SOYBAĞININ REDDİ DAVASI NASIL AÇILIR?

Soybağının Reddi Davası Hangi Mahkemede Açılır

Soybağının reddi davası, kanunda düzenlenen kocanın babalığı olarak da adlandırılan; başka bir deyişle babalık karinesinin aksini ispatlamak maksatlı açılan bir dava türüdür. Soybağı, çocuklar ile anne baba arasındaki bağlantıyı ifade eder. Soybağının kurulması bakımından analık karinesi kesin olup, babalık karinesi yani kocanın babalığının aksi ispatlanabilir. Bu nedenle soybağının reddi davası, babalık karinesinin aksini ispat için açılır. Soybağının reddi miras ve babalık görevleri açısından kocanın menfaatlerini korumaktadır. Aksi taktirde koca gerçekten babası olmadığı çocuğa bakmak yükümlülüğünde olacak ve şartlara göre mirasçılar değişebilecektir. Babalık karinesine dayanmaksızın kocanın nüfusuna kaydedilen çocuk ile baba arasında soybağı olmadığı için soybağının reddine dair bir dava konusu oluşmaz. Bu durumda açılacak dava durumun tespitine yönelik yanlış nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır.

Babalık karinesine göre evlenmeden itibaren 180 gün, evliliğin sona ermesinden itibaren 300 gün içinde doğan çocuklar evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır. Çocuk ana rahmine evlilik sırasında veya evlilik öncesi ya da ayrılık sonrası düşmüş olabilir.

Evlilik sırasında çocuk ana rahmine düşmüşse davacı çocuğun babası olmadığını iki şekilde ispatlayabilir; (1) Koca, eşinin hamile kalması muhtemel olan dönemde herhangi bir nedenle cinsel ilişkiye girmediğini ispatlayarak iddiasını kanıtlayabilir. (2) Kocanın iktidarsız olması, eşinin zaten hamile olması veyahut bilimsel yollarla babalık karinesi çürütülebilir. Bu nokta da bilimsel yollar DNA testi ve kan testidir. Hâkimin bu yollara başvurması için kocanın çocuğun kendisinden olmadığını maddi olgularla ortaya koyması gerekir.

Çocuk ana rahmine evlilik öncesi ya da ayrılık sonrası düşmüşse babalık karinesi daha zayıf konumdadır. Evlilik sırasında 180 günden daha kısa bir sürede çocuk doğmuşsa ya da ayrılıktan sonra kadın hamile kalmışsa babalık karinesini çürütmek için başkaca kanıt gerekmez. Burada belirtmek gerekir ki bu süreler içerisinde kocanın eşiyle cinsel ilişkiye girdiğine dair kuvvetli deliller varsa babalık karinesi geçerlidir. Bu durumda ise ilk ihtimalde geçerli olan koşullarda babalık karinesinin çürütülmesi aranacaktır. Konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

Soybağının Reddi Davasını Kimler Açabilir?

Kural olarak soybağının reddi davası koca tarafından açılır ancak her kuralda olduğu gibi bu kuralında istisnası mevcuttur. Bu nedenle çocuğa ve şartların oluşması halinde kocanın alt ve üst soylarına son olarak da baba olduğunu iddia eden kişiye dava açma hakkı tanınmıştır.

(1) Koca: soybağının reddi davasını açma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı olduğu için koca; sınırlı ehliyetsiz olsa dahi bu davayı yasal temsilcisinin iznine bağlı kalmaksızın açabilir. (2) Çocuk: yeni medeni kanunla birlikte çocuğa bu davayı açma hakkı tanınmıştır. Çocuk eğer reşit değilse dava kayyım tarafından açılır. Eğer kayyım atanmamışsa reşit olduktan sonra bir yıl içinde bu davayı açabilecektir. (3) Kocanın alt ve üst soyu ve gerçek baba olduğunu iddia eden kimse: Bu durumda bu ilgililerin dava açabilmesi için kocanın ölmesi, gaipliğine karar verilmesi ya da ayırt etme gücünü kaybetmesi gerekir. Kısacası kocanın dava açması mümkün olmamalıdır. Ayrıca kocanın dava açmasının mümkün olmamasının yanında dava açma süreside geçmemelidir. Tüm bu şartların varlığı halinde diğer ilgililer dava açabilir. Şartlar gerçekleşir ancak koca dava açma süresi dolmadan çocuğun kendisinin olduğunu kabul etmişse diğer ilgililer dava açamaz.

Soybağının reddi istemi ancak ve ancak dava yoluyla ileri sürülebilecektir. Bu kapsamda herhangi bir irade beyanı veyahut sözleşme yoluyla soybağının reddi söz konusu olamaz. Bu davada davacı taraf; koca ve çocuk, şartların gerçekleşmesi halinde kocanın alt ve üst soyu ve son olarak baba olduğunu iddia eden kimse olabilir.

  • Dava koca tarafından açılmışsa davalı konumunda ana ve çocuk birlikte bulunur. Çocuğun ölümü halinde ana ve çocuğun mirasçıları davalı olur. Annenin ölümü halinde ise davalı yalnızca çocuk olur.
  • Davacı çocuk olursa davalı taraf ana ve baba olur.
  • Dava kocanın alt veya üst soyu tarafından açılırsa davalı ana ve çocuktur.
  • Davayı baba olduğunu iddia eden kimse açarsa davalı ana, çocuk ve baba olur.

Soybağının Reddi Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Bu konuda yetkili mahkeme taraflardan birinin dava veya doğum sırasındaki ikamet ettiği yer mahkemesinde açılır. Tarafların Türkiye’de ikameti bulunmaması halinde; 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun madde 41’e göre yetkili mahkeme belirlenir. Görevli mahkeme ise aile mahkemeleridir. Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.

Soybağının Reddi Davası Hak Düşürücü Süreler

Hak düşürücü süreler nitelik itibariyle re’sen hâkim tarafından da dikkate alınır. Yani hak düşürücü sürelerin dolması itibariyle artık taraflarca ileri sürülmese dahi hâkim tarafından gözetilecektir. Koca çocuğun babası olmadığını öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde soybağının reddini dava etme hakkına sahiptir. Kocanın hak düşürücü süreler içinde dava açmamasını geciktirecek haklı sebepler varsa; bir yıllık süre geciktirici sebebin ortadan kalkmasıyla başlar. Çocuğa kayyım atandıysa atama kararının tebliğinden itibaren herhalde doğum tarihinden itibaren 5 yıl içinde soybağının reddini dava edebilecektir. Çocuk ergin olmuş ve bu zamana kadar dava açılmamış ise; ergin olduğu tarihten itibaren bir yıl içinde soybağının reddini mahkemeden talep edebilir.

Soybağının Reddi Davası Dilekçe Örneği

…….. AİLE MAHKEMESİNE

DAVACI : Koca

VEKİLİ : Av. Caner Besler

DAVALI : Ana ve Çocuk

KONU : Soybağının reddi talebimizden ibarettir.

AÇIKLAMALAR:

1- Müvekkilim davalı anne ile 2018 tarihinde evlenmiştir. 2019 yılı yaz aylarında birlikte geçirdikleri tatilin ardından; aralarında sorunlar çıkmaya başlamış olup Ekim 2019’dan bu yana ayrı yaşamaktadırlar.

2- Terk etmenin ardından yaklaşık bir sene sonra davalı anne bir bebek dünyaya getirmiştir. Müvekkilim Kasım 2019’da yurtdışına çıkmıştır. Bir yıl üç ay sonra barışma ümidiyle eşinin yanına döndüğünde onu kucağında bir bebekle görmüştür.

3- Daha sonra nüfus kayıtlarında çocuğun babası olarak kaydedildiğini öğrenmiştir. Müvekkilim bu çocuğun babası olduğunu kabul etmemektedir. Zira müvekkilimin çocuğun babası olması fiilen imkânsız, anılan tarihlerde yurtdışında olduğu pasaport kayıtlarınca mevcuttur.

4- Bu nedenlerle soybağının reddi talebimizin yanında; ayrıca çocuğun menfaatinin korunması için kayyım atanması maksadıyla sayın mahkemenizde dava açma mecburiyetimiz hasıl olmuştur.

HUKUKİ NEDENLER : Türk Medeni Kanunu ve ilgili mevzuat

DELİLLER : Pasaport kayıtları, bilirkişi

NETİCE VE SONUÇ : Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle soybağının reddini, çocuğa kayyım tayin edilmesini, vekalet ücreti ve dava masraflarının davalı anne üzerine bırakılmasını sayın mahkemenizden arz ve talep ederiz.

Davacı Vekili

Av. Caner Besler

Soybağının Reddi Davası Sonuçları

Soybağının reddi davasında ret kararı kesinleşince koca ile çocuk arasındaki soybağı ortadan kalkar. Eski kanun döneminde kararın kesinleşmesiyle çocuğun babaya karşı soybağının ortadan kalkar, bunun yanında anaya karşı soybağı da gayrisahih (evlilik dışı) olarak değişirdi. Yeni kanunla birlikte bu husus ortadan kaldırıldı. Çocukla ana arasındaki soybağı artık değişmemektedir. Ret talebinin kabulüyle çocuk lehine geçerli olan babalık karinesi artık geçersiz olacaktır. Bu kararla soybağı, geçmişe dönük olarak, çocuğun doğum tarihinden itibaren ortadan kalkar. Soybağının reddi herkese karşı etkilidir. Bununla birlikte çocuk kocanın soyadını taşıyamaz, kocanın mirasçısı olamaz. Bu karar geçmişe dönük etkili olduğundan dolayı; kocanın soybağından doğan bakım ve eğitim harcamaları, nafaka yükümlülüğü de ortadan kalktığından koca geçmişe dönük harcamalarını sebepsiz zenginleşmeye dayanarak talep edebilir. Talep edilebilecek kimseler ana ve soybağı kurulması halinde gerçek babadır. Çocuktan bu edimlerin sebepsiz zenginleşme yolu ile talep edilmesine TBK 63/1 hükmü engeldir. Bu nedenle koca çocuğa karşı sebepsiz zenginleşmeye dayanarak yerine getirdiği edimleri talep edemez.

Soybağının reddi davasıyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

İDARİ PARA CEZASI NEDİR?

İDARİ PARA CEZASI NEDİR?

İdari para cezası, Kabahatler Kanunu ve diğer özel kanunlarda düzenlenen kabahatler kapsamında öngörülen ve kamu kurumlarınca uygulanan idari yaptırım türüdür. 1 Haziran 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’yla suçlar ve kabahatler olarak ayrım yapılmıştır. Suç teşkil eden fiiller hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılır. Kabahat, kanunun karşılığında idari para cezası veya idari tedbir, başka bir deyişle idari yaptırım öngördüğü haksızlık olarak ifade edilir. Kanunda açıkça gösterilen idari makam, kurul veya kamu görevlileri, görevli oldukları kamu kurumlarının görev alanına giren yerlerde idari para cezası vermeye yetkilidir. Bunun yanında Cumhuriyet savcıları ya da mahkeme tarafından da kanunda öngörülen hallerde idari para cezasına karar verilebilir.

İdari para cezaları nispi veyahut maktu olabilir. Ayrıca kanunda alt ve üst sınırları belirlenerek düzenlenmesi mümkündür. İdari para cezasını ihdas eden makam kabahate karşılık failin kusuru ve bunun yanında ekonomik durumunu gözeterek cezayı belirler. Konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

İdari Para Cezası Nereye Ödenir?

Kişiye tebliğ edilen para cezası tutanağında paranın nereye ödeneceği gösterilmelidir. Bazı kurumlar ödemeleri kendi tahsil etmektedir. Bununla birlikte bazen ödenecek yer tutanaklarda belirtilmemektedir. Para cezasının ödeneceği yerin gösterilmemesi halinde ilçelerde mal müdürlüklerine, illerde ise vergi dairelerine ödeme yapılmalıdır.

İdari Para Cezası Tutanağı

Karar verilen idari para cezasına ilişkin tutanakta, kişinin kimlik bilgileri ve adresi, kabahat fiili, buna ilişkin deliller, karar tarihi ve kararı veren görevlilerin kimliği ve kabahatin işlendiği yer ve zaman açık bir şekilde yazılır. Ayrıca karar tutanağı kişiye Tebligat Kanunu uyarınca tebliğ edilir ve karara karşı başvurulacak yol ile itiraz süresi belirtilir.

İdari Para Cezası Zamanaşımı Ne Kadar?

Bu nokta da değerlendirilmesi gereken iki husus vardır: Bunlar soruşturma zamanaşımı ve yerine getirme zamanaşımıdır.

Soruşturma zamanaşımı; elli bin Türk Lirasından az olan cezalarda üç, elli bin ila yüz bin Türk Lirası arasındaki cezalarda dört, yüz bin Türk Lirasından fazla cezalarda beş yıldır. Nispi idari para cezası tatbik edilen hallerde sekiz yıldır. Kabahat aynı zamanda suç teşkil eden bir fiil ise suça ilişkin zamanaşımı süreleri uygulanır. Ayrıca zamanaşımı süresi kabahat teşkil eden fiilin işlenmesinden itibaren başlar. Bu sürelerin dolması ile artık kişiye karşı idari para cezasına karar verilemez.

Yerine getirme zamanaşımı süresi; on bin Türk Lirasından az olan cezalarda üç, on bin ila yirmi bin Türk Lirası arasındaki cezalarda dört, yirmi bin ila elli bin Türk Lirası arasındaki cezalarda beş, elli bin Türk Lirası ve daha üzeri cezalarda yedi yıldır. Yerine getirme zamanaşımı süresi idari para cezası kararının kesinleştiği takvim yılının ertesi yılı başlar.

Burada belirtmek gerekir ki kanunda belirtilen bu sınırlar her yıl yeniden değerleme oranlarına göre değişir.

İdari Para Cezasını Taksitlendirme

Kabahatler Kanununca öngörülen düzenlemeye göre kişinin ekonomik durumunun uygun olmaması halinde; ilk taksiti peşin olmak kaydıyla bir yıl içinde 4 eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir. Taksitlerin gecikmesi veya eksik ödenmesi halinde kalan kısım tamamıyla tahsil edilir.

İdari Para Cezasında İndirim

Adınıza karar verilen idari para cezalarının indirimli ödenmesi mümkündür. Bu kapsamda kanun yoluna başvurmadan önce idari para cezasına itiraz süresi içerisinde ödeme yapmanız halinde belirlenen ceza tutarında %25 indirim yapılarak tahsil edilecektir. İndirimden yararlanmak için itiraz süresi içerisinde her ne kadar ödemeyi dava açmadan yapmak gerekse de bununla birlikte ödeme yapmanız cezayı kesinleştirmez. Ödemeyi yaparak hem indirimden yararlanırsınız hem de olası itirazın reddi kararı halinde idari para cezasına işleyecek faizi önlemiş olursunuz. Para cezasına yapacağınız itirazın haklı bulunması halinde ise ödediğiniz para faiziyle geri iade edilecektir.

İdari Para Cezalarını Yapılandırma

Dönem dönem TBMM tarafından çıkarılan yasalar ile idari para cezaları ve sair kamu alacaklarının yapılandırılması mümkün olmaktadır. Bu nedenle çıkarılan bir kanun ile adınıza karar verilen idari para cezalarını yapılandırabilirsiniz.

Polis İdari Para Cezası Kesebilir mi?

İlk olarak belirtmek gerekir ki idari para cezası kesme görevi kanunda belirtilen makamlara haizdir. Polis memurlarına açıkça verilmiş bir idari para cezası kararı verme yetkisi yoktur. Polis, bir kabahati tutanak altına alır ve tutanağı idari para cezası kararı almaya yetkili yere gönderir.

İdari Para Cezası Sorgulama Nasıl Yapılır?

Tatbik edilen idari para cezasına müteakiben tarafınıza tebligat yapılacaktır bunun yanında internet ortamı üzerinden de para cezalarını kontrol edebilirsiniz. Adınıza karar verilmiş idari para cezalarını İnternet Vergi Dairesi veya E-Devlet üzerinden sorgulayabilirsiniz.

İdari Para Cezasına İtiraz Mümkün müdür?

Kararın tebliği ya da tefhimin ardından 15 gün içinde Sulh Ceza Hakimliğine itirazda bulunulabilir. Süresinde yapılmayan itirazlara müteakiben kararlar kesinleşir. Mücbir sebep dolayısıyla karara itiraz edilemezse ortadan kalkmasından itibaren 7 gün içinde itiraz mümkündür.

Bazı özel hallerde idari para cezasına itiraz süresi ve başvuru makamı değişiklik göstermektedir.

  • 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında verilen idari para cezalarına itiraz süresi tebliğ veya tefhim tarihinden itibaren 60 gün ve başvuru makamı İdare Mahkemesidir.
  • SGK tarafından verilen idari para cezalarına karşı ise tebliğ veya tefhimden itibaren 15 gün içinde öncelikle kurum içerisinde İdari Para Cezası Komisyonuna başvurulmalıdır. Bu komisyon itirazı reddederse; bu kararın tebliğ veya tefhiminden itibaren 30 gün içinde İdare Mahkemesinde dava açılmalıdır.
  • 2872 sayılı Çevre Kanunu’na istinaden verilen para cezası kararlarına karşı ise tebliğ veya tefhimin ardından 30 gün içinde idare mahkemesinde dava açılmalıdır.

Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki; trafik cezasıyla birlikte aracın trafikten men edilmesine karar verilirse itiraz edilecek yer İdare Mahkemesidir ve dava açma süresi tebliğ veya tefhimden itibaren 60 gündür.

İdari Para Cezasına İtiraz Dilekçesi

……. Sulh Ceza Hakimliğine

İTİRAZ EDEN: Hasan ……..

(Adres)

VEKİLİ: Av. Caner Besler

Atalar Mah. Üsküdar Cad. No:164/4 Kartal/İstanbul

KONU: ……… Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğünün ……… tarih …./…. sayılı idari para cezasının iptali talebimizdir.

AÇIKLAMALAR:

1- ………. tarihinde saat …… sıralarında … İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerince, müvekkilim sahibi olduğu …. marka …… plakalı araca …………. güzergahında ………. gerekçesi ile idari para cezasına karar verilmiştir. Karar verilen idari para cezası hukuka aykırı olup, cezanın iptali gerekmektedir.

2- Müvekkilim o tarihlerde belirtilen adresten hiçbir şekilde geçmemiş, aracı ile farklı bir şehirdedir. Bu nedenle idari para cezasına kanıt teşkil eden kolluk tutanağı hukuka aykırı olarak düzenlenmiştir.

HUKUKİ NEDENLER: Kanun ve sair mevzuat hükümleri.

DELİLLER:

1- …….. Tarihli idari para cezası kararı

2- Kamera kayıtları

3- Yasal ve ikamesi mümkün her türlü delil

NETİCE VE TALEP : Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle hukuk ve hakkaniyete aykırı olarak düzenlenen idari para cezasının iptaline karar verilmesini arz ve talep ederiz.

İtiraz Eden Vekili

Av. Caner Besler

İdari Para Cezasına İtiraz Yetkili Mahkeme Hangisidir?

İdari para cezasına itiraz halinde yetkili mahkeme konusunda ikili bir ayrıma gitmek gerekir. Kanun idari para cezalarına itirazda Sulh Ceza Hakimliğini görevli kılmıştır. Bunun yanında bazı hallerde ise İdare Mahkemesi görevlidir. Sulh Ceza Hakimliği görev alanına giren bir uyuşmazlık söz konusu ise CMK hükümlerine bakmak gerekir. Bu noktada davaya bakma genel yetkisi suçun işlendiği yer mahkemesindedir. Başka bir deyişle kabahatler sonucu tatbik edilen cezalara karşı itirazda, kabahatin işlendiği yer mahkemesi genel yetkilidir. Kanunda aksine bir düzenleme öngörülmediyse genel yetkili mahkemeye başvurulmalıdır. İdare Mahkemesi görev alanına giren idari para cezalarının iptali davasında yetki İYUK’a göre belirlenmelidir. Buna göre kanunda aksine bir hüküm öngörülmemişse; dava konusu idari para cezasına kararı veren idari kurumun bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

KAT MÜLKİYETİ NEDİR?

Kat Mülkiyeti Ne Demek

Kat mülkiyeti, inşaatı biten bir yapının birbirinden ayrı ve kullanılmaya elverişli bölümlerine diğerlerinden bağımsız mülkiyet hakkı kurulmasını ifade eder. Bir binada bulunan daire, dükkân, depo gibi alanlar bağımsız bölümlerdir. Sanayileşme dolayısıyla şehirleşmenin artması ile konut ihtiyacı artırmıştır. Bu yüzden bir yapıda birden fazla malik olması sonucunu doğurmuştur. Gelişen toplumsal olayları hukuki düzenleme altına almak gerekir. Bu nedenle ülkemizde kat mülkiyetini düzenleyen Kat Mülkiyeti Kanunu 23/06/1965 yılında çıkartılmıştır. Bu konuyla ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

Kat Mülkiyeti Ne Demek?

Bir yapının birbirinden ayrılabilir ve bunun yanında tek başına kullanıma elverişli olan belirli bir hacme sahip alanları kat mülkiyetine konu edinilebilir. Kat malikleri kendilerine ait bağımsız bölümler üzerinde Medeni Kanun’un sağladığı tüm hak ve yetkilere haizdir. Ayrıca bağımsız bölümün maliki arsa payına ve ortak yerlerdeki paylı mülkiyet hakkına da sahiptir. Her bağımsız bölüm tescil işlemlerinin sağlanmasıyla tapu kütüğünde ayrı birer sayfa açılarak taşınmaz sıfatı kazanır. Bağımsız bölümler tahsis edildiği amaca elverişli olduğu halde kat mülkiyeti kazanır. Kanunda bağımsız bölümler örneklenerek sayılmıştır; kat, dükkân, mağaza, daire, depo, büro. Bu sayma sınırlayıcı bir sayma değildir. Önemli olan ayrı ayrı ve tahsis edildiği amaca göre kullanıma elverişli olmasıdır. Başka bir deyişle tahsis edilme şekline göre kendi kendine yetebilen alanlar bağımsız bölümlerdir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bir mülkün kat mülkiyetine tabi olması için tamamen betonarme olması gerekir. Kısmen beton ve kısmen ahşap olan ya da tümüyle ahşap olan yapılar üzerinde kat mülkiyeti kurulamaz.

Bağımsız bölümlerin eklentileri vardır. Eklentiler, o bölüme tahsis edilmiş olmalı ve bağımsız bölümün dışında kalmalıdır. Su deposu, garaj, kömürlük, havagazı veya su saati yuvaları bağımsız bölüm eklentilerine örnek gösterilebilir. Kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümlerin arsa payı vardır. Arsa payları ayrı ayrı mülkiyete tabi olmayıp ortak mülkiyete tabidir. Her bağımsız bölümün arsa payı, bağımsız bölümün ana taşınmazdaki oranı kadardır. Bağımsız bölümün satılması halinde ona bağlı eklentiler ve arsa payı mülkiyet ile devredilir. Kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler hep birlikte ana yapıyı ifade eder. Ana yapı ve diğer eklentiler ise ana gayrimenkuldür. Kat mülkiyetinde, kat malikleri arasında yapılan ve sözleşme hükmü taşıyan yönetim planı mevcuttur. Yönetim planı, yönetim şekli, kullanım amacı; yönetici ve denetçilerin alacağı ücret ve diğer hususları düzenler. Kat malikleri, kat mülkiyetini kurarken yönetim planını düzenleyip, imza altına alarak tapu idaresine teslim eder. Son olarak kat malikleri paylı mülkiyete tabi ortak yerleri kullanma hakkına sahiptir.

Kat Mülkiyeti Nasıl Alınır?

Resmi senet, mahkeme kararı ve kat irtifakına dayalı olarak kat mülkiyeti kurulabilir.

(1) Resmi senetle kat mülkiyeti kurulması: malik ya da paydaşların resmi sözleşme düzenleyip, tapu kütüğüne tescil etmesiyle kat mülkiyeti kurulur. Düzenlenecek resmi sözleşme ile birlikte verilmesi gereken belgeler; yapı veya yapıların dış cepheleri, bağımsız bölüm, ortak yerler ve eklentilerin ölçüleri, bağımsız bölümlerin numaraları, bağımsız bölümlere düşen arsa payı oranları, mimari proje, yapı kullanım izin belgesi ve yönetim planıdır. Tapu memuru sayılan bu belgelerin eksiksiz teslim edilmesi halinde resmi senet düzenler. Ana gayrimenkulün tek bir maliki var ise talep halinde resmi senet düzenlenmesi gerekmemektedir.

(2) Mahkeme kararı ile kat mülkiyetinin kurulması iki durumda mümkündür: Bunlar; kat mülkiyetinin kurulmasını amaçlayan sözleşmelerin ifası için açılan davalar ve ortaklığın giderilmesi davasıdır. Bu davalar da kat mülkiyetinin kurulması için gereken belgeler ile kat mülkiyeti kurmaya elverişli bir yapı olması durumunda mahkemeden kat mülkiyeti kurulması talep edilebilir.

(3) Son olarak kat mülkiyeti kat irtifakına dayanarak kurulur. Yapı kullanma izin belgesine dayanarak KMK’da belirlenen şartlara göre kat mülkiyeti kurulabilir. Arsa sahibi ya da kat irtifakı tapusuna sahip olan kimseler de kat mülkiyetinin kurulması isteminde bulunabilir.

Kat Mülkiyeti Tapusu Nedir?

Tapu siciline tescil işlemi tamamlandıktan sonra artık kat mülkiyeti tapusundan söz edilir. Kat mülkiyeti tapusuna konu her bir bağımsız bölüm için kat mülkiyeti kütüğünde ayrı sayfa açılır. Kat mülkiyeti kütüğü, tapu kütüğü gibi ana sicillerden birisidir. Ana gayrimenkule ait sınırlı ayni haklar ve beyanlarda bulunan kayıtlar bağımsız bölüme ayrılan sayfaya geçirilir. Bunun yanında ana gayrimenkulün bilgileri ile birlikte hangi ada parselden geldiği yazılır. Ana gayrimenkulden gelen sınırlı ayni haklar arsa payı oranınca belirlenir ve bağımsız bölüm tescil edilir. Böylelikle bağımsız bölümün sahibi kat mülkiyeti tapusuna sahip olur.

Kat Malikleri Kurulu Nedir?

Bu kurul kat maliklerinden oluşmaktadır. Ana gayrimenkul, kat malikleri kurulunca alınan kararlar ile yönetilir. Ana gayrimenkulün yönetimi ile ilgili ortaya çıkan anlaşmazlıklar kat malikleri kurulunca karara bağlanır. Kurul karar verirken kanunun emredici hükümleri ve yönetim planı kuralları ile bağlıdır. Kat malikleri kurulunca alınan kararlar tüm kat malikleriyle onların haleflerini, yönetici ve denetçileri bağlar. Kurul kararları yönetici tarafından yerine getirilir.

Yargıtay Karar I

“Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği vekat mülkiyeti tesis edilebilecektir (3194 s.K. geçici m.16/5). Görüldüğü gibi, Kanun aslında yapı kayıt belgesini, kat mülkiyeti kurulabilmesi için gerekli olan “Yapı Kullanma İzin Belgesi” yerine kabul etmekte aynı fonksiyonu yüklemektedir. Bir başka değişle yapı kayıt belgesi sahibi bu belgeye istinaden imara aykırı olan yapıyı-hiçbir aykırılık yokmuş gibi- hatta, imara uygun yapı yapan bir kişiden daha az harç ve vergi ödemek suretiyle kat mülkiyetine dönüştürebilmekte her bağımsız bölümü kat mülkiyeti kütüğüne kaydedebilmekte ve bu mülkiyet üzerinde bir malikin kullanabileceği tüm hakları kullanabilmektedir.”

(6. HD. 2021/521 E. 2021/1734 K.)

Yargıtay Kararı II

“634 sayılıKat Mülkiyeti Kanunu Madde 29 – “Kat malikleri kurulu, yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim planında gösterilen zamanlarda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde toplanır. (Ek cümle: 14/11/2007-5711/14 md.) Toplu yapılarda ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse, ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır. Önemli bir sebebin çıkması halinde, yöneticinin veya denetçinin veya kat maliklerinden üçte birinin istemi üzerine ve toplantı için istenilen tarihten en az onbeş gün önce bütün kat maliklerine imzalattırılacak bir çağrı veya bir taahhütlü mektupla, toplantı sebebi de bildirilmek şartiyle, kat malikleri kurulu her zaman toplanabilir. İlk çağrı yapılırken, birinci toplantıda, yeter sayının sağlanamaması halinde, ikinci toplantının nerede ve hangi tarihte yapılacağı da belirtilir. (Ek cümle: 14/11/2007-5711/14 md.) İlk toplantı ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi günden az olamaz.” demektedir.

Madde metninde geçen toplantılardan önce 15 gün evvel çağrı yapılması ve her iki toplantı arasında 7 gün bulunması zorunluluğukat maliklerinin yasal hakları olan Kat Malikleri Kurulu toplantısına katılmalarını kolaylaştırmak ve bunu sağlamak için getirilmiş düzenlemelerdir. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre; davacıya usulüne uygun toplantı çağrı belgesi tebliğ edilmemiş olsa bile toplantıya katılmış olması nedeniyle bu usulsüzlükten söz edilerek toplantının iptalini isteyemeyeceği kabul edilmiştir.

(5. HD 2021/1469 E. 2021/13201 K.)

Kat mülkiyetiyle ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

PAYLI MÜLKİYET NEDİR?

Paylı Mülkiyette Ortaklığın Giderilmesi

Paylı mülkiyet, birden çok kimsenin bir eşyanın tamamı üzerinde, aynı zamanda ve oranları belirli olmak üzere malik olmalarını ifade eder. Başka bir deyişle, en az iki kişinin aynı sürede bölünmemiş bir eşya üzerindeki mülkiyeti anlamına gelmektedir. Burada önemli olan mülkiyete konu eşyanın bölünmemiş olmasıdır. Paylı mülkiyette paylar haline bölünmüş ve birlikte mülkiyeti ifade eden tek bir mülkiyet söz konusudur. Fiilen bölünmüş ve birbirinden bağımsız mülkiyete konu olmuş eşya üzerinde paylı mülkiyetten söz edilmez. Paylı mülkiyetin en önemli unsurlardan biride pay oranlarının belirlenmiş olmasıdır. Her malik payı oranında hak ve yükümlülüklere sahiptir. Aynı eşya üzerinde farklı mülkiyetlerin kurulması paylı mülkiyet oluşturmaz, aynı zamanda tek ve birlikte mülkiyet olması gerekir. Paylı mülkiyetten söz edebilmek için önemli bir kıstasta öncelikle mülkiyetin doğmuş olmasıdır. Ortada bir mülkiyet yokken paylı mülkiyetten söz etmek mümkün değildir.

Paylı mülkiyete konu eşya bölünmez ancak mülkiyetten doğan bazı hak ve yükümlülükler bölünebilmektedir. Paydaşlar bölünebilen haklar ve yükümlüklere payları oranında sahiptir. Bölünemeyen hak ve yükümlülüklere ise birlikte sahip olurlar.

Paylı mülkiyetin doğması hukuki işlemden, mahkeme kararından veya kanundan kaynaklanabilir. Birden fazla kişi bir araya gelerek taşınır veya taşınmaz bir eşyaya hukuki işlem yoluyla paylı malik olabilirler. Hukuki işlem ile paylı mülkiyet tahsisi ölüme bağlı hukuki işlemle de söz konusu olabilir. Bir kimse örneğin vasiyetname düzenleyerek; bir şeyin birden fazla kişiye bırakılması yoluyla paylı mülkiyet kurulmasına sebep olabilir. Birden fazla kişinin yetkili mahkemede tescile zorlama davası açması ve hâkimin bu yönde karar vermesi halinde mahkeme kararı ile paylı mülkiyet kurulur. Miras ortaklığı bulunan bir durumda mahkemeden elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesinin talep edilmesi halinde de mahkeme kararıyla paylı mülkiyet kurulur. Son olarak da kanundan kaynaklı birçok nedenle paylı mülkiyet ilişkisi kurulabilmektedir. Bu konuda sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

Paylı Mülkiyet Satılır mı?

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere eşya üzerindeki mülkiyetin bölünebilir kısımları bakımından pay sahiplerinin hak ve yükümlülükleri söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan her paydaş, payı üzerinde diğer paydaşlardan bağımsız bir şekilde tasarruf hakkına sahiptir. Dolayısıyla da her paydaş payını diğer paydaşlardan bağımsız bir şekilde devredebilir ancak her paydaş bağımsız tasarruf yetkisine sahip olsa da bu konuda bazı sınırlamalar mevcuttur. Bu sınırlamalar kanundan veyahut paydaşlar arasında kurulacak bir anlaşmadan doğabilir. Kanundan kaynaklanan sınırlamalardan biri; diğer paydaşların yasal önalım hakkıdır. Yani paydaşlardan biri payını satmak istemesi halinde diğer paydaşların kanundan kaynaklanan önalım hakkı söz konusudur. Burada belirtilmesi gereken bir husus ise yasal önalım hakkı yalnızca paylı mülkiyete tabi taşınmazlar için geçerlidir. Taşınır mallar bakımından böyle bir durum söz konusu değildir.

Yasal önalım hakkı sözleşme ile tanınan önalım hakkından önce gelir. Payını satmak isteyen paydaş diğer paydaşlara bildirim yaptıktan sonra 3 ay, herhalde satıştan itibaren 2 yıl geçmesi itibariyle yasal önalım hakkı düşer. Yasal önalım hakkı, alıcıya karşı yalnızca dava yoluyla ileri sürülebilir. Bir diğer sınırlama ise evlilik hukukundan doğar. Edinilmiş mallara katılım rejimi ve paylaşmalı mal ayrılığı rejimine tabi evlilikler bakımından eşlerin hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar paylı mülkiyette sayılır. Bu bakımdan bu tür mallarda diğer eşin rızası olmaksızın pay üzerinde tasarruf yapılamaz. Dolayısıyla da bu tür payların satışı da diğer eşin rızasına bağlıdır. Son olarak paydaşlar kendi aralarında yapacağı sözleşme yoluyla pay satışı hakkında sınırlamalar getirebilir. Paydaşlar belirli süre ile paylarını devretmeyeceğine dair sözleşme yapabilirler. Böyle bir sözleşme yapılması halinde bu tapu siciline şerh verilmelidir. Aksi taktirde sözleşme ileri sürülemez.

Paylı Mülkiyetin İcra Yoluyla Satışı

Bilindiği üzere muaccel olmuş bir borcun yerine getirilmemesi halinde borçlu icra yoluyla takip olunabilir. Bu yolla borcun takibi halinde borçlunun paylı mülkiyete tabi bir payı var ise alacaklı bunu haczedebilir, iflas masasına kaydedebilir ve icra yoluyla satışını isteyebilir.

Paylı Mülkiyette Ortaklığın Giderilmesi

Bu noktada iki yol mevcuttur: Ortaklar yapacakları sözleşme ile ortaklığın giderilmesine karar verebilir ya da ortaklığın giderilmesini dava yoluyla gerçekleştirebilir. Kural olarak her paydaş ortaklığın giderilmesini isteyebilir. Ortaklığın giderilmesi ile paylı mülkiyet sona erer. Paylı mülkiyete konu mal bölünebilir ise bölünerek, bölünemez ise satılıp paraya çevrilerek ortaklık giderilir. Bölünerek ortaklığın giderilmesi halinde her pay ayrı ayrı mülkiyete konu olabilecektir. Mal bölünemez ise satılıp paraya çevrilerek her paydaşa payı oranında paylaştırılır. Paydaşların anlaşarak sözleşme ile malı paylaşmaları halinde rızai paylaşım; paydaşlardan birinin istemi ile mahkeme kararıyla paylaştırmanın yapılması halinde kazai paylaşım söz konusu olur. Rızai ya da kazai paylaşım malın bölünerek paylaşılması veya paraya çevrilerek paylaşılması şeklinde olabilir.

Ortaklığın giderilmesi herhangi bir sınırlamaya tabi olmadıkça, herhangi bir paydaş paylaştırma isteminde bulunabilir. Paylaşmayı isteme hakkı yalnızca paydaşlara aittir. Bu nedenle mal üzerinde sınırlı ayni hak ya da kişisel hak sahibi olanlar paylaştırma isteyemez. Paydaşlar yapacakları sözleşme ile paylaştırma isteme hakkını en fazla 10 yıl süreyle sınırlandırabilir. Yapılacak bu sözleşme taşınmazlar bakımından tapuya şerh verilebilir; böylece bu sınırlama yeni paydaşları da bağlayacaktır. Taşınırlar bakımından ise böyle bir şerh söz konusu olmadığı için paylaştırma isteme hakkının sınırlandırılması yeni paydaşı bağlamaz.

Mirasta Paylı Mülkiyet

Miras yoluyla paylı mülkiyet kurulabilmesi için tüm mirasçıların elbirliğini bozduğuna dair yazılı istemi olmalı ya da bu yönde mahkeme kararı olmalıdır.

Elbirliği Mülkiyeti Nedir?

Kanun ya da kanunda öngörülen sözleşmeler ile oluşturulan topluluklar sebebiyle malların mülkiyetine birlikte sahip olunması elbirliği mülkiyetidir. Bir diğer ifadeyle, birden çok kişinin aralarında önceden mevcut olan topluluk ilişkine bağlı olarak mal ya da mallar üzerindeki mülkiyete sahip olmasıdır. Bu topluluk ilişkisi ancak kanunun öngördüğü şekillerde olmalıdır. Yani kanunda öngörülen haller dışında sözleşme ile elbirliği mülkiyeti kurulamaz. Bu topluluk ilişkileri; mal ortaklığı, aile malları ortaklığı, miras ortaklığı ve adi ortaklıktır.

Elbirliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Çevrilmesi

Ortaklardan herhangi birinin istemi üzerine elbirliği mülkiyeti paylı mülkiyete çevrilebilir. Bu istem ile paylı mülkiyete dönüştürülmesi talep edilen eşya üzerinde paylı mülkiyet tahsis edilir. Elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi istemi Sulh Hukuk Hakimliğine yapılır.

Elbirliği Mülkiyeti Paylı Mülkiyet Arasındaki Fark

  • Paylı mülkiyette, paydaşlar arası ortaklık mülkiyet ilişkisinden doğmaktadır. Elbirliği mülkiyetinde ise ortaklar arasındaki mülkiyet ilişkisi elbirliği mülkiyeti kurulmadan önceki kişisel bir ilişkiye dayanmaktadır
  • Elbirliği mülkiyetinde ortakların hepsinin hakkı, birlikte mülkiyete konu eşyalar üzerinde yaygınken; paylı mülkiyette ortakların her birinin belirli oranda payları söz konusudur.
  • Paylı mülkiyette malın yönetimi bakımından ortakların tek başına yapabileceği ve birlikte yapabileceği işler vardır. Elbirliği mülkiyetindeki malın yönetimi konusunda ortakların oybirliği aranmaktadır.
  • Elbirliği mülkiyeti kanundan ya da kanun kaynaklı hukuki işlem veya olaylardan doğabilir. Yani kanunun öngördüğü haller ile sınırlıdır. Paylı mülkiyette böyle bir sınırlama söz konusu değildir.

Paylı mülkiyet konusunda sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

İRTİFAK HAKKI NEDİR?

İRTİFAK NEDİR

İrtifak hakkı, esasen sınırlı ayni hak olup, sahibine taşınmaz üstünde yararlanma ve kullanma hakkı sağlar. Bu hakkın kurulduğu taşınmaz, malikin mülkiyet hakkından doğan bazı haklarını kullanamamasını veya irtifak hakkı lehine kurulanın hakkını kullanmasına katlanmak zorundadır. Konuya ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

İrtifak Hakkı Ne Demek ?

Taşınmaz üzerinde irtifak hakkının tesis edilmesi ile taşınmaz malikinin, taşınmaz üstünde sahip olduğu hakların kullanımı sınırlanır veya taşınmazı kullanım şekli kısıtlanır. İrtifak hakkı iki şekilde kurulur: taşınmaz lehine veya şahıs lehine; taşınmaz lehine kurulan irtifak hakkı eşyaya bağlı irtifak olarak ifade edilirken; şahıs lehine kurulan irtifak hakkı şahsa bağlı irtifak olarak adlandırılır. Eşyaya bağlı irtifak hakkında haktan yararlanan hâkim, hakka katlanan ise yükümlü taşınmazdır. Taşınmaz lehine kurulan irtifakta iki ayrı taşınmaz hukuki ilişkinin konusunu oluşturmaktadır. Aksi kararlaştırılmaz ise taşınmaz mülkiyetini kazanan kimse irtifak hakkına da sahip olur. Şahsa bağlı irtifak hakkında haktan yararlanan gerçek/tüzel kişi ve hakka katlanan taşınmaz vardır.

İrtifak Hakkı Çeşitleri Nelerdir?

İntifa Hakkı: Sahibine yararlanma hakkı sağlar; devredilemez, miras yoluyla intikal etmez. Hak tanınmadan önce süresi belirlenmelidir. Süreler gerçek kişilerde ömür boyu, tüzel kişilerde ise en çok 100 yıl olarak belirlenebilir.

Oturma Hakkı: Tapu kütüğünde konut olarak geçen taşınmazlar bakımından söz konusudur. Tanınan kimseye oturma hakkı sağlamaktadır ve yalnızca gerçek kişiler için kurulabilen bir irtifak hakkıdır.

Üst Hakkı: Bu hak ile taşınmazın altında veya üstünde yapı inşa etme imkânı sunulmaktadır. Üst hakkı sahibi kimse başkasına ait taşınmaz da inşa edeceği yapının mülkiyet hakkına sahip olur. En az otuz, fazla yüz yıl için kurulabilir, kurulan sürenin yüzde %75 i dolduktan sonra yüz yıl kadar uzatılabilir. Üst hakkının devri ve miras yoluyla intikali mümkündür.

Kaynak Hakkı: Bu irtifak hakkında mülkiyet kaynak hakkı sahibi üstünde olabileceği gibi üzerinde bulunduğu taşınmazın malikine de ait olabilir.

Çeşitli İrtifak Hakları (Geçit, Spor Alanı, atış eğitimi)

İrtifak Hakkı Devredilebilir mi?

Türk Medeni Kanunu, Eşya Hukuku kısmında düzenleme altına alınan irtifak hakkının, genel olarak devrinin yasaklandığına dair bir düzenleme yoktur. Bu bakımdan düzenlemeleri tek tek inceleyip irtifak hakkı türüne göre değerlendirme yapmakta fayda vardır. İntifa hakkının devrine dair düzenlenen TMK madde 806 sözleşme ile aksi kararlaştırılmamış ise devredilebileceğinden bahsetmektedir. TMK madde 826’da üst hakkı aksi sözleşme ile kararlaştırılmamışsa devredilebilir ve mirasçılara geçer. Yine kaynak hakkı TMK madde 837’de devredilebileceği ve miras yoluyla geçebileceği düzenlenmiştir. Oturma hakkı TMK madde 823’e göre başkasına devredilemez, miras yolu ile intikal etmez. Son olarak diğer irtifak hakları başlıklı TMK madde 838’de aksi kararlaştırılmamışsa başkasına devredilemez, mirasçılara geçmez.

İrtifak Hakkı Süresi Ne Kadar?

İrtifak hakkı 30 yıl süre ile tapuya tescil ettirilebilir ancak süresiz değildir. En çok 100 yıl olarak tescil ettirilebilmekle birlikte 75’inci yılında süresi 100 yıl daha uzatılabilir.

İrtifak Hakkı Olan Taşınmazın Satışı Mümkün mü?

Yukarıdaki açıklamalarımızda da görüldüğü üzere taşınmaz üzerinde kurulan irtifakla mülkiyet hakkı kısıtlanmaktadır. Peki irtifak hakkının varlığı satışa engel mi? Bahsettiğimiz üzere irtifak hakkıyla mülkiyet hakkının kullanımını kısıtlanır. Yani tasarruf yetkisinin kullanımına engel teşkil etmez. Bu nedenle irtifak tahsis edilen taşınmazlar satılabilir ancak tapu üzerinde şerh sütununda bir irtifak hakkı şerh verilmiş ise taşınmaz satılsa da irtifak hakkı süresi dolana kadar devam eder. Dolayısıyla da yeni malikin de kullanım hakkı kısıtlı olacaktır.

Hayvancılık Amaçlı İrtifak Hakkı Nedir?

Âtıl durumda bulunan hazine arazilerinin ekonomiye kazandırılması için devlet tarafından hayvancılık faaliyetleri kapsamında kullanılmak maksadıyla vatandaşlara irtifak hakkını tanımaktadır. Bu haktan yararlanmak için irtifak tesisi kurulmak istenen hazine arazisinin bulunduğu il, çevre ve şehircilik il müdürlüğüne başvurulmalıdır. Bu kapsamda kurulacak irtifak hakları 30 yıl süre ile tesis edilmektedir. Bu yolla irtifak hakkı kurulacak taşınmazda yapılacak yatırımın tamamlanmasıyla irtifak hakkı sahibine doğrudan satışı mümkündür.

Tapuda İrtifak Hakkı

İrtifak hakkı, sahibine mülkiyete yakın derecede hak sağladığı için tapu kütüğünde taşınmazın sayfasından ayrı bir sayfada düzenlenebilir.

Kat İrtifakı Ne Demek?

Artan konut ihtiyaçları ve teknolojik gelişmeler ile maliyetler artmaktadır. Bu nedenle müteahhitler arsa almaktansa, arsa payı karşılığı inşaat işlerine girişmektedir. Bu kapsamda ortaya çıkan mülkiyet hakkı ihlallerini gidermek ve oluşabilecek hak kayıplarını önlemek için hukuki bir müesseseye ihtiyaç duyulmaktadır. Kat irtifakı düzenlemesi bu ihtiyacı karşılamaya yönelik düzenlemeler içermektedir. Buna göre kat mülkiyetine konu edilmek üzere yapılan veya ileride yapılacak olan bir yapının bağımsız bölümleri için arsa maliki ya da ortak malikleri arasında kurulan irtifak hakkına kat irtifakı denmektedir. Yani inşaat başlangıcından bitişine kadar hak sahipleri kat irtifakı sahibi olmaktadır. Halk arasında topraktan daire almak olarak ifade edilen ve henüz yapım aşamasında olan bir yapıdan alınan kat irtifakı hakkıdır.

Kat İrtifakı Nasıl Kurulur?

Bu irtifakın kurulması için Tapu Sicil Müdürlüğünce resmi senet düzenlenmelidir. Kat irtifakı arsa payı oranı kadar arsa malikleri lehine kurulur. Kat irtifakı kurulması için tüm paydaşlar birlikte tapu idaresine başvurmalıdır. Başvuruda bağımsız bölümlerin, ortak yerlerin ve eklentilerin yüz ölçümleri belirtilmelidir. Ayrıca mimari proje ile birlikte tüm paydaşların imzasının bulunduğu yönetim planı verilmelidir. Tapu memuru başvuruya istinaden resmi senedi düzenler ve tescil işlemleri gerçekleştirilerek kat irtifakı kurulur.

Kat İrtifakı Kat Mülkiyetine Nasıl Çevrilir?

Yapı kullanma izin belgesine dayalı olarak Kat Mülkiyeti Kanununda belirlenen şartlara göre kat irtifakı kat mülkiyetine re’sen çevrilebilir. Arsa sahibi ya da kat irtifakı hakkına sahip kimselerin istemiyle de gerçekleşebilir. Yapı tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin 2/3’ünün kullanımına başlanmış ise kat mülkiyeti kurulmamış olsa dahi kat mülkiyeti hükümleri uygulanır.

Kat Mülkiyeti ile Kat İrtifakı Arasındaki Fark Nedir?

İkisi de tapu olmakla birlikte kat irtifakı sahibi arsa payı kadar arsa tapusuna sahiptir; kat mülkiyeti sahibi gayrimenkul tapusuna sahiptir.

İrtifakın kurulması mimari projenin onaylanması; kat mülkiyetinin kurulması, yapının kat irtifakının kurulmasıyla onaylanan projeye uygun meydana geldiğini ifade etmektedir.

Kat irtifakı tapusuna kredi almak zorken, kat mülkiyetinin kurulduğu yapılarda kredi almak daha kolaydır. Bunun nedeni ise proje tamamlanmaması dolayısıyla yapının riskli olabilmesidir.

Yargıtay Kararları

“Geçit hakkı, yenilik doğuran bir hak olup, bu hak, geçit ihtiyacı bulunan taşınmazın mülkiyetine bağlıdır. Hak sahibinin, bu hakkını kullanarak irtifak hakkı kurulmasını istemesi ile yükümlü taşınmaz maliki irtifak hakkı kurma borcu altına girmektedir. Taşınmazın bu borçla yükümlü olma durumu, mülkiyetin dolayısıyla kısıtlanmasını teşkil etmektedir. Bu borç yerine getirilince, ortaya geçit irtifakı çıkmaktadır”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1826 E. 2021/991 K.)

“Zorunlu su mecra irtifakı kurulmasına ilişkin istemlerde, isteği öne süren kişinin, zorunlu su mecra hakkı kurulmasına ihtiyacı olup olmadığının belirlenmesi, taşınmazının bu ihtiyacını karşılama olanağı olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması, su ihtiyacı varsa bunu kendisinin aşırı zahmet ve gidere katlanarak başka yoldan sağlayıp sağlamayacağının araştırılması, bütün bunların yanında da zorunlu su irtifakı kurulacak kaynak sahibinin menfaatinin gözetilip gözetilmediği hususları üzerinde durulması gerekmektedir. O yüzden bu tür davalarda zorunlu su irtifakı kurulacak güzergâhtaki bütün taşınmaz malikleri ile kaynak sahibi davada taraf olarak yer almalıdır. Çünkü bu tür irtifakın da kesintisizlik ilkesine göre tesisi gerekir. Ayrıca mecranın niteliği, nasıl ve hangi araçlarla geçirileceği de belirlenerek kararda gösterilmelidir.(Yargıtay 14. HD 2021/1459 E. 2021/3275 K.)

İrtifak hakkı ile ilgili merak ettiğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.

ESER SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Eser sözleşmesi örneği

Eser sözleşmesi, yol, köprü, otoban; gömlek, elbise gibi eserlerin meydana getirilmesi için yapılan hukuki mukaveledir. Herhangi bir eserin onarımı, değiştirilmesi, bakımı da eser meydana getirme anlamındadır. Eser kavramını geniş anlamda yorumlayan hâkim görüşe göre; fotoğraf/film çekimi, yabancı dilde yazılan bir metnin çevrilmesi, proje çizimi, reklam çekimi gibi fiiller de eser kapsamında değerlendirilir. Yargıtay, gazinoda bedel karşılığı şarkı söyleyen solist ile mekân sahibi arasında yapılan mukaveleyi eser sözleşmesi olarak değerlendirmiştir. Sözleşmenin taraflarını yüklenici (işi yapan) ve iş sahibi (işi yaptıran) oluşturmaktadır. Ayrıca her iki tarafa da borç yükleyen ve tarafların karşılıklı iradeleri ile kurulan bir sözleşmedir.

İş sahibi, eserin meydana getirilmesi için bir bedel ödeme borcu altına girer. Eser meydana getirilmesi karşısında bir bedel ödeme veya başka karşılığı olmaması halinde eser sözleşmesinden bahsedemeyiz. Yüklenicinin borcu ise eseri meydana getirmektir. Bunun yanında meydana getirme eylemi bir sonuç edimini ifade eder. Eser meydana getirilerek vaktinde teslim edilmelidir. Konu ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile iletebilirsiniz.

Eser Sözleşmesi Özellikleri

Sözleşme konusu eser doğrudan yüklenici tarafından ya da onun gözetimi altında meydana getirilmelidir. Eserin yapılması için yükleniciye bireysel özellikleri sebebi ile başvurulmuş ise eser yüklenici tarafından bizzat meydana getirilmelidir ancak yüklenicinin kişisel özellikleri önem arz etmiyorsa eser başkasına yaptırılabilir. Meydana getirilecek eserin inşasında kullanılacak araçlar, sözleşme ile farklı bir düzenleme getirilmemiş ise yüklenici tarafından sağlanır. Eserin meydana getirildiği malzeme yüklenici tarafından sağlanmışsa, malzemenin ayıplı olması halinde yüklenici ayıptan satıcı gibi sorumlu olur. İş sahibi tarafından sağlanmış ise de yüklenici malzemeyi özenle kullanıp artanı geri vermekle yükümlüdür. İşe başlanması ve işin yürütülmesi de önem arz etmektedir.

İlk olarak yüklenici, eser sözleşmesiyle yerine getirmeyi taahhüt ettiği eseri haklı menfaatlerini de gözeterek sadakat ve özen yükümlülüğü çerçevesinde yerine getirmelidir. Yüklenicinin özen yükümlülüğünde baz alınan kriter benzer işlerle uğraşan basiretli bir yüklenicinin sergilemesi gereken mesleki ve teknik şartlara uygun davranıştır. Anılan bu özen kriteri “objektif kriter” olarak adlandırılmaktadır. Yüklenici eseri meydana getirdiği sırada özen kriterine aykırı davranarak iş sahibine zarar verirse; yardımcı kişiler veya alt yüklenici zarar verici davranışlar sergiler ise yüklenici bu zararları gidermekle yükümlüdür. Yüklenici işe zamanında başlamaz, sözleşme hükümlerine aykırı davranarak işi geciktirir ya da iş sahibine yüklenemeyecek bir sebepten ötürü işin gecikeceği ortaya çıkarsa, iş sahibi sözleşmeden dönebilir. Eserin meydana getirilmesi sırasında yüklenici kusuruyla eser ayıplı olarak meydana getirilir ya da sözleşmede belirlenenden farklı olursa; iş sahibi belirli bir süre verip bu süre içerisinde kusur giderilmezse masraflarını yükleniciye ödetmekle birlikte işi üçüncü kişiye devredeceği ihtarını çekebilir.

İş sahibinin borcu ise bedel ödemedir. Bedel önceden kararlaştırılır veya sonradan da tespit edilebilir. Burada önemli olan sözleşme ile bedel ödeneceğinin kararlaştırılmış olmasıdır. Bedel önceden kararlaştırılmamış ise TBK m. 481 gereği meydana getirilen eserin değeri ve yüklenicinin masraflarına göre belirlenir.

Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin Ayıptan Sorumluluğu

Eser, iş sahibine yüklenecek bir sebep olmaksızın ayıplı teslim edilmiş ise yüklenicinin ayıptan sorumluluğu doğar. İş sahibi teslimden sonra eseri gözden geçirme ve ayıp varsa bunu uygun sürede yükleniciye bildirmekle yükümlüdür. Ayıp var ve uygun sürede yükleniciye bildirilmişse iş sahibi; bu nedenle sözleşmeden dönebilir, bedel indirimi veya bedelsiz onarım isteyebilir ve son olarak genel hükümlerce tazminat talep edebilir.

Eser Sözleşmesi Şekil Şartı Nedir?

Eser sözleşmesinin yapılabilmesi açısından Borçlar Kanunu’nda herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Yani sözleşmenin geçerli olarak kurulması için öngörülmüş bir şekil şartı söz konusu değildir. Sözlü olarak yapılabileceği gibi yazılı olarak da yapılabilir. İspat edilebilmesi açısından yazılı olarak yapılmasında yarar vardır. Eser sözleşmesi özelliklerini büyük ölçüde içinde barındıran kat karşılığı inşaat sözleşmesinde ise kanun nitelikli şekil şartları öngörmüştür. Bu nedenle sözleşmenin resmi şekilde yapılması gerekir.

Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak Davası

Bu davanın konusu eser sözleşmesinin feshi ya da sözleşmenin usul ve esaslara aykırı bulunması halinde taraflar arasında ortaya çıkacak alacaktır.

Eser Sözleşmesi Zamanaşımı Ne Kadar?

Sözleşme ile kararlaştırılan eserin ayıplı olması halinde taşınırlar bakımından teslim tarihinden itibaren iki yıllık; taşınmazlar bakımından ise 5 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur. Oysa yüklenici ağır kusurluysa eserin niteliğinin bir önemi olmaksızın 20 yıllık zamanaşımı süresi mevcuttur.

Eser Sözleşmesi Örneği

Eser Sözleşmesi

  1. İşbu sözleşmenin tarafları ………… (iş sahibi) ile ……….. (yüklenici) dir.
  2. Yüklenici bu sözleşme ile doğa manzaralı bir resim çizilmesini taahhüt eder.
  3. İş sahibi kararlaştırılan eser karşılığı ………. bedel ödemeyi kabul eder.
  4. Eserin meydana getirilmesi için öngörülen süre, sözleşmenin imzalanmasının ardından 30 gündür.

Yüklenici İş sahibi

………… …………

Burada belirtmek doğa manzaralı resmi örnek aldık bu nedenle sözleşme konusu eser farklılık gösterebilir.

Eser Sözleşmesi Hizmet Sözleşmesi Farkı

İki sözleşme arasında ilk fark zaman bakımından önümüze çıkmaktadır. Eser sözleşmesinde belirlenen süre içerisinde eser meydana getirmek için emek sarf edilirken; hizmet sözleşmelerinde belirlenen süre (örneğin bir aylık) içerisinde sürekli emek harcanması söz konusudur. Eser sözleşmesinde süre sonunda eserin meydana getirilmesi beklenmekte iken hizmet sözleşmesinde verilen süre içerisinde emek sarf edilmesi beklenir. Başka bir deyişle eser sözleşmesinde belirli sürede belirli miktarda eserin meydana getirilmesi söz konusu iken; hizmet sözleşmesinde belirli sürede belirli olmayan sayıda eserin meydana getirilmesini bekler. Bir diğer önemli fark ise bağımsızlık bakımından söz konusudur. Hizmet sözleşmelerinde emir, talimat ve denetleme söz konusudur. Eser sözleşmesinde yüklenici iş sahibinden emir veya talimat almaz. Yani yüklenici daha bağımsız bir konumdadır. Diğer bir konu ise hizmet sözleşmesinin ifasına karşılık kanun “ücret” kelimesinden bahsetmektedir. Eser sözleşmesinde “bedel” den söz etmektedir. Bu iki kelime arasında anlam bakımından farklılıklar vardır.

Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulu eser-hizmet sözleşmelerinin farklarını ücret, bağımlılık ve zaman olarak ifade etmiştir.

Eser Sözleşmesi İş Sözleşmesi Farkı

İş sözleşmesi esasen bir hizmet sözleşmesidir. Dolayısıyla eser-hizmet sözleşmesi arasındaki farklılıklar iş sözleşmesi bakımından da geçerlidir.

Eser Sözleşmesi Yargıtay Kararları

“Yüklenicinin iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini yüklendiğieserin ayıplı olması durumunda; iş sahibi, açık ayıplarda 6098 sayılı TBK’nın 474 ( 818 sayılı BK’nın 359); gizli ayıplarda ise 6098 sayılı TBK’nın 477. ( 818 sayılı BK’nın 362.) maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, 6098 sayılı TBK’nın 475. ( 818 sayılı TBK’nın 360.) maddesinde tanınan hakları kullanabilir. Eksik iş, sözleşme ve eklerine göre yapılması kararlaştırıldığı halde tam yapılmayan iştir. Ayıplıeser sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir. Diğer anlatımla ayıp, bir malda ya da eserde sözleşme ya da yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. Ancak, kasten sakladığı bozukluklarla, usulüne uygun yapılan gözden geçirmede fark edilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin, teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile var olan bozukluğu görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir.

Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz bizzat yapılan veya uzmanına yaptırılan gözden geçirme sonucu saptanınca, uygun sürede (TBK m.474); gizli ayıplar da ortaya çıkar çıkmaz, gecikmeksizin yükleniciye bildirilmelidir “

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2020/1263 E. 2021/3148 K.

“Bu tür davalarda mahkemece öncelikle yüklenicinin edimini (eseri meydana getirme ve teslim borcunu) yerine getirip getirmediğinin, ardından sözleşme hükümlerindeki iskan koşulu (oturma izni) v.s. diğer borçlarını ifa edip etmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur. Bunun için de arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yüklenicinin borçlarının neler olduğunun sözleşme hükümleri çerçevesinde incelenip değerlendirilmesi, yüklenicinin dava konusu bağımsız bölüme hak kazanıp kazanmadığı ve buna bağlı olarak bu hakkı temlik alan üçüncü kişinin tapu iptali tescil isteminin yerinde olup olmadığı incelenmelidir.”

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/1018 E. 2021/956 K.

Eser sözleşmesi ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile iletebilirsiniz.

KEFALET SÖZLEŞMESİ NEDİR?

Kefalet Sözleşmesi

Kefalet sözleşmesiyle, sözleşmenin alacaklısına teminat veren kefilin kişisel malvarlığına başvurmaya yönelik bir kişisel teminat hakkı tanınmaktadır. Böylelikle kefil, kefalet sözleşmesine taraf olarak bir alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkiden doğan bir borcun ifa edilememesinin riskini alacaklıya karşı üstlenmektedir. Yani kefilin üstlendiği, borçlunun borcunun ifasını sağlamak değil; aksine borçlunun borcunu ifa etmemesi yüzünden meydana gelecek sonuçlardan kendi malvarlığı ile sorumlu tutulmasıdır. Kefalet sözleşmesi gereği kefilin sorumluluğunu üstlendiği borç doğmuş bir borç olabileceği gibi, ileride de doğabilir. Kefalet sözleşmesinin taraflarını asıl borç ilişkisinden doğan borcun alacaklısı ile kefil oluşturmaktadır. Asıl borçlu bu sözleşmenin tarafı değildir. Kefalet sözleşmesi ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

Kefalet Sözleşmesinin Özellikleri Nedir?

Bu sözleşme türü tek tarafa (kefile) borç yükleyen bir borç sözleşmesidir. Kefalet sözleşmesi uyarınca her zaman için borç altına giren kefildir. Fakat taraflar arasında bu yönde bir anlaşmanın varlığı halinde kefilin borcuna karşılık olarak bir ivaz kararlaştırılmış olabilir;

Kefilin Kefalet Borcunun Özellikleri

Fer’ilik: Kefalet sözleşmesiyle doğan kefalet borcu, fer’i niteliktedir. Zira asıl borcun varlığı olmaksızın kefalet borcundan söz edilemez. Başka bir deyişle, kefilin borcu, asıl borçluya ait bir borcun varlığını şart kılar. Sözleşmenin devamı sırasında asıl borç sona erdiği takdirde, kefalet borcu da sona erer. İstisnalar saklı kalmak kaydıyla, tarafların kefalet sözleşmesinin bu fer’i niteliğini ortadan kaldıran anlaşmalar hükümsüzdür. Kefalet borcunun fer’ilik niteliğine bağlanan diğer bir sonuç ise, kefaletin teminat altına aldığı alacak devredilirse, kefalet sözleşmesinin sağlamış olduğu haklar da kendiliğinden yeni alacaklıya geçer. Kefalet sözleşmesinin bir diğer sonucu ise kefilin sorumluluğunun asıl borçlunun sorumluluğundan daha fazla olamamasıdır.

Talilik: Kefalet sözleşmesi her zaman için ikincil niteliktedir. Alacaklı için önemli olan asıl borçlu ile arasındaki borç ilişkisinde kararlaştırılan edimi elde etmektir; kefilin edimi ise ancak borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde, boşa çıkan ifa menfaatinin karşılanması bakımından bir önem taşımaktadır. Kefaletin ikincil niteliğinin diğer bir anlamı adi kefalet sözleşmesi bakımından söz konusu olmaktadır. Adi kefalette alacaklının kefile başvurabilmesi için öncelikle asıl borçluyu takip etmiş olması ve alacağını ondan elde edememiş olması gerekir.

Farklılık Kefalet sözleşmesi ile kefilin girdiği borç, asıl borç ilişkisindekinden farklıdır. Kefilin borcunun konusu, teminat altına alınan borcun yerine getirilmemesi yüzünden alacaklının uğrayacağı zararın nakdi karşılığıdır. Bu nedenle, kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartları asıl borç ilişkisinden ayrı olarak değerlendirilir. Yine kefilin borcu için asıl borçtan farklı bir vade kararlaştırılabilir ve bu borç asıl borçtan farklı bir zamanaşımı süresine tabi olabilir.

Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları Nelerdir?

Bir kefalet sözleşmesinden bahsedebilmek için öncelikle kanunda öngörülen şartlar mevcut olmalıdır. (1) Öncelikle geçerli bir asıl borç olması ve bu borcun parasal değeri olması gerekir. Gelecekte doğacak borçlar içinde kefalet söz konusu olabilir ancak bu durumda borç belirli olmalıdır. (2) Kefilin: ergin, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlanmamış olmalıdır. Sınırlı ehliyetsize bir meslek ve sanat icra etmesi için izin verilmişse ve bu meslek ile sanatın icrası için gerekli olduğu takdirde sınırlı ehliyetsiz kefalet sözleşmesi yapabilir. Yasal danışman atanmış kişiler yasal danışmanın rızası ile kefalet sözleşmesi yapabilir. Aynı zamanda kayyım atanan kimseler de kayyım onayıyla kefil olabilir. (3) Kanunda öngörülen nitelikli yazılı olma şekil şartlarına uyulmalıdır. (4) Resmi olarak evli olan ve evlilik birliği içerisinde yaşayan eşler olması halinde; diğer eşin kefaletine rıza göstermesi gerekir.

Kefalet Sözleşmesi Şekil Şartları Nelerdir?

Kefalet sözleşmesinin geçerliliği mutlaka yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Yazılı şekil şartına uymayan kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür. Baştan itibaren hüküm doğurmaz ve her zaman ileri sürülebilir. Hâkim bu durumu re’sen gözetir. Sözleşmede kefilin sorumlu olduğu en yüksek miktar, kefalet tarihi ve kararlaştırılmış ise müteselsil kefalet elle yazılmalıdır. Azami miktar ve kefalet tarihinin yazılmamış olması sözleşmeyi geçersiz kıla ancak kefaletin türünün elle yazılmamış olması sözleşmeyi geçersiz kılmaz; adi kefalet olarak hüküm doğurur. Diğer hususların elle yazılması zorunlu değildir. Kefilin sorumluluğu, kefalet sözleşmesinde belirlenen azami miktar ile sınırlıdır. Ayrıca kefalet ile teminat altına alınan asıl borç yeterli açıklıkla belirlenebilir olmalıdır. Kefalet sözleşmesinin sonradan değiştirilmesi halinde değişiklik kefilin sorumluluğunu artırıyorsa bu değişiklik kefalet sözleşmesi şekil şartına bağlı olarak yapılmalıdır. Kefilin sorumluluğunu daraltan değişiklik halinde şekil şartına uyulmasına gerek yoktur.

Kefalet Sözleşmesinde Eşin Rızası gerekli midir?

Evli olan kimseler bakımından kefalet sözleşmesinin geçerli olması, eşin rıza göstermiş olmasına bağlıdır. Rızanın adi yazılı şekil verilmesi gerekir. Mahkeme tarafından eşler hakkında ayrılık kararı verilmiş ya da eşler ayrı yaşama hakkına sahiplerse, diğer eşin rızası aranmaz. Eşin rızası sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir. Sözleşme de sonradan yapılacak değişikliklerin geçerliliği eşin rızasına tabidir. Fakat kefilin lehine olan, değişiklikler bakımından rıza aranmaz.

Kefalet Sözleşmesi Örneği

KEFALET SÖZLEŞMESİ

Sözleşme Tarihi

 / /

(El yazısı ile)

…………………’nın …./…./20…. tarihli borç ilişkisinden doğan …………………’ya olan ……………….. TL (Yazı ile Türk Lirası) borcunu ödememesi halinde ……………… (el yazısı ile) azami miktar ile sınırlı olmak kaydıyla mahkeme kararına gerek kalmaksızın yukarıda miktarı belirtilen borcu kefil sıfatıyla ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt ederim.

Ad Soyad/İmza

………………

Kefalet Sözleşmesinin Sona Ermesi

– Kefaleti doğuran sözleşmede belirlenen asıl borcun sona ermesiyle kefalet de sona erer.

– Kefalet sözleşmesi, kurulduğu tarihten itibaren on yıl geçmesiyle sona erer. Sözleşmede daha uzun bir süre kararlaştırılmışsa, bu karar sözleşmeyi hükümsüz kılmaz. On yılın geçmesiyle sözleşme yine sona erer. Kefalet sözleşmesi on yıllık yapılmışsa, on yıl daha uzatılabilir ve süre yirmi yıl olur.

– Gelecekte doğacak bir borca kefil olunması ve borçlunun malı durumunun, sözleşmenin yapılmasından sonra bozulması ya da sözleşme yapılırken kefilin sanılan mali durumundan daha kötü bir durumda olduğu öğrenilirse; kefil, alacaklıya yazılı bildirimde bulunarak kefaletten dönebilir.

– Belirli bir süre için kefil olunmuşsa, sürenin sonunda kefil borcundan kurtulur.

– Kefalet belirsiz süreli ise, asıl borcun vadesi geldikten sonra adi kefalette her zaman; müteselsil kefalette, bir ay içinde kefilin alacaklıya başvurarak alacağını mahkeme ya da icra yoluyla takip etmesini, varsa rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve bu takibi, aralıksız sürdürmesini isteme hakkı vardır. Eğer alacaklı kefilin bu istemlerine uymazsa, kefil kefaletten kurtulur.

– Çalışanlara belirsiz süre kefil olunursa, kefil her üç yılın dolmasıyla ve ertesi yılın sonunda geçerli olmak üzere kefaletin feshini bildirebilir.

Kefilin ya da Asıl Borçlunun Ölümünün Kefalet Sözleşmesine Etkisi

Asıl borçlunun ya da kefilin ölmesi, kefalet sözleşmesini sona erdirmez.

Kefalet Sözleşmesi ile Teminat Altına Alınan Asıl Borcun Özellikleri

Kefil kendisine ait olmayan bir borca kefil olur. Kefalet sözleşmesinin geçerliliği kefalet sözleşmesinin teminat altına aldığı borcun belirli veya belirlenebilir olmasına bağlıdır.

Nitekim kefilin kefil olduğu asıl borç belirli veya belirlenebilir olmadığı takdirde, kefalet sözleşmesi geçersizdir. Bir borç ilişkisinden doğan birden fazla veya sürekli bir borç ilişkisi çerçevesinde farklı zamanlarda doğan birden fazla borç tek bir kefalet sözleşmesi ile teminat altına alınabilir.

Kefalet Sözleşmesinin Türleri

Kefalet sözleşmesi ile ilgili önemli bir husus kefaletin türleridir. Alacaklı ile kefil aralarındaki kefalet sözleşmesinde taraflar, borçlunun borcu ödememesi ya da borçludan borcun elde edilmesinin olanaksız olması halinde alacaklının kefile başvurabileceğini kararlaştırmışlarsa, ortada bir adi kefalet vardır. Alacaklı, asıl borçlunun ödeme de gecikmesi halinde doğrudan kefile başvurduğu halde müteselsil kefalet vardır. Bir asıl borca birden fazla kefalet halinde birlikte kefalet olur. Asıl borcun kefilinin, ödeme yapamamasına kefil olunması haline kefile kefalet denir. Rücua kefalette borcu ödemek durumunda kalan kefilin, ödediği borç için asıl borçluya rücu etmesi halinde ondan ödediği kısmı alabileceği; alamaması halinde ise ödemeyi üstlenen konumundadır. Kefalet sözleşmesi ile ilgili merak ettiklerinizi sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

AYIPLI MAL NEDİR?

AYIPLI MAL

Ayıplı mal, taşınır eşya veya konut, arsa vb. taşınmaz şeyler; yazılım, ses, görüntü gibi elektronik ortamlarda kullanımı sağlanabilen gayri maddi malların tüketiciye teslimi anında ayıplı olmasıdır. Bu ayıp, tarafların kararlaştırdığı reyon ürüne uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özelliklere sahip olmaması durumudur. Tüketici işlemi olan satışlarda TKHK m. 8-12 hükümleri uygulanır. Tüketici işlemi olmayan adi satışlarda ise TBK m. 219-231 hükümleri uygulanır. Ticari satış olarak ifade edilen ve tarafları tacir olan satışlarda ise TTK m. 23/1-c hükmü uygulanır. Biz bu yazımızda Tüketicileri ilgilendiren hususların üzerinde duracağız. Ayıplı mal ile ilgili sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

Ayıplı Mal Ne Demek?

Bir telefon aldınız ve eve gittiğinde arızalı olduğunu fark ettiyseniz ayıplı mal söz konusudur. Tüketici Hukuku bakımından öncelikle bir satıcı olması gerekir. Kamu tüzel kişileri de dahil ticari ya da mesleki faaliyetle tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişi satıcıyı ifade eder. Mal ise alışverişe konu taşınır eşya konut veya tatil amaçlı taşınmazlar gibi maddi; yazılım, görüntü ve ses gibi elektronik ortamda açılabilen gayri maddi malları ifade eder. Satıcıyla tüketici arasında gerçekleşen mal satışlarında malın kararlaştırılan özelliklerde olmaması ya da objektif olarak taşıması gereken özelliklere sahip olmaması halinde mal ayıplıdır. Ayıbın üç hali mevcuttur: Maddi, ekonomik ve hukuki ayıp. Maddi ayıp, malın fiziki özelliklerindeki eksikliği ifade eder. Ekonomik ayıp, maldan beklenen ekonomik getirilerdeki eksikliktir. Hukuki ayıp ise kamu hukuku dolayısıyla tüketicinin mülkiyet hakkından doğan yetkilerini kullanamamasıdır.

Ambalaj, etiket, internet sitesi veya reklamlarda belirtilen özelliklerden en az birini taşımayan mallarda ayıplıdır. Tüketicinin beklediği faydaları sağlamayan ya da azaltan mallar; benzeri ürünlerin taşıdığı özellikleri taşımayan maddi, ekonomik veya hukuki eksiklikler taşıyan mallar ayıplıdır. Kararlaştırılan sürede teslim edilmeyen ya da montajı yanlış yapılan mallarda ayıplı kabul edilmektedir. Montajı tüketiciye bırakılan mallarda montaj kılavuzundaki eksiklik veya yanlışlıktan doğacak yanlış montajlarda yine mal ayıplı kabul edilir. Tüketici Hukukunda maldaki ayıbın esaslı olmayan ayıp olması önemli değildir. Yani tüketici bakımından malın ayıplı kabul edilmesi için basit eksiklikler yeterlidir. Ayıp sözleşmenin kurulduğu anda ya da daha sonra fark edilebilir. Sözleşmenin kurulduğu anda fark edilebilecek aşikâr bir ayıp söz konusu ise sözleşmeye aykırılıktan söz edemeyiz. Maldaki ayıp teslim anında olmalıdır. Teslimden itibaren 6 ay içinde çıkan ayıplar teslim tarihinde var sayılır ancak aksini ispat mümkündür.

Ayıplı Hizmet nedir?

Sözleşmede belirlenen sürede başlamayan veya taraflarca kararlaştırılan objektif özellikleri taşımayan hizmet, ayıplı hizmettir. Sağlayıcı tarafından bildirilen, internet sitesi veya reklamlarda belirtilen özelliklerden en az birini sağlamayan hizmetler; maddi, ekonomik veya hukuki eksiklikler taşıyan ayıplı hizmetlerdir.

Satıcının Ayıptan Sorumluluğu Nasıl Olur?

Öncelikle malın kararlaştırılan özelliklerde olmaması ya da objektif olarak taşıması gereken özelliklere sahip olmaması gerekir. Yani 32 GB’lık telefon kararlaştırılmışken 16 GB’lık telefon satılmamalıdır. Her telefonda olduğu gibi arama yapabilen bir telefon olması gerekir. Ayıbın teslim anında mevcut olması gerekir. Teslimden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan ayıbın teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Ayıp tüketici tarafından fark edilebilir olmamalı veya fark edilmesi tüketiciden beklenmemelidir. Bir diğer ifade ile ayıp aşikâr olmamalıdır. Satıcının hafif kusurlu olduğu hallerde sorumsuzluk anlaşması yapılabilir. Ağır kusurlu olunan hallerde yapılacak sorumsuzluk sözleşmesi geçersizdir. Ayıp hafif ise herhangi bir sorumsuzluk anlaşması yapılmamış olmalıdır. Anılan bu şartların varlığı halinde satıcının ayıptan sorumluluğu doğar ve tüketici seçimlik haklarını kullanabilir.

Tüketicinin Seçimlik Hakları Nelerdir?

Malın ayıplı olması halinde tüketici; Malı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönebilir. Malı alıkoyup eksiklik oranında satış bedelinden indirim isteyebilir. Aşırı olmamak kaydıyla masrafları satıcıya ait olmak üzere malın ücretsiz onarılmasını isteyebilir. Mümkünse, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesini isteyebilir. Görüldüğü üzere malın ayıplı olması halinde tüketiciye dört tane seçimlik hak sunulmaktadır. Tüketici bunlardan herhangi birini talep etmesi halinde satıcı bu talebi karşılamak zorundadır. Tüketici bunların yanında tazminat isteme hakkına sahiptir. Bu hakkını Borçlar Kanunu genel hükümlerince talep edebilecektir. Satıcı kusursuz olduğunu ispat etmedikçe tazminat ödemekle yükümlüdür.

Ayıplı Mal Bildirim Süresi Kaç Gün?

Tüketici Hukukundan kaynaklanan ayıp halinde gözden geçirme veya açık-gizli ayıp ayrımı olmaksızın bildirim külfeti yoktur. Genel hükümlere göre ayıp konusunda gözden geçirme ve ihbar külfeti söz konusudur. Borçlar Kanunu hükümlerine göre alıcı malı somut olayın şartlarına göre imkan bulduğunda gözden geçirmeli ve ayıp görmesi halinde bunu uygun sürede satıcıya bildirmelidir. Uygun süre somut olayın şartlarına göre değerlendirilecektir. Uygun sürede bildirim yapılmaz ise alıcı malı satın almayı kabul etmiş demektir. Olağan gözden geçirmeyle fark edilemeyecek bir ayıp söz konusu ise uygun sürede bildirim şartı aranmaz ancak ayıbın ortaya çıkması halinde derhal satıcıya bildirilmelidir. Ticari satışlar da ayıp açıkça belli ise iki gün içinde durumun satıcıya ihbarı gerekir.

Ayıplı Mal Davası Nasıl Açılır?

Satıcı, ayıplı maldan kaynaklanan sorumluluğundan ötürü tüketicinin talep ettiği seçimlik hakkı sağlamazsa, dava yoluna gidilebilir. 2021 yılı için değeri 7.550₺ altında olan tüketici uyuşmazlıklarında ilçe tüketici hakem heyeti görevlidir. Değeri 7.550₺ üzerinde ve 11.330₺ altında olan tüketici uyuşmazlıklarında il tüketici hakem heyeti görevlidir. Değeri 11.330₺ üzerinde olan tüketici uyuşmazlıklarında ise tüketici mahkemesi görevlidir. Tüketici mahkemesi görev alanına giren tüketici uyuşmazlıklarında ise dava şartı olarak arabuluculuk ön görülmüştür. Zorunlu arabuluculuk süreci sonunda taraflar anlaşamaz ise dava yoluna gidilebilecektir.

Ayıplı Mal Dava Dilekçesi Nasıl Yazılır?

İSTANBUL ANADOLU ( ) TÜKETİCİ MAHKEMESİNE

DAVACI :

VEKİLİ : Av. Caner Besler

DAVALI :

KONU : Dava dilekçemizin sunulmasından ibarettir.

1-)Müvekkilim 01.06.2020 tarihinde davalı taraftan … marka … model ve … renginde telefon satın almıştır. Satın alınan telefonun bedeli dava tarihi itibarıyla 17.500₺

2-)Telefon kullanılmaya başladıktan sonra arama yaparken ahizesinden ses gelmediğini fark etmiştir.

3-) Bunun üzerine müvekkilim satıcıya başvurmuştur ve satıcı, ürünün defolu olduğunu müvekkilime bu başvuru üzerine bildirmiştir.

4-) Müvekkilimin satın aldığı telefondan gerekli olan özelliğin olmaması nedeniyle telefondan beklediği yararı sağlamayacağı anlamına gelmektedir.

5-) Satıcıdan satılanın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesi için talepte bulunulmuşsa da bu talep reddedilmiş ve bu davayı açma zorunluluğu hasıl olmuştur.

HUKUKİ NEDENLER :Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili sair mevzuat

HUKUKİ DELİLLER : Fatura, bilirkişi

NETİCE VE İSTEM :Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle; ayıplı malın ayıpsız benzeri ile değiştirilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa tahmilini sayın mahkemenizden saygılarımla arz ve talep ederim.12.11.2020

Ayıplı Mal Zamanaşımı Ne Kadar?

Ayıplı malda açık veya gizli ayıp söz konusu olduğu hallerde zamanaşımı süresi teslim tarihinden itibaren 2 yıldır. Bu süre sözleşme ile daha uzun bir süre olarak belirlenebilir. Konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar, ayıp halinde 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu süreler seçimlik hakların kullanılması bakımındandır. Ayıptan doğan zararların tazmini hakkında zamanaşımı ise Borçlar Kanunu genel hükümleri gereği 10 yıldır. İkinci el satışlarda ise ayıplı maldan sorumluluk süresi 1 yıldır. İkinci el konut veya tatil amaçlı taşınmazlarda bu süre 3 yıldır. Ayıp gizlenmiş ya da ağır kusur söz konusu ise zamanaşımı süreleri uygulanmaz. Ayıplı mal ile ilgili sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

KAMULAŞTIRMA NEDİR?

Kamulaştırmasız El Atma

Kamulaştırma, kamu yararı gözetilerek bedelinin peşin ödenmesi koşuluyla mülkiyet hakkının kanun gücüyle kamu kurum ve kuruluşlarının eline zorla geçmesidir. Kamulaştırma uygulamalarının sıklıkla artması ile bu konuda bilinmesi gereken hususları sizler için irdeledik. Mülkiyet hakkı ülkemizin de taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler ve Anayasa tarafından güvence altına alınmıştır. Ayrıca mülkiyet hakkı yine Anayasa gereği ancak ve ancak kamu yararı ve kanun ile sınırlandırabilir. Bu düzenlemenin uzantısı olarak Kamulaştırma Kanunu’nda, kamulaştırmanın kamu yararından yoksun bir şekilde yapılamayacağını görmekteyiz.

Kamulaştırmayı yalnızca devlet veya diğer kamu tüzel kişilikleri yapabilir. Ayrıca kamulaştırma faaliyeti özel mülkiyete tabi taşınmazlar için söz konusudur. Bedelinin nakden ödenmesi gerekir. Herhangi bir kıymetli evrak yolu ile ödemenin yapılması söz konusu olamaz. Nakden peşin olarak ödemenin tek istisnası kamulaştırmanın trampa (takas) yoluyla mal sahibinin de rızası alınmak koşuluyla yapılmasıdır. Bir diğer istisna ise 5 yılı geçmemek üzere ve her biri eşit taksit olma şartıyla taksitlendirme yöntemidir. Kamulaştırma bedelinin ödenmemesi durumunda, ödenmeyen bedeller için kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanır. Bir diğer önemli husus ise yeteri düzeyde ödeme tahsis edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanamaz. Kamulaştırma ile ilgili sormak istediğiniz soruları sayfanın alt kısmında bulunan form aracılığı ile bizlere iletebilirsiniz.

Kamulaştırmasız El Atma Nedir?

Kamulaştırmasız el atma, adından da anlaşıldığı üzere idarenin kamulaştırma yapmaksızın vatandaşların mülkiyet hakkına hukuksuz bir şekilde el koymasıdır. Gerçekleştirilen bu eylem sonucu bir bedel tespiti gerekir. Yapılan kamulaştırmasız el atmalar sonucu bedel tespiti Kamulaştırma Kanunu geçici 6. Maddeye göre yapılmaktadır. Kamulaştırmasız el atma müessesesi mevzuatta henüz tanımlanmamıştır. 221 sayılı kanunun 1. Maddesi gereği İstimlak Kanununun yürürlüğü girdiği tarih olan 09.10.1956 evvel kamulaştırmasız el atılan, kanun ile öngörülen kamu yararı maksadıyla fiilen kamu idarelerince el konulan taşınmazlar, el konulan idareler tarafından kamulaştırılmış sayılmaktadır. E: 1956/1 K: 1956/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında “Kamulaştırmasız el koyma” kavramı kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesi ise bir kararında kamulaştırmayı işlemleri yapılmadan veya işlemlerine başlanmasıyla birlikte tamamlanmadan; idarenin bir taşınmaz üzerinde kamu yararı gerekçesiyle yol, köprü veya tesis yapması olarak ifade etmektedir.

Bu tanımlamalardan yola çıkarak kamulaştırmasız el atmayı, idarenin kamu yararı gerekçesi ile kamulaştırma işlemi yapmadan veya başladığı kamulaştırma işlemlerini tamamlamadan; mülkiyet hakkının kullanılmasını engellemesi ya da ortadan kaldırması olarak tanımlayabiliriz.

Kamulaştırmasız el atma fiili el atma ve hukuki el atma olarak ikiye ayrılmaktadır. Fiili el atma idare tarafından mülkiyet hakkına hukuki dayanak olmaksızın kalıcı bir şekilde el konmasını ifade eder. Hukuki el atma ise kanundan alınan yetkiyle mülkiyet hakkının kullanılmasının uzun süre engellenmesini ifade etmektedir. En yaygın görülen örneklerinden biri idarece uygulanan imar planlarıyla mülkiyet hakkının malik tarafından kullanılmasının engellenmesidir. Hukuki el atmaya ilişkin 2942 sayılı kanun ek maddesinde hukuki el atılan taşınmazların 5 yıl içinde kamulaştırılacağı veya imar değişikliği yapılacağı düzenleme altına alınmıştır. Bu şartlardan birinin yerine getirilmemesi halinde uzlaşma ön koşullu dava hakkının doğacağı kabul edilmiştir.

Kamulaştırmasız El Atmanın Hukuki Niteliği Nedir?

Kamulaştırmasız el atma; idare açısından sonuç bağlanabilen, hukuka uygun bir idari eylem niteliğinde kabul edilmemektedir. Bu bağlamda kamulaştırmasız el atma idarenin haksız fiili denebilecek bir eylemdir. Kamulaştırmasız el atmaya ilişkin bir uyuşmazlıkta Yargıtay yapılan işlemin haksız fiil olduğuna karar vermiştir. Bu kararına istinaden kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir.

Kamulaştırmasız El Atma Davası Şartları Nelerdir?

Mülkünüze kamulaştırmasız el atılması durumunda ne yapmanız gerekir? Böyle bir durumda elimizdeki yegane araç dava yoludur. Öncelikle belirtmek gerekir ki kamulaştırmasız el atma durumunda zamanaşımı yoktur. El koyma tarihinden itibaren 20 yıllık zamanaşımı düzenlemesi Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir. Dolayısıyla herhangi bir zamanaşımı süresine tabi olmaksızın kamulaştırmasız el atma davası açmak mümkündür.

Acele Kamulaştırma Nedir?

Acele kamulaştırma, savunma ve olağanüstü hal durumlarında söz konusu olabilir. 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanması söz konusu olduğu hallerde ülke topraklarının savunulması ihtiyacı veya acelesi halinde Cumhurbaşkanı kararı ile ya da özel kanunlarda öngörülen ve olağanüstü olarak nitelendirilen hallerde acele kamulaştırma yapılabilir. Bu gibi durumlarda kıymet takdiri dışındaki işlemlerin sonraya kalması kaydıyla idarenin istemi üzerine mahkeme tarafından 7 gün içerisinde taşınmaz malın değerinin bilirkişi tarafından tespit edilip mal sahibi hesabına yatırılır.

Kamulaştırmanın Özellikleri Nedir?

Kamulaştırma Hukuku ile kamu yararı gerekçesiyle özel mülkiyete tabi taşınmazlara el konulabilmektedir. Günümüzde birçok mülkiyet 2942 sayılı Kanunda belirlenen usul ve esaslara göre idare tarafından kamulaştırılmaktadır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu; kamu yararı bulunan durumlarda devlet ve kamu tüzel kişilerinin mülkiyet hakkı özel veya tüzel hukuk kişilerinin ellerinde bulunan taşınmaz malları kamulaştırırken, yapılması gereken işlemleri düzenler. Ayrıca kamulaştırma bedeli bir diğer adıyla istimlak bedelinin hesaplanmasını irtifak hakkıyla birlikte taşınmazın kamu idaresi adına tescil edilmesini, kamulaştırılmasına rağmen kullanılmayan taşınmazların geri alınmasını, idareler arasında yapılacak mal devrini ve bunlara yönelik ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda çözüm yollarına yer verir.

İdare kamulaştırma yapmak istiyorsa öncelikle ödenek temin etmesi gerekir. Çünkü ödenek temin etmeden kamulaştırma işlemlerine başlanamaz. Ödenek temin edildikten sonra kamu yararı kararı alınması gerekmektedir. İdare yol, okul, hastane gibi şeylerin yapılması halinde kamu yararı olduğuna dair bir karar alır. Ardından kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi gerekir ve bu taşınmaz özel mülkiyete tabi olmalıdır. Kamu tüzel kişiliğine tabi bir mülkiyet söz konusu olması halinde bu hukuki müessese söz konusu olamaz. Taşınmaz tespit edildikten sonra idarece kamulaştırma kararı alınır. Alınan karara istinaden taşınmazın tapu siciline kamulaştırma kararı şerhi düşülür. Bu işlemlerde tamamlandıktan sonra idare bir kıymet takdir komisyonu kurar ve bu komisyonda taşınmazın tahmini bedelini belirleyip mülkiyet hakkı sahibi ile pazarlık yaparak satın alma yolunu dener. Bu satın alma işleminin olumlu sonuçlanması ile birlikte mülkiyet idareye geçer.

Kamulaştırma Davası Nasıl Açılır?

Mülk sahibi ile anlaşılamaz ise dava yoluna gidilir. İdare, Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma davası da dediğimiz bedel tespiti ve tescil davası açar. Burada önemli bir hususta davanın devam etmesi mülk sahibinin idari yargıda dava açıp, yürütmeyi durdurma kararı aldırmamış olmasına bağlıdır. Bu durumda görülecek idari davada kamulaştırmanın unsurlarının eksik olması halinde idari işlemin iptali ile sonuçlanabilir.

Kamulaştırma davasının açılmasın ardından bedelin tespit edilmesi gerekir. Kamulaştırma davalarında bedel tespit esasları şu şekildedir; (1) Bedelin tarafların anlaşması ile tespit edilmesi. (2) Bedelinin bilirkişi raporlarından yararlanılarak mahkeme tarafından tespit edilmesi. Bu yollardan biri ile bedel tespit edilir. Bilirkişi raporu ile mahkemece kamulaştırma bedeli tespit edilirse mülk sahibi, bilirkişi raporuyla tespit edilen kamulaştırma bedeline itiraz edebilir. Mülk sahibi bedele itiraz etmez ise kamulaştırma bedeli bankaya yatırılır. Mahkemece taşınmazın idare adına tescili ve tespit edilen bedelin mülk sahibine ödenmesine karar verilir. Ardından mülk sahibi tarafından kamulaştırma bedelini bankadan alınması söz konusu olacaktır. Bu konu hakkında sormak istediğiniz soruları aşağıdan bizlere iletebilirsiniz.