır. Böyle bir durumda baba tarafından velayetin anneye verilmesinden itibaren 10 yıl geçmiş olsa dahi velayetin değiştirilmesi davası açılabilir.

Velayetin Değiştirilme Davasının Niteliği Ve Amacı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382. maddesinin birinci fıkrasında çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir.

Velayetin değiştirilmesi isteği de Kanunun sözü edilen maddesinde bir “çekişmesiz yargı” işi olarak düzenlenmiştir. Çekişmesiz yargı işlerinde de aksine hüküm bulunmadıkça kendiliğinden araştırma ilkesi geçerlidir.

Bu genel açıklamadan sonra bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca velayet; çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Aynı zamanda anne ve babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Boşanma sonrasında malların paylaşımı ve katılma alacağı ile ilgili bilgi almak için bu konudaki makalemizi inceleyebilirsiniz.

Velayetin Değiştirilmesi Davası ve İştirak Nafakası

İştirak nafakası, velayetin düzenlenmesine ilişkin davalarda bu davaların ferîsi niteliğindedir. Ferî talepler asıl talebin sonuca bağlıdır.

Velayet ve iştirak nafakası talebi arasında da bir öncelik ya da sonralık ilişkisi bulunmayıp aslilik ve ferîlik ilişkisi söz konusudur. Ferî talebin, asıl talepten bağımsız olarak istenmesi mümkün değildir bu yüzden velayetin değiştirilmesini konu alan bir davada da değiştirme talebinin reddi durumunda çocuk için iştirak nafakasına hükmedilmeyecektir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/2444 E., 2019/51 K. ve 31.01.2019 tarihli ilam)
Kısaca açıklamak gerekirse; ana ve babanın çocuğa bakım yükümünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yöneliktir ve kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle de hâkim, talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir.

Önemle ifade etmeliyiz; velayetin değiştirilmesi kamu düzenine ilişkindir. Bu davada asıl talebin ferîsi niteliğindeki iştirak nafakası talebinin bağımsız bir dava olduğunu kabul etmek, usul ekonomisine aykırılık teşkil eder. Bununla birlikte iştirak nafakasına hak kazanması için velayetin değiştirilmesi davasının sonucunu beklemek çocuk yönünden haklarına geç ulaşması sonucunu doğuracağı için çocuğun hakkına geç kavuşması kamu vicdanının yaralanmasına sebebiyet verecektir.

Velayetin Değiştirilmesi ile İlgili Yargıtay Kararları

Velayetin değiştirilme davasında yetki ile alakalı örnek bir Yargıtay kararında şu görüş benimsenmiştir;” Velayetin değiştirilmesi davasında kesin ve özel yetki kuralı bulunmaz. Ancak davalılar tarafından bu hususun ilk itiraz olarak ileri sürülmesi durumunda yetki hususu dikkate alınır. Hâkim, yetkinin kesin olmadığı hallerde, bu durumu resen nazara alamaz.” (20. Hukuk Dairesi 2019/2220 E., 2019/4091 K. ve 17.06.2019 tarihli ilam) Zira velayetin düzenlenmesi kamu düzeninden ileri gelmektedir.

Anlaşmalı boşanma kararında, velayet hakkının bir tarafa verildiği ve çocukların özel giderlerinin çocukların velayetlerini alan tarafın karşılayacağı hususunda ana ve baba anlaşmıştır. Çocukların velayetlerinin değiştirilmesi durumunda söz konusu anlaşmanın infazında sıkıntı doğurmayacağı görüşü kabul edilmiştir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/1895 E., 2019/630 K. ve 30.05.2019 tarihli ilam) Yani kendisinden çocuğun velayeti alınan tarafın, velayetin değiştirilmesi davasını gerekçe göstererek ortak çocukların mağdur olmasına yol açacak şekilde velayet düzenlemesinden bağımsız olarak ödemeyi taahhüt ettiği çocuğun özel giderlerinden sorumlu olmadığını ileri sürmesi Yargıtay’a göre yasaya aykırı kabul edilmiştir.

Velayet değiştirme davasının çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmesinin bir sonucu da Bölge Adliye Mahkemesince çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar üzerinedir. Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararları kesin niteliktedir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz. Bu sebeple, davalı-davacının bu yöne ilişkin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.(2. Hukuk Dairesi 2019/3013 E., 2019/5474 K. ve 06.05.2019 tarihli ilam) Yani Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemez.